2014 yılından bu yana Doğruyol Gazetesi’nde yazdığım beşyüzden fazla yazıdan sadece bir tanesi için erişim engeli getirildi.
“Cinsel Suçlarda Verilen Cezalar Kamu Vicdanını Neden Tatmin Etmiyor?” başlıklı yazımda, bir Japon turiste ve o dönem kamuoyunun gündeminde olan N.Ç’ye yönelik cinsel istismar olayları ile ilgili yargı süreci ve verilen cezalar bağlamında hukuk sistemimize yönelik eleştiri ve çözüm önerilerinde bulunmuştum.
Kişisel bir eleştiri ve hakaret olmayan yazıda, cinsel istismar davalarında karara etki eden “rıza”, “iyi hal ve “ ruh ve beden sağlığının bozulmaması” kriterlerinin çoğunlukla sanık lehine kullanılmasının kamu vicdanında neden kabul görmediğini gerekçeleri ile açıklamaya çalışmama rağmen yazının yayınlanmasından 4 sene sonra hangi gerekçeyle erişim engeli verildiğini, makul bir sistem eleştirisinin kimi/kimleri neden rahatsız ettiğini bilmiyorum.
O yazı binlerce kez okundu ve dört sene sonra erişim engeli getirilmesinin hiçbir anlamı kalmadı. Ben söyleyeceğimi söyledim, anlayan da anlayacağını söyledi.
Var olan sorunun çözüm önerilerine erişim engeli getirmek halının altına süpürmekten farksızdır. Gün gelir o halı altındakileri gizleyemez olur ve koku etrafa yayılır.
Toplumda yargıya olan güven giderek azalıyor. Adaletsizliğin mağdur ettiği insanların sayısı giderek artıyor.
Her akşam ana haber bültenlerinde ve gazetelerin üçüncü sayfalarında insanların devlete olan güvenlerini sarsan vicdan kanatan adaletsizlik örneklerine tanık oluyoruz.
Mağdurların haklarını yargıda değil gündüz kuşağı programlarında arıyorlar.
O programlarda üzerinden yıllar geçmiş cinayetler aydınlatılıyor, kayıplar bulunuyor, dolandırılanlar paralarına ve mallarına kavuşuyorlar. Bu da yargıya olan güveni sarsıyor
Onlarca suç kaydı olanlar, ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşıyor, defalarca “Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesi” kararı verilenler hapse girmiyor 20, 30, 40, 50, 70 sabıkası olan suç makinaları dürüst vatandaşlara hayata zindan etmeye devam ediyorlar.
Cezalar caydırıcı değil. “Ne yaparsak yapalım bize bir şey olmaz, olsa da üç beş ay yatar çıkarız bu da bizim şanımız olur” algısı hızla yayılıyor.
Sosyal medyada hakaretin, küfrün, tehdidin, vurgunun, dolandırıcılığın haddi hesabı yok.
Hakkınızı aramaya kalkarsanız ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan geliyor.
Çünkü ABD şirketlerinin çıkarları sizin hakkınızdan önce geliyor ve platformlar, mahkemelere bilgi vermeye tenezzül etmiyorlar. İletişim Başkanlığı her gün onlarca yalanı deşifre ediyor ama yalancılara ve onu yalanı yayan sosyal medya platformlarına dokunulamıyor.
Adli kontrol suçlulara can simidi oluyor.
En son 27 yaşındaki polis kızımız Şeyda Yılmaz’ı şehit eden katil Yunus Emre Geçti’nin; bir cinsel taciz, 2 çocuğa cinsel istismar, 2 mala zarar verme, bir hırsızlık, bir gasp, 2 yağma, 2 kasten yaralama, 8 ayrı uyuşturucu kullanma ve bir uyuşturucu ticaretinden 26 suç kaydı bulunduğu halde hepsinden adli kontrol kararı alıp hiç cezaevine girmediği ortaya çıktı.
Geçen yıl Yunus Emre Geçti'nin "silahla yağma" suçundan 11 yıl hapsine karar verildi ancak olay tarihinde 18 yaşından küçük olması, mağdurun zararını gidermesi nedeniyle indirim yapıldı. "Olaydan sonraki ve yargılama sürecindeki olumlu (nasıl bir olumluluk ise) davranışları, duruşmadaki saygılı (nasıl bir saygı ise) hali ve cezanın geleceği üzerindeki olası olumsuz etkileri dikkate alınarak cezasında bir indirim daha yapılarak 11 yıl hapis cezası 3 yıl 20 güne düşürülmüş.
11 yıllık ceza 3 yıla düşürülürse nasıl caydırıcı olunacak?
Duruşmalardaki saygılı(!) halinin cinayet işlemeye engel olmadığını gördük.
Sadece bu değil, bunun gibi sabıkaları boylarından fazla binlerce katil, sapık, psikopat, tacizci, tecavüzcü her an bir masumun canını yakma ihtimaliyle aramızda dolaşıyor.
Anne eski hâkim, baba eski savcı, farklı suçlardan 9 adet hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen G. S. G üzerlerine arabasını sürüp bir sürü insanı yaraladıktan sonra İstanbul’dan ayrılıp gittiği Sinop’ta da suça karışıyor, altı kişiyi yaralıyor ama 1 gün bile tutuklu kalmıyor.
Yaralama, şiddet, tehdit, hakaret gibi birçok suçtan dosyası bulunan G.S.G.nin her olayda en az cezayla kurtulmasını eleştirmeyelim mi?
Dünyaca aranan ve Türk Polisi tarafından yakalanarak adalete teslim eden uyuşturucu baronlarına gece yarısı tahliye kararı veren hâkimleri, İzmir’de süpermarkette yan baktın kavgasında bir kişiyi öldüren katillerin tahliyesine karar veren ve bu nedenle HSK tarafından açığa alınan mahkeme heyetini eleştirmeyelim mi?
2,46 promil alkollü doktor bir vatandaşımıza çarparak ölümüne neden oluyor ama üç buçuk ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye ediliyor.
Ölen vatandaşımızın ailesi bu adaletsizliğe isyan etmekte haksız mı?
Alkol alıp direksiyona geçip adam öldürmenin bilerek cinayet işlemekten ne farkı var?
Bir sevdiğinizin ölümüne neden olan alkollü şoför üçbuçuk ay sonra tahliye edilse siz de isyan etmez misiniz? Alkol alan kişi araç kullanmaması gerektiğini bilmiyor mu?
Devlet suçluların cezalandırılması için gerekli tedbirleri almak zorunda olduğu gibi masum vatandaşlarının hak ve hukuklarını korumak için gerekli tedbirleri de almak zorundadır.
Caydırıcı cezalar verilmesini sağlamak Devletin/Yasamanın görevidir. Yargı ancak kanunda belirtilen cezaları verebilir, zaten caydırıcı olmayan cezaların infazında süre daha da kısalınca bu kez yargı haksız eleştirilere hedef oluyor.
Adam suçu işliyor avukata ilk sorduğu “ yatarı ne kadar?” Oluyor.
Çünkü kanunda öngörülen süre hapis yatmayacağını biliyor. Ceza caydırıcı olmayınca “aslanlar gibi yatar çıkarım” diyerek hapis yatmayı bir gurur vesilesi olarak görüyor.
Bırakın ıslah olmayı daha da azgınlaşıyor.
Bugüne kadar yapılan yargı reformları ne yazık ki caydırıcılık sağlayamadığı gibi cezasızlık algısını ortadan kaldırmamıştır.
Yargıda yapılacak en büyük reform; kasten, bilerek ve tasarlayarak can alanların, el kadar bebelere tecavüz edenlerin, bilerek ve kasten orman yakanların canlarının alınmasıdır.
Bunun asla tartışması yapılamaz. Efendim AB Kriterleri idama engelmiş falan filan.
Yıllardır bizi kapıda bekletip almayan, İsrail’in soykırımına destek veren AB’nin de kriterlerinin de canı cehenneme.
Devletin görevi suçluları cezalandırmaktır. Islah olan varsa ne ala yoksa Ziya Paşanın ifade ettiği üzere; “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”
Bilerek ve tasarlayarak cinayet işleyen katili nasıl ıslah edeceksiniz?
İki yaşındaki sabiye tecavüz eden alçağı, 8 yaşındaki masum Narin ve onun gibi onlarca masum çocuğumuzu vahşice katleden alçakları idam edip toplumu bu pisliklerden temizlemek varken ne diye ıslah edeceğiz?
Masum bir çocuğu boğarak öldüren alçaklar için harcanan paraya yazık değil mi?
Hemen hemen her gün ana haber bültenlerinde ruhsatsız silahlarla yapılan saldırı, öldürme ve yaralama, çakarlı araçlarla trafiği kapatma, trafiğe açık alanda drift yapma haberlerini izliyoruz. Düğün ve asker uğurlama konvoylarında yol kapatılıp uzun namlulu silahlarla ateş açılıyor üstelik marifetmiş gibi sosyal medyada paylaşılıyor.
Bu magandaları para cezaları ile ıslah edemezsiniz. Canlarını yakacak çok ağır cezalar vermek, araçlarına ve ehliyetlerine el koymak gerekir.
İnternette peynir ekmek gibi silah satılıyor, neden bunun önü alınamıyor?
İşlem yapılması için ille de sosyal medyada görüntü paylaşılması mı gerekiyor?
TV ekranlarında muhabir ruhsatsız silah satıcısına “başımıza bir iş gelmesin” dediğinde “yok abi peynir ekmek gibi satıyoruz en fazla para cezası gelir” cevabı artık bir önlem alınmasının zamanının gelip te geçtiğini göstermiyor mu?
Daha neyi bekliyoruz?
Neden ruhsatsız silah kullananları aralarından doğduklarına pişman edecek ceza verilmiyor?
Kanun yetersiz ise değiştirin, elinizi tutan mı var?
Suçluları yakalamak yetmez caydıracak kadar ağır cezalar vermek toplumun huzuru için şarttır.
Artık şu adli kontrolün de bir zaptı rapt altına alınması gerekmiyor mu?
Polis kızımız Şeyda’yı şehit eden katilin 26 suç kaydı var ancak hepsinden de adli kontrol verilmiş ve bir gün bile hapis yatmamış.
Bu nasıl bir adli kotroldür?
Alkollü ve ehliyetsiz araç kullanarak ölüme sebebiyet verenler hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan işlem yapılmalıdır ki kafayı bulup direksiyona geçen potansiyel katilleri caydırabilsin. Tepki göstermek için bir yakınımızı kurban vermemiz mi gerekiyor?
Ambulansa, itfaiye araçlarına yol vermeyen öküzlere para cezası kesmek yetmez araçlarına el konulup, kamu hizmeti yapma cezaları verilmeli ki akılları başlarına gelsin.
Bazı suçlarda verilen kararların kamuoyunda tepki uyandırması üzerine sosyal medya baskısıyla karar değiştirilmesinin, fenomenler olarak adlandırılan kişilerle ilgili ağır suçlamalara rağmen serbest bırakılmalarının yargıya olan güveni sarstığını, bu tür kararların “paran varsa korkma”; “yiyeceksen büyük ye” algılarına hizmet ettiğini görmüyor musunuz?
O kadar çok olumsuz örnek var ki saymakla bitmez.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştır.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Büyük bir emeğin ürünü olan Türkiye Yüzyılı'nın Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin tamamlanmasında son aşamaya geldiklerini belirterek Toplumumuzda adalet duygusunu daha da güçlendirecek Yargı Reformu Strateji Belgesinde, adaletin gecikmeksizin tecellisine destek olacak, kamu vicdanında rahatsızlık oluşturan olumsuz durumların önüne geçecek, ceza adalet sisteminin etkinliğini daha da artıracak, hukuk ve idari yargılama süreçlerini sadeleştirecek somut adımları ortaya koyacaklarını vurgulamış.
İnşallah öyledir. Çünkü suçlulara hak ettikleri cezaların verilmemesi adalet duygusunu yaralıyor ve yargıya güveni azaltıyor.
Konfiçyüs; “Devletlerin refahı parayla değil adaletle ölçülür” diyor.
Suç işlemeyi alışkanlık haline getirenler için yapılacak en hayırlı iş en kısa sürede doğduklarına pişman olacak en ağır cezaları vermektir. Suçlunun yeri sokaklar değil hapishanelerdir. Mevlana sen güzel söylemiş;
“Adalet her şeyi layık olduğu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külah başın”
Hukuka aykırı davranışlarınızı Atatürk’le perdeleyemezsiniz..
Hatırlarsanız geçen hafta aracında 2 milyon TL. lık kaçak elektronik sigara ve aparatı yakalanan Edirne CHP Milletvekili Ediz Ün, bu durumdan haberdar olmadığını, şoförünün bir cahillik yapmış olabileceğini belirterek kendisinin Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı olarak çalışan bir milletvekili olduğu savunmasını yapmıştı.
Biz de önceki yazımızı “bu olayın Atatürk İlke ve İnkılapları ile ne alakası var, yoksa sayın milletvekili işin ucunun kendisine çıkmasından mı endişe ediyor?” sorusuyla bitirmiştik.
Sonrasında yaşanan gelişmeler yanılmadığımızı gösterdi. Eğer birileri bir kaçakçılık olayında dahi kendisini savunmak için Atatürk İlke ve İnkılaplarından bahsediyorsa orada mutlaka bir bit yeniği olduğunu görmek için kâhin olmaya gerek yoktur.
Kaçakçılığı şoförünün cahilliği açıklayan vekilin görüntüleri ve gümrük kayıtları meselenin şoförün cahilliğinin çok ötesinde ve organize bir eylem olduğunu gösterdi.
Kayıtlara göre Ediz Ün, aracında kaçak elektronik sigara ürünlerinin yakalandığı 20 Eylül'de tek başına Bulgaristan'a gitti, Fatih Akın ile birlikte aynı araçla Türkiye’ye döndü. 14.45'te Kapıkule Gümrük Müdürlüğü'nden Türkiye'ye giriş yapmak üzere pasaport kaydı oluşturan Ediz Ün'ün aracının son bir ayda 4 kez Bulgaristan'a gidip geldiği belirlendi.
34 EKE 86 plakalı aracın bu yıl içinde 50 defa Kapıkule-Kaptan Andreevo sınır kapısından, 11 defa da Hamzabeyli-Lesovo olmak üzere toplam 61 defa giriş yaptığı tespit edildi. Yine bu yıla ait 59 AE 054 plaka ve 34 AY 1994 plakalı araçlarla Ediz Ün adına giriş ve çıkış tescil kaydının yapıldığı öğrenildi.
Sürücü olarak araçta bulunan Çağatay Ramazan Çetin’in kasten yaralama suçundan, yolcu kısmında oturan Fatih Akın’ın ise “Uyuşturucu kullanmak”, “Hırsızlık”, “Mala zarar verme”, “Açıktan hırsızlık”, “Resmi belgede sahtecilik,” “Güveni kötüye kullanma,” “Kooperatif yöneticilerinin faaliyeti kapsamında dolandırıcılık” ve “2 adet karşılıksız çek keşide etme”, “Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üretmek veya hizmeti sunmak” tan suç kayıtları olduğu ortaya çıktı.
Oysa Ediz ÜN elemanlarının sabıka kayıtlarının bulunmadığını söylemişti.
Medyada yer alan haberlere göre; Ediz Ün'ün Kapıkule sınırına yakın olan Bulgaristan'ın Haskova iline bağlı Svilengrad Kasabası gazinolar şehrinin müdavimi olmuş.
Ayrıca sık sık gittiği kumarhanelerden birisinde poker masası görüntüleri var.
Ün, Edirne'deki bir gece kulübündeki görüntülerinde 10'uncu Yıl Marşı eşliğinde dans ederek eğlenirken gece kulübündeki dev ekranda "Milletvekilimiz Ediz Ün'den 50 şişe şampanya" mesajı dikkat çekti.
Sayın vekilin Bulgaristan’a 9 ayda 61 kez gidip gelmesinin turistik amaçlı olduğuna kim inanır?
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, 18 Mart 2024'te bir basın açıklaması yaparak, bu ürünlerin satış ve ithalatı yasak olduğu halde 'nasıl yurda sokulduğunu' sorgulamış, "yasak ama temin etmek çocuk oyuncağı" diyerek eleştiride bulunmuştu..
Ediz Ün sayesinde gördük ki temin etmek çocuk oyuncağı değil milletvekili oyuncağı imiş.
5 Temmuz 2023'te de CHP Ankara Milletvekili Grup Başkanvekili Murat Emir, Ticaret Bakanı Ömer Bolat'ın cevaplaması istemiyle TBMM'ye verdiği soru önergesinde, "İthalatı ve satışı yasak olan elektronik sigara ürünleri gümrükten nasıl geçiyor" diye sormuştu.
Nasıl geçtiğini Murat Emir de gördü ama Deniz Yücel gibi onun da ağzını bıçak açmıyor.
Yaşananların hemen ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel; “Bu aşamada açıklamasını tatmin edici buluyorum ama süreci yakından takip edeceğiz” dese de ortaya çıkan görüntülerden Ediz Ün’ün partiye getirdiği yükün artık taşınamaz hale gelmesi nedeniyle istifasını istedi ve o da istifa etti.
Buradan çıkartılacak derse gelince; Hukuka aykırı davranışlarını Atatürk’le perdeleyerek milleti kandıracaklarını zannedenler bedelini işte böyle istifa ederek öderler.