Birinci turunu kıl payı kaçırdığı Cumhurbaşkanlığı seçiminin 28 Mayıs’ta yapılan ikinci turunu yaklaşık ikibuçuk milyon oy farkıyla kazanan Recep Tayyip Erdoğan dünya tarihinde benzeri bulunmayan büyük bir başarıya imza atarken rakibi Kemal Kılıçdaroğlu girdiği 15’inci seçimi de kaybederek yine dünya siyasi tarihinde eşi emsali görülmemiş büyük bir başarısızlığa imza attı.
Kaybettiği her seçimden sonra kazananın kendisi olduğunu iddia ederek seçmenleriyle dalga geçen Kılıçdaroğlu’nun koltuğu bırakmak gibi bir niyetinin olmadığı seçim sonrası yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor.
Seçmenlerinin 15 kez üst üste yaşanan başarısızlıkları kanıksayarak adeta yenilgiden haz alacak hale gelmeleri ve kendilerine söylenen yalanlara rağmen tıpış tıpış oy vermeye devam etmeleri Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğundan kalkmaması için gerekçe oluyor.
Bu yaşanarak öğrenilmiş yenilgi, yenilgiye doyamama ve yenilgiden haz alma ayrı bir yazının konusu.
Biz gelelim 28 Mayıs’ın değerlendirmesine.
Yurt içinde ve yurt dışında yapılan çok kirli ve saldırgan ve bir kampanyaya, hiçbir seçim döneminde söylenmeyen yalanlara, iftiralara ve kumpaslara rağmen Erdoğan yine kazandı.
Özellikle batı basınının en aşağılık, en ahlaksız ve en soysuz müdahalelerine itibar etmeyen Türk Milleti verdiği kararla “manşet öyle atılmaz böyle atılır, kapak öyle yapılmaz böyle yapılır” diyerek derslerini verirken, kimsenin kendisine parmak sallayamayacağını, kimsenin kendisini tehdit edemeyeceğini de suratlarına vura vura gösterdi.
Seçimi Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte sadece Türkiye değil, Türk dünyası, Afrika ve tüm mazlum ve masum coğrafyalar kazandı.
ABD/AB destekli; CHP, HDP, İyi Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Türkiye Değişim Partisi, Adalet Partisi, Zafer Partisi, Fetö ve PKK’dan oluşan 10 parti ve 2 terör örgütünün desteğine rağmen kazanılan bu büyük zafer bu asil milletin dışarıdan verilen talimatlarla yönetilemeyeceğini ve iradesini kimseye teslim etmeyeceğini de gösterdi.
3 Nisan 2022'de yapılan seçimlerde Macaristan’da da aynısı olmuştu. Batı destekli 6'lı sol blok Seçim öncesi ortaya çıkan yanıltıcı anketler ve sosyal medya dezenformasyonuna rağmen 12 yıllık Viktor Orban hükümeti büyük bir zafer kazanmıştı.
Yani el eşeğine binen tez inmişti.
Seçim öncesinde pişmiş kelle gibi sırıtarak 100 yıllık cumhuriyetle hesaplaşacaklarını, İmralı’nın kapısını kıracaklarını, Anayasa’dan Türklüğü kaldıracaklarını, Fetö’ye ve PKK’ya af çıkartacaklarını, hapishaneleri boşaltacaklarını söyleyenler kaybetti.
14 Mayıs gecesinin komedi dans ikilisi palavracı belediye başkanları kaybetti.
Milleti aşağılayan, hakaret eden sanatçı, akademisyen, gazeteci kılıklı sirk soytarıları kaybetti.
Depremzedeleri kendilerine oy vermediği için otelden kapı dışarı edecek kadar vicdan yoksunları kaybetti.
Algı oluşturmak için bilimsel ve mesleki ilkelerin ırzına geçen anket şirketleri kaybetti.
Doğruyu söyleyen, olduğu gibi görünen ve sahici olan kazandı, oy için kılıktan kılığa giren, 7/24 yalan söyleyen, iftira atan, batıya biat sözü veren kaybetti.
Birinci turda PKK ve Fetö’nün açık desteğinden rahatsız olamayıp ikinci turda milliyetçilik masalı okuyarak milleti aptal yerine koyan, mavi boncuk dağıtmakla seçim kazanacağını zannedenler kaybetti.
Katıldıkları açık oturum programlarında milleti aşağılayarak ahkâm kesen herbokologlar kaybetti.
Patates, soğan edebiyatı ve esnaf tiyatrolarıyla siyaset yapanlar, tükürdüklerine ekmek bandırıp yalayanlar kaybetti.
“Ne vereyim abime” diyerek bol kepçeden makam dağıtanlar, doğmamış çocuğa don biçenler, dereyi görmeden paçayı sıvayanlar, aklın sadece kendilerinde olduğunu zannedenler kaybetti.
Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ile mest olup kendilerini dev aynasında gören kifayetsiz muhterisler kaybetti.
Görünmeden göbekte yer alarak İHA’lara SİHA’lara dokunacaklarını söyleyenler kaybetti.
Kılıçdaroğlu % 99 kazanır diyen çakma bilgeler kaybetti.
Kalpsizliklerini elleriyle kalp yaparak gizlemeye kalkanlar kaybetti.
Askeri, polisi, jandarmayı, öğretmeni, köylüyü, çiftçiyi, işçiyi tehdit ederek kendilerine oy vereceklerini zanneden gafiller kaybetti.
15 Temmuz’u tiyatro ve kontrollü darbe olarak niteleyenler kaybetti.
Mecliste ortalığa mermi saçarak kahramanlık gösterisi yapan çakma Asenalar kaybetti.
Zamana ve devire göre Gandi, Seyyid, Mücahit ve bozkurt olup milleti tavlayacaklarını zannedenler kaybetti.
Fırsattan istifade ederek son dakikada girdiği ittifaktan koparttığı iki bakanlıkla milliyetçiliğini fırsata çevirenler kaybetti.
Namusu ve şeref üzerine verdiği sözü tutmadığı halde “sana söz” diyerek kampanya yapanlar kaybetti.
FOX TV'de seçim sonuçlarını değerlendiren Sözcü Gazetesi yazarı Çiğdem Toker, halkın sokağa çıkmasının zamanı geldiğini söyleyerek; “Serbest seçimlerle bir siyasal iktidar el değiştirebilir mi sorusu artık kritik bir soru haline gelmiştir. Aslında şunu demek istiyorum. Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Seçmenin kendini diğer alanlarda ifade etmesini de desteklemek gerekir. Hak arama özgürlüklerini kriminalize etmememiz lazım” ifadeleriyle demokrasi düşmanlığının en güzide(!) örneğini verirken iradesine saygı duymadıkları halkı aşağılayan, aptal/koyun yerine koyan ve aldatılmaya teşne koyunlar kaybetti.
Kendilerine oy vermediği için aşağılayıp küçük gördükleri millet kafalarına vura vura onlara da sırtlarını dayadıkları sahiplerine de iradesine saygılı olmayı öğretecektir.
Öğrenen öğrenecek öğrenmeyen de iktidar yüzü görmeden bu dünyadan göçüp gidecektir.