Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Karayollarında toplantı ve gösteri düzenlenemez” kararını iptal ettiği için Başkan Zühtü Arslan’a “Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım” diye gösterdiği tepkinin ardından, Twitter’dan “Bisiklet maceram 2020-1992” yazıp bisikletli fotoğrafını paylaşarak göndermede bulunmuştu.
Bu davranışı ile malum çevrelerden aldığı destekle gaza gelen Yıldırım, Anayasa Mahkemesinin Enis BERBEROĞLU ile ilgili olarak verdiği yeniden yargılama kararının ardından İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin “Anayasa Mahkemesi yerindelik denetimi” yapamayacağı gerekçesiyle yeniden yargılamaya gerek olmadığı kararı vermesi üzerine, Twitter hesabından Anayasa Mahkemesi binasının gece çekilmiş fotoğrafını paylaşarak, "Işıklar yanıyor" ifadesine yer verdi.
Verdi ama bu defa kamuoyu, Yıldırım’ın darbe imalı paylaşımına bisiklet paylaşımındaki gibi sessiz kalmadı.
Paylaşımına hemen İç İşleri Bakanlığı’nın “ışıklarımız hiç sönmüyor” diyerek karşılık vermesi üzerine sosyal medya üzerinden de çığ gibi tepkiler gelince “hukukun ışığını kastettim, başka ışıkları değil “şeklinde ikinci bir paylaşımda bulunarak, normal bina ışıklandırması gibi yan çizen paylaşım yaptı, ardından da “Kasıtlı olarak demokrasi ve hukuk dışı hiçbir imada bulunmayacağım şahsımı tanıyan herkesçe malumdur. Ancak insani bir yanılgıyla yanlış yorumlanmaya müsait şekilde paylaştığım mesaj dolayısıyla kamuoyundan özür diliyorum” diyerek tweet’ini kilitledi.
AYM Başkanlığı paylaşımla ilgili yaptığı açıklamada, “AYM’nin herhangi bir üyesinin şahsi sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlar, AYM’nin kurumsal görüşünü yansıtmaz. Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz 2016 gecesi yaptığı basın açıklamasında ifade ettiği gibi anayasal düzene karşı her türlü demokrasi dışı girişimi reddetmekte ve demokratik hukuk devletinin yanında durmaktadır” ifadelerine yer verildi.
Bu ülkede geçmişte yaşanan acı tecrübelerin bıraktığı derin izlerin silindiğini zannedenler yanılıyorlar.
O izler silinmiyor aksine toplumu iki kenarı da keskin bıçak gibi biliyor.
Darbe sevdalıları bu gerçeği akıllarından (tabii ki varsa) çıkartmamalıdırlar.
Yaşadıklarımızdan ötürü hepimiz biliyoruz ki “Genelkurmay’ın ışıkları sabaha kadar yandı” ya da “genç subaylar rahatsız” ifadeleri bu ülkede darbe tehdidi olarak kullanılmıştır.
54 yaşında ve Profesör olan bir üyenin bu gerçeği bilmemesi mümkün değildir.
Bir yüksek yargı mensubuna asla yakışmayan darbe imalı paylaşıma gelen çok sert ve haklı tepkiler üzerine “benim gayem, Anayasa Mahkemesi’nin hukuk ışığı olduğuna vurgu yapmaktı” şeklindeki açıklaması bir “çevir kazı yanmasın” dan ibarettir.
Çevirse de çevirmese de kaz yanmıştır.
Kimse masal okumasın, milleti aptal yerine koymasın, hukukun ışığı algıyla değil adil kararlar vermekle yanar.
Yüksek yargıçlara sağlanan hukuki korumalar, kişisel sosyal medya hesaplarından yaptıkları atarlı ergen paylaşımları yönünden kendilerine bir imtiyaz sağlamaz.
Öyle imalarla, ışıklarla, aforizmalarla bu milletin korkutulamayacağı 15 Temmuz’da bizzat yaşanarak görülmüştür.
Bazıları eski alışkanlıklarından vazgeçmemekte direniyor olabilirler ama milletin bu konudaki tavrı çok nettir.
Millet iradesinin üzerinde hiçbir güç yoktur.
Bu gerçek herkes ama öncelikle Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından asla göz ardı edilmemelidir.
Giydikleri cüppeler onlara kafalarına göre davranma özgürlüğü vermemektedir.
O cüppe hak, hukuk ve adaletin emrinde olduklarının simgesidir.
Anayasa Mahkemesi üyesinin siyasi imada bulunma hakkı yoktur.
Çok meraklıysa çıkartır cüppesini, girer kafasına yakın siyasi partiye, istediği siyasi paylaşımları yapar.
Hem Anayasa Mahkemesi üyeliği, hem siyaset, hem atarlı ergen tavırları, yok böyle bir saltanat.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün.
Darbeseverler dışında, darbe imalı bir paylaşım yaptığını sağduyulu herkesin kabul ettiği Anayasa Mahkemesi üyesine saygı duyulur mu?..
Yaptığı davranışın sonunu kestiremeyecek bir öngörü ve basiretten yoksun bir üyenin sağlıklı bir karar vermesi mümkün müdür?..
Anayasa Mahkemesi üyeliği siyasi tırmanma yeri değildir.
Anayasa Mahkemesi; verdiği tartışmalı ve kamu vicdanında kabul görmeyen kararları ile ciddi bir imaj sorunu yaşarken, Anayasal düzenin temeli olan egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesiyle bağdaşmayacak bir şekilde darbe iması yapan bir üyesinin bu affedilmez sorumsuzluğu karşısında; “kişisel görüşler Anayasa Mahkemesini bağlamaz” diyerek işi zamana bırakması Yüksek Mahkemenin ciddiyetiyle bağdaşmamıştır.
Ne demek kişisel görüş?
Arabasından, evinden, torunundan, bahsetmiyor ki?..
Açık açık darbe tehdidi yapıyor..
Sıradan bir devlet memuru bile böyle bir açıklama yapmak özgürlüğüne sahip değilken, temsil ettiği görevin sorumluluğu gereği demokratik değerlere saygı göstermek zorunda olan bir üyenin darbe çağrışımı yapan ifadeler kullanması “kişisel görüştür bizi bağlamaz” diyerek kapatılamaz.
Muhtemelen Anayasa Mahkemesi de gereğini yapacaktır.
Çünkü; Anayasa Mahkemesi üyesi sıradan bir insan değildir.
Giydikleri cüppe onlara keyiflerine göre davranma hakkı vermemektedir.
O cüppe aksesuar, Anayasa Mahkemesi de şov yeri değildir.
Başkan vekilliği de yapmış olan Profesör ünvanlı bir üyenin ağzından çıkanı kulağının duymaması mümkün değildir.
Hiçbir şey yokmuş gibi davranarak bu üyeye işlem yapmamak ve istifa sürecini uzatmak Anayasa Mahkemesinin imajını daha da sıkıntılı hale getirir.
"Yapmayın, etmeyin kardeşim. Dün yine işittim, gül gibi bir yuva yıkılıyor. Niye yıkılıyor? Koca aldattı diye. Ayıptır, günahtır. Oğlum neden aldatıyorsunuz? Allah'u Teala size ruhsat vermiş. Bir başkasını seviyorsunuz, onu da alın. İnsan yuvasını yıkar mı? Medeni kanunla zaten mücadele ediyoruz ama bizi bacılara mahcup etmeyin." sözleri nedeniyle Ankara Gülhane Hastanesi Başhekim Yardımcısı Ali EDİZER bu görevinden alındı.
Sağlık Bakanlığı “ Ali EDİZER’in şahsi görüşüdür bizi bağlamaz” dedi mi ?..
Hayır.
Bu zihniyetteki bir kişi benim kuruluşlarımda idareci olamaz dedi ve hemen görevden aldı.
Ali EDİZER Medeni kanuna aykırı sözleri ile derhal görevinden alınırken Anayasayı çiğnemek olan darbe tehdidi yapan bir üyenin üyeliğinin devam etmesi hiçbir şekilde kabul edilemez.
Yara şimdi temizlenmez ise sonrasında daha tehlikeli olan kangrenle uğraşmak zorunda kalınır.
Sayın Devlet BAHÇELİ’nin Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması yolundaki önerisinin hemen ardından yaşanan bu olay ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin Anayasa Mahkemesinin yerindelik denetimi yapamayacağı gerekçesiyle Enis BERBEROĞLU’nun yeniden yargılanmasına gerek olmadığı kararı ile ortaya çıkan yetki karmaşası yeniden yapılandırılma önerisinin isabetli olduğunu ortaya koymuştur.
Başta 367 kepazeliği olmak üzere, parti kapatma kararları ve özellikle başörtüsü karşıtı tavrı ile geçmişten gelen olumsuz bir imaja sahip olan Anayasa Mahkemesi bu üyesini görevde tutmaya devam etmesi imajına zarar vermekten başka bir işe yaramayacağından Mustafa KARTOĞLU’nun (16/10 Akşam) yazdığı gibi; “İstifa bugün tercih, yarın zorunluluk” olacaktır.
Sayın üye muhtemelen tercihle zorunluluk arasındaki farkı anlayacak öngörüye sahiptir.
Hüzzam Makamında ve hüzünlü bir hikayesi olan “Yanıyor mu Yeşil Köşkün Lambası” türküsünde lambanın yanması masum iki aşığın birbirlerinin varlığından haberdar olduğunun simgesiydi.
Anayasa Mahkemesinin lambalarının yandığı paylaşımı ise geçmişten bildiğimiz Genel Kurmayın lambalarının yandığına göndermeyle çok açık ve tartışmasız bir darbe tehdididir.
Millet bu tehditlere pabuç bırakmayacağını hazırlıksız yakalanmasına rağmen 15 Temmuz gecesi gösterdi.
Darbe heveslileri, hazırlıklı olduğunda milletin neler yapabileceğini çok iyi hesap etmelidirler.
Meraklısı için son bir not.
Bu ülkede lambaları artık millet yakıp millet söndürüyor.
Milletten habersiz yakmaya ya da söndürmeye çalışanları da elektrik çarpıyor.
Kafalarına toprağa gömen devekuşları kimler?..
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin il kongresine katılmak üzere gittiği Diyarbakır’da Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odasını ziyaret ederek kentteki iş adamlarıyla gerçekleştirdiği toplantıda şunları söylemiş;
“Diyarbakır'a baktığımız zaman en önemli problemler nedir diye şöyle bir sıraladığımız zaman problemlerin ilk sırasında özgürlüklerle ilgili sorunlar olduğunu görüyoruz.
İfade özgürlüğü kapsamında düşündüğünü söyleyebilmek, inandığını konuşabilmek bir ülke için son derece önemli. Eğer bir ülkede problemler ifade edilemiyorsa, insanlar susturuluyorsa, problemleri işaret eden gençlerimiz gözaltına alınıyorsa bu ülke özgürlüklerin olduğu bir ülke değildir bu ülke sorunlarını çözemez.
Maalesef demokrasi açısından ciddi sıkıntılarımız var üstelik seçimlerin dahi neredeyse anlamını yitirdiği bir sürece giriyoruz. Seçilmiş insanların idari kararlarla bir sabah evlerinden alınıp götürüldüğünü görüyoruz.”
Kabinede görev aldığı yollarda IMF sevdasını yakından bildiğimiz, FETÖ’nün gözbebeği batık Bank Asya’yı Ziraat Bankasına kakalamaya çalışarak devleti milyonlarca lira zarara uğratma girişimi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından önlenen “bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik” korosunun assolisti iyi sallamış.
Hendekler, çukurlar kazılırken, barikatlar kurulurken, masum insanların evleri barkları yakılır, yıkılırken, devlete meydan okuyarak özerklik ilan edenlere, Başta Yasin BÖRÜ olmak üzere 37 masum insanımızı alçakça katledenlere seslerini çıkartmayanların bugün özgürlük nutukları çekmeleri tam bir çifte standart örneğidir.
Dert özgürlük filan değil.
Dert nabza göre şerbet vermek.
Ama unuttukları bir gerçek var ki; nabzın artık şerbet kabul edecek hali kalmadı.
Madem seçimler anlamını yitirdi neden parti kurdunuz ?..(ya da kurdurdular)
Özgürlüklere düşkünlüğü göz yaşartan bu siyasetçi en değerli varlıkları olan çocuklarını ellerinden alarak dağa götüren HDP’nin önünde eylem yapan anneleri neden ziyaret edemedi?..
Neden HDP’yi eleştir(e)medi?..
O annelerin evlatlarıyla birlikte yaşama özgürlüklerine neden saygı göster(e)medi?
Ya-pa-maz.
Çünkü o zaman varlık nedeni ortadan kalkar.
En değerli varlıkları olan çocukları ellerinden alınarak dağa ölüme gönderilen aileleri ziyaret etmekten korkan genel başkanın söylediklerinin hepsi boş beleş laf kalabalığı.
Diyarbakır annelerine ziyaret yapılmadan söylenen hiçbir sözün kıymeti yok.
İfade özgürlüğü yokmuş da insanlar düşündüklerini ifade edemiyormuş da problemleri söyleyen gençler göz altına alınıyormuş da seçilmiş insanlar idari kararlarla gözaltına alınıyormuş da muş muş da mış mış..
Benim oğlum bina okur döner döner yine okur.
Hiçbir inandırıcılığı olmayan bu lafları torbaya koyup tartın emin olun torba laftan ağır gelir.
Kendileri HDP’ye güzellemeler yaparken bakın HDP’nin eski milletvekillerinden Altan Tan’ın ne demiş: “Partiyle (HDP) PKK ilişkisi gizli saklı bir mevzu değil. Bunu devekuşu gibi kafayı toprağa gömerek gizlemeye çalışmak beyhude.”
HDP sözcülerinden Kars eski belediye başkanı Ayhan Bilgen ise geçen hafta yaptığı açıklamada partisinin, Kandil ve İmralı ile olan ilişkisini eleştirerek “tersinden Türkiyelileşme yaşandı” dedi. Bilgen, “Hem müdahaleden şikayet edip hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmak, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikaptır” dedi.
Sizce malumun ilanı olan ve sağduyu sahibi herkesin bildiği HDP’nin PKK ile ilişkisini gizlemek için kafalarını toprağa gömen devekuşları kimler?..