Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, HDP’ye şirin görünme sevdasını öylesine ileri götürdü ki TR 705’e rakip olurcasına İHA, SİHA ve İnsansız Savaş Uçağı Kızılelma ile dünyada büyük yankı uyandıran Baykar şirketini hedef alarak hiçbir kanıt göstermeksizin; "Burada yanlış şu, devletin hemen hemen bütün imkânları, bütün o yardımlar, devletin bütçesinden doğrudan aktarılan kaynaklar, aşağı yukarı tek şirkete aktarılıyor" suçlamasında bulundu.
Anayasa’dan Türklüğü kaldırmak, anadilde eğitim ve Anayasa’da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerin değiştirilmesi vaadiyle HDP’ye olan derin aşkını ilan eden Babacan’ın, bütün dünyanın hayranlığının gizlemediği, adına şarkılar yapılan, çocuklara ismi verilen İHA ve SİHA ve Kızılelma’yı üreten Baykar şirketini hedef alması asla tesadüf değil.
Aksine bilinçli bir açıklama, çünkü dervişin fikri ne ise zikri de odur.
Gözlerinin içine baktığı HDP ve ABD; “ işte bu, bize bunlarla gel” diyorlar.
O da kuzu kuzu denileni yapıyor.
Peki, İHA, SİHA ve Kızılelma’dan ya da Türk Savunma Sanayii’nin zincirlerini kırarak ihtiyacı olan ürünleri üretmesinden, satmasından ve bu ürünlerle terörün kafasını dağıtmasından, İHA’ler SİHA’lar sayesinde askerlerimizin polislerimizin terör örgütüne hedef olmaktan kurtulmasından, kimler rahatsız?
Başta ABD, AB olmak üzere destek verdikleri içerideki ve dışarıdaki uzantıları, destekçileri, ayakçıları, kıyakçıları, beslemeleri, ezikler, büzükler..
Ne ilginçtir ki Babacan’ın açıklamasından birkaç gün önce Tescilli Türkiye düşmanı, Fetö’nün ayakçısı gölge CİA Michael Rubin; “1945” isimli İnternet sitesi için yazdığı "Ukrayna'nın ötesini düşünün: Türkiye'nin SİHA ihracatı tehdit" başlıklı makalesinde; Türkiye'de üretilen SİHA'ların Afrika'dan Kafkasya'ya ve Libya'ya kadar sınır ötesi birçok noktada varlık gösterdiğini vurguladıktan sonra, Beyaz Saray ve ABD Kongresi'ne seslenerek; "Türkiye'nin insansız hava aracı ihracatının yol açtığı istikrarsızlığı görmenin ve Türkiye'nin savunma sanayisini yaptırıma uğratmanın vakti geldi." diyerek ağzındaki baklayı çıkarttı.
Hemen ardından sosyal medya hesabından Fetö’cü Cevheri Güven de benzer rahatsızlığı dile getirdi.
Ve de bu asistlerin ardından, Anayasa’dan Türklüğü kaldırmak vaadinde bulunacak kadar “Türklükle” derdi olan Ali Babacan Baykar’ı hedef alan açıklamalarda bulundu.
Bu asla bir tesadüf değil, küresel ve organize kirli bir ilişkidir.
Belli ki ağababaları; HDP, TR 705’in, İHA, SİHA düşmanlıklarını yeterli bulmayarak, “görünmeden göbekte yer alan” yeni aktörlerin devreye girmesini istemiş.
Hizmette kusur etmemek için hazırda bekleyenler için de bu istek görev kabul edilmiş.
Haluk Bayraktar yaşanan gelişmelerde dikkat çekerek haklı olarak soruyor;
"Peş peşe gelen bu saldırıların arasında korelasyon mu var, yoksa nedensellik mi?"
Ne korelasyon ne de nedensellik var?
Kin, nefret, gaflet, delalet ve hıyanet var.
Siyasi görüşü ve tercihi ne olursa olsun, bu ülkenin haklarını, çıkarlarını, güvenliğini savunan hiçbir sağduyulu insan ülke güvenliği için vazgeçilmez olan İHA, SİHA, Kızılelma gibi göğsümüzü kabartan, yüksek teknolojili ve katma değerli ürünlerin üretilmesinden rahatsız olmaz.
Ülkemize olan açık düşmanlıkları nedeniyle Rubin’i, PKK’yı ve Fetö’yü anlayabiliyoruz.
Kuyruk acıları çok derin.
Peki, bu ülkede siyaset yapan ve aday olursa çok rahat seçilebileceğini iddia eden yüzde sıfır virgül küsurluk bir oyu bulunan Babacan kime ve neye güvenerek bu ülkenin gözbebeği olan BAYKAR’ı karalamaya çalışıyor?
Çok basit, ihanet ederek ayrıldığı partisinden istenilen oranda oy tırtıklayamadığı için HDP’nin kapatılması durumunda HDP’li adayların DEVA Partisi listelerinden seçime girmelerini sağlamak.
Son zamanlarda bu amaca yönelik marjinal söylemleri gözden kaçmıyor.
Türk Ordusuna kimyasal silah kullandığı yalanı nedeniyle iftira attığı mahkeme kararıyla kesinleşen Şebnem Korur Fincancı’ya Korur’u ziyaret ederek geçmiş olsun demesi de bu planın bir parçası.
Bakanlık yapan, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katılan bir siyasetçinin milli değerlere gösterdiği bu hazımsızlık, yalan ve iftiralar gerçekten ibretliktir.
Söylediklerinin ne kadar mesnetsiz ve gerçek dışı olduğunu Baykar CEO'su Haluk Bayraktar’ın aşağıda yer alan açıklamalarından öğreniyoruz.
“'Sn. Babacan, BAYKAR hakkında söylediklerinizi hukuki haklarımız saklı kalmak kaydıyla milletimize havale ediyoruz. Biz rekabetten korkmuyoruz. Bilakis; ABD, Çin, İsrail gibi ülkelerin İHA’larıyla rekabet ediyor, 27 ülkeye ihracat yapıyoruz. Kuruluşumuzdan bugüne gelirlerimizin %75’ini ihracattan elde ettik. 2022'de ise sözleşmelerimizin %99.3’ü ihracat kaynaklı. Türkiye'yi bırakın dünyada dahi böyle bir firma bulamazsınız. Devlet kaynakları firmamıza akıtılmıyor. Bilakis; kuruluşumuzdan bu yana devletten tek kuruş nakit teşvik ya da hibe almadık. Banka kredisi dahi kullanmadık. Tüm projelerimizde olduğu gibi en son AKINCI ve KIZILELMA’yı da öz kaynaklarımızla geliştirdik. Yüksek teknolojiden, milli teknolojiden bihaber olmanız, size müfteri olma hakkı tanımaz. Kaportacılıkla, Hacı Murat arabalarla paradigma dönüştüren Milli SİHA’ların farkını TEKNOFEST’e gelen çocuklar size anlatabilir. Fitne fesat odakları yerine onlara kulak vermeniz hakikati duymanızı sağlar. Özür dilemek erdemdir. Erdemli olmayı deneyin...”
Görünmeden göbekte yer alanlar için erdemin ne anlama geldiğini bilmiyoruz.
Ayrıca erdem denilen şey hap değil ki iki tane atınca hemen tesir etsin.
Haluk Bayraktar’ın bu açıklamalarından sonra dürüst bir siyasetçiye düşen görev; “Devletin bütçesinden doğrudan aktarılan kaynakların, bütün imkânların ve yardımların, hangi rakiplerinin önlerinin nasıl kesildiğini tek tek açıklamaktır.”
Çünkü Baykar; acımasız bir rekabetin söz konusu olduğu dünyada 27 ülkeye ihracat yaptıklarını, bugüne gelirlerinin %75’ini ihracattan elde ettiklerini, 2022'de sözleşmelerinin %99.3’ü ihracat kaynaklı olduğunu, kurulduklarından bu yana devletten tek kuruş nakit teşvik ya da hibe almadıklarını ve Banka kredisi dahi kullanmadıklarını ifade etmektedir.
Değil 27, bir tek ülke bile teknolojisine, kalitesine ve kapasitesine güvenmese hatır için İHA, SİHA almaz.
Nitekim Sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan Selçuk Bayraktar "Baykar, birilerinin kirli siyasi ajandalarına malzeme olacak bir müessese değil. Buna izin vermedik, vermeyeceğiz! İdeal ve değerlerimizden asla taviz vermeden mücadelemizi sürdürecek; Alçakça atılmış iftira ve yalanlara karşı hakkımızı sonuna kadar savunacağız!" diyerek, müfterilere pabuç bırakmayacaklarını açıkladı.
Bu aziz milletin Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşıyanlara hak ettikleri dersi beş ay sonra yapılacak seçimde vereceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
El mi yaman bey mi yaman beş ay sonunda görülecek.
****
Babacan’ın çamur atıp karalamaya çalıştığı Baykar ve Türk Savunma Sanayii ürünleri ile ilgili olarak ABD Kongresi’ne sunulan 71 sayfalık “Türkiye 2022 Raporu”nda (değerli Gazeteci Fatih Çekirge’nin yazısından alıntıladığım) ilginç değerlendirmeler var.
“Raporun 66’ncı sayfası çok ilginç. Çünkü Türk Savunma Sanayisi’ne özel bir yer ayrılmış.
Ve elbette Bayraktar’a...
Şöyle diyor: “Türkiye’nin insansız hava araçlarıyla gösterdiği savaş alanındaki başarılar, diğer ülkelere ihracat talebini önemli ölçüde arttırdı. Bayraktar TB2 insansız hava aracının özellikle artan küresel popülaritesi; Batılı bir silah endüstrisi uzmanının onu ‘21. yüzyılın Kalaşnikof tüfeği’ olarak adlandırmasına neden oldu.”
Bir analist, TB2’nin çekiciliğini şöyle özetliyor:
- Fiyat ve yetenek arasında olumlu bir denge... Dahası ABD dronlarına kıyasla daha uygun fiyatlı ve erişilebilir...
- Çin modellerinden çok daha güvenilir ve etkili.
- Türkiye’nin saldırı ve keşif işlevlerine sahip insansız hava araçları, diğer ordular için etkili bir taktiksel yenilik haline gelmiştir...
- Savaş uçakları, füzeler ve hava savunma sistemleri ve zırhlı araçlar gibi daha geleneksel platformlardaki eşitsizlikleri daha büyük güçlerle telafi etmeye çalışan bölgesel güçler için bir model oluşturmuştur. (Yani öyle fazla tank ve top yerine havadan Bayraktar farkı...)
- Türkiye’nin saldırı ve keşif işlevlerine sahip insansız hava araçları, diğer ordular için etkili bir taktiksel yenilik haline gelmiştir...
Raporun 60’lı sayfalarında anlatılan Türk Savunma Sanayisi’nin geldiği nokta grafikle de özetlenmiş... Ve şöyle deniyor: “Türkiye, 2017-2021 döneminde silah ihracatını bir önceki beş yıla (2012-2016) göre yüzde 31 arttırmış, silah ithalatını ise yüzde 56 azaltmıştır.
2017-2021 yılları arasında dünyanın en büyük 12. silah ihracatçısı (dünya ihracatında yüzde 0.9 payla) ve en büyük 17. ithalatçısı olmuştur. (Dünya ithalatında yüzde 1.5 payla). 2010 yılından bu yana ihracatta ciddi bir artışın ardından Türk yetkililer 2022 yılı silah ihracatının 4 milyar doları aşabileceğini öngörüyor.”(Fatih Çekirge/Hürriyet 15/01/2023)
İçimizdeki işbirlikçilerin neden rahatsız oldukları ABD Kongresine sunulan raporda çok net anlatılmış;
“Çin modellerinden çok daha güvenilir ve etkili.”
“Türkiye’nin saldırı ve keşif işlevlerine sahip insansız hava araçları, diğer ordular için etkili bir taktiksel yenilik haline gelmiştir.”
“Savaş uçakları, füzeler ve hava savunma sistemleri ve zırhlı araçlar gibi daha geleneksel platformlardaki eşitsizlikleri daha büyük güçlerle telafi etmeye çalışan bölgesel güçler için bir model oluşturmuştur.”
“Türkiye’nin saldırı ve keşif işlevlerine sahip insansız hava araçları, diğer ordular için etkili bir taktiksel yenilik haline gelmiştir.”.
“Fiyat ve yetenek arasında olumlu bir denge.”
“Dahası ABD dronlarına kıyasla daha uygun fiyatlı ve erişilebilir.”
Yürekleri kan ağlayarak itiraf etmek zorunda oldukları bu gerçeklerle diyorlar ki “Türkiye artık, güvenilir, etkili, ekonomik, yetenekli ve teknolojik üstünlüğe sahip ürünler üretiyor”.
Söyleyemedikleri cümle ise; “bu iş bizi artık çok rahatsız ediyor, çünkü Türkiye artık bize muhtaç değil ve bizim pazarımızda cirit atıyor.”
Sırtlarını yasladıkları ABD bile endişeleri yanında en azından bazı gerçekleri de kabul etmek zorunda kalırken Babacan’ın; “kimse kusura bakmasın geldiğimizde dokunacağız” diyerek Türkiye düşmanlarının sözcülüğünü yapmaya devam ediyor.
Türkiye düşmanları ile aynı dili kullanmayı kendisine nasıl yakıştırıyor bilmiyoruz ama bazılarına kırmızı, bazılarına gaflet, bazılarına da ihanet gerçekten çok yakışıyor..
“Gaflet uykusuna yatanlar için, sabah yoktur.” (Rıfat Necdet Evrimer)
Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında soruları cevaplayan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar; “Bizim parti meclisimiz 100 kişiden oluşuyor, her toplantımız 8 saat sürüyor. Burada yapılan tartışmalarla üretiliyor politikalar… HDP gerçekten barış için güvence olan bir partidir. Bu kadar açık söyleyeyim, bizim PKK ile herhangi bir bağımız yok, bu kadar açık." sözleriyle aklımızla dalga geçmeye kalktı.
Parti meclisinin kaç kişiden oluştuğunun, toplantıların kaç saat sürdüğünün hiçbir önemi olmadığını bizim gibi onlar da biliyorlar.
Çünkü ürettiklerini söyledikleri politikalar Kandil’de belirleniyor, uygulamaya konulma talimatıyla da onlara gönderiliyor, onlar da tıpış tıpış gereğini yapıyorlar.
Sıkı mı? Parti Meclisindeki yüz kişiden birisi Kandil’den gelen bir talimatı ben kabul etmiyorum desin.
Sıkı mı? Kandil’in emir ve talimatlarına aykırı bir karar alabilsinler?
Almazlar, alamazlar, aldırmazlar...
Zaten böyle davranacak birisini Parti Meclisine almazlar.
Hatırlarsanız; Mersin’in Mezitli ilçesinde yer alan Polis evine 26 Eylül’de iki PKK’li tarafından düzenlenen saldırıda bir polis memuru yaşamını yitirmiş, bir polis memuru ise yaralanmıştı. Saldırıyı gerçekleştiren iki PKK’li kadın da üzerlerindeki bombaları patlatarak gebermişlerdi.
Bu olay üzerine tutuklu Selahattin Demirtaş’ın Resmi Twitter hesabından; “Mersin'deki silahlı saldırıyı kınıyorum. Siyasetin sorumluluğu, şiddet dışı çözümlerde ısrarcı olmaktır. Ölümleri durdurmaktır. Şiddetin her türlüsüne karşı çıkacağız, demokratik siyasette ısrarcı olacağız. Bunun herkes tarafından net olarak bilinmesini isterim” şeklinde PKK’nın adını anmadan yaptığı yarım ağız kınamaya bile tahammül edemeyen Kandil elebaşı Duran Kalkan isim vermeden Selahattin Demirtaş’ı eleştirdiği açıklamasında; “Herkes, Mersin eylemine bakarak, biraz özeleştirel yaklaşıp kendi durumunu değerlendirmeli, sorgulamalı Herkes için sorgulatıcı yanları var. Çizgi, bu eylemdir. Doğru çizgi budur. Doğru özgürlük savaşı budur. Ölçü bu. Gücün yetiyorsa sen de öyle ol, gücün yetmiyorsa yapanlara dua et, karşı çıkma, kendi kendine konuşma, ukalalık yapma. Kimsenin ukalalık yapmaya hakkı yoktur” diyerek kendilerinin verdiği kararlara (ki buna alçakça cinayetler de dâhil) karşı çıkanları ukalalıkla suçladı.
Gücü yetenleri eylem yapmaya yetmeyenleri de yapanlar için duacı olmaya çağırdı.
Gerçek bu kadar net iken Mithat Sancar’ın; parti meclisinde kaç kişi olduğu, toplantıların kaç saat sürdüğü ve uyguladıkları politikaların parti meclisinde üretildiği iddiası kargaları bile güldürecek kuyruklu bir yalandır.
Toplantıların sekiz saat sürmesinin nedeni de Kandil’in emir ve talimatlarının eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesi, devletin en ağır ifadelerle suçlanması ve sırtlarını yasladıkları uluslararası güçleri memnun etmek için formüller aramak çabasından kaynaklanmaktadır.
Karşı çıkma ve kendi kendilerine konuşmama gibi bir hakları bulunmadığını onlar da biliyorlar.
Mithat Hoca’nın; “HDP gerçekten barış için güvence olan bir partidir. Bu kadar açık söyleyeyim, bizim PKK ile herhangi bir bağımız yok, bu kadar açık” sözleri tam da “Manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış gördün mü?” kıvamında bir palavrayı ifade etmektedir.
Bu sözleri gerçekten inanarak söylüyorsa gaflet içindedir.
Rıfat Necdet Evrimer ne güzel söylemiş;
“Gaflet uykusuna yatanlar için, sabah yoktur.”
Haftanın fıkrası;
"Eğer altılı masa benim ismim üzerinde mutabık kalırsa tabii ki hem rahat seçilirim hem de en iyi şekilde yönetirim”(Ali Babacan).
Haftanın sözleri..
Doğmamış çocuğa don biçilmez
Ateş olsa cirmi kadar yer yakar.
Aç tavuk kendisini buğday ambarında zanneder
Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke'ye, eşek derviş mi olur taş çekmekle tekkeye?