Enerjinin bir ülke için ne kadar vazgeçilmez bir kaynak olduğunu biliyorduk ama özellikle Rusya/Ukrayna savaşı nedeniyle enerjide dışı bağımlılığın sadece ekonomik değil çok ciddi bir siyasi maliyetinin de olduğunu gördük.
Türkiye enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için kendi karasuları ve anakarası üzerinde arama ve alternatif kaynak yaratma çalışmalarında karşılaştığı zorluk ve engellerine rağmen yaptığı ciddi yatırımların meyvelerini toplamaya başladı..
Kolonyalistlerin Türkiye’nin kendi enerjisini kendisinin çıkartmasına karşı olmalarını anlamak mümkün, çünkü onlar tam bağımlı ve kendilerine uşaklık yapacak bir Türkiye özlemi içindeler ama içeriden yapılan engellemeler ancak ihanetle açıklanabilir.
Hatırlarsanız sondaj gemileri alındığında bunu israf olarak niteleyerek, olmayan şeyin nesini arayacaksınız diyerek dalga geçmişler, sondaj gemileri Akdeniz’de faaliyet gösterdiğinde ise “niye Akdeniz’de yokuz?” diyecek kadar ağır bir gaflet uykusuna dalmışlardı.
Bu konuda ilk ciddi adımı 2017 yılında “Milli Enerji ve Maden Politikası” vizyonu ile atan dönemin bakanı Berat Albayrak “Burası çok önemli” isimli kitabında engelleme sürecini şöyle anlatıyor.
“Önceki dönemlerden edinilen tecrübeler, bu işi kendi arama ve üretim gemilerimizle ve kendi insan kaynağımızla yapmamızı zaruri kılıyordu. Bu nedenle öncelikle kendi arama ve sondaj gemilerimizi edinmek için yola koyulduk. Bu işin başında dışarıdan bir engelleme çabası ile karşı karşıya kalacağımızı öngörüyorduk. Ancak ilk engelleme girişimini içeride yaşadık. Akdeniz'de malum ülkeler bizim kendi deniz alanlarımızın da bulunduğu bölgeleri parsel parsel ihaleye çıkarıp uluslararası şirketlere vermeye başlayınca acil toplantılar düzenledik. Bunlardan biri 2016 yılının başında bakanlığımızdan o zamanki Müsteşar Yardımcımızın, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yetkililerinin katılımı ile yapılan toplantıydı. Bu toplantıda çok enteresan şeyler yaşadık. Doğu Akdeniz'de daha aktif olmamız gerektiğini, yoksa yarın kıyılarımızdan Akdeniz'e olta dahi atamayacak noktaya geleceğimizi dillendirdiğimizde; o toplantıdaki katılımcılardan bazıları Türkiye'nin bunu yapacak kapasitesinin, altyapısının, gemilerinin, gemileri alacak parasının olmadığını dile getirdiler, "Bu yönde agresif bir politika uygularsak ABD ve AB'nin ne diyeceğini kestiremeyiz" şeklinde şiddetli itirazlarda bulundular. Biz ise Türkiye'nin kendi gemilerini alacağını, kendi gemileri ile bu faaliyetleri yürüteceğini, gerektiğinde deniz kuvvetlerimizin de güvenlik için refakat edeceğini, kim ne derse desin Mavi Vatan'dan asla vazgeçmeyeceğimizi ifade ettik ve kesinlikle geri adım atmadık”
Araştırma ve sondaj gemilerinin hizmete hazır hale getirilmesinden sonra 2020 Ağustos'unda Filyos'un 175 kilometre açığındaki Sakarya Gaz Sahası'nda Fatih gemimizin vurduğu sondajla projede en önemli aşamaya geçildi.
Tuna-1 kuyusundaki sondajın ön verileri sahada 320 milyar metreküplük rezerv olduğunu göstermişti. İlave sondajlarla bu rakam 405 milyar metreküpe yükseldi. Fatih Sondaj Gemimize Kanuni gemimizin de katılmasıyla genişleyen çalışmalar sonunda 540 milyar metreküpe çıktı. Yavuz gemimizin de sondaj filomuza katılmasının ardından uluslararası bir değerlendirme şirketine yaptırılan üç boyutlu modellemeyle Sakarya sahamızdaki gaz miktarı 652 milyar metreküp olarak tescillendi. Çayçuma-1 kuyusunda da 58 milyar metreküp rezerv keşfi yapılmasıyla Karadeniz'deki rezervimiz 710 milyar metreküpe ulaştı.(Sakarya Meydan Muharebesinin Sakarya’da yapıldığını zanneden post modern cahiller için özel açıklama; Bu Sakarya sahası, Zonguldak ilimizin sınırları içindedir.)
Ocak 2021'de kara tesisinin inşasına başlandı ve Temmuz ayında sahadan kuyuya ilk doğal gaz akışının tesisleri tamamlandı. Geçtiğimiz yılın Haziran’ında önce sığ denizde sonra derin denizde boru serim aşamasına geçildi. Denizin 2 bin 200 metre altında 170 km. boru döşenerek yaklaşık 10 bin personelin ve 50 geminin geceli gündüzlü çalışmasıyla Dünyanın diğer yerlerinde 6-7 yıl süren keşfedilen gazı kullanabilir hale getirme süresi 3 yılın da altına indirilerek 32 ayda tamamlanmak suretiyle bir rekora imza atıldı.
“Korkma sönmez bu ateş” sloganıyla devreye alınan ve enerji bağımsızlığı konusunda tarihi bir adım olan Sakarya Gaz Sahası Geliştirme Projesi’nde ilk etapta 10 kuyu açıldı. 30 kuyunun daha açılması planlanıyor.
10 kuyudan günlük 10 milyon metreküp gaz üretilecek. Bu rakam ihtiyacın yüzde yedisi demek.30 kuyunun daha açılmasıyla üretim günlük 40 milyon metreküp düzeyine çıkarılacak ve ihtiyacın yüzde otuzunu karşılayacak.
2022 yılında toplam cari açık 48.8 milyar dolar seviyesinde iken aynı yıl enerji ithal fatura toplamının 97.1 milyar dolar olması cari açığın nedenlerinden birisinin enerjide dışa bağımlılık olduğunu gösterirken, bu yıl itibariyle enerji ithalatını 2 milyar dolar, orta vadede 10-12 milyar dolar azaltması tahmin edilen Karadeniz gazı % 70 oranındaki dışa bağımlılığımızı ve cari açığı kademeli olarak azaltacak bir öz kaynak olma özelliğine sahip.
Keşfi ve karaya çıkartılarak kullanıma sunulması gerçekten “Enerjide devrim” olan Karadeniz doğal gazının; hiçbir şeyi beğenmeyen, her şeyi küçümseyen ve dünyayı kendi gördüklerinden ibaret zanneden azgelişmiş/besleme/ezik/kuklalara rağmen devreye alınmasıyla Türkiye iki bayramı bir arada kutladı.
Nuri Killigil’lere, Nuri Demirağ’lara, Vecihi Hürkuş’lara hayatlarını zindan eden mandacı/ezik zihniyet bu kez başaramadı. Onlara rağmen bağımsızlık meşalesi yakıldı.
Hatırlarsanız ilk keşif müjdesi geldiğinde “her seçim öncesi gaz çıkartıyorlar” diye alay etmişlerdi.
22.08.2020 tarihli Birgün gazetesi “İktidarın ülkenin eksenini değiştirecek ‘müjde’ diye pazarladığı gaz keşfini muhalefet partileri değerlendirdi: Gösterişli yapay başarı hikâyeleri ile halkı yanıltmaya, kandırmaya uğraşmayın” Başlığı altında CHP’ Genel Sekreter Selin Sayek Böke’nin; “Belki 10 yıllar daha sürecek hem de bugünkü iktidar zihniyetiyle yapılacak olan böylesi yatırımların faydası ekonomik olarak yansımayacak”; HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın; “Bir evde eğer mutfakta tencere kaynamıyorsa, milyonlar açlıkla, sefaletle karşı karşıyaysa ve siz sıkıştığınız her anda gaz çıkarıyorsanız, işte bu halk size ne inanır ne güvenir, tutunacak tek bir dalı kalmayan bu iktidar yaşadığı sıkışmışlık ve ülkeyi yönetememe durumu üzerinden her gün halka yeni müjdeler vermenin peşine düşmüş durumda. Bu halkın sizin müjdelerinize karnı tok” açıklamalarına yer vermişti.
Altılı masanın görünmeden göbekte yer almak gibi müthiş bir yeteneğe sahip olan bebecanı da nasıl olsa yapamazlar düşüncesiyle; “Hani bizim Karadeniz’deki doğal gaza ne oldu? Hani bu sahalar tüm Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacını karşılayacaktı? 6 yıldır aynı türküyü çalıyorlar. Damat, yıllar önce araştırma gemisinde boy göstermiyor muydu? Ne oldu? Karadeniz’deki sadece bir keşif. Keşif ayrı, kanıtlanmış doğal gaz ayrı. Farklı noktalardan sondaj atıp, ölçüm yapıp aşağıdaki rezervi tahmin etmeniz lazım. Rezervi çıkarmak kaça mâl olacak, piyasa fiyatı ne kadar? Ona da bakmanız gerek. Kanıtlanmış doğal gaz rezervi yokken keşfi, ‘Doğal gaz bulduk’ diyerek satıyorlar.” sanki çok anlıyormuş gibi caka satmıştı.
Ülkemizin öz evlatları, uluslararası kuruluşlar tarafından da teyit edilen rezervden, denizin 2200 metre altına 170 km boru döşeyip doğal gazı karaya çıkartarak onların hayal dahi edemedikleri büyük bir başarıyı gerçekleştirdiler.
Yok dedikleri gaz bulundu. Çıkarılamaz dediler çıkartıldı. Evlere veremezler dediler verildi. Rezerv tespiti yapılmadı dediler, hem de uluslararası kuruluşlar tespit yaptı. Halka faydası olmaz dediler, bir aylık tüketimin bedava ve bir yıl süreyle evlerde 25 metreküpe kadar para alınmayacağı açıklandı.
Hükümet aleyhinde her açıklamalarına balıklama daldıkları batı basını bile yüreği kan ağlayarak bu büyük keşfi kabul etmek zorunda kalmış iken, aslında gaz filan bulunmadığı, gazın Cumhurbaşkanına destek olmak amacıyla Rusya tarafından gönderildiğini söyleyen eziklerin acınacak hali gerçeği değiştirmiyor.
Böylesine büyük projeleri hayal bile edemeyenler şimdi gazdan ibaret çıkartarak rahatlıyorlar.
Ortalığa yayılan pis kokuya bakıldığında çıkarttıklarının sadece gazdan ibaret olmadığı anlaşılıyor.
Halk TV sunucu Ayşenur Arslan programına konuk olarak katılan Mustafa Sönmez, "Karadeniz gazı beni çok güldürüyor" sözlerine "Fıkra gibi ne zaman çıkmış da evlere verilecekmiş." Diyerek dalga geçerken, CHP listesinden milletvekili adayı gösterilen Cemal Enginyurt'un, katıldığı bir televizyon kanalında "Açın camları, açın pencereleri, doğalgaz bedava diyorlardı ne oldu? Diyerek bol keseden sallamıştı.
Şimdi millet sıkıştıkça gaz çıkartan bu eziklere gülüyor ama bilin bakalım neresiyle gülüyor?
Kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş…
Doğalgaz keşfini ciddiye almadıkları gibi TOGG’u da ciddiye almamışlardı.
Fabrikasının olmadığını, İtalya’dan Türkiye’ye getirildiğini, Türkiye’nin otomobil üretemeyeceğini, üretse bile satamayacağını iddia ediyorlardı.
Yapılamayacağına o kadar inanmışlardı ki; "Hani oturdular büyük gösteriler yaptılar iş adamları bir araya geldi bakanlar başbakanlar cumhurbaşkanları bir araya geldi. Otomobil üretiyoruz dediler hani nerede?" diyerek dalga geçiyorlardı.
Eseri heykel, icraatı ise mezarlıkta yeşil ibrik dağıtmaktan ibaret zanneden köhne zihniyet için “yerli otomobil üretmek” hayal bile edilemezdi, zaten gerek te yoktu, nasıl olsa ABD’li Avrupalı dostları(!) verirlerdi.
“Kişi kendinden bilir işi” diye boşuna söylememişler.
Üretileceğine inanmadıkları TOGG’a sahip olmak için tam yüzyetmişbin kişi ön edeme yaptı. Yüzyetmişbin kişi olmayan bir araca para yatırmayacağına, araca sahip olanlar da gururla dolaştıklarına göre demek ki TOGG gerçek.
Yüzyetmişbin kişi aptal olmadığına göre kimlerin aptal olduğuna siz karar verin.
Gözüyle bakan herkesin gördüğü fabrikasında üç dakikada bir TOGG banttan iniyor.
Uzaktan görüntülü bağlantıyı görülmesi gereken teknoloji zannedenlerin kabullenemedikleri Teknoloji harikası TOGG o kadar AKILLI bir cihaz ki kendisini inkâr edenlere zekâtını verse hepsi birer EİNSTEİN olur.
Yıllık 28 binlik üretim dikkate alındığında 6 yıllık üretim kadar başvuru yapılması ve binlerce kişinin bu araca sahip olmak istemesi, gittiği her yerde çarpınca fena çarpanlardan bile fazla ilgi görmesi kedinin uzanamadığı ciğere neden mundar dediğini gösteriyor.
Yoksa Soren Kierkegaard’ın söylediği gibi kıskançlıklarının nedeni gizli hayranlık mı?
Her seçim öncesi “uçan mühür” görenler için psikiyatrik müdahale şarttır.
Tele 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ; Emre Kongar ile birlikte gerçekleştirdikleri programda; “Ciddi iddialar var ortada. Erdoğan’dan başkasına basılacak evet mührünün silineceği ve saat 17.00'den sonra Erdoğan kısmında 'Evet' mührünün görüleceğine dair çok ciddi iddialar var.” ifadeleriyle uçan mühür sezonunu açtı.
Program partneri Emre Kongar’ı bile şaşırtan iddiaları büyük bir ciddiyetle dile getirmesine gülüp geçebilirdik ama kendisinin muhalif bir TV kanalının yayın yönetmenliği sıfatını taşıması ve bir zihniyetin sözcülüğünü yapması meselenin komiklikle açıklanamayacak kadar derin ve seçimi kaybetme korkularının ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.
2018 seçimlerinde de uçan mühür masalları uydurulmuştu. 24.6.2018 tarihli paylaşımlarında;
Sözcü Editörü Nuray Tarhan; “CHP’nin kazanacağı yerlerde uçan mühür göndermişler. Aman sakın kontrol etmeden basmayın”.
Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel; “CHP’nin güçlü olduğu sandıkları uçucu mürekkepli mühür göndermişler”.
Gazeteci Ruhat Mengi; “Arkadaşlar sabah bir arkadaşın kayınpederi oy kullandıktan sonra 1-2 dakika toparlanmak için kabinde oyalanmış sonra bakmış ki bastığı mühür uçup gitmiş. Uçucu mühür göndermişler CHP’nin kesin kazanacağı yerlere. Kıyamet kopmuş tutanaklar falan tutulmuş. Lütfen herkese duyurun.” diyerek Türk Siyasi Tarihine kargaları bile güldürecek “Uçan Mühür” efsanesini armağan etmişler, CHP Müşahidi Ramazan Başaran’ın “Kadri bey sabah kaşeledik uçan yok. CHP’nin müşahidi olarak yazıyorum” uyarısına rağmen iddialarından vazgeçmemişlerdi.
Her seçim öncesi ısrarla “uçan mühür” görenler için tıbbi müdahale şarttır.
Çünkü halüsinasyon bir hastalık belirtisidir.
(Meraklısı için not: “Ruh hastalıklarından şizofreni, psikozlar ve psikonevrozlarda kısa sürede gelişen iç sıkıntısı hallerinde halüsinasyonlar sık görülür. Parkinson hastalarında da halüsinasyon görme vakaları mevcuttur. Hastalar önceleri bunun hayali olduğunun farkında olsa da, hastalığın ilerleyen dönemlerinde gördüklerini gerçekle ayırt edemez duruma gelir. Beynin bir kısmını veya tamamını ilgilendiren tahribatlarda, tifo, menenjit, aşırı alkol kullanımı gibi durumlarda da çeşitli halüsinasyonlar ortaya çıkabilir.” Kaynak; Vikipedi)
Hem de bazı “ÖNCELİKLERİNDEN” vazgeçecek kadar İYİ anlaştılar..
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in son dönemde kendileriyle ilgili olumlu mesajlar verdiğini söyleyen Ahmet Türk; Akşener ve tabanına HDP’ye alışmaları tavsiyesinde bulunurken, Sezgin Tanrıkulu da “İYİ Parti bazı önceliklerinden vazgeçti ve ortak bir metinde bir araya geldik” açıklamasını yaptı.
Sadece bu iki açıklama bile tekmeleyerek kalktıkları noter/kumar masasına neden tıpış tıpış oturtulduklarını göstermiyor mu?