İslam’ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa 1338 yıllık bir yapı ve etrafındaki tarihi kalıntılarla birlikte 2 bin 500 yıllık bir kutsal mekan.
BM tarafından da Dünya Mirası olarak kabul ediliyor.
Bu kutsal mekan İsrail tarafından yıllardır sistematik bir şekilde tahrip edilerek ortadan kaldırılıp yerine kendileri için kutsal olan Süleyman mabedini inşa etme nihai planı adım adım işliyor.
Defalarca yaktılar, yıktılar, işgal ettiler.
Oraya namaz kılmak için gelen Müslümanlara saldırdılar, yaraladılar, öldürdüler.
Ama Dünya Mirası olarak kabul eden Birleşmiş Milletlerin yaptığı yarım ağız bir kınamadan ibaret kaldı.
İsrail “kim takar lan sizin kınamanızı” diyerek bildiğini okumaya devam etti.
Filistin’de ölüm kol gezerken BM Genel Sekreteri Bolşoy’da bale gösterisi paylaşımında bulunması onların zaten Filistin diye bir dertleri olmadığını gösteriyor.
BM Genel sekreteri koltuğunda sıradan bir kangal köpeği otursaydı bu vahşete inanın çok daha ağır bir tepki gösterirdi.
Zulmü, vahşeti, katliamı, alçaklığı, namussuzluğu İsrail yapınca hak oluyor.
Çalmayacaksın ve öldürmeyeceksin diyen dinlerine rağmen çalmaya da öldürmeye de devam ediyorlar.
Mübarek Ramazan ayında ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesinde iftarlarını yapan, namaz kılan Müslümanlara saldırıyor, çocuk kadın demeden öldürüyor, yaralıyor, işkence ediyor, Mescid-i Aksa’nın avlusundaki asırlık ağaçları ateşe veriyor sonra da İbranicede ağıza alınabilecek en ağır beddua olduğu söylenilen Yimakh Shemo (köklerini kazıyalım) sözlerinin yer aldığı şarkıyla eğleniyorlar.
2015 yılında 18 aylık bebek Ali Devabişe’yi yakarken de bu şarkıyı söylüyorlardı.
Ben yazıyı yarken şehit sayısı 174’ü, yaralı sayısı ise bini geçmişti.
Nesli tükenen hayvanlara, sahile vuran balinalara gösterdikleri duyarlık göz yaşartan ve bize medeniyetin beşiği olarak yutturulmaya çalışılan Avrupa ve ABD gözümüzün önünde yaşanan bu vahşeti görmüyor, duymuyor.
Çünkü azmettirenler kendileri.
ABD’nin ağzından çıkanı kulağı duymayan bunak başkanı İsrail’in savunma hakkını olduğunu söylüyor.
Bu kadar alçakça bir katliama rağmen İsrail’in savunma hakkı var demek, “bu cinayetlerin ardında biz varız” demektir.
Bir yandan terör örgütlerini destekleyerek cinayetlere ortak olan diğer yandan insan hakları nutukları çeken Avrupa ve ABD ve onların aşağılık medyaları İsrail’i masum Filistinlileri haksız ve suçlu göstermek için akla gelen her şerefsizliği yapmaktan geri durmuyorlar.
New York Post, New York Times, Reuters, AP, BBC, Deutsche Welle başta olmak üzere artık görevlerinin haber vermek değil “cinayet şebekelerine” hizmet olduğuna kuşku bulunmayan basın yayın kuruluşları açık açık İsrail’i koruyan, Filistinlilere yönelik şiddet ve katliamı görmezden gelerek desteklerini sürdürüyorlar.
İşgalci İsrail ordusu, Gazze şehrinde yer alan Amerikan merkezli haber ajansı Associated Press (AP) ile Katar merkezli Al Jazeera televizyon kanalının ofislerinin olduğu 13 katlı katlı bir binayı vurdu.
Bölgede yabancı medya kuruluşlarının ofis açmasına karşı olan İsrail'in 4 füzeyle vurduğu 13 katlı bina, çökerek yerle bir oldu.
İngiltere merkezli haber ajansı Reuters, Gazze'de basın kuruluşlarının olduğu binanın bombalanması son dakikasında İsrail'in adını geçirmedi.
Yapılan haberde, "Gazze'de yer alan AP ve Al Jezeera'yi barındıran bina füze saldırısından sonra çöktü" ifadelerine yer verildi.
Sosyal medya platformları da İsrail ile ilgili en masum bir eleştiriyi bile sansürlüyor, İsrail’in aleyhine olacak her görüntüyü engelliyorlar.
İşgalcilerin saldırılarına sahada karşılık veren ve yaşananları tüm çıplaklığıyla dünya kamuoyuna aktaran Filistin Direniş Örgütü Hamas'a ait hesaplar, sosyal medyada sansüre maruz kaldı.
Telegram; Hamas ve El Kassam Tugayları’nın aktif olarak kullanılan hesaplarını, kullanım koşullarını ihlal ettiği gerekçesiyle kapattı.
Almanya'da Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Berlin Teşkilatı Yönetim Kurulu üyesi Ayten Erdil, İsrail'in Doğu Kudüs'te Filistinlilere yönelik saldırılarını "terör" olarak nitelediği için görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
Facebook hesabından yaptığı paylaşımda, İsrail'in saldırılarını insanlık suçu olarak değerlendiren ve "Bu terörün savunulacak hiçbir yönü yoktur." ifadelerini kullanan Erdil'e partisinden ve sosyal medya kullanıcılarından tepki geldi.
CDU Berlin Teşkilatı Twitter üzerinden Ayten Erdil'in bu paylaşımına tepki göstererek, "Biz bu yaklaşımı kesinlikle paylaşmıyoruz. Bu CDU'nun politikasıyla bağdaşmaz. Biz onunla konuştuk yönetim kurulundaki görevini bıraktı." açıklamasında bulundu.
Alman medya kuruluşu Deutsche Welle, yazar Ali Abunimah ile yaptığı röportajı, İsrail’e yönelik eleştiriler yapıldığı için yayından kaldırdı. Abunimah, “Korkak Alman devlet medyası DW özür diledi ve röportajımı kaldırdı. Avrupa'da faşist İsrail'in korkunç suçları hakkında konuşma özgürlüğü yok” diyerek duruma tepki gösterdi.
Almanya'nın tanınmış karikatüristlerinden Dieter Hanitzsch İsrail Başbakanı Netanyahu'nun bir karikatürünü çizince Yahudi düşmanlığı ile suçlanarak işine son verilmişti. Hanitzsch'in daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakarete varan çizimleri olmuştu ancak o zaman 'basın özgürlüğü' gerekçesi ile herhangi bir tepki gösterilmemişti.
Süzme faşist Hitlerin torunlarından başka ne beklenirdi ki?..
Avusturya Başbakanı Kurz'un genel başkanı olduğu Muhafazakar Halk Partisi'nde (ÖVP) Viyana Gençlik Kolları Başkanlığı gibi çeşitli görevlerde bulunan Resul Yiğit, İsrail'in abluka altındaki Gazze'ye yönelik saldırılarına sosyal medya hesabından Filistin'e destek verdiği gerekçesiyle partiden ihraç edildi.
Katliama destek için İsrail bayrağı çektirecek kadar gözü dönmüş Avusturya kendisine yakışanı yapmış...
Gördünüz mü medeni batının tükürülecek yüzünü?..
Kanalizasyon hattında atık olan kazuratlar sonra da kalkıp bize insan hakları, fikir ve inanç özgürlüğü, demokrasi vaazları veriyorlar.
Fahişelerin adı çıkmış.
Bunların yanında fahişeler namus abidesi gibiler.
Avrupa ve ABD’nin destek ve katkılarıyla yıllardır süren sistematik katliam, işgal ve yağmanın amacı Filistin’i bir mahalleden ibaret göstermelik bir devlet ve Kudüs’ü tamamen bir Yahudi kenti haline getirmek olduğu çok açık.
O göstermelik Filistin’in başına Dahlan gibi bir kullanışlı bir alçağı da getirerek planın birinci aşamasını bitirecekler.
Sonrasında duracaklarını mı zannediyorsunuz?
Hatırlarsanız Sezai Temelli HDP Eş Genel başkanı iken 2019 yılında Türkiye'nin topraklarını İsrail'e vermeyi ima ederek, "Bugün Türkiye'nin en bereketli toprakları burası. Buralar vaadedilmiş topraklar. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. Geldiler bu toprakları da kuruttular." ifadelerini kullanmıştı..
Yani mesele Filistin’in yok edilmesiyle sınırlı değil.
Sadece Suriye’nin, Ürdün’ün değil bizim topraklarımızda da gözleri olduğunu biliyoruz.
İçeride birlik olamadığımız ve şimdiki gibi çanak tutanlar bulunduğu sürece bu onlar için zor olmaz.
İsrail’in bu son katliamı özellikle Ramazan’da yaparken cesareti sadece mayaları/sütleri bozuk batı ve ABD’den değil; Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi İslamiyet’e ve Müslümanlara ihanet ederek normalleşen hainlerden de aldıkları gözden kaçırılmamalı.
Bakın, İtalya’da, Livorno Limanı’na yanaşan Asiatic Island isimli geminin İsrail'e silah ve patlayıcı taşıyacağından haberdar olan liman işçileri, yükleme yapmayı reddetti ve greve başladı.
İşçilerin bağlı olduğu sendika tarafından yapılan açıklamada, “Livorno liman işçileri ile bir farkındalık kampanyası başlattık. Olan bitenlere gözlerimizi kapatamaz veya daha da kötüsü Filistinlilere yönelik katliamlarda suç ortağı olamayız” denildi.
İş fetvaya gelince bülbül gibi şakıyan sözde Müslüman ülkelerin sözde Müslümanları İtalyan işçilerin gösterdiği basireti gösteremediler.
Onlar katliama suç ortağı olamayız diyerek yükleme yapmayı reddederken Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi Müslüman ülkelerin yöneticileri katliama suç ortağı olmak için yarışıyorlar.
Evet bu sözde Müslümanlar Filistin’deki kardeşlerimizin kanlarını dökülmesinden evlerinin ellerinden alınmasından, gözyaşı dökmesi ve acı çekmesinden birinci derecede sorumludurlar.
Onların normalleşmesi İsrail’e yıllardır aradığı altın fırsatı vermiştir.
Alınlarında kara bir leke olarak taşıyacakları bu ihanet ve alçaklık asla unutulmayacaktır.
ABD’nin fırıldak sözcüleri, Kudüs'te ibadet edenlere saldıran, evlerini çalan İsrail'e ilişkin sorulara "Bunları İsrail hükümetine sorun" diyor.
Niye İsrail hükümetine soralım?...
Kudüs’ü başkent ilan ettiren siz değil misiniz?..
Onlara; öldürme, çalma ve işgal etme cesaretini veren siz değil misiniz?..
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Mısır gibi kucağınızda oynattığınız ülkeleri normalleşme anlaşmaları yaparak İsrail ile halvet eden siz değil misiniz?..
Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor.
AA’ya konuşan Amerikalı savaş karşıtı Yahudi aktivist Ariel Gold, İsrail'in son saldırılarının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu vurgulayarak "Bunlar savaş suçudur ve İsrail buna kendini savunma diyor fakat bu, kendini savunma değil. Tanıklık ettiğimiz şiddetin asıl nedenleri İsrail'in baskıcı sistemleri ve ırkçı tahakkümüdür. Son gerilimler, Doğu Kudüs'te toprakların çalındığı etnik temizlik ve ev boşaltmaları ile bu kutsal aylarında Müslümanlara ibadet ederken saldırmaları yoluyla artmıştır. İsrail şu anda kendini savunma hakkını öne sürüyor, dünyadan ve özellikle ABD'den kendini savunma hakkını garanti altına alınmasını istiyor ancak 14 katlı binayı bombalamak kendini savunmak değildir, Gazze'de en az 15 çocuğu öldürmek kendini savunmak değildir." değerlendirmesini yaparken üç maymunu oynayan Müslüman geçinenlerin hali içler acısı.
DEAŞ (ki onu ABD’nin kurduğunu Trump söylüyor) kafa kesip, yakıp yıkınca vahşet.
İsrail öldürüp yakıp yıkınca savunma hakkı.
DEAŞ Suriye’de tarihi eserlere zarar verince insanlığın ortak mirası yok ediliyor diye ayağa fırlayanlar Mescid-i Aksa’nın yıkılması için yapılanlara mal mal bakıyor.
Nerede Unesco?..
2500 yıllık bir kutsal mekana zarar veren yıkmaya kalkan İsrail’e neden tek kelime edemiyor?..
Hristiyanlığın, Museviliğin ve hatta Budizm’in bir ibadethanesine benzer bir saldırı olsaydı kıyametler kopardı.
Bir sürü Müslüman ülke yönetimi üç maymunu oynarken bu alçaklığa karşı sesi en gür çıkan ve bir şeyler yapmaya çalışan tek ülke Türkiye..
Sayın Cumhurbaşkanının “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” diyerek İsrail’in yüzüne katil olduğunu en üst düzeyden söyleyebilen tek ülke Türkiye.
Türkiye olmasa Filistin’e yönelik İsrail zulmü haber bile olmayacak.
İsrail’in ağzından köpük saçan kuduz köpekler gibi Türkiye’ye saldırması boşuna mı?..
İnsanlık tarihinin en büyük zulmü ve soykırımı devam ederken Müslüman ülkelerin İslam’a ihanet olarak ta nitelenebilecek korkaklığı, sessizliği, acizliği utanç verici.
Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi dinleri İslam ama yöneticileri dansöz olan ülkeleri saymıyorum.
Onlar aradıkları huzuru, normalleşerek metresliğine razı oldukları İsrail’in şefkatli kollarında buldular, şimdi halvet olmakla meşguller.
Ama nerede diğer Müslüman ülkeler?..
Bu kadar mı acizler?..
Bu kadar mı korkaklar?..
Hz. İbrahim’i yakmak için tutuşturulan ateşi söndüremese de su taşıyarak en azından safını belli eden kuş kadar da olamayanlara yazıklar olsun..
İki çift söz de içimizdeki Biden muhiplerine.
İktidarı size vermesi için umut bağladığınız ve “demokratik katkı” beklediğiniz adamınızdan “Filistin’deki zulmü önlemesi” için neden bir şeyler yapmasını istemiyorsunuz?..
Madem demokratik katkı bekleyecek kadar aranız iyi, böyle küçük bir ricanızı kırmaz herhalde..
Siz de iktidar olunca bunu karşılıksız bırakmazsınız.
Müslümanlardaki bu gaflet, uyuşukluk, eziklik, korkaklık ve ihaneti görünce İsrail’in neden bu kadar alçak ve pervasız olduğu daha iyi anlaşılmıyor mu?..
****
Filistinlilere ölüm kusan Ramazanlarını burunların getiren İsrail’in Ankara Büyükelçiliği Ankara Büyükşehir belediyesinin “İftar ver” kampanyasına katılarak 500 iftar/sahur paketlik bir destek vermesi üzerine BELPA tarafından yazılan teşekkür belgesinde; "Sayın İsrail Büyükelçiliği. Mutluluğun başkentinde başlatmış olduğumuz İftar Ver kampanyamızda ihtiyaç sahibi hemşerilerimize 500 iftar ve sahur paketi desteğinde bulundunuz. Sayenizde onlara destek olabilmenin mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. Buna vesile olduğunuz için teşekkür ederiz" denilmiş.
Tam da vahşet ve katliamı sürdürdükleri bir zamanda mutluluğun başkenti, elleri kanlı katillerden iftar ve sahur paketi desteği alıyor sonra da bu destekten dolayı yaşadıkları gurur nedeniyle İsrail’e teşekkür ediyor.
Yapılanı anlatmaya “rezalet” kelimesi yetmez, basiretsizlik ve gaflet hafif kalır.
Yazıklar olsun, dünyada milyonlarca aç insanı doyuran Türkiye Cumhuriyeti’nin koskoca Ankara Büyükşehir Belediyesi kala kala İsrail’in 500 kişilik gıda yardımına mı muhtaç kaldı?..
Filistinli kardeşlerimize iftar sofralarını zehir eden, kadın çocuk demeden bu mübarek Ramazan’da cinayet işleyen, evlerini barklarını işgal eden, yıkan, talan eden Mescid-i Aksa’nın bahçesindeki ağaçlar yanarken Yimakh Shemo (köklerini kazıyalım) diyerek çılgınca eğlenen İsrail’den iftar sahur paketi almak nasıl bir gaflettir?...
Ankara Büyükşehir Belediyesinin Filistin’deki kardeşlerimize iftarı sahuru zehir eden İsrail’in Ankara Büyükelçiliğinden sahur/iftar için gıda yardımı alması Filistinli kardeşlerimizi İsrail kurşunlarından daha fazla yaralamıştır
Bu ülkenin hiçbir ferdinin İsrail’in kanlı ekmeğine ihtiyacı olmadığı gibi bu ülkenin hiçbir yöneticisinin de İsrail’in kanlı ekmeğiyle gurur duymaya hakkı yoktur.
İsrail’in yardımlarıyla gurur değil olsa olsa utanç duyulur.