Seçimlere yaklaşık üç ay kalmasına rağmen; henüz Cumhurbaşkanı adayını açıklayamayan Millet İttifakı, vaatlerinden oluşan “Mutabakat Metni’ni” kamuoyu ile paylaştı.
Günlerdir “hele bir açıklansın da göreceksiniz kamuoyunda nasıl büyük takdir görecek” diye övündükleri 9 ana başlık, 73 alt başlık ve 244 sayfadan ibaret 2300 den fazla vaat, post modern mandacılığın ibretlik bir belgesi olarak kayıtlara geçti.
Masadaki her partinin masanın altındaki ortaklarının hassasiyetlerini dikkate alarak yazdıkları anlaşılan “toplama” metin kamuoyunda bekledikleri ilgiyi uyandırmazken, DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ı mışıl mışıl uyutmasıyla extra bir “melatonin” etkisi taşıdığını da göstermiş oldu.(Meraklıları için not; melatonin etkisi sadece binde beşlik oy oranları geçerlidir)
Toplama metnin temel özelliği; ABD/AB’ye tam teslimiyet, HDP’ye (tabii ki sırtını yasladığı PKK’ya) selam, FETÖ’ya umut, Türkiye düşmanlarına “emrinizdeyiz” mesajı göndermesiydi.
Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği üzere;"Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ne, savunma sanayii projelerine, kamu-özel yatırımlarına dokunacağız diyerek ülkemizin güçlenmesinden rahatsız olan Batı'ya selam veriyorlar.”
Batı neden rahatsız ise bunlar da ondan rahatsızlar.
Dünyada büyük bir enerji krizi yaşanırken ve de Avrupa peş peşe yeni nükleer santraller yapmaya karar vermişken, Akkuyu Nükleer Güç Santralinin kapatılmasını vaat etmek gaflet, delalet ve ihanettir.
Vaatlerden bazılarının halen yapılıyor olması, var olan hizmetlerden bile haberdar olmadıklarını gösteriyor.
Sisteme ilişkin vaatlerinin gerçekleşmesi ise Anayasa değişikliğine bağlı olup bunun için de en az 360 milletvekili kazanmaları gerekiyor.
Emirlerindeki anket şirketlerinin yaptıkları anketlerde bile böyle bir ihtimal söz konusu olmadığına göre bu tafra neyin nesi?
Henüz bir aday ismi üzerinde dahi mutabakata varamamışlarken; bir fakülte mezuniyet tezi kadar ciddiyeti olmayan “kolonyalistlere selam” metni üzerinde mutabakata varsalar ne yazar varmasalar ne yazar?
Kendileriyle aynı dili konuşan ve hizmetlerinde oldukları mesajını veren böylesine sadık bir ittifaka ve beklentilerini karşılayan bir metne ABD/Avrupa teşekkür etmesin de ne yapsın?
PKK/YPG’ye silah, teçhizat, mühimmat ve askeri eğitim vererek Güneydoğu sınırlarımızda bir garson devlet kurmak için kıçını yırtan ezeli ve ebedi alçak ABD’ne ve işbirlikçilerine tek bir söz olmayan metne teşekkür etmesinler de ne yapsınlar?
Akdeniz’deki enerji kaynaklarımıza ve mavi vatana çökmek isteyen Yunanistan ve onu üzerimize salan ağababalarına tek satır yazılmayan metne teşekkür etmeyecekler de ne yapacaklar?
Hava savunma sistemini güçlendirmek için alınan S-400’leri Rusya’ya geri vererek, parasını verdiğimiz halde bize Patriot satmayan ABD’ne sadakati kutsal bir görev bilenlere teşekkür etmeyecekler de ne yapacaklar?
Beslemesi olan Fetö’nün “buna da şükür” (Firari Fetöcü Hakan Şükür; "Milleti yani hepinizi ilgilendiren, Millet ittifakının mutabakat metni özetini okuyun okutturun. Herkesin kendini ve istediklerini bulacağı önemli konular var) dedikleri bir metni hazırlayanlara teşekkür etmeyecekler de ne yapacaklar?
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının diğer mahkemelerce dikkate alınmasını ve bu mahkemeler tarafından verilen kararların ivedilikle uygulanmasını sağlayacaklarını, hâkimlerin terfilerinde, kararlarını verirken özenli davranmalarını sağlamak amacıyla, verdikleri kararların Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla uyumunu temel ölçütlerden biri olarak kabul edeceklerini söyleyerek kendi yargıları üzerinde bir vesayet sistemi oluşturacak kadar mandacı bir zihniyete Avrupa teşekkür etmesin de ne yapsın?
Mutabakat metnini hazırlayanların içtihatlarına bağlı kalacaklarını açıkladıkları Merkezi Lüksemburg'da bulunan Adalet Divanına bağlı AB Genel Mahkemesi, PKK'nın geçen sene açtığı davaya ilişkin gerekçeli kararında; İngiltere'nin 2014'te ve ABD'nin 1997 ile 2001'de PKK'yı yasaklayan kararlarına atıfta bulunularak, örgütün "terör örgütü" olduğu teyit edildi.
Kararda, PKK'nın eylemlerinin "Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı" kapsamında sayılamayacağı ve bu hakkın genel olarak kullanılması için silahlı kuvvete başvurmanın meşru görülemeyeceği, silahlı çatışmalarda terör eylemlerinin yasaklanmasına yönelik bir istisnanın AB ve hatta uluslararası hukukta hiçbir temeli olmadığı" vurgulanırken, PKK'nın turistik tesislere yönelik saldırılarının sivil nüfusu hedef aldığı hatırlatıldı.
Tam bağlılık taahhüdünde bulundukları AB Adalet Divanı Genel Mahkemesi bile PKK’yı bir terör örgütü olarak nitelerken, mutabakat metninde PKK’nın siyasi uzantısının taleplerine yer verecek kadar cesur(!) davranan dostlarına ABD/AB teşekkür etmesin de ne yapsın?
Deniz Yetki Alanları Anlaşmasından asla geri adım atılmayacağına dair tek satır bulunmayan, Antalya Körfezine hapsedilmeyi kabul eden Mutabakat Metni Avrupa’nın teşekkürünü hak etmeyecek te ne yapacak?
Beklentilerine bu kadar saygı duyulan bir metni yazanları sarılıp öpseler yeri var.
Anayasa’dan Türklüğü kaldırmak, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri değiştirmek, anadilde eğitim, yerel yönetimlere özerlik ve milli gururumuz olan İHA, SİHA, TİHA, Kızılelma’yı üreten SİHA’ya dokunacaklarını söyleyerek Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşıyan Ali Babacan "Halk TV'de İsmail Küçükkaya'nın televizyon programında Mutabakat Metnini eliyle havaya kaldırarak; “Bütün Avrupa'dan bunu izliyorlar. Ben Davos'taydım orada kaç tane gazeteci belli başlı gazetelerin sahipleri Genel Yayın Yönetmenleri orada. Geldiler bana hepsi sordular 'Ne yapıyorsunuz?' Ben de anlattım, bir İspanyol gazeteciye de mülakat verdim. Onların hepsine bunları anlattım, dediler ki çok güzel bir şey. Yapıyoruz dedim. Şimdi Avrupa'dan bakacaklar hayranlıkla 'aferin Türkiye' diyecekler" diyerek teşekkürü(!) ne kadar hak ettiklerini, efendisine sadık bir köle zihniyetiyle ifade etti.
Nitekim ilk teşekkür Alman Der Spiegel dergisinden geldi ve mutabakattan övgüyle bahsetti.
Ve ne tesadüftür ki teşekkür beklenen ağır(!) abiler (Almanya, İngiltere, Hollanda, İtalya, Kanada, Belçika, Fransa ve İsviçre) masaya olan desteklerini göstermek için, İstanbul'da bulunan başkonsolosluklarını ikinci bir duyuruya kadar kapattılar.
Altılı masanın adayını belirleme konusunda diğerlerine göre daha yetkili ABD ve İngiltere ise “Türkiye’de terör eylemi olabilir” bahanesiyle vatandaşlarına uyarılarda bulundular.
Ama Türkiye ile buna dair hiçbir bilgi paylaşmadılar.
Neden?
Çünkü eylem yapmasını planladıkları teröristler kendi beslemeleri, paylaşıp ta deşifre mi etsinler?
İçişleri Bakanı SOYLU bu kirli tezgâhı göz önüne sererek maskelerini indirdi.
“İşin hikâyesi şudur: Farklı bir ülkenin bir istihbarat elemanı Türkiye'de DEAŞ mensubu olabileceği düşünülen birkaç kişiye elemanlık teklif etmiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti o anı da net bir şekilde izlemiş, elemanlık teklif ettikleriyle birlikte birkaç gezinti gerçekleşmiş, ardından Türkiye'yi bu istihbarat elemanı terk etmiş. Bu istihbarat elemanı sonuç alamayınca ilk reaksiyonu ve bilgiyi veren ülkeye bu bilgileri pazarlamış, ondan sonra da Türkiye'de bir DEAŞ saldırısı olabilecek anlayışıyla beraber Türkiye'ye bir psikolojik harp yürütülmektedir.”
Soylu, bu son gelişmeleri 2021 yılında 10 Batılı büyükelçinin Osman Kavala’nın serbest kalması için yaptıkları ortak açıklamaya benzeterek, “Yani istedikleri kişiyi hapisten çıkaramayınca metnin altına imza atan büyükelçiler, Türkiye'ye bir hukuk operasyonu yapmaya çalışan büyükelçiler, şimdi malum büyükelçinin operasyonuyla Türkiye'ye bir güvenlik açığı, bir terör operasyonu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Çok net ve açıktır her şey” değerlendirmesini yaptı.
Sayın Soylu “Amerikan Büyükelçisi'ne buradan söylüyorum, hangi gazetecilere yazı yazdırdığını biliyorum, pis ellerini Türkiye'nin üzerinden çek, çok net söylüyorum, pis ellerini Türkiye'nin üzerinden çek. Neleri yaptırdığınızı, hangi adımları attırdığınızı, Türkiye'yi nasıl karıştırmak istediğinizi net bir şekilde biliyorum. O pis ellerinizi, o maskeli, sırıtan yüzlerinizi Türkiye'nin üzerinden çekiniz.” diyerek konsolosluk kapatma (kapattırma) tezgâhının ardındaki baş operatörün ABD olduğunu açık açık ifade etti.
Diğerleri de ABD’nin gayri meşru beslemeleri.
Evet, mesele tam da bu.
Birileri ABD’yi mutlu etmek için büyükelçilerinin etrafında tur atarken, gözlerinin içine bakarken, bu milletin öz evlatları ABD büyükelçisine açık açık “yediğin haltları biliyoruz, o pis ellerini bu ülkenin üzerinden çek” diyebiliyor.
ABD/AB Türkiye’yi güvenlik açığı bulunan bir ülke olarak göstererek, turist gelmesini önlemeye ve seçim öncesi kaotik bir ortam oluşmasına gayret gösteriyorlar.
Hatta daha da ileri giderek Türkiye’ye karşı bir silahlı müdahaleden söz ediyorlar.
ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations-CFR) yayın organı Foreign Affairs, ünlü Türkiye görevlilerinden Henry Barkey imzasıyla Washington’ın yaklaşan Türkiye seçimlerine “askeri müdahale” seçeneklerini ortaya koyan bir makale yayımladı.
Altılı Masa’yı “nispeten disiplinli bir cephe” olarak öven Barkey, henüz ortak aday belirlenmemesini eleştiriyor. “Umutsuzca aday olmak isteyen” Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “samimi ve çalışkan” olmasına rağmen, “hem karizma eksikliğinden muzdarip hem de modası geçmiş göründüğünü” söylüyor. Barkey, Kılıçdaroğlu için “en zayıf aday o ve muhtemelen Erdoğan’a karşı kaybedecek.” değerlendirmesini yaparken Erdoğan’ı koltuğundan indirebilecek en güçlü adayın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğunu söylüyor.
Bütün Dertleri kuru bir “aferin” ile kendilerine hizmet edecek kuklaların iktidara gelmesini sağlamak. Yıllardır “our boys”larına yaptırdıkları darbeler de bunu göstermiyor mu?
En son 15 Temmuz’da gayrı meşru bebelerine yaptırdıkları darbe girişiminde 252 insanımızın canına kıydırmadılar mı?
Geçtiğimiz günlerde Pakistan’da meydana gelen ve yaklaşık 70 kişinin öldüğü terör saldırısından sonra bile güvenlik uyarısı yapmadıkları ve konsolosluk kapatmadıkları halde Türkiye ile paylaştıkları herhangi bir istihbarat olmamasına rağmen konsolosluk kapatarak operasyon çekmeye çalışıyorlar.
Yaşanan ağır depremi fırsat bilen insanlıktan nasibini almamış olan terör örgütü PKK/YPG, Tel Rıfat'tan Öncüpınar Hudut Karakolumuzun sorumluluk sahasına alçakça bir ÇNRA saldırısı gerçekleştirerek ABD’ye olan sadakatini göstermeye çalışıyor.
Ama Avrupa’nın aferinini bekleyenlerden bu alçakça saldırıya yönelik tek kelime yok.
Bir kez daha hatırlatalım;
ABD/Avrupa (yani kolonyalistler) uşaklığını yapmayan hiçbir kişiye, örgüte “Aferin” demez.
Onlardan aferin almanın temel şartı, kayıtsız şartsız teslimiyettir.
“Aferin” dediklerine en fazla sömürge valiliği verirler, Afganistan’da olduğu gibi kendisine sadakatle hizmet edenleri işleri bitince kaderlerine terk eder ya da tutundukları uçağın tekerlerinden yere çakılarak ölmelerini keyifle izlerler.
****
Habertürk yazarı Nagehan Alçı'ya konuşan Cihan Paçacı, olmaz…' Sokaktaki bu itirazı İYİ Parti olarak görmezden gelemeyiz diyor.
Çarpınca fena çarpan ablamız Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz ederek; “Sen kazanacak bir aday değilsin” diyor.
Ve nihayet grup toplantısında masaya vura vura; “bu kutlu mücadele hiçbir kaprise, hiçbir inada kurban edilemez. Hiçbir şahsi hırsa, hiçbir koltuk hesabına feda edilemez. Milletin iradesi dışında, hiçbir iradeye boyun eğilemez" diyerek esiyor, gürlüyor.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale; "Masaya geldiğimiz zaman herkes tercihlerini ortaya koymak zorunda. Gerçekten CHP o masayı Sayın Kuşoğlu’nun dediği gibi, Kemal Bey’in Cumhurbaşkanlığını onaylatmak için kurduysa, biz de onay makamı değiliz" diyor.
Aynı masada oturuyorlar ama birbirlerine güvenmiyorlar, yüzlerine söyleyemediklerini arkalarından söylüyorlar ama millet için hiçbir anlamı olmayan bir Mutabakat Metni hazırlıyorlar.
Hepsinin ayrı bir hesabı var ama masaya oturduklarında yüzlerinde gülücükler eksik olmuyor.
Kabul edelim ki ellerine Devlet Tiyatrolarının bile su dökemeyeceği bir oyuncu grubu ile karşı karşıyayız.
Replikler ABD/AB’de yazılıyor ama seçim Türkiye’de yapılacak.
Oyuncular değişiyor ama 20 yıldır tutmayan senaryolar hiç değişmiyor.
Rita Mae Brown’un dediği gibi; “Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemek, delilik belirtisi” ise delilerden teşekkür beklemek nedir?
Milletin acısıyla orgazm olmak ancak aşağılık yaratıkların işidir.
Türkiye son yüzyılda Erzincan depreminden sonra ikinci büyük deprem felaketini yaşadı.
110 bin kilometrekarelik yani ülke yüzölçümünün yedide biri kadar geniş bir alanda etkisi hissedilen, 13,5 milyon insanımıza yaşadığı coğrafyada 7,7 ölçeğindeki depremden 9 saat sonra yine aynı bölgede bu kez 7,6 şiddetinde ikinci büyük bir deprem gerçekleşti.
Yazının gönderildiği an (07/02-19.25) itibariyle tahrip gücü Hiroşima’ya atılan 750 atom bombası gücünde olan depremlerde 3703 vatandaşımız hayatını kaybetti 22.286 yaralımız var.
Dünya deprem tarihinde arka arkaya gerçekleşen bu şiddette büyük bir deprem örneği yok.
Böylesine büyük bir felaketin ardından devlet (askeri, polisi, jandarması, AFAD’ı, UMKE’si ve diğer tüm birimleri dahil olmak üzere) akredite edilmiş sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde bütün gücü ve imkânlarıyla sahada yerini alarak öncelikle arama ve kurtarma çalışmalarını yürütüp (yazının gönderildiği an itibariyle sekizbin yurttaşımız enkazdan sağ çıkartılmıştır) barınma ve beslenme ihtiyaçlarını gidermek için var gücüyle çalışırken; askerin kurtarma çalışmalarında yer almadığını söyleyerek fitne çıkartanları, yalan ve kurgu haberlerle milletin huzurunu bozanları, kardeşi kardeşe düşürmeye çalışanları, aziz milletimizin göz yaşartan dayanışma duygusuna zarar vermek ve devleti güçsüz/aciz göstermek için provokasyon yapanları ve nihayet “Buralar dindar bölgeler. İnsanlar bile bile bu gerici partilere oy vermeye devam ettiler. Hangi gerekçeyle cezalandırmış olabilir ki Tanrı?” diyerek bu büyük afette hayatlarını kaybeden kardeşlerimizin siyasi tercihleri nedeniyle ölümü hak ettiklerini ima ederek dalga geçenleri millet te devlet te günü geldiğinde hesabını sormak için bir tarafa kaydetti.
Daha önce yaşanan deprem, yangın, sel felaketlerinde ve maden kazalarında görüldüğü üzere klavye başında fitne üreten alçaklar bu çok ağır afet karşısında da aynı kötülüğü yapmaya devam ediyorlar.
Milletin acısıyla orgazm olmak ancak insan kılıklı aşağılık yaratıkların işidir.
Onlarda hayvan dersek hayvanlara haksızlık etmiş oluruz.
Hiçbir hayvan bu kadar zalim değildir.
Bu büyük Devlet ve bu aziz millet bu yükün altından kalkar?
Ama birlik içinde olmamız gereken böylesi günlerde bile acılarıyla alay edenleri asla unutmaz.
Ölen kardeşlerimize Allahtan rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz.