CHP Genel Başkanı Özel’in, Sosyalist Enternasyonal Prezidyum Toplantısı için geldiği New York'ta, Türkevi'ni ziyaretinden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada; "hepimiz için bir gurur kaynağı" ifadesini kullanması ve CHP olarak bundan sonra ABD'de yapacakları programları ve temasları Türkevi'nde gerçekleştirmek istediklerini belirtmesi birilerini çok rahatsız etti.
Temeli 2017 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atılan ve New York’un en gözde yerlerinden Manhattan’da bulunan Türkevi, IBM şirketinin idare merkezi olarak hizmet veren 11 katlı bir bina idi.
Bina 1977’de Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in katkılarıyla 3.2 milyon dolar ödenerek satın alındı ve Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en gergin döneminde Türkevi olarak açılışı gerçekleştirildi.
Binanın satın alınmasında emeği olan dönemin Merkez Bankası Başkanı Prof. Dr. Cafer Tayyar Sadıklar (1976-1978 yılları arasında görev yaptı) 2007 yılında yayımladığı “Başka Bir Aşk İstemez - Vatan Hizmetinde Elli Yıl” isimli Kitabında bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyor;
“Merkez Başkanı olarak, 1977 yılında New York’a bir ziyaret yaptım. Bu ziyaretimiz sırasında New York Başkonsolosu Sıtkı Coşkun ve Maliye Temsilcisi Turan Kıvanç, bugün Türkevi olarak kullanılan, Birleşmiş Milletler binasının tam karşısındaki 11 katlı binanın icra yoluyla satıldığını ve çok kelepir olduğunu bildirdi. Binayı, Merkez Bankası New York Temsilcisi İsmail Şengül’le birlikte gidip, gördüm. İfade edilen fiyat 3,2 milyon dolardı. Gerçekten kelepirdi. Türkiye’nin New York’taki binaları da değişik yerlerde ve yetersizdi. Merkez Bankası’nın da yeni bir büroya ihtiyacı vardı. Bu gibi binaların satın alınması için, Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesinde bir ödenek olması ve de Ankara’dan satın alma talimatının gelmesi gerekirdi. Bu işlemler için zaman yoktu. Ya bu parayı ödeyip, binaya sahip olacaktık veya bu fırsatı kaçıracak ve binayı Kuveytliler alacaktı. Kararı şahsen ben verdim ve New York Federal Rezervlerdeki dövizlerimizde gerekli miktarı imzalarımızla sağladık. Bir anlamda riski tamamen ben aldım...... Bina satın alındı. Daha sonra Dışişleri Bakanlığı işlemleri tamamladı.”
47 yıl önce 3.2 milyon dolara satın alınan Türkevi’nin şu andaki değerinin 1.5 milyar dolar civarında olması, verilen kararın ne kadar isabetli, karar veren ve sorumluluk alanların da ne kadar cesaretli olduklarını gösteriyor.
Bu kısa bilgilerden sonra gelelim asıl meseleye.
Özgür Özel’in Türkevi binasını gurur kaynağı olarak açıklaması öncelikle ABD’nin sadık beslemesi Fetöcüleri rahatsız etti.
Onlar bu ülkenin hayrına olan her şeye karşı olduklarından sosyal medyada karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası başlatarak binanın açılması için dönemin Newyork Belediye başkanı Eric Adams’a rüşvet verildiği yalanını sürüme soktular.
Adına himmet diyerek rüşveti meşrulaştıran bu besleme yapı ile rüşvet alma ve verme konusunda dünyada hiçbir gücün yarışamayacağını yaşadığımız örneklerden biliyoruz.
Onların yalan ve iftiralarına rağmen Özgür Özel geri adım atmadı ve “Türkiye, ABD’de rüşvet vermeye ihtiyaç duyacak bir ülke değil, öyle bir acziyet içinde değil. Böyle bir şeye kalkınmak niyet etmek falan Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden kimseye yakışmaz. Böylesi gurur duyulan bir binanın kazandırılmasında bir jest gördüysek fazlasını ABD'nin Ankara Büyükelçiliğine tahsis edilen alan için yapmışızdır. Bunun para pulla ölçülecek bir yanı yok.” Diyerek ikiyüzlü yalancılara itibar etmediğini ve etmeyeceğini kararlı bir dille gösterdi.
Ancak bu defa da durumdan vazife çıkartan eski genel başkan Kılıçdaroğlu devreye girerek;
“Erdoğan Hükümeti ve kurduğu Saray düzeninin adı Türkiye Cumhuriyeti Devleti değildir!
Cumhuriyet Halk Partisi; rüşveti aklayacak, rüşvet verenleri devlet olarak isimlendirecek ve bu çarka payanda olacak bir parti asla değildir.” Paylaşımında bulundu.
Halkın iradesine sadece kendisine oy verildiğinde saygı göstererek tipik bir faşist tavır sergileyen Kılıçdaroğlu kabul etse de etmese de zoruna gitse de gitmese halkın oyları ile iktidara gelen Erdoğan Hükümeti Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümetidir ve Özgür Özel’in de ifade ettiği üzere “Böylesi gurur duyulan bir binanın kazandırılmasında bir jest gördüysek fazlasını ABD'nin Ankara Büyükelçiliğine tahsis edilen alan için yapmışızdır. Bunun para pulla ölçülecek bir yanı yok.” tur .
Aynı Kılıçdaroğlu ABD’de hamburger yemek için sekiz saat kaybolduğu(!) o meşhur gezisinde Manhattan'dan bulunan TURKEN Vakfı'nın yaptırdığı yurt binasının önünde bir video çekerek; "Burası New York, Manhattan. ABD’nin en pahalı iş muhiti… Tanıdığım bir ailenin gökdelenine hayırlı olsun’a geldim. Erdoğan kim, anayasa, aile kim... Onunla ne aile konuşulur ne anayasa. Senin ailen burada. Burası New York'un en pahalı yeri Manhattan. Bu da ailenin yaptırdığı gökdelen. Oğlunun kızına gönderdiği paralarla bu gökdelen yapıldı." ifadelerini kullanarak kirli bir algı operasyonuna girişmişti.
Atalarımız bu duyguyu “kedi uzanamadığı ciğere mundar der” olarak ifade etmişler.
Kılıçdaroğlu’nun karalamalarına karşılık TURKEN Vakfı tarafından yapılan açıklamada; Vakfı'nın, 2014'de Amerikan yasalarına ve mevzuatlarına göre kurulmuş bir vakıf olduğu, Vakfın Başkanının Behram Turan olduğu hatırlatılarak, "Behram Bey, yaklaşık 30 yıldır Amerika'da yaşayan bir Türk müteşebbistir. Hem Türk vatandaşı hem de Amerikan vatandaşıdır. Ayrıca Amerika'daki bir vakfın, başkanının Amerikan vatandaşı olması kadar doğal bir durum yoktur. Şahsa veya TURKEN Başkanına gönderilen bir para yoktur. Her hesap uzmanı bilir ki kurumsal ödemeler kurumların hesabına yapılır. Gönderdiğimiz tüm paralar TURKEN'in Amerika'daki resmi hesabına gönderilmiştir." denilerek iddiaların asılsız olduğu vurgulanmıştı.
Şayet Vakıf tarafından hukuka aykırı bağış kabul edilmiş olsaydı Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen ABD’nin ve onun sadık beslemesi Fetö’nün bu fırsatı kaçırmayacağını, kendisine ulaştırılan kurgu tapeleri Grup Kürsüsünden okuyacak kadar organik bir ilişki içinde olan Kılıçdaroğlu’nun bilmemesi mümkün mü?
Kim ne kadar karalamaya çalışırsa çalışsın, BM binasının tam karşısında Newyork’un en itibarlı yeni Manhattan’da göğe uzanan devasa yapısıyla 85 milyonun sahibi olduğu Türkevi Türkiye Cumhuriyetinin bir gurur tablosudur.
Birilerinin kabul etmemeleri, kıskançlıktan çatlamaları bu açık gerçeği değiştirmez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle; “Ana muhalefet partisinin devrik eski genel başkanının Türkevi'nden niye bu kadar rahatsız olduğunu açıkçası anlayamıyoruz. Türkevi 85 milyonundur 85 milyonun iftihar vesilesidir. Kapısı Türk milletinin her bir ferdine açıktır. Bunda ayıplanacak, eleştirilecek bir durum da göremiyoruz. Türkiye'nin başarılarına sevinmek yerine bundan gocunanları milletimize havale ediyoruz.”
Türkevi’ni hazmedemeyenlerin mal bulmuş mağribi gibi sarıldıkları mesele hakkında hazırlanan İddianame’de New York eski Belediye Başkanı Eric Adams’ın rüşvet ve yasa dışı kampanya finansmanı ile suçlanması.
Bu davanın tek sanığı Eric Adams. Rüşvet verildi ya da alındı ise bunların da sanık olarak iddianameye eklenmesi gerekmez mi?
Savcılık Ofisi'nin açıklamasında, bir Türk yetkilinin (Reyhan Özgür) Eylül 2021'de Başkan Adams'a, New York İtfaiye Departmanı'na baskı yaparak yangın denetimi olmadan Türkevi'nin açılmasını kolaylaştırdığı belirtildi.
Ayrıca dönemin Newyork Başkonsolosu Reyhan Özgür’ün Eric Adams’ın 2021’deki seçim kampanyasına bağış desteği sağlamak için New York’taki Türkleri koordine ettiği ve Adams’a Türkiye gezileri organize ettiği iddia ediliyor. Özgür’e atfedilen en önemli iddia Türk Konsolosluğu’nun da içinde bulunduğu Türkevi binasının iskân izni almasını hızlandırmak için Adams’a yapılan jestlerden ibaret.
Bu mu tepindikleri rüşvet?
Konsolos Reyhan ÖZGÜR’ün, Türk devletine ait bir binanın ruhsat ya da izinlerinin hızlı çıkması için belediye başkanı nezdinde girişimde bulunması ve bir süreci hızlandırmak için bir takım jestler yapmasında yanlış olan ne?
Fetö gibi yalakalık yapmamış ki?
Efendim İtfaiye raporu eksikmiş de başkan baskı yapmış zorla rapor yazdırmış da falan filan.
Eee n’olmuş baskı yaptıysa?
Helal olsun, eğer bir Türk diplomat Newyork Belediye Başkanına baskı yaptırarak rapor hazırlatabiliyorsa o diplomat alnından öpülür.
ABD’den icazet almak için kırk takla atan ve ABD’nin kafalarına vura vura istediğini yaptırdığı beslemelerden bu tavrı anlamalarını beklemiyoruz ama mesele baskı yaparak iş bitirmekse yüzlerce örnek verebiliriz.
Mesela Kılıçdaroğlu Genel Başkan iken şu meşhur asansör ekibi kaç belediye başkanına asansör bakımını kendi firmalarına vermesi için BASKI YAPTI?
2019 yılında Menemen Belediye Başkanı seçilen Serdar Aksoy, kimlerin kendisinden hangi asansör firmasına iş vermeleri için BASKI YAPTIĞINI, hangi medya ve haber ajansı için para talep ettiklerini açıklamadı mı?
Boğaz’ın inşaata kapalı en güzel yerlerinden Vaniköy’de, Sarıyer’de oligarkların/işadamlarının ellerini kollarını sallaya sallaya kaçak inşaatlar yapmaları, para destelerinden kuleler inşa etmeleri HANGİ BASKILARIN ya da jestlerin karşılığı?
Bitmedi; BELEDİYENİN PARASIYLA önce Roma’da sonra Paris’te Yenikapı Medyasına aile boyu lüks konaklamalı, içkinin su gibi aktığı lüks restoranlarda yemeli içmeli geziler hangi jestler(!) karşılığı yapıldı?
Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlık seçimini kaybettiği son Kurultay öncesi pazar günü İstanbul’da açtırılan döviz bürolarından lüks Vito araçlarla Ankara’ya taşınan Dolar’lar ve Euro’lar hangi jestlerin(!) ya da BASKILARIN karşılığı olarak ve kimlere dağıtıldı?
Madem söz rüşvetten açıldı o zaman soralım.
Siyasi ikbali için toplam oyları yüzde biri bulmayan üç partiye aralarında geçmişte yüce divanda yargılamakla suçladıkları isimlerin de bulunduğu 37 milletvekilliği vermek, Altılı masa ortaklarından habersiz desteği karşısında Zafer Partisi’ne biri İçişleri olmak üzere üç bakanlık ve uygun görülecek bakan yardımcılıklarının verilmesini protokole bağlamak SİYASİ RÜŞVET değilse nedir?
Bunların yanında Newyork Belediye başkanına yapılan jestler devede kulak kalır.
****
Kılıçdaroğlu; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’nin yeni yasama yılı açılış konuşması için Genel Kurul salonuna girdiğinde bir grup CHP milletvekilinin ayağa kalkmamasından mutluluk duyarak sosyal medya hesabından; "Halka, Anayasaya, rejime saygısı olmayan kimse bizden saygı beklemesin! Bugün, yurtsever ve milletperver duruşlarıyla Partimizi gururlandıran bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum." Paylaşımında bulundu.
Gaflete bakın ki etrafımız ateş çemberi, Ortadoğu kan gölü ve Türkiye bütün terör örgütlerinin ve onların iplerini elinde tutan küresel çetenin hedefinde iken yeniden siyasete dönmek hırsıyla yanıp tutuşan Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı Genel Kurul salonuna girdiğinde ayağa kalkmayan milletvekilleri ile gurur duyuyor.
Bu vatanın sınırlarını korumak ve sınır ötesinden gelebilecek terör saldırılarını önlemek için yetki veren tezkerelere hayır diyen, Libya’da ne işimiz var diyerek Mavi Vatan’ı gözden çıkartan, 15 Temmuz hain darbe girişimine tiyatro ve kontrollü darbe diyerek Fetö’nün ekmeğine yağ süren, "YPG bizim için terör örgütü değildir. YPG, kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur." Diyerek Türkiye terör örgütünü masumlaştıran Kılıçdaroğlu’nun yurtseverlik ve milletperverlik nutukları çekmesi size inandırıcı geldi mi?