13/06/2021 tarihli Sözcü Gazetesinde manşetten verilen Başak KAYA imzalı haberde şu ifadeler yer almıştı.
“CHP'nin, AKP'nin kalesine yaptığı Çankırı ziyaretinden sonra hazırlanan rapordan ilginç vatandaş şikayetleri çıktı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi başkanlığında 40 kişilik heyetin yaptığı inceleme sonrası rapor Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na sunuldu. Vatandaşlar raporda isimlerinin gizli kalmasını istedi ve şikâyetlerini şöyle sıralıyorlar:
Oğluma, Recep Tayyip Erdoğan adını koymuştum. O zaman AK Partiliydim. Şimdi pişmanım. Oğlumun adını değiştirmek istiyorum ama memurlar ‘Biz bu ismi değiştirsek tayinimizi çıkarırlar, o nedenle değiştiremeyiz diyorlar.' Oğlumun adını bile bu dönemde değiştiremiyorum.
Hac parası 25 bin TL. Bu kadar yüksek olur mu? Para yüzünden hacca gidemiyoruz…..”
Aynı metin, kelimesi kelimesine aynı tarihli Cumhuriyet Gazetesinde; “Değiştiremeyiz bizi sürerler” manşetiyle haberleştirilmişti.
Nüfus Müdürlüklerinin isim değiştirme yetkileri olmadığını bilmeden sallayan ve kırk kişiye bunu yutturan Çankırı’lı kim? Ya da gerçekten Çankırılı mı?... bilmiyorum.
Ancak yalanın hem de kuyruklusunu söylediğini anlamak için öyle okul bitirmeye filan bitirmeye gerek yok.
Aklını kullanan ya da kullanmak isteyen herkes, “sen kiminle kafa buluyorsun birader?” diyerek tepkisi gösterirdi.
Ancak bizim ülkemizde böyle olmuyor.
Duymak istenilenlerin söylendiği bu gibi durumlarda malzeme kullanıma müsait ise akla da araştırmaya da gerek yok, nasıl olsa inanmaya hazır bir sosyoloji var.
Ne versen yiyor.
13 Haziran 1977 - 12 Eylül 1980 yıllarını kapsayan 16. dönem Milletvekili Nuri Çelik Yazıcıoğlu’ndan sonra 41 yıldır Çankırı’dan milletvekili çıkartamayan CHP’nin Çankırı’yı ziyaret etmesi güzel.
Bu özel ziyarette, İktidarın yapmadığı hizmetler ve hatalı uygulamaları varsa onları eleştirmeleri, Çankırı için neler yapmayı düşündüklerini açıklamaları beklenirdi.
Ama Ana Muhalefetin 40 kişilik heyetle Çankırı’ya yaptığı bir ziyaret sonucu hazırlanan raporda herkesin “evet haklılar” diyeceği tespitler yerine; “Oğluma, Recep Tayyip Erdoğan adını koymuştum. O zaman AK Partiliydim. Şimdi pişmanım. Oğlumun adını değiştirmek istiyorum ama memurlar ‘Biz bu ismi değiştirsek tayinimizi çıkarırlar, o nedenle değiştiremeyiz diyorlar.' Oğlumun adını bile bu dönemde değiştiremiyorum” yalanının rapora girecek kadar ciddiye alınması ve bu yalanı mal bulmuş mağribi gibi sahiplenen muhalif medyanın manşetten yayımlaması tek kelimeyle rezalet, Çankırı ve Çankırılıya hakarettir.
Ana muhalefet Çankırı’nın sorunlarını; çocuğunun ismini değiştiremediğini ve hac ücreti pahalı olduğu için hacca gidemediklerini söyleyen palavracıların iddialarından ibaret görüyorsa zaten Çankırı’dan umudunu kesmiş demektir.
Bu gayrı ciddi yaklaşım; Çankırı’nın neden kendilerine oy vermediğini ve bu kafayla giderseler bir kırk yıl daha oy vermeyeceğini ortaya koymaktadır.
Pandemi nedeniyle geçen sene hac ibadetinin yapılamadığı bu sene de yapılamayacak olması bir yana, parası olsa bile kurada isimleri çıkmayanların gidemeyecekleri gerçeği ortada iken pahalı olduğu için hacca gidilemediği iddiası da kuyruklu bir yalandan ibarettir.
İki milyon insan hacca gitmek istiyor ama Suudi Arabistan’ın bize verdiği kota en fazla seksen bin civarında.
Bedava bile olsa hadi git gidebilirsen.
Daha da komiği hacca gidemediği şikâyetinin yapıldığı yerin o taraklarda bezi olmayan ana muhalefet partisi olması.
Çok da umurlarındaydı sanki..
Unutanlar için hatırlatalım.
2008 yılında bir program için Ankara'nın Elmadağ ilçesine giden CHP Genel Sekreteri Önder Sav, İlçe belediye başkanını ziyaretinde yanlarına gelen CHP'li Mustafa Ünal'ın hacca gitme arzusunu dile getirmesi üzerine; 'boşver Araplara para kaptırma' diyerek dalga geçmişti.
Mustafa Ünal’ın yaşının seksene geldiğini, bir ayağının çukurda olduğunu, onun için hacca gitme niyetinde olduğunu anlatmaya çalıştığı Önder SAV
çok alaycı bir ifade ile 'Bakarsın Muhammed orada bırakmaz seni. Buraya göndermez. Sen yine de şey yapma' sözleriyle Peygamber Efendimize (sav) saygısızlık yaparak Ünal'ı caydırmaya çalışmıştı (Kaynak; Haber7.com 17/05 2008)
Çankırı Valiliği Nüfus Müdürlüklerine söz konusu talebe ilişkin randevu ya da herhangi bir resmi başvurunun bulunmadığını ifade ederek yalanın kuyruğunu kopartmıştır.
Valilik açıklamasında ifade edildiği üzere; “kesinleşmiş mahkeme kararı olmadıkça nüfus kütüklerindeki hiçbir kayıt düzeltilememekte ve kayıtların anlamını veya taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamamaktadır. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun geçici 11. maddesi uyarınca yazım ve imla hatası veya düzeltme işareti kullanılmamasından kaynaklanan anlam değişiklikleri bulunan, genel ahlaka uygun olmayan, toplum tarafından gülünç karşılandığı değerlendirilen ad ve soyadları, mahkeme kararı aranmaksızın, il veya ilçe idare kurulunun vereceği kararla bir defaya mahsus olmak üzere değiştirilebilmekte, nüfus personelinin re’sen kişinin nüfus kayıtlarında yer alan ismini değiştirme veya düzeltme yetkisi de bulunmamaktadır”.
İktidar olma iddiası taşıyanlar açık kaynaklardan ulaşabilecekleri bu basit bilgiler yerine ucuz ama kuyruklu yalanlardan medet umarak rapor yazarken, muhalefet sözcülüğü yapan medya organları da en küçük bir araştırma yapmadan nasıl olsa doğru mantığıyla manşetten veriyor.
Kafa bu olduktan sonra değil kırk, yüzkırk kişi ile de ziyaret yapılsa sonuç değişmezdi.
Anlaşılan o ki Çankırı ziyareti dostlar alışverişte görsün anlayışıyla yapılan bir ziyaret olmuş.
Gruptan bazıları belki de ilk kez Çankırı’ya geldiler.
Hadi sipariş almaya hazır medyanın çuvallamasını kargaları bile güldüren geçmişteki yalan ve düzmece haberlerinden anlayabiliyoruz da ziyareti gerçekleştiren 40 kişiden birinin bile “bir araştıralım bunlar doğru mu söylüyor yalan mı” dememesi size garip gelmiyor mu?..
Bu kırk kişi içinde 5490 sayılı Kanundan haberi olan tek kişinin bulunmaması tesadüf olabilir mi?..
Çankırı; sorunları bu kadar hafife alınacak, dalga geçer gibi manşet atılacak ve iki yalancının uydurmaları ile değerlendirilecek bir İl mi?..
“Kıskançlık gizli hayranlıktır” (Soren Kierkegaard)
Yardımcısı Ergun MENGİ 104 emekli amiralin darbe imalı bildirisine ilk imzayı atarken bu bildiriyi desteklediğini ifade eden İyi Parti Uluslararası Politikalar Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kamil Erozan; hatırlanacağı üzere 2021 yılı bütçe görüşmeleri esnasında “Bütçeyi tasarruflu kullanın, çünkü yılın ikinci yarısında biz devralacağız” diyerek bu Haziran’da iktidara getirilecekleri beklentisini dışa vurmuştu.
Biden bunları fena halde gaza getirmiş.
Bu zat-ı muhterem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birçok programına refakat eden başörtülü Fatma Kavakçı’nın (Gülhan Abushanab) Biden-Erdoğan görüşmesinde tercümanlık yapmasından duyduğu rahatsızlığı;
“Erdoğan’ın tercümanı..! Biden ile konuştuklarının mahremiyeti konusunda kimseye güvenemediklerinden tercüme yetenekleri ve gündemdeki konulara hakimiyeti şüpheli, ancak aidiyetinden emin oldukları bir kişiyi (tercüman demek zor) tercih etmişler… Merve Kavakçı’nın kızı..!” paylaşımıyla ifade etmiş.
Ne yapmış Merve Kavakçı?..
Devletin askerine polisine silah mı sıkmış?
Öğretmen, hemşire, doktor, imam, işçi, muhtar katillerinin siyasi uzantıları ile işbirliği mi yapmış?..
Ülkesine ihanet mi etmiş?
Tek suçu seçildiği TBMM’ne başörtüsü ile girmek istemesi..
Otel odalarında emirlerine amade oldukları IMF ile gizli kapaklı görüşmeler yapanlar, Genel Başkanları PKK’nın yanında konumlandırıyoruz dediği halde gizli ortaklıklarını sürdürdükleri HDP de dahil olmak üzere Anayasa Taslağı hazırlayıp bunu inkar edenler, iyi Üniversitelerde lisans, yüksek lisans eğitimi alarak doktorasını yapan ve bir süredir Cumhurbaşkanlığı’nda Uluslararası İlişkiler Uzmanı ve Tercümanı olarak görev alan Fatma KAVAKÇI’nın (Gülhan Abushanab), tercümanlığı hakkında en son konuşacak kişilerdir.
Kavakçı, İstanbul’da 2018 yılında yapılan Dörtlü Suriye zirvesinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile yapılan görüşmelerde hazır bulunmuştu.
2019 yılında Japonya’nın Osaka kentinde yapılan G-20 Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dönemin ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşme ile yine 2019 yılında Ankara’da Pakistan Başbakanı İmran Han ile bir araya geldiği programda da tercümanlık görevini üstlenmişti.
O zaman fark edilmeyen bu müthiş gerçeğin(!) bugün fark edilmesi kendileri adına gelişim olsa da kafa tam bir engizisiyon kafasıdır.
Engizisyon mahkemelerinin yargıçları bile bu kafadan daha insaflıydı.
Sormak lazım kendilerine.
Hayrola?.. Tercümanlık sertifikasını siz mi veriyorsunuz?..
George Mason ve Georgetown Üniversiteleri babanızın Üniversiteleri mi?
Mezun verirken sizden mi icazet alıyorlar?..
Siz hangi yeterliğe/yetkiye sahipsiniz ki başkalarının tercümanlık yeterliğinden söz ediyorsunuz?..
Başkalarının gündeme ne kadar hakim oldukları ne zamandan beri sizden soruluyor?...
Hem neden endişe ediyorsunuz?
Size iktidarı vereceğini söyleyen ve dört gözle bu vaadini yerine getirmesini beklediğiniz Biden, Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmede işinize yarayacak mahrem şeyler söylenmiş olsaydı anında onu size uçururlardı.
Size iktidar vaad edecek kadar yakın davranan adamınız mahrem sözleri mi esirgeyecek?.
Belli ki çok şey bekledikleri görüşmeden istedikleri sonucun ve malzemenin çıkmaması birilerinde gaz sıkışmasına neden olmuş.
Gaz bu, sıkışır sıkışır ve nihayetinde böyle patlar.
Fatma KAVAKÇI’nın (Gülhan Abushanab) annesi Merve KAVAKÇI 28 Şubat sürecinin o karanlık günlerinde Meclis Genel Kurulu’nda “Bu kadına haddini bildirin” denilerek linç edilmiş ve milletvekilliği seçimini kazandığı halde yemin ettirilmeyerek hakkı gasp edilerek, sonrasında sürdürülen sistemli baskı, zulüm ve tehditlerle sadece milletvekilliği değil özel hayatı da elinden alınmıştı.
Bu zorlu ve baskıcı dönemi anneleri ile birlikte korku içinde yaşayan iki kızından birisi olan Fatma KAVAKÇI (Gülhan Abushanab), ülkesine küsmemiş, kin ve intikam peşinde koşmayarak okumuş ve Cumhurbaşkanının Tercümanlığını yapacak kadar liyakat sahibi olmuşsa buna ancak saygı duyulur.
“Fatma KAVAKÇI (Gülhan Abushanab), lisans eğitimini George Mason Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler alanında tamamladı.
Daha sonra Georgetown Üniversitesi'nde Liberal Studies programında Müslüman-Hristiyan İlişkileri bölümünde yüksek lisans yaptı.
Washington D.C.’de sürdürdüğü eğitimin yanı sıra farklı yerlerde araştırma asistanlığı görevi aldı. Abushanab'ın görev aldığı kuruluşlardan bazıları Becketfund Organization for Religious Liberty, Woodrow Wilson International Center for Scholars ve United States Congress oldu” (16/06 Enson Haber).
Bir tıkla ulaşabilecekleri gerçeği araştırma zahmetine katlanmayan kıskanç, kindar ve konformist siyasetçiler için küçük bir not: Fatma KAVAKÇI, uzun zamandır Cumhurbaşkanlığı'nda uluslararası ilişkiler uzmanı olarak görev yapmaktadır.
Yani birileri gibi ağaç kovuğundan filan çıkmamıştır.
Diplomaları da annesinin hatırına verilmemiştir.
Üstelik bazıları gibi darbe şakşakçılığı da vatan hainliği de yapmamaktadır.
Üç paralık siyasi çıkar uğruna HDP sözcülerinin partilerine yönelik ağır söylemlerine karşı dut yemiş bülbüle dönenlerin, maruz kaldıkları hakaret, aşağılama ve zulme rağmen ülkesine küsmeyerek kendisini yetiştirmiş bir kızımızın başörtülü olarak tercümanlık yapmasından rahatsızlık duymaları kıskançlıktır.
Ve Soren Kierkegaard’ın çok güzel ifade ettiği üzere;
“Kıskançlık gizli hayranlıktır”.
Muhteşem üçlüye biçilen görev AK Parti tabanından en az % 20-30 oy götürmeleriymiş.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu Halk TV’deki Özel Röportajda; Babacan, Davutoğlu ve Gül'ün AK Parti'den ayrılışlarının bekledikleri gibi bir etki yaratmadığını belirterek; "Bu ayrılanlar kendileriyle beraber o topluluğu taşıyamadılar. Gözüken o. Yani normalde ben, gerek Başbakanlık yapmış olan Davutoğlu gibi bir arkadaşın, gerek Babacan gibi uzun yıllar ekonomide etkisi olduğu bilinen bir kişinin, geçmişte Cumhurbaşkanlığı yapan sayın Abdullah Gül'ün, bunları bir bütün olarak ele aldığınız zaman yani bu ayrılmaların ben AK Parti içinde en az yüzde 20-30 tabanda çözülmeyi sağlayacağını düşünürdüm. Olmadı!" diyerek uğradığı hayal kırıklığını ifade etti.
Ama sayın Karamollaoğlu üzülmesin sadece o değil..
Kimler hayal kırıklığına uğramadı ki?..
Demek ki bu “biz varken her şey tamam biz yokken her şey eksik” korusunun muhteşem üçlüsüne biçilen görev AK Parti tabanından % 20-30 oy götürmeleriymiş.
İstifa ederken dile getirdikleri; ilke, şeffaflık, hesap verilebilirlik, kararların istişare ile alınması, yerinden yönetim ilkesi, kurumların güçlü ve itibarlı olması, alınan kararın kurallara dayanması, ülkenin karanlık bir tünele girdiği ve ciddi bir sorumluluk hissettikleri” gibi süslü gerekçelerin, bebelere balon, ablalara sakız, abilere şeker olduğunu gördük.
Hal böyle olunca da götüre götüre soldan sağa, yukarıdan aşağıya yüzde biri zor götürdüler.
Temel hocam; deneyimli bir siyasetçi olarak zat-ı aliniz yüzde biri zor bulurken, gazeteci Melih ALTINOK’un ifadesiyle “ihtirasları boylarını aşan” bu üçlüde sizde olmayan hangi yeteneği, başarıyı tarihe damga vuran icraatı gördünüz de bu kadar büyük bir beklentiye girdiniz?..
Ya da bu kadar büyük hesap hatası sizin gibi deneyimli bir siyasetçiye (ve tabii ki ortağı olduğunuz ittifaka) yakışıyor mu?..
Sipariş üzerine çalışan anket(!) firmaları bile bu kadar yanılmıyorlar(!).
Timur, Nasreddin hocaya bir suçtan 200 kırbaç ceza verince hoca itiraz eder; ya sayı saymayı bilmiyorsun, ya hiç dayak yememişsin.
Sizinki de o hesap..
Ya yüzde otuzun ne olduğunu bilmiyorsunuz ya da bu muhteşem üçlünün seçmen nezdinde sizin kadar dahi karşılıklarının olmadığını anlayamamışsınız...