14 Mayıs'ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerine giden süreçte, Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile kapalı kapılar ardında yaptıkları görüşmenin ardından HDP'nin aday çıkartmayacaklarını açıklaması malumun ilanı oldu.
Kurgu masanın toplam oyları yüzde biri bile bulmayan ufaklıkları bakanlık koltukları ve milletvekilliği garantisi ile oyalanıp, İYİ’si de kalktığı masaya kulağından tutulup tıpış tıpış oturtularak hiçbir şeye karşı çıkamaz hale getirilirken, onlar her konuda anlaşarak mutabakata vardılar. Bu mutabakat çerçevesinde Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı 29 Ocak’ta yapılan Halkların Demokrasi Kongresi (HDK) Genel Kurulunun basına kapalı oturumunda alındı.
Sırrı Sakık; Kılıçdaroğlu’nun kapalı kapılar ardında verdiği sözleri açıklaması gerektiğini söyleyerek “özel” bir anlaşma yapıldığını teyit ederken, bu sözlerin seçmeni ürkütmemek için şimdilik saklandığını da ima etmiş oldu.
Günlerdir terör örgütünün sözde yöneticilerinin pervasız destek açıklamalarından en küçük bir rahatsızlık duymayan kumar/noter masasının Kandil’in terör baronlarına kayıtsız şartsız biat ettikleri anlaşılıyor.
Bu öylesine bir biat ki; yüz yıllık Cumhuriyetin yıkılacağı, Güneydoğu’ya özerklik verileceği, bebek katili başta olmak üzere hüküm giymiş bütün militanların özgürlüklerine kavuşturulacağı, Anayasa’dan Türklüğün kaldırılacağı, anadilde eğitim hakkının tanınacağı, şayet destekledikleri aday seçimi kazanamaz ise iç savaş çıkartacakları gibi her biri ülkeyi bölmeyi amaçlayan tehditlerine karşılık üç maymunu oynuyorlar.
Onlar sustukça Kandil’in terör baronları cesaretleniyor.
Cemil Bayık, MİT ve TSK operasyonlarına karşı destekledikleri Kılıçdaroğlu'nun adaylığı üzerinden sandıkta cevap verileceğini söylerken, PKK'nın sözde kadın yapılanması sorumlusu YJA-Star Merkez Karargâh Komutanı Zozan Çewlik; Ankara'yı siyasi olarak yenilgiye uğratarak Kürdistan'ın özgürlüğünün önünün açılacağından bahsediyor.
Sabri Ok, örgütün medya organına yaptığı açıklamada, "PKK, İyi Parti aynı yerde. Biz faşizme karşıyız. Onlar da şu an karşıyız diyorlar. Eğer böyle katıksız faşist olmasaydılar herkes böyle bir tutum sergilemezdi." Diyerek İYİ Parti ile işbirliklerini dile getiriyor ama İYİ Partiden; “siz kimsiniz de bizimle aynı yerde duruyorsunuz?” diyecek ne bir babayiğit ne de bir anayiğit çıkmıyor.
Şehit bacısına en galiz küfrü edecek kadar “cesur küfürbaz”lar bile korkudan ağzını açamıyor.
Elebaşı Bese Hozat terör örgütünün yayın organı Medya Haber'e yaptığı açıklamada, Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını, Kemal Kılıçdaroğlu'na destek olunmasını isteyerek seçimi kaybetmeleri halinde "İç savaş çıkartırız" tehdidinde bulundu.
Noter/kumar masası korkudan ağzını açamazken Devlet Bahçeli "Böyle bir niyetleri varsa yanlarına kefenlerini ya da sarı torbalarını alıp da gelsinler" diyerek ağızlarının payını verdi.
Teröristbaşı Murat Karayılan örgütün kanalında yaptığı açıklamada, "14 Mayıs'ta yalnızca Cumhurbaşkanı değil, sistem seçilecektir." Diyerek bunun bebek katili Öcalan’ın özgürleşmesi için gerekli olduğunu söyledi.
Örgüt elebaşlarından Mustafa Karasu'nun, "Bu seçimde en verimli sonucu almaları gerekiyor. Yani ortak liste daha fazla kazandırır" açıklamasının ardından İyi Parti ve CHP'nin seçime fermuar sistemle girme kararı aldı.
YPG/PKK elebaşı Duran Kalkan, Millet İttifakı'nın önünün açık olduğunu söyleyerek "Birliklerini güçlendirecekler inancındayız. Daha da büyütebilirler, her türlü yıkma eğilimine destek vereceğiz" derken terörist Sabri Ok, daha önce yaptığı açıklamada ise "Amacımız tabii ki siyaset yapmak. Birilerine destek vereceğiz. Birilerine vermeyeceğiz" diyerek 7'li koalisyonun arkasında durduklarını söyledi. Ok, ayrıca "Uluslararası güçler, bazen doğrudan ve açık bir şekilde, bazen farklı şekillerde yönetimimize haber gönderdiler, selam gönderdiler." diyerek küresel çetenin beslemeleri olduklarını itiraf etmişti.
Kırmızı bültenle aranan PKK yöneticisi Remzi Kartal, "Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu'na oy verilmesi istediğimiz gelişmeyi yaratmak, yeni bir milat için önemli bir fırsattır" diyerek desteklerini ifade etti.
Hatay'ın Reyhanlı İlçesi'nde gerçekleşen ve 52 vatandaşımızın şehit olmasına neden olan terör olayının sorumlusu THKP/C elebaşı Mihraç Ural da Kılıçdaroğlu'na destek açıklaması yapmıştı.
HDP’li Salihe Aydeniz; “14 Mayıs’ta İmralı’nın kapısını parça parça edeceğiz ve tecrite son vereceğiz derken aynı mitingde konuşan Ahmet Türk ise Kılıçdaroğlu’nu desteklediklerini tekrar ederek, “yanlış yaparlarsa hesabını soracaklarını” söyledi.
Gerek PKK’nın sözde üst düzey yöneticilerinden ve gerekse siyasi uzantısının mensuplarından destek açıklaması yapmayan kalmadı ama Mısır’daki sağır sultanın duyduğu açıklamaları “Batı’nın bir kuru teşekkürü” ile mutlu olan noter/kumar masasının güzide(!) mensupları duymadılar.
Çünkü onlar bakanlık, genel müdürlük paylaşmak(!) gibi çok daha büyük ve önemli(!) işlerle meşguller.
PKK/YPG/PYD/Fetö’nün desteği yanı sıra ABD başta olmak üzere; Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda gibi AB ülkeleri tüm güçleriyle Kılıçdaroğlu’na destek veriyorlar. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake seçim kampanyasına bizzat katılıyor.
Hal böyle olunca küresel çetenin görsel/yazılı medya ve sosyal medya platformları da önceki seçimler öncesinde olduğu gibi akıl vermeye/algı oluşturmayla çalışıyorlar.
İngiliz The Economist dergisi 2023'ün en önemli seçimi' başlığı taşıyan kapağında '2023'ün en önemli seçimleri, Erdoğan gitmeli, demokrasiyi kurtarın' başlığı ile alçakgönüllü olarak niteledikleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu, "Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanı olarak sıcak bir şekilde desteklediklerini belirtirken; “Türk insanı daha özgür, daha az korkak, daha müreffeh olacaktır. Yeni hükümet, Batı ile hasarlı ilişkileri tamir edecek. Türkiye, bir NATO üyesi ancak Erdoğan yönetiminde Orta Doğu'da oyunbozan bir aktör ve Rusya ile daha yakın ilişki arayışında." iddiasında bulundu.
Haftalık Fransız L'Express dergisi 04 Mayıs tarihli sayısının kapağında "Erdoğan, kaos riski" ifadesini kullandı. 14 Mayıs tarihinin Türkiye için bir "dönüm noktası" olduğu yorumu yapılan haberde, Türkiye'nin "özgür ve adil seçimlerin yapıldığı demokratik bir rejim olmadığı", "Erdoğan'ın medyanın yüzde 90'ını kontrol ettiği", "ülkede basın ve ifade özgürlüğünün bulunmadığı" ileri sürüldü.
Le Point dergisi de 4 Mayıs tarihli kapağına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğrafını koyarak, "Erdoğan, diğer Putin" başlığını kullandı. Le Point'teki makalede, "(Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin gibi İslamcı Cumhurbaşkanı da imparatorluk hayalini sürdürüyor ve otokrasiye sürüklenişi derinleştiriyor." iddiasında bulunuldu.
Ne tesadüf(mü)dür ki Kılıçdaroğlu BBC’ye verdiği röportajda; “dış politikada Türkiye’nin rotasını yeniden belirleyeceğini ve bu yeni notada Rusya ile değil batı ile ilişkilere öncelik vereceğini söylemiş. Belli ki bir anlaşma da onlarla yapılmış.
Medyasıyla, finansıyla, siyasetçileriyle, aktivist adı altındaki ajanlarıyla küresel çete; artık yönetip çıkarlarına uşaklık yaptıramadığı Türkiye’yi, kendi adamlarının yönetmesi ve böylece eski mutlu günlere dönülmesi umuduyla yanıp tutuşuyorlar ama kendilerini bir sokak iti kadar ciddiye almayan ve her seçim öncesinde kin kustukları kapakları fiyonk yapıp münasip yerlerine tıkayan bu aziz milletin sağduyusunu hesaba katmıyorlar.
Bu ülkede tuvalet terliğine bile oy verebilecek toksik bir sosyoloji var ama mandacılığa, asla razı olmayan ve olmayacak bir sosyoloji de var.
Küresel çetenin derdinin refah, demokrasi ve özgürlük olmadığını, aksine kendilerinin demokrasinin, refahın ve özgürlüğün ırzına geçmek için fırsat kolladıklarını geçmişteki marifetlerinden biliyoruz.
Bu ülkede yapılan bütün darbelerin planlayıcıları ve uygulayıcılarının hiç utanmadan sıkılmadan demokrasiden, refahtan ve özgürlükten bahsetmesi ile fahişelerin namustan bahsetmesi arasında hiçbir fark yoktur.
İstanbul’daki tarihi mitingi aktaran İngiltere merkezli BBC, "Bu miting son yıllarda dünyada ki en yüksek katılımlı şovu olabilir" yorumunda bulunurken ABD merkezli CNN International ise "21 yıllık iktidarından sonra Erdoğan'ın yaklaşık 2 milyon insanı bir meydana toplaması çok ilginç.." ifadelerini kullandı.
Demek ki ne yaparsalar yapsınlar millet onları sallamıyor.
İşte bu nedenle her seçim öncesinde yaptıkları yayınlara milletin itibar etmediğini görmelerine rağmen aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemeleri delilik değil tam bir aptallıktır.
“Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir. Çünkü delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur, aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir”. (Albert Einstein)
PKK’nın değirmenine su taşıyanlar “PKK ile iş tutanın Allah belasını versin” diyorlar..
Hatırlanacağı üzere AB, Türkiye’ye vize muafiyetini “Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirme” şartına bağlamış ve yine hatırlanacağı üzere Kılıçdaroğlu, Habertürk’te katıldığı bir canlı yayında, “vize muafiyetini birkaç ay içinde çözeceğini” söylemişti.
Peki, AB Vize muafiyeti sorununu neyin karşılığında çözer?
“Terörle Mücadele Yasası” nın değiştirilmesi karşılığında.
Terörle mücadele yasasından en çok rahatsız olan kimdir?
HDP/PYD/YPG/PKK..
“Terörle Mücadele Yasası”nın PKK’nın de istediği şekilde değiştirilmesiyle, sınır ötesi operasyonlar durdurulacak ve sınır ötesindeki askeri birliklerimiz geri çekilecektir.
Bu da PKK’ya “buyur istediğin gibi hareket et”, ABD’ne de “artık çok istediğin garson devleti kurabilirsin ama bizim de bu kıyağımızı unutma!” demektir.
Anlaşılan o ki Kılıçdaroğlu, HDP’nin 11 maddelik Tutum Belgesi’ndeki “kayyumlar” meselesi ve özerkliğin kapısını aralayan Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’nı masadaki diğer ortaklarına da kabul ettirmiştir. Başta İYİ Parti olmak üzere ortaklarının derin sessizlikleri bu kirli planı onayladıklarını göstermektedir.
Netice itibariyle Kılıçdaroğlu’nun, “terörle mücadele yasası’nı değiştirmek”, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı kabul etmek” ve Suriye’deki askerimizi çekmek sözü karşılığında PKK/PYD/YPG’nin desteğini aldığı anlaşılıyor.
İyi Parti ve toplam oy oranı yüzde biri bile bulmayan ufaklıkların birer cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve birer bakanlık karşılığında bu destekten rahatsız olmamaları PKK’yı cesaretlendirmiş olmalı ki her geçen gün dozu daha da artan tehdit ifadeleriyle, hesaplaşacaklarını söylüyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun Van mitingine katılan PKK sempatizanları “Dişe diş, kana kan seninleyiz Öcalan” sloganı atıyorlar ama Denizli’de “bu vatanı böldürmeyiz” afişlerinden rahatsız olarak bunu saçmalık olarak niteleyen ablasının “rabbi yessir” lisi bundan hiç rahatsız olmuyor.
Baştan itibaren anlatmaya çalıştığımız üzere, PKK ve siyasi uzantısının “istediklerini almanın verdiği rahatlıkla” çok net olarak ifade ettikleri destek açıklamalarına hiç bir karşılık vermemek bilerek ve isteyerek PKK’nın değirmenine su taşımaktır.
Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı Başkanı Lokman Aylar; “Kemal Kılıçdaroğlu’nun Van mitingini gördük, atılan sloganları gördük. Dişe diş kana kan, seninleyiz Öcalan sloganları atıldı. Yukarıda bu adayın temsilcileri bu sloganları atan insanlara zafer işareti ile karşılık verdi. Bu; şehide gaziye ihanettir. Bu ülkeye bedel ödeyen can veren şehitlerimize ihanettir, ailelerinin gözyaşı dökmesine sebeptir, bırakın dua almayı, beddua almalarına sebeptir” derken; “PKK ile iş tutanın Allah belasını versin”, "PKK ile iş tutanın Allah belasını versin. PKK'yla yan yana geleni Cenabıhak kahrı perişan eylesin. Şehitlerin kemiklerini sızlatanları Cenabıhak kahrı perişan eylesin. Rezil rüsva eylesin.” Dualarını yapanların, kimlerin belasını istediklerine siz karar verin.
Haftanın sözü
“Biz batılı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı muhafaza etmekle yetinmiyoruz. Aynı zamanda batı emperyalistlerinin kuvvetleri ve malum olan her vasıtaları ile Türk Milletini emperyalizme vasıta yapmak istemelerine de mani oluyoruz. Bu suretle bütün insanlığa hizmet ettiğimize kaniyiz”.(M. Kemal Atatürk/20 Haziran 1920)