Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak'taki Pençe-Kilit operasyonu, Kandil'i darmadağın etmekle kalmadı altılı masanın “tutkalı” HDP’nin de ayarlarını bozdu.
Artık inlerinden çıkamayan ve masum Kürt ailelerin çocuklarını özgürlük mücadelesi yalanlarıyla dağa kaçırıp uşaklıklarını yaptıkları batıya feda edemeyen hainler akıbetlerini görüp boğazı kesik tavuklar gibi “ciyaklamaya” başladılar.
"Operasyonlar devam ederse savaşı Türkiye şehirlerine taşıyacağız" sözleriyle Türkiye'ye tehdit etmeye kalkan Duran Kalkan'ın ardından köşeye sıkıştıklarını gizlemeyen örgüt elebaşı Murat Karayılan da "Kürt gençlerine çağrım, bu önemli dönemde mutlaka eylemci olun" çağrısında bulundu.
Bu tehditlerin ardından Bursa'da cezaevinde görevli infaz koruma memurlarının servisinin geçişi sırasında meydana gelen patlamada Cengiz Yiğit şehit oldu, biri ağır 4 personel yaralandı.
Peki şaşırdık mı?
Hayır.
Çünkü “kış kışlığından vazgeçmez”.
Ama hesaplayamadıkları bir şey var, Devlet o eski gevşek devlet değil.
Nitekim ben yazıyı tamamlamak üzere idim ki şerefsizlerin yakalandığı haberi geldi.
Devlet hiçbir soysuzun yaptığının yanına bırakmaz.
Gelelim can alıcı soruya!...
Silahlı Kuvvetler Pençe-Kilit operasyonunu hangi yetki çerçevesinde yürütüyor?
26 Ekim 2021 de TBMM Genel Kurulunda kabul edilen, CHP ile HDP’lilerin “hayır oyu” verdikleri, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, "Evet' dersek Cumhuriyet'e ihanet etmiş oluruz. Bu ülkenin topraklarına yabancı postallar bassın istemem" ; Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “Bu karar, güçlü ülkelerden, ekonomik ve silah gücü olan ülkelerden ancak birisinin Türkiye’de askerinin konuşlanması manasına geliyor” dedikleri, yani EVET demenin Cumhuriyete ihanet ve bir yabancı ülkenin askerinin Türkiye’de konuşlanması demek olan Tezkereye istinaden.
Terör örgütü elebaşlarının; “CHP, tezkereye hayır diyerek hayırlı bir iş yapmıştır”, “CHP, HDP ile doğru ilişki kurarsa etkili olabilir” şeklindeki sözleriyle CHP’nin hayır demesinden duydukları memnuniyetlerini ifade ettikleri Tezkereye istinaden.
HDP Sözcüsü Ebru Günay’ın; "CHP grubunun kendi öncelikleri ve hassasiyetleri çerçevesinde bu tezkereye hayır oyu kullanmalarını önemli, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından çok kıymetli buluyoruz" dediği Tezkereye istinaden.
Dün o Tezkereye evet demenin Cumhuriyete ihanet olduğunu söyleyen ancak “Cumhuriyete ihanet edenlerin (buna ittifak ortağı İYİ Parti de dâhil) oyları ile kabul edilen Tezkereye istinaden yapılan operasyonla ilgili olarak Kılıçdaroğlu bugün şunları söylüyor;
"Irak'ın kuzeyinde yürütülen Pençe-Kilit operasyonunda, dualarımız kahraman ordumuzla birlikte. Allah bu mübarek ayda, Mehmetçiğimizin ayağına taş değdirmesin."
Hassasiyet(!) göz yaşartacak cinsten.
Hem mübarek ayda ve hem de dualarımız kahraman ordumuzla birlikte”.
Çatı adayı yapmak için çok uğraştıkları Gül’ün ifadesiyle; “İnsan gerçekten hayret ediyor”.
Oysa bugün başarısı için dualar ettiklerini söyledikleri ordunun, dün Katar’a satıldığını iddia ediyorlardı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı; "Katıldığı bir televizyon programında 'Türk ordusu satılmış.' diyen CHP Milletvekili Ali Mahir Başarır hakkında, TCK'nin 301. maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve devletin askeri teşkilatını alenen aşağılama suçlarından re’sen soruşturma başlatıldığını” açıklamıştı. (Yeni şafak 29 Kasım 2020)
Diyarbakır programı kapsamında Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen "Türkiye'de muhalefet ve CHP'nin tutumu" konulu panelde söz alan Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi Başkanı Mehmet Vural, CHP liderinin yanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sınır ötesinde YPG ve PKK terör örgütlerine yönelik düzenlediği operasyonlarına ilişkin, "Bunlar artık bir terör operasyonundan çıkıp bir halkı ezmek için yapılan operasyonlara dönüşmüştür, durdurulmalıdır" ifadelerini kullanırken Kemal Kılıçdaroğlu duymazdan gelmişti.
Dün; bu operasyonlar halkı ezmek için yapılıyor diyenlerle bir araya gelen ve bu sözleri derin bir suskunlukla karşılayanlar, bugün ordumuzun başarılı operasyonları için hayır duaları ediyorlar?..
Hayırdır?
Değişen ne?..
Aslında değişen hiçbir şey yok.
Hepimizin gözü önünde Süleyman Demirel’in ifadesiyle, “dün dündür bugün bugündür” tiyatrosu oynanıyor.
CHP Tezkereye hayır oyu verdiğinde bunu çok kıymetli bulan HDP Parti Sözcüsü ve Mardin Milletvekili Ebru Günay, "Muhalefet liderinin verdiği tepkiye bakar mısınız? Sizin Kürt sorununa çözümünüz bu mu?" diyerek güya tepki gösterirken, HDP Merkez Yürütme Kurulu da, "Bu savaş, iktidarın ömrünü uzatma savaşıdır, sessiz kalamayız. Bu savaşa sessiz kalanlar bu ülkede faşizmin, yoksulluğun, tek adam rejiminin büyümesinin de sorumluluğunu paylaşmaktadır." açıklamasıyla danışıklı dövüşün gereğini yapıyor.
Çok ucuz numaralar bunlar.
Birbirlerine muhtaçlar ama arada sırada böyle “mış” gibi yaparak fark ettirmemeye çalışıyorlar.
Bu sözde tepkilerin üçüncü sınıf bir komedinin sıradan replikleri olmaktan öte bir anlamı yoktur.
Çünkü altılı masa ile HDP arasında “uluslararası karar vericiler” tarafından Katolik Nikâhı kıyıldığını biliyoruz.
Oynamaya devam etsinler.
Millete eğlence de lazım.
Ses çıkartamayanlar, ihanete ortaktır..
HDP HDP'nin Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır milletvekili Garo Paylan’ın geçtiğimiz Cuma günü mesai bitimine yakın verdiği sözde Ermeni Soykırımı'nın tanınması, amacıyla verdiği kanun teklifi TBMM Başkanı Mustafa Şentop tarafından içtüzük hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle iade edildi.
Türkiye Cumhuriyeti devletini soykırımcı olarak gösteren bu milletvekilinin yaptığı bu ahlaksız teklif “uluslararası karar vericileri “ memnun etse de hukuk içinde hesabı sorulması gereken tam bir ihanettir.
Meclis Başkanı Mustafa Şentop çok yerinde bir kararla iç tüzüğe aykırı bu utanç verici teklifi anında reddedip gereğini yapmıştır ama mum ışığında tiyatro yapanların seslerinin soluklarının çıkmaması bu ihanete ortak olmak anlamına gelmiyor mu?
İki ayda Katar’a 2,5 milyonun koyunun uçakla ihraç edildiği gibi uydurmaları açıklarken gösterilen cesaret bu açık ihanet karşısında neden gösterilemiyor?
Yoksa dostları (!) gücenir mi?
ABD’den TN 705 kodu almak Çankırı’ya iftira atmak ve devleti aşağılamak hakkı vermez.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Twitter hesabından yaptığı; "107 yıl önce 24 Nisan 1915'te yüzlerce Ermeni aydını İstanbul'da gözaltına alınıp, Çankırı, Ayaş, Ankara'ya sürüldü ve zorla kaybedildi. Kötülüğün miladı ile olan bu tarihle yüzleşmeden gerçek adalet sağlanamaz" paylaşımıyla Çankırı’yı zorunlu ikamete tabi tutulan Ermenilerin kaybedildiği bir şehir olarak göstererek hem iftira attı ve hem de devletin manevi şahsiyetini aşağıladı..
Nitekim; Ankara C. Başsavcılığı’nca "Türkiye Cumhuriyeti devletinin manevi şahsiyetini aşağıladığına" dair somut deliller bulunduğu gerekçesiyle TCK 301. maddesi gereğince Tanrıkulu hakkında soruşturma başlatıldı.
“Kastamonu Valiliği, 31 Ağustos 1915 tarihinde 24 Nisan ve takip eden günlerde İstanbul’da tutuklanarak Çankırı’ya zorunlu ikamete tabi tutulan Ermenilerin isimleri ve yapılan işlemler hakkında Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği listede 24 Nisan 1915 – 31 Ağustos 1915 tarihleri arasında kısa veya uzun süreli olarak Çankırı’da zorunlu ikamete tabi tutulan Ermenilerin toplamı 155 olarak verilmektedir. Bunlardan 35 kişi suçsuz bulunarak serbest bırakılmış ve İstanbul’a dönmüşlerdir. İçlerinde suçlu bulunan 25 kişi Ankara ve Ayaş hapishanelerine gönderilmiş, 57 kişi de Zor bölgesine sevk edilmiştir. Yabancı uyruklu olan 7 kişinin bazıları sınır dışı edilmek üzere serbest bırakılmış, bazıları da tutuklanmıştır. Geriye kalanların ise büyük bir kısmı affedilerek İzmit, İzmir, Eskişehir, Kütahya, Bursa gibi yerlerde ikamet etmek üzere gönderilmiştir. (Kaynak;Prof. Dr. Yusuf Sarınay-24 Nisan 1915 te ne oldu? Marmara Üniversitesi Türk Ermeni İlişkileri)
Tarihi belgeler Çankırı’da zorunlu ikamete tabi tutulan hiçbir Ermeni’nin kaybedilmediğini göstermektedir.
Sayın vekilin yüreği yetiyorsa kaçırılan çocukları için Diyarbakır HDP İl Başkanlığı önünde aylardır eylem yapan acılı annelere sorsun bakalım, kaç çocuk ZORLA kaybedilmiş.
İnsan kaybetmek kimin işiymiş?
Çankırı’nın tarihinde utanç verici hiç bir şey yaşanmamıştır.
Çankırı kendisine emanet edilen hiçbir cana kıymamıştır.
ABD’den TN 705 kodu almak Çankırı’ya iftira atmak ve devleti aşağılamak hakkı vermez.
Bir Çankırı’lı olarak Çankırı’ya iftira atan milletvekilini kınıyorum.
TÜSİAD’ın çok önemsediği “ekonomi biliminin kabul görmüş ilkelerine göre” elektrik faturasını ödememek direniş midir?
Üç aylık 1.030 TL'lik elektrik faturasını ödemediği için elektriği kesilen Kılıçdaroğlu tüplü lüks lambasının loş ışığında;“4 milyon elektriksiz hane. Bunu daha nasıl anlatabiliriz. Böyle bir tablo içinde ben onların sesi olmak istedim. Bu kararı eşimle beraber aldık. Eşimle beraber bu kararı sürdüreceğiz, bir hafta boyunca” paylaşımında bulundu.
Bu iddiaya karşılık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez , "Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugün 4 milyon hanenin elektriği kesikmiş gibi oluşturmaya çalıştığı söylem algıdır, manipülasyondur, çarpıtmadır. Bugün itibarıyla tüm abone gruplarında elektriği kesik abone sayısı 278 bindir. Bunun toplam abone sayısına oranı 0,6’dır” açıklamasını yaptı.
Fatura bedelini ödemeyerek direniş yaptığını söyleyen sayın genel başkanın, haklarını savunduğu abone sayısından dahi habersiz olması ve gerçeğin 14 katını aşan bir rakamdan bahsedecek kadar ciddiyetsiz davranması, neden toplumdan, kendi pati örgütünden ve ortaklarından destek görmediğini gösteriyor.
Sayın Akşener’in “Seval hanımın hatırı için uygun görürlerse ücretini ben ödeyebilirim demesi” eylemin(!) traji-komikliğini anlatmak için yeterlidir.
Sayın genel başkanın görüşlerini çok önemsediği TÜSİAD’ın üzerine titrediği “ekonomi biliminin kabul görmüş ilkelerine göre pahalı bulduğunuz mal ve hizmeti almama hakkınız vardır ancak alıp ta bedelini ödemiyorum demek direniş değil suçtur.
Tıpış tıpış hem de faiziyle ödetirler.
Sayın Genel başkanın mantığından hareketle misal partilileri tarafından yönetilen belediyelerde fahiş rakamlara çıkan şehir iç ulaşım bedelleri ve su fatura bedelleri ödenmez ise bunu direniş olarak mı göreceğiz?.
Geceliği 100 bin lira olan otelde kalıp ta 1.030 TL tutarındaki elektrik faturasını ödemeyenlerin, elektrikleri kesik olmadığı halde algı uğruna mum ışığında yapılan ev ziyaretleri kuyruklu yalan siyasetinin ucuz şovlarına malzeme olmaktan başka bir anlam taşımaz.
Ev ziyareti için gerçekten elektriği kesik olan bir vatandaşı dahi bulmaktan aciz olanlar Gobbels’i bile mezarında ters döndüren yalanlarla sonuç alabileceklerini mi zannediyorlar?