CHP ile DEM Partinin yerel seçimler için Kandil’in de onayı(!) ile (yoksa talimatı mı demeliydim?) gerçekleştirdikleri kent ittifakı kapsamında İstanbul Esenyurt’ta CHP listesinden girdiği seçimi kazanan DEM’li olan Ahmet Özer, çıkartıldığı mahkemece "PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan tutuklandı.
Sağduyu sahibi herkes için bu sonuç sürpriz olmadı. Çünkü Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli idi.
Tutuklama sonrası; "Ahmet Özer'e 6 ay önce temiz kâğıdı verenler, bugün başkanımızı soyut iddialarla ve yıllar önce yazdığı bir kitaptaki ifadeleriyle tutuklamıştır" diyerek yalan söyleyen ve görevini yerine getiren Cumhuriyet Savcısına hakaret eden Özgür Özel de bu gerçeği bal gibi biliyordu.
CHP’de, işlerine gelmeyen kararlar veren yargı mensuplarına yönelik küstah, saygısız ve hakarete varan üslup ne yazık ki Kılıçdaroğlu’ndan kalan kötü bir alışkanlık olarak devam ediyor.
Gerçeği söyleyemeyenlerin hakarete başvurmaları çok bilinen bir korkaklık belirtisidir.
Hakaretle suç bastırmaya çalışan Özgür Özel’in hukuka ve 101. Yılını kutladığımız Cumhuriyete birazcık saygısı olsaydı bırakın hesabına girip çıkan milyonlarca lirayı Ahmet Özer’e “Kırmızı Bültenle” aranan terör örgütü yöneticisi Remzi kartal ile 14 kez ne konuştuğunu sorardı.
Ortalama zekâsı olan herkesin bileceği üzere hüküm kesinleşmedikçe adli sicile kaydedilmez..
Nitekim İBB Başkanı İmamoğlu’nun makamında ağırladığı Van Belediye Başkanı Terör suçlarından aldığı cezalar kesinleşmediği için seçime katılmasına izin verilmiştir.
Kaldı ki Ahmet Özer’e 6 ay önce verilen sabıkasızlık belgesi onu ömür boyu masum yapmaz. Nitekim Ahmet Özer ile ilgili dosya İstanbul'a Temmuz 2024'te geliyor ve soruşturma genişliyor. Yani temiz kâğıdı almasından 3 ay sonra.
Ne yapacaktı İstanbul C. Savcısı?
“Bu adam proftur, kitap yazmıştır, İmamoğlu’nun da danışmanlığını yapmıştır, kent ittifakının adayıdır, ben bu dosyaya karışmam” mı diyecekti?
Okumuşları yasalardan bu kadar habersiz ülkemizin cahillerine ne diyeceğiz?
CHP Genel Başkanının, “Ahmet Özer’in evinin kapısı balyozla girildi” yalanı da toplumu tahrik etmeye yöneliktir ve devlet adamı ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır.
Olanı abartmayı anlayabiliriz ancak olmayanı var göstermek modern tıbbın ilgi alanına giren patolojik bir durumdur.
31 Mart 2024 tarihinde yaptığı açıklama ile “Ahmet Özer’e verilecek her oy Atatürk’ün ruhunu incitecektir” uyarısı yapan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ sosyal medya hesabı X’ten yaptığı; “Ahmet Özer’in DEM’li olduğunu, DEM’in şahin kanadına mensup olduğunu sokaktaki çocuklar bile biliyor. Şimdi dost tavsiyesi dosyanın içindekileri, tapeleri görene kadar bekleyin” paylaşımı turpun büyüğünün heybede olduğunu gösteriyor.
****
Şimdi filmi biraz geriye sarıp beklenen bu sonuca nasıl gelindiğine kısaca göz atalım.
CHP 31 Mart yerel seçimleri için Esenyurt’ta Ali Gökmen’i aday gösterirken, Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ta DEM Partiden İstanbul Belediye başkanı aday olmak istediğini söylemişti.
DEM’in destek vermemesinin kesinlikle seçimi kaybetmeleri demek olduğunu bilerek paniğe kapılan İmamoğlu ve CHP yönetimi koşa koşa DEM’in kapısını çaldılar.
Kapalı kapılar ardında varılan mutabakat, PKK terör örgütü yöneticisi Mustafa Karasu’nun 7 Şubat 2024 günü yaptığı açıklama ile onaylandıktan sonra CHP Esenyurt’ta aday gösterdiği Ali Gökmen’i “sağlık sebeplerini” gerekçe göstererek geri çekti ve yerine de mutabakatın/ittifakın şartı olarak 2015’te HDP’nin Van milletvekili aday adayı Ahmet Özer’i aday gösterdi.
CHP ve İmamoğlu açısından mesele, bedeli ne olursa olsun İstanbul’un kazanılmasından ibaretti. Çünkü seçimin kaybedilmesi halinde İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı suya düşecek, Özgür Özel de İstanbul’a kaybeden genel başkan olarak koltuğunu kaybetme riski ile karşı karşıya kalacaktı.
Kısaca, CHP ve İmamoğlu siyasal oportünizm peşinde koşarlarken, DEM Parti İstanbul’da pilot bölge seçtikleri Esenyurt’u yeni kalkışmaların ve çatışmaların fitilini ateşleyecekleri bir üs olarak kullanmak istiyordu.
Onlara göre Devlet İstanbul’da kolay kolay kayyum atayamazdı.
Nasıl olsa arkalarında seçilmesini sağladıkları ve kendilerine borçlu olan İmamoğlu vardı, eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu zaten her daim yanlarındaydı, irili ufaklı muhalefet unsurları kayyum uygulamasına karşılardı.
Genel başkan Özgür Özel istese de istemese de kendilerine destek vermek zorundaydı.
Ama evdeki hesapları çarşıya uymadı. Bu kez elini çabuk tutan Devletin bu tezgâhın farkında olduğunu Sayın Cumhurbaşkanının; “Coğrafyamız bir ateş çemberine dönüşmüşken, terör örgütünün mensupları Esenyurt’u kasıp kavururken bundan niye rahatsız oluyorsun?” ifadesinden anlıyoruz.
(Devlet; Batman, Mardin Büyükşehir ve Şanlıurfa Halfeti İlçesi Belediye Başkanlarını görevlerinden alırken de aynı titizliği gösterdi)
10 yıllık süreçte 694 kez PKK'lı teröristlerle görüştüğü, 14 kez de Kongra-gel eş başkanı Remzi Kartal ile irtibat kurduğu belirlenen Ahmet Özer ile ilgili olarak Savcılığın Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine gönderdiği sevk yazısında; terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerinden oluşan heyet arasında 2014 yılında yapılan bir görüşmede bazı akademisyenlerin sözde demokratik özerklik projesine katkı sunmak istediğini elebaşına ilettiği bilgisi yer aldı.
Terör örgütü elebaşı Öcalan'ın heyete isim sorduğunda heyet tarafından "Mersin Üniversitesinden Ahmet Özer var." şeklinde cevap verildiği aktarılan yazıda, "Yine heyetin Abdullah Öcalan'a, Ahmet Özer'in bazı akademisyenlerin kendisine ulaştığı bilgisini aktardığını, bilim adına üretilen bilgilerden çok fazla yeni bir perspektif alamadıklarını ancak sizin kitaplarınıza yoğunlaştıklarında yeni perspektif edindiklerini söylediğini ilettikleri, Abdullah Öcalan'ın ise heyete bu durumun önemli olduğunu söyleyerek talimat verdiği tespit edilmiştir." ifadesi kullanıldı.
Yazıda, şüpheli Özer'e yönelik yapılan iletişim dinlemesi neticesindeki HTS kayıtlarında iki adet suç unsuruna rastlandığı belirtildi.
Görüşmenin içeriğinde bir kişinin Özer'i arayarak, M.K. isimli kişinin annesinin öldüğünü Özer'e haber verdiği bilgisi yer aldı.
Özer'in de M.K'nin numarasını isteyerek parti içindeki konumunu sorduğu ifade edilen yazıda, telefondaki kişinin M.K'nin iki kardeşinin terör örgütünde faaliyet gösterdiğini, partinin bu kişiye değer verdiğini ve M.K'yi ziyaret etmesini Özer'den istediği aktarıldı.
Yazıda, bunun üzerine şüpheli Özer'in M.K'yi arayarak, yerel seçimlerde kendisinin yardımına ihtiyacı olduğunu söylediğinin tespit edildiği kaydedildi.
M.K. isimli kişiyle görüşmeye ilişkin diyalogların aktarıldığı savcılığın sevk yazısında, Özer'in bu kişiye yönelik "Sizin gibi değerli evlatlar yetiştirdi." ifadesini kullandığı, bahsedilen kişilerden M.K'nin kardeşi Tahirhan Kaya'nın 2011'de Van polis evine dağ kadrosundan gelen emir ve talimatla eylem kararından önce patlayıcı maddelerle birlikte eylemi gerçekleştiremeden yakalandığı, yapılan yargılama sonucu 19 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldığı ve halen tutuklu olduğu belirtildi.
Yazıda, M.K'nin diğer iki kardeşinin de "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan çeşitli hapis cezaları aldığı ifade edildi.
Özer’e 15 Aralık 2023’te yanındaki şahıslar ile Van’da MEBYA-DER (Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma ve Kültür Derneği) isimli derneğe giriş yaptığının tespit edildiği belirtildi. Derneğin terör örgütüne müzahir dernekler arasında yer aldığı kaydedilerek “Yaptığınız ziyaretin amacı nedir?” diye sorulan Özer “Böyle bir ziyareti hatırlamıyorum ve MEBYA-DER isimli derneği de bilmiyorum. Tüm iddiaları reddediyorum.” dedi.
Belediye binasında yapılan aramada örgütsel dokümanlar ele geçirildiği anlatılan yazıda, Özer'in savcılıktaki ifadesinde terör örgütü yöneticilerinden Remzi Kartal ile irtibatı, terör örgütü mensuplarıyla telefon görüşmeleri ve yüksek miktarda para transferlerini hayatın olağan akışına uygun şekilde açıklayamadığı, hatırlamadığını beyan ettiği kaydedildi.
29 Mart 2024’te hesabına 40 bin dolar gönderen Muhammet Sertaç Özçoban’la ilgili soru üzerine Özer “31 Mart seçimlerinde benimle beraber çalışan kişidir. Bu paranın hesabıma geldiğini hatırlamıyorum. Gelmiş olsa bile seçim çalışmalarına gelen bir bağış olabilir” dedi.
2021’de hesabında 3.7 milyon dolar para giriş ve çıkışı olduğunun tespit edildiğinin belirtilmesi üzerine “Hayatım boyunca hesabımda 3.7 milyon dolar param olmamıştır. Dolayısıyla hesabımdan bu paranın çıkmış olması mümkün değil” cevabını veren Özer, 2023’te hesabından 55 milyon TL para girişi ve 49 milyon TL para çıkışı olduğunun sorulması üzerine “Hesabımda 55 milyon TL param olmadığı gibi 49 milyon para çıkışı da söz konusu olamaz” diyerek inkâr etti.
Bunlar dosyadan sızan ilk bilgiler kim bilir yargılama safhasında birilerinin uykularını kaçıracak daha ne çarpıcı gerçeklere tanık olacağız?
****
Ahmet Özer’in tutuklanmasından bir dönem danışmanlığını yaptığı Ekrem İmamoğlu’nun çok rahatsız olması sürpriz değil. Çünkü kendisinin Cumhurbaşkanlığı adaylığı DEM’in desteğine bağlı.
Daha ilk andan itibaren bu tutuklanmayı şova dönüştürmek isteyen İmamoğlu yandaşlarının İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığının ilan edilmesini istemeleri tam bir selden kütük kapma yarışıdır.
Yargılama sonucunda ortaya çıkması muhtemel tapeler ve yeni deliller acaba İmamoğlu ve ekibinin uykularını kaçıracak kadar tehlikeli olabilir mi?
Neyin önünün almaya çalışıyorlar?
CHP Cumhurbaşkanı adaylı olarak ilan edilmenin nasıl bir dokunulmazlık olduğunu düşünüyorlar?
Bu arada bayram değil seyran değil İstanbul’da çeşitli yerle asamaya başladıkları “çare erken seçim çözüm İmamoğlu” pankartları ile kime mesaj vermeye çalışıyorlar?
Hayırdır, haberimiz yokken İmamoğlu CHP Genel Başkanı mı oldu?
İstanbul’u yönetemeyip eline yüzüne bulaştıran İmamoğlu ne ara çözüm oldu?
Sezen Aksu’nun sözleriyle; Acelen ne firuze?..
İmamoğlu’nun danışmanın tutuklanması bardağı taşıran son damla olsa da peş peşe yaptığı gündemden düşürme atraksiyonlarına rağmen üstünü örtemediği şaibeli bir diploma meselesi var.
Ekrem İmamoğlu’nun diploması ile ilgili gerçekleri ilk kez kamuoyuna duyuran Veryansın TV Genel Yayın Yönetmeni Erdem Atay, "Ekrem İmamoğlu'nun diploma gerçeği!" başlıklı yazısında, Aralık 2022'de hazırladığı programda, İmamoğlu'nun 1990 yılında Girne Amerikan Üniversitesi'nden İstanbul Üniversitesi'ne yatay geçiş yaptığını hatırlatarak, bu geçişin usulsüz olduğunu İmamoğlu'nun bir diploması olduğunu fakat bunun hukuka aykırı yollarla elde edildiğini iddia etti.
Gazeteci Atay, İmamoğlu'nun Girne Amerikan Üniversitesi dönemini şöyle açıklıyor.
O tarihlerde Girne Amerikan Üniversitesi’nde okuyan gazeteci Murat Selamoğlu’yla konuştum. Selamoğlu, “1990’lı yıllarda GAÜ’nün adı University College of Northern Cyprus’dı. Okula sınavla falan girilmezdi, Türkiye’de üniversite sınavına girip barajı geçen herkes 2200 sterlin ödeyince kayıt oluyordu. Lise diploması yeterliydi. Okulda zaten 80 kişi falan vardı.”
Murat Selamoğlu’na sordum, ‘Başka bir üniversiteye geçiş yapılıyor muydu’ diye.
Kendisi yine özel üniversite olan Bilkent’e geçmek istemiş ne yaptıysa olmamış. Kimsenin geçtiğine de şahit olmamış.
Selamoğlu Türkiye’nin o dönemde en zengin ailelerinin çocuklarıyla okuduğunu, onların bile çok çabalamalarına rağmen bunu başaramadığını söyledi. İsimleri de verdi.
Dönemin üniversite mevzuatını inceleyen Atay, tespitlerini şöyle sıralıyor;
İmamoğlu’nun okuduğu yıllarda, bir öğrencinin yatay geçiş yapması için çok başarılı olması ve denk bir okula geçmesi gerekiyor.
Bir öğrenci, vakıf ya da özel bir üniversitedeyse sadece vakıf veya özel üniversiteye geçiş yapabiliyor, devlet üniversitesindeyse devlet üniversitesine geçiş yapabiliyor. Ve geçişin sağlanması için sınıf birincisi ya da ikincisi olmak gerekiyor, (yani çok yüksek bir not ortalaması yapması gerekiyor) bu da yetmez, geçiş yapacak öğrencinin ÖSYM puanı o geçtiği programdaki en son giren öğrenciden az olmaması gerekiyor!
Yani… İmamoğlu özel bir üniversiteden devlet üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yapmış. Bu bir kere imkânsız bir şey!
İkincisi, İmamoğlu sınıf birincisi ya da ikincisi de değil. Not ortalamasının 59 olduğu söyleniyor.
Üçüncüsü, İmamoğlu ÖSYM’yi kazanamamış zaten, geçiş yaptığı bölümün puanına erişmesi mümkün değil!
Kısaca, YÖK GAÜ’ye denklik vermiş olsa bile İmamoğlu’nun geçiş yapması mevzuata göre yine imkansız !..
Tam da bu konuyla ilgili taze bir bilgi verelim.
“İmamoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptığı 1990 yılında, girdiği bölüm olan İngilizce İşletme Bölümü’ne Türkiye genelinde 892 bin öğrenci arasından ilk 1000’e giren öğrenciler hak kazanmışlar.
Haber 7’nin ortaya çıkardığı bilgiye göre o sene İngilizce İşletme Bölümüne 491,826 taban puanla öğrenci alımı yapılmış.
Aynı dönemde İmamoğlu’nun sınavsız okuduğu Girne Amerikan Üniversitesi, Türkiye’deki resmi üniversite yerleştirme kılavuzunda yer almıyordu. Bir başka deyişle ÖSYM puanı ile öğrenci alımı yapmayan bu üniversite, sınavsız şekilde öğrenci kabul ediyordu.” (Usulsüz Yatay Geçiş ve Diploma soruları İmamoğlu’nun peşini bırakmıyor/Mehmet Acet/ haber7.com/ giriş 19.10.2024)
İstanbul Üniversitesi ve YÖK’ün bu ağır iddialar karşısında daha ne kadar suskun kalacaklarını ya da kim tarafından ve neyin karşılığında susturulduklarını bilmiyoruz ama gerçeğin er ya da geç ortaya çıkacağını biliyoruz.
Atay şöyle devam ediyor:
İmamoğlu 1990 yılında Girne Amerikan Üniversitesi’nden İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yapamaz! Bu ancak iki şekilde olur… Birincisi siyasi gücün kullanılması… İkincisi, para gücünün kullanılması… Ve ikisinde de yapılan iş hukuka aykırıdır. İmamoğlu üniversite sınavını kazanamamıştır, ancak çok yüksek puanlı bir bölümden mezun olmuştur.
Evet, İmamoğlu’nun bir diploması var! Ama nasıl var!
Atay yazısını, "Şimdi İmamoğlu’nu seven insanlardan tek bir ricam var. Elinizi vicdanınıza koyun! Bu geçişi Süleyman Soylu yapmış olsa ne diyecektiniz? Ve dün bu hukuksuzluğu yapan bir adam, insanların hakkını yiyen ve hak etmediği şekilde kazanamayacağı bir bölümü okuyup mezun olan bir adam, yarın başımıza geldiğinde ne yapar?" sorusuyla bitiriyor.
Biz de kendisine cevap veriyoruz.
Neler yapmaz ki?