Seçildiği günden beri hizmeti bir kenara bırakıp her vesile ile cumhurbaşkanı adayı gibi davranan, bu tavrı nedeniyle genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açık ve örtülü olarak defalarca uyarılmasına rağmen “vız gelir tırıs gider” kibriyle bildiğini okuyan, emrine amade trollerin goygoyları ile kendisini cumhurbaşkanı adayı olarak ilan ettireceğini zanneden Ekrem İmamoğlu balonu, bizzat şişirenler tarafından patlatıldı.
Patlamak balonların kaderidir.
Ayakları yerden kesilen İmamoğlu seçildiği günden buyana o kadar çok gafa, gaflete, kibre ve skandala imza attı ki patlaması an meselesiydi ve nihayet patladı.
İmamoğlu kendisini yeni nesil bir siyasetçi olarak niteleyerek, İstanbul belediye Başkanlığı seçimini kazanması nedeniyle tavan yapmış egosu ve kibri ile cumhurbaşkanı adayı gösterileceğini düşünüyor, bütün enerjisini ve belediyenin bütün kaynaklarını da bu uğurda kullanıyor ve sayesinde İBB tarihinin en büyük borçlu olduğu dönemini yaşıyordu.
Bırakın yeni yatırım yapmayı İstanbul için olmazsa olmaz olan arıtma tesisi ihalesini temel atmama törenleriyle iptal ediyor, başlamış olan metro inşaatlarını durduruyor, Günlük 40 bin araç geçecek diye buraya para harcamam” dediği ve yüzde 70’i tamamlanmış Levazım Tüneli’ni bir çukura çeviriyor, para olmadığı için hastane yollarını yapmıyor ama yabancı dansçılara ve yabancı heyetlere yemek davetleri vermek için para sıkıntısı çekmiyor, şehir içi ulaşımı içinden çıkılmaz hale getiriyor, Fazilet Durağı yalanıyla organize kötülük suçlaması yapıyor, hayali görüntülerle kanı donuyor, İBB otobüslerinin yollarda kalmasını, şoförsüz otobüslerin kazalara sebebiyet vermesini önleyemiyor, Mercedes’in kaybettiği otobüs bakım onarım ihalesini, CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat’ın mali müşavirliğini yaptığı Ulaşım İç ve Dış Ticaret A.Ş’ alarak şirketine veriyor (şirket İBB’den 14 ihaleyle 1 milyar 233 milyon 664 bin 941 TL’lik kazanç elde ediyor) Dolmabahçe’de onlarca asırlık çınarı kestiriyor, çevre kontrolü için alınan tekneyi makam aracı olarak kullanıyor, milyarlarca lira ödenerek alına deniz taksiler atıl vaziyette bekletiliyor, adalarda faytonların kaldırılması ile hizmet dışı kalan onlarca atın akıbeti belirsiz hale geliyor (muhtemelen sucuk oluyorlar) ancak bütün bu olan bitenlere rağmen kendi mahallesinden hiçbir tepki gelmiyordu.
Ona mahallesinden verilen kredinin sınırsız olduğunu düşünerek her şey güzel olacak diye başladığı vaatlerinin hiç birini yerine getirmeye gerek görmedi.
Zaten iktidar da işi gücü bırakmış onu engellemekle(!) meşguldü.
Ancak ne hikmetse; Yabancılarla kapalı kapılar ardında görüşmeler yaparken, atalarının(!) bulunduğu topraklara ziyarete giderken, yerlerine kayyum atanan HDP’li belediye başkanlarını ziyaret ederken, PKK’lıları işe alırken, İBB otobüsüne yandaş gazetecileri doldurup cumhurbaşkanlığı adaylığı havası atmak için Karadeniz’e seyahat yaparken, Trabzon’un ilçelerinde yardım paketleri dağıtırken, İstanbul kara teslim olduğunda İngiliz büyükelçi ile üç saat süren rakı balık keyfi yaparken, İstanbul ve İstanbullulara hizmet için ayrılan ödeneği algı oluşturmak için ve kendi parası gibi harcarken, Adalar’da atlar sucuk olurken, orijinalliği tartışmalı tablolara su gibi para akıtıp alırken, yüzlerce yeni araç kiralarken/alırken, ulaşıma, suya, ekmeğe vahşi zamlar yaparken iktidarın onu engellemeye gücü(!) yetmiyordu(!).
İktidarın başaramadığını(!) seçildiği günden beri ona destek veren yandaşları yaptı ve 18 milyon İstanbullunun vergilerinden ayırdığı parayla Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etmek için düzenlediği Karadeniz gezisinde otobüsüne aldığı bir gazeteci yüzünden kendi mahallesinden gördüğü büyük tepkiye “akıllı olun vız gelir tırıs gidersiniz” kibriyle karşılık vermesi bardağı taşıran damla oldu.
Başkalarına akıllı olmak tavsiyesinde bulunanlar kendileri akıllı olmalıdırlar.
Mezarlıkta yeşil ibrik, şehir hatları vapurlarında logolu karton kullanılmasını bile gurur duyulacak icraatlar(!) olarak alkışlayan yandaşları da nihayet onun kendileri için taşınması ağır bir yük olduğunu fark ettiler.
Oysa o, seçildiği günden beri kibirliydi.
Ama bu kibrini “sevgi pıtırcığı” görüntüleri ile kamufle etmeyi başarmıştı.
Resmi sonuçlar açıklanmadan yatığı Anıtkabir Ziyaretinde İBB Belediye başkanı diye imza atmasına ve “bir an önce mazbatamı verin yapacak çok işim var” diyerek ortalığı velveleye vermesine rağmen mazbatayı aldıktan sonra İstanbul selle boğuşurken o Bodrum’a tatile gitti.
Elazığ-Malatya depremi oldu. Güya desteğe gitti bir göründü ardından Erzurum Palandöken’de kayak yaparken verdiği pozun altına, “Alışacaksınız, ben böyle bir belediye başkanıyım” diyerek kibirde zirve yaptı.
Diyarbakır’da görevden alınan belediye başkanına destek ziyaretine gitti ama Diyarbakır annelerine uğramadan döndü.
Çünkü HDP’yi üzmek istemiyordu.
Bir yanda HDP’yi üzmek istemezken diğer yanda Trabzon’un yiğit evladı Eren Bülbül’ün mezarını ziyaret ederek aklı sıra denge kurmaya kalktı ama Eren’in annesi bu ikiyüzlülüğe tanık olmamak için onu karşılamadı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, HDP eş Başkanı Pervin Buldan ile ağaç dikmeyi ihmal etmedi.
Sık sık Selahattin Demirtaş güzellemeleri yaptı.
Demirtaş’ın dağda PKK saflarındaki terörist kardeşi Nurettin Demirtaş’ın kitabının İBB büfelerinde satılmasını sağladı.
Mekânın sahibinin kendisi olduğunu zannetti.
Sonuçta verilen hava fazla geldi ve balon patladı.
Balonun, iktidar tarafından değil de destekçileri tarafından patlatılması “aklı olanlar için” ibretliktir ve “engelleniyorum” tiyatrosunu da bitirmiştir.
Bakın kendi mahallesinden olan Tele 1 Sunucusu ve Korkusuz Gazetesi Yazarı Can kişisel Youtube sayfasında İmamoğlu'na neler söylemiş;
"Ekrem İmamoğlu seçildiği günden bu yana bir dizi yanlış yaptı. Seçildiğinin haftasına kalktı gitti Bodrum'a, işte bazen denk de gelir işte, İstanbul'da muazzam yağmur, sel falan. Adam ne dedi, 'Benim özel hayatım yok mu kardeşim?'. Hastalıklı CHP'li kesim bu sözleri kabullendi. Yaygara kopardılar, 'Tabi kardeşim, belediye başkanı diye ailesi ile birlikte olmayacak mı?' diye. Olacak tabi kardeşim ama daha seçileli bir ay olmuş, neyin nesi bu? İşe yeni girince bile bir dönem vardır ki izin yapıyım, haftalık izin yapıyım düşünmezsin. Ardından Elazığ'da deprem oldu, oraya gitti. Sonra kayak yapmaya gitti, yakışık almadı. Yine aynı mantık, aynı kibir, aynı tepeden bakma. Ama CHP'nin hastalıklı o kesimi yine, 'Aman dokunmayın...' falan dediler."
"İstanbul'da kar yağdı, adam yalan söyledi kardeşim. İBB Başkanı'nın bu kadar egosunun şişmesi, kibir işte nedeni budur." dedi.
"Son olaya gelelim. Bir anlamda iyi oldu, balon patladı arkadaş. Belki bundan sonra İstanbul'a çivi bile çakılmadığını, hiçbir hizmet yapılmadığını muhalif isimler de söyleyecektir. Ben iki kere söyledim, yoğun bir saldırıya uğradım. İstanbul'da bir şey yok, yapılmadı ki. Trafikte mi rahatlama mı var? Yok. Yeni bir bina mı yaptılar, yeni bir yol mu açtılar, yok."
Evet görünen köy kılavuz istemez ve patlak balon tamir edilmez.
Bu saatten sonra ablasının yüzünde Rabbi Yessir görmesi de Fatih Sultan Mehmet’e benzetmesi de onu kurtaramaz.
Hiçbir başarı hikâyesi olmadığı halde, İBB bütçesinden beslediği trollerin Twitter’daki performanslarına, İngiliz ve ABD Büyükelçilerinin göz yaşartan desteklerine ve dostlarına(!) güvenerek(!) çıktığı Cumhurbaşkanlığı adaylığı yolculuğu hüsranla sonuçlandı.
Kendisine oy verenlere tepeden bakarak ve onları aşağılayarak üstelik Genel Başkanına rağmen aday olmakta ısrar etmesi sonunu getirdi.
Yazımızı bir soruyla bitirelim.
Peki İmamoğlu devreden çıkartıldı da siyasi beklentilerini “tuvalet terliği” seviyesine düşüren zihniyetin adayının kim olduğu önemli mi?..