"PKK uzaydan gelen insanlar tarafından oluşturulmuş bir yapı değil. Buralı insanlar. Çoğu bizim seçmenlerimizin çocukları. Önemli olan şu, neden bu insanlar dağa gittiler, Türkiye bunu konuşmuyor. 'Aranıza mesafe koyun' ya neyin arasına mesafe koyacağız. Bir annenin bir babanın çocuğuyla arasına mesafeyi nasıl koyarız biz. PKK buralı teşkilat. Burada doğmuş insanların kurmuş olduğu bir teşkilat. Siyaset yaparken şiddet kullanıyor, doğru. Ama devletin bu sorunun çözümünü düşünmesi, konuşması gerekir. Biz devlete diyoruz ki, siz hata yaptınız, bu hatadan dolayı bunlar bunlar oldu, bu hatayı yapmayın artık."
HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu geçtiğimiz günlerde Flash TV'de katıldığı programda; eski HDP'li Ayhan Bilgen tarafından HDP'ye yöneltilen "PKK ile arasına mesafe koyamadığı" eleştirilerine karşılık verirken ana/baba ve evlat ilişkisi içinde oldukları PKK ile aralarında bir mesafe olmadığı gibi böyle bir mesafe koymaya da niyetlerinin bulunmadığını bu sözlerle teyit etti.
Şaşırdık mı? tabii ki hayır.
Katırcıoğlu, partisinin transfer merkezi gibi çalışarak annelerin/babaların ellerinden zorla aldığı evlatlarını dağa kaçırdıklarını bilmediğimizi zannediyor.
Bu gerçeği haykıran Diyarbakır annelerinin HDP Diyarbakır İl Başkanlığı binası önünde üç yıl önce başlattıkları eylem yeni ailelerin katılımıyla devam ederken otuzbeş aile çocuklarını dağdan indirmeyi başardı.
PKK onlar için aralarına mesafe konulamayacak kadar değerli ise neden kendi evlatlarını dağa göndermiyorlar da garibin masumun ve mazlumun çocuklarını gönderiyorlar.?.
Diyarbakır annelerinin sorduğu bu soruya cevap veremeyenlerin PKK güzellemesi yapmaları tek kelimeyle ihanettir.
Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’na teslim olan PKK’lı bir terörist ifadesinde; “kendisini örgüte teslim eden HDP’lilerin bunun karşılığında 15 bin lira para aldığını, HDP’nin gençleri kandırdığını, gerçek yüzünü sakladığını, gençleri para karşılığında sattığını, günahsız ve fakir insanların çocuklarını kullandıklarına kendi gözleriyle şahit olduğunu ve örgüt içinde yaşları 13 ila 15 arasında olan çok sayıda çocuğun olduğunu, bulunduğu süre içerisinde gelen ailelerin hepsini geri gönderdiklerini, aileleri ‘Çocuğunuz gelmiyor, gelse öldüreceğiz, infaz edeceğiz’ diyerek tehdit ettiklerini” beyan ederek (Kaynak; SOZCU.COM.TR Yayınlanma: 10:02 - 11 Aralık 2019) ısrarla saklamaya çalıştıkları gerçeği çok net bir şekilde ortaya koymuş.
Mesele bu kadar açık iken “bir annenin, bir babanın çocuğuyla arasına mesafeyi nasıl koyarız?” diyerek PKK’yı meşrulaştırmaya çalışmak;
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim” diyerek ettikleri yemini ayaklar altına almaktır.
Katırcıoğlu’nun terör örgütünü masumlaştıran bu sözleri Anayasa Mahkemesinde devam eden dava sürecinde söyleyebilmesi, yuvarlak masaya oturtup istedikleri gibi yönlendirdikleri altılı ganyanın kendilerine verdiği destekten kaynaklanmaktadır.
Mesela; Kılıçdaroğlu Diyarbakır ziyaretinde Diyarbakır annelerini ziyaret edemiyor (daha da kötüsü ayağına çağırıyor) ama katıldığı panelde yanı başında oturan Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi Başkanı Mehmet Vural’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sınır ötesinde YPG ve PKK terör örgütlerine yönelik düzenlediği operasyonlarına ilişkin, "Bunlar artık bir terör operasyonundan çıkıp bir halkı ezmek için yapılan operasyonlara dönüşmüştür, durdurulmalıdır" suçlamasını sesini çıkartmadan kuzu kuzu dinliyor.
Bu operasyonlar halka değil PKK’ya karşı yapılıyor demiyor, diyemiyor.
Ama diğer yandan Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma endişesiyle, (Yozgat’ta olduğu gibi) "Söz veriyorum o Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler" diye nabza göre şerbet vermeyi de ihmal etmiyor.
Sık sık güzelleme yaparak hatta hapishaneye partililerini göndererek (suçu mahkeme kararı ile sabit) Demirtaş’ın hiçbir suçu ve günahı olmadığını söylüyor.
Kulun günahı olmadığına ne zamandan beri kullar, kişinin suçlu olup olmadığına ne zamandan beri siyasi partiler mi karar veriyor?
Demem o ki HDP ile işbirliği ve ittifak konusunda CHP’nin artık saklayacak bir şeyi kalmadı.
Aralarında; her evden bir oy ve iki bakanlık vermekten öte bir işbirliği(!) olduğunu biliyoruz.
Bundan sonrası, resmi ortaklıklarını ilan ederek HDP’nin altılı masaya oturtulması.
Ama HDP’nin beklentileri masaya oturmaktan çok daha fazla.
Yuvarlak masanın küsurat partileri için bu işbirliğinin saklanmamasının hiçbir önemi yok. Seçim kanununda yapılan düzenleme ile Genel Başkanları da dâhil ya CHP ya da İYİ Parti listelerinden aday olmak zorundalar, yani abilerine/ablalarına elleri mahkûm.
Onlar ne derse tıpış tıpış yapacaklar.
Ama İYİ Partinin bu işbirliğini seçmenlerine kabul ettirebilmesi kolay olmadığından mıntıka temizliği yapması gerekiyordu.
Çünkü parti içindeki milliyetçi(!) damarın söylemleri hem HDP ve hem de CHP’de rahatsızlık yaratırken, 15 milletvekilini kiralık verecek kadar büyük bir siyasi fedakârlık yapan CHP’nin genel başkanına yönelik eleştiriler tahammül sınırlarını zorlamaya ve de Akşener’in başbakanlık hayallerine zarar vermeye başlamıştı.
İşte bu nedenle operasyon başlatılarak, bin bir güçlükle kurdukları masayı her an devirme tehlikesi bulunan Yavuz Ağıralioğlu genel başkan yardımcılığı görevinden alındı ve yeni başkanlık divanında görev verilmedi.
Gazeteci İsmail Saymaz'a konuşan Ağıralioğlu; "Bunlar siyasi karardır. Sonuçlarını, sevinenler ve üzülenlerden takip edersiniz. Sevinenlere ve üzülenlere 3-4 gündür bakıyorum. FETÖ'cüler zil takıp oynuyor. PKK'lılar ve HDP'liler sevinmiş. İyi Parti'yi "HDP'yi dert etmeyin, mühim olan Erdoğan'ın gitmesi" zeminine çekmek isteyen herkes davul zurna çalıyor. Benim gibi birine bu şekilde görev değişikliği yaptırılmaz. En rencide edici olan kısmı, benim ve sizin aynı anda öğrenmemizdi. Ben dört senedir Akşener'in yol arkadaşı ve kurmayıyım." Derken aslında operasyonun kimlerin isteği ile ve neden yapıldığını da göstermiş oldu.
Teşkilat ve Gençlik Politikaları Başkanlıkları Koray Aydın'dan alınarak doğrudan Akşener'e bağlanırken, Siyasi İşler Başkanı Cihan Paçacı Kurumsal İlişkiler Başkanlığına getirildiler. Bu ikisinin Ağıralioğlu gibi bir kalemde üzerlerinin çizilmesi göze alınamadığından şimdilik pasifize edildiler ama ilk fırsatta yarım bırakılan işin tamamlanacağından kuşkunuz olmasın.
Yakın geçmişte; “Türkiye’de siyasi cinayetler işlenebileceği”, Tansu Çiller’e İyi Parti oylarını tırtıklaması için parti kurdurulacağı gibi “iddialı açıklamalarda” bulunan Koray Aydın’ın kendisi hakkındaki operasyondan haberinin olmaması kadar operasyondan sonraki suskunluğu da ilginçtir. Bu suskunluğun fırtına öncesi sessizlik olup olmadığını zaman gösterecek.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Türkiye'ye demokrasi gelecekse bunun yolunun Diyarbakır'dan geçeceği" yönündeki sözleri üzerine Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu; "Demokrasi ülkeye Diyarbakır'dan gelecektir diyenlerin ve bize çözüm sürecini, devamında da 1212 şehidimiz ile acıyı yaşatanların yaptıkları ortadadır! Diyarbakır dâhil memleketimizin 81 iline, 84 milyonun tamamına ve bütün ülkeye ne fayda ve hayır gelecekse yolu TBMM'den geçer. Demokrasi ve hukukun yegâne adresi Ankara'dır!". Sözleriyle tepki göstermişti.
Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın’ın; Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına ilişkin; "Kazanma riski görünen anket ilmiyle belirlenen bir adayı, İYİ Parti olarak kabul etmiyoruz. Herkes idealist davranmalı, nefis zamanı değil." Açıklaması üzerine Parti Sözcüsü Faik Öztrak "Genel Başkanımızın Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı hakkındaki görüşleri artık kamuoyuna mal olmuştur. Bunların üzerine yorum yapmak gereksizdir. Genel Başkanımızın açıklamaları nettir, tevil götürmez." Diyerek Koray Aydın’a “bu iş bitti ortalığı karıştırma” mesajı verirken aslında bu operasyonun sinyalini vermişti.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı da Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'tekil' konuştuğunu belirterek; “Gençlere, esnafa, çiftçiye, KHK’lılara vaatlerde bulunuyor. Bu vaatler bizim açımızdan da olmaz şeyler, karşı çıktığımız durumlar değil. Ama biz ortak bir hükümet için ittifak halindeysek, en azından öncesinde bunları ortaklaşa kararlaştırmalı ve ortak bir dille birlikte açıklamalıyız. Madem birlikte bir hükümet kuracağız, bunları bize sordunuz mu? Öncesinde bir program yapmadan bu tür açıklamalar doğru değil. Bir taahhüt varsa, bunu CHP veya İYİ Parti yapacaksa, ortaklarıyla görüşmeli, karşılıklı görüş alındıktan sonra açıklanmalı” sözleriyle eleştirmişti.
Yapılan operasyon; cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda uluslararası karar vericilerle birlikte mutabakat sağladıkları Kılıçdaroğlu ile ilgili eleştiri yapılmaması, ellerinin mahkûm olduğu HDP’nin hiçbir şekilde incitilmemesi ve başbakanlık hayallerinin sürmesi için yuvarlak masayı her an devirme ihtimali bulunan “sivri dillilerin” ayıklanması daha açık bir ifade ile saklamaya çalıştıkları HDP ile işbirliği ve ittifakın alenileştirilmesinden başka bir şey değildir. Bundan sonrası seçmeni alıştırmak/yumuşatmaktır.
HDP'li Fatma Kurtulan’ın; "İYİ Parti, size söylüyorum: Size rağmen, içinde bulunduğunuz ittifaka, HDP ve PKK'ye içinde gönül vermişlerin de olduğu insanlar oy verdi. Şu an koltuklarınızda HDP'nin oylarıyla oturuyorsunuz" uyarısının ne demek olduğunu çok iyi biliyorlar.
Sonuçta; yuvarlak masada aldıkları kararı bile AB Büyükelçisine onaylatmadan açıklayamayan post modern mandacı bir zihniyetten söz ediyoruz.
Bu vesileyle; milliyetçiliğin/ülkücülüğün onlar için köprüyü geçinceye kadar elini bırakmadıkları bir “dayı” olduğunu da görmüş olduk.
Köprüyü geçtiklerine göre, “dayıya” ihtiyaçları yok.
Artık kahvaltı sofrası hazırladıkları Selahattin abileri var.
İki büyükelçiden hangisi satış yaptı ve kime sattı?..
Hatırlanacağı üzere İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6 muhalefet partisinin yuvarlak masa toplantısında hazırladıkları mutabakat metni ile ilgili olarak bir paylaşımda bulunarak “İlk altılı masa toplantısından sonra, sen beraber oluşturduğunuz, o hepinizin tutanak altına almaya çalıştığı bildiriyi, hangi büyükelçiliğe düzelttirmeye gönderdin? Biraz edebin varsa bunu açıkla” dedikten sonra şu soruyu yöneltmişti.
“Sevgili Kılıçdaroğlu; Altılı Masa toplantısından sonra 'bir büyükelçini' bir başka büyükelçiye metni düzeltmek için gönderdin.
Problem 1: Bu iki büyükelçiden hangisi satış yaptı?
Problem 2: Kime sattı?
Grup Toplantısını bekledik. Cevap gelmedi...”
Kılıçdaroğlu’dan bir açıklama gelmemesi üzerine Sayın Bakan; "Kaç günden beri söylüyorum, devam ediyorum. İşin muhatabı bellidir. İşin muhatabı çıkacak, bunun cevabını verecek. Aslı vatana ihanettir. Siz toplantı yaptığınız, bir mutabakat metni oluşturduğunuz süreci kendi yanınızdaki bir büyükelçiyi, bir Avrupa Birliği büyükelçisine gönderip de redakte ettiremezsiniz. Bir şifre daha verdim." diye konuşarak iddiasını sürdürdü ama Kılıçdaroğlu ve yuvarlak masanın diğer bileşenleri lal oldular.
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın "Cumhurbaşkanı adayı sadece başarı, sadece bekraunt, sadece birikimle olmuyor. Ulusal ve uluslararası karar vericilerin işaret edeceği bir insanı yapacaklar" sözlerini boşuna söylenmediğini (aslında ağzından kaçırdığını) bugün daha iyi anlıyoruz.
Sizinkiler kaçlı çete?...
İzmir Belediyesi tarafından 3-4 ay önce yapılan metro ihalesi 3 milyar 392 milyon 950 bin lira ile en düşük teklifi veren 1915 Çanakkale Köprüsü'nü inşa eden ortaklardan Yapı Merkezi Yapı Merkezi ve Nurol ortaklığı yerine, 3 milyar 921 milyon 481 bin lira teklif veren Gülermak A.Ş'ye verildi. Arada 500 milyon TL.lık bir fark var.
Nurol Osmangazi Köprüsünü, Marmaray'ı; Yapı Merkezi 1915 Çanakkale'yi, Avrasya Tünelini yapmış. Yani sağlam referansları var ama İzmir Büyükşehir Belediyesi Barış Arıoğlu’nun ifadesiyle; 'Bunlar işi bilmiyor. Yanlış fiyat vermişler, işi yapamazlar” diyor.
İzmir 4. İdare Mahkemesi, “ihalenin mevzuata uygun yapılmadığını, teklif dosyalarının incelenmesinin yetersiz olduğunu belirterek "Gülermak A.Ş.'ye verilen metro projesi yapım işinin Nurol İnşaat-Yapı Merkezi ortak girişimine verilmesi" gerektiğini söylese de İzmir Büyükşehir belediyesi hukuksuz işlemi sürdürmeye devam ediyor.
****
“İBB otobüs bakım ve onarımı için 2 milyar TL. lık ihaleler açıyor. Bu ihaleler eskiden kısım kısım yapılıyordu. Yani her garaj için farklı ihale düzenlenir pek çok farklı firma ihale kazanırdı. İmamoğlu İstanbul'daki bütün otobüslerin bakımını tek bir kalemde topladı.
İmamoğlu döneminde de bu ihalelere Mercedes gibi firmaların yanı sıra CHP milletvekili Özgür Karabat'ın mali müşaviri olduğu “Ulaşım İç ve Dış Ticaret A.Ş.” isimli şirket de katılıyor. İhaleler kapalı teklif usulüne göre yapılıyor ve Özgür Karabat'ın şirketi her katıldığı ihalede yaklaşık maliyeti 3-4 bin liralık farklarla tahmin ederek kazanıyor. Yani örneğin İBB’nin belirlediği maliyet 30 milyon lira, Özgür Karabat'ın şirketinin verdiği teklif 30 milyon 3 bin TL. Tam 14 ihaleyi bu şekilde kazanıyor CHP'li milletvekili. Peki bitti mi? hayır.
Mercedes de bu ihalelere katılıyor ama İBB Mercedes'i yetersiz bularak ilk aşamalarda eliyor. Evet bildiğimiz Mercedes firmasını yetersiz bulup eliyorlar. Hatta Mercedes'e kendi yaptığı otobüs ihalelerini bile vermiyorlar. Bu arada Özgür Karabat'ın şirketi daha yeni kurulmuş ve ticari hayatında henüz kazandığı bir ihale yok. Mercedes'in yetersiz bulunarak elendiği ihalede Özgür Karabat'ın şirketi yeterli bulunuyor ve kazandırılıyor. Bu ihaleler de nedense İmamoğlu'nun söz verdiği şekilde canlı yayınlanmıyor. Peki bitti mi? hayır.
Mercedes 30 sayfalık bir itiraz raporu düzenleyip İBB'ye gönderiyor. Raporda bu bakım ve onarım için yeterli olan tek firmanın mevcut şartlarda kendileri olduğunu, başka firmaların yedek parça ve lojistik bakımından yetersiz olduğunu, eğer ihaleler o firmalara verilirse otobüslerin yolda kalacağını anlatıyor. Peki İBB ne yapıyor? Mercedes'in raporunu görmezden gelip ihaleyi İmamoğlu'nun yakın arkadaşı CHP Milletvekili Özgür Karabat'a veriyor.” (Ekşi Sözlük vettini vezzeytuni 28.09.2021 00:01 ~ 01:27)
Herkese ve rekabete açık bir şekilde yapılan ihaleleri kazanan ve aldıkları işi başarı ile tamamlayarak ekonomiye/ülkeye kazandıran ve elbette kendileri de kazanan şirketleri beşli çete olarak suçlayan demokrat(!) amcaya soruyoruz;
Belediyelerinizin yeterli(!) bulup ihaleler kazandırdığı(!) ve mahkeme kararını bile uygulamayacak kadar ilgi gösterdiği (!) şirketler kaçlı çete?..