Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde yaklaşık 200 civarındaki teğmenin kılıç çekerek 8 yıl önce kaldırılan korsan yemin etmeleri, 'gardırop Atatürkçülerini, vesayet özlemi çekenleri ve darbeye giden yolda “genç teğmenlerin rahatsızlığından” medet uman bulanık su avcılarını çok sevindirirken bunun hükümete bir uyarı olduğunu söyleyen postal yalayıcılar bile çıktı.
Ünlü istihbaratçı Mahir Kaynak’ın ifadesiyle bir eylem/olayla ilgili değerlendirme yapılırken sonuçta bunun kimin işine yaradığına bakmak gerekir.
Muhalefetin korsan yemin eden teğmenleri sahiplenmesine şaşırmadığımız gibi darbe heveslilerinin de teğmenlere övgüler düzmelerine şaşırmadık.
Ama esas şaşırmadığımız konu Fetö’nün bu olayı istismar etmek için elinden geleni ardına koymaması oldu.
Sonuçlarına bakılınca korsan yemin eden teğmenlerin TSK’ni kısır siyasi tartışmalara çektikleri, darbe heveslilerinin ve Fetö’nün istismarına alet ettikleri görülüyor.
Cumhuriyeti Cumhuriyet düşmanlarının ekmeğine yağ sürerek mi koruyacaksınız?
TSK’nun şerefli mensupları sınırlarımızın içinde ve dışında içinde büyük bir özveriyle terörle mücadele ederken, daha sahaya inmemiş 200 teğmenin kılıç çekip bağırarak yürürlükten kaldırılan yemini tekrarlamaları mezuniyet heyecanı ile açıklanamayacak organize bir harekettir.
Şunu herkes bilmelidir ki sivil ya da asker; unvanı, statüsü ve rütbesi ne olursa olsun hiç kimsenin başına buyruk davranma özgürlüğü yoktur.
Demokrasilerde hesabı millet sandıkta sorar, mesajı sandıkta verir.
Hiçbir güç milletin bu yetkisini kullanamaz.
Korsan yemin ederek kılıç çeken teğmenler bu başıbozukluklarının siyasi malzeme olacağını düşünemeyecek kadar stratejik zekâ ve öngörüden yoksun iseler TSK’da nasıl görev yapacaklar?
TSK hizmet ve fedakârlık yeridir,millete kılıç çekme yeri değil.
989 mezundan korsan yemin eden 200 kadarı Atatürk’ün Askeri olduklarını iddia ediyorsa korsan eyleme katılmayan diğer Karacı Teğmenlerle Hava ve Deniz Harp Okullarından mezun olan Teğmenler Atatürk’ün Askerleri değil midir?
Kılıç çekip yürürlükten kaldırılan metni okumakla mı Atatürk’ün askeri olunuyor?.
Atatürk’ün askeri olmak bu kadar kolay mı?
Araştırılması gereken bir başka husus, korsan yemin eden teğmenlerin başındaki komutanların bu meydan okuma sırasında nerede olduklarıdır.
Açık konuşalım; komutanların izni (ve belki de yönlendirmesi) olmadan bu korsan eylemin yapılması mümkün değildir.
Teğmenlerin yapılan anons ile “U” şeklinde bir araya gelmeleri, basın mensuplarının özellikle görüntü almaya yönlendirilmeleri, dönem birincisi Teğmen Ebru Eroğlu’nun ortaya gelerek kaldırılan yemin metnini ezberden okuması ve diğerlerinin de coşkuyla bunu tekrarlamaları bu korsan yemin için hazırlık ve provalar yapıldığını göstermektedir.
TSK’nin kurumsal yapısı gereğince bu hazırlıklardan Takım-Bölük-Tabur-Alay Komutanlıklarının bilgilerinin olmaması mümkün değildir.
Tam da bu yaşananların ardından teğmenlerin Bölük Komutanı Binbaşı M. nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa etmesi manidardır ve belki de suçluluk telaşındandır.
Bu arada AK Parti 26. Dönem Isparta Milletvekili Said Yüce, Cumhurbaşkanı'nın katılacağı bir programda komutanların izinli olmalarının, işin arkasında NATO’cu bazı Batı parmakları ve FETÖ'nün olabileceğini gösterdiğini söyledi.
Eğer doğruysa mezuniyet töreni gibi önemli ve Cumhurbaşkanının katılacağı bir törende kabul edilebilir bir mazeret olmadan komutanların izinli olmaları korsan eylemim içeriden organize edildiği, teğmenlerin de bu karanlık amaca alet oldukları kuşkusunu arttırmaktadır.
MİT’in de dâhil olduğu inceleme sonucunda yaşanan olaylarda içeriden bir teşvik ve yönlendirme olup olmadığı ortaya çıkartılacaktır ama yaşananlar Said Yüce’nin iddiasının doğru olabileceğini gösteriyor.
Eğer böyle bir durum söz konusu ise sorumlular TSK içinde bir gün bile kalmamalıdırlar.
****
Dönem birincisi olmakla ve kaldırılan yemini etmekle Atatürk’ün askeri olunmayacağını geçmişteki kötü örneklerden biliyoruz.
Gazeteci Yıldıray Oğur’un (7/9/2024/Karar Gazetesi) “Bir Zamanlar o laiklik yeminini eden genç teğmenlere ne olmuştu” başlıklı yazısından öğrendiğimize göre;
1997 yılında o etkileyici yemini ettiren dönem birincisi Teğmen Adnan Uygun, 28 Şubat postmodern darbesiyle Erbakan hükümetinin devrilmesinin hemen sonrasına denk gelen mezuniyet töreninde yemini ettirmeden önce bir tankın üzerinde yaptığı konuşmasında; “Atatürk’ün fikirlerini yaşatacağız, Atatürk’ün açtığı bilim ve akıl yolunda ilerlemeyi sürdüreceğiz.” Demiş ve bu sözleri medyada büyük takdir toplamıştı.
Peki, Atatürk’ün açtığı bilim ve akıl yolunda ilerleyeceklerini söyleyen dönem birincisi Adnan UYGUN gerçekten Atatürk’ün yolunda ilerlemiş miydi?
Cevabını Anadolu Ajansının aşağıdaki haberinden okuyalım.
“15 Temmuz'da 3 kişinin şehit edildiği, 49 vatandaşın yaralandığı Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün (FSM), Anadolu'dan Avrupa'ya geçiş istikametini kapatmak ve köprüyü kontrol altına almakla görevlendirilmesinin yanı sıra köprüdeki darbecilere "ateş et" emri veren FETÖ'cü eski Yarbay Adnan Uygun, hedef gözeterek ateş açtığının tanık, müşteki beyanları ve sanık savunmalarıyla tescillenmesine rağmen dava sürecinde inkâr yolunu seçti.”
Sahte Atatürkçü eski Yarbay Uygun, yargılandığı davada FETÖ üyeliği ve darbeden müebbet hapis cezası aldı.
Sadece o değil, Kara Harp Okulu’nun 1993 devrelerinin yüzde 22,5’u ve 1994 devrelilerin yüzde 32,4’ü darbeden sonra ihraç edildiler.
1994 ve 1995 Deniz Harp Okulu birincilerinden de biri firari, diğeri darbe nedeniyle hapiste.
Görüleceği üzere yemin etmekle, kılıç şakırdatmakla, dönem birincisi olmakla Atatürk’ün askeri olunmuyor.
Yıldıray Oğur’un ifade ettiği üzere; “Laiklik ve Atatürk yeminini ettiren dönem birincileri ve hep bir ağızdan o yemini bağırarak eden subaylardan önemli bir kısmı bugün ya dini bir cemaatin üyesi olmak ve o cemaatin emirleri doğrultusunda darbe girişimine katılmak iddiasıyla ya hapiste, ya yurtdışında ya da ordudan ihraç edilmiş durumda.”
Bu gerçekler ortada iken kimse yapılanın masum bir mezuniyet kutlaması olduğu, “Atatürk’ün askerleriyiz” dedikleri için teğmenlerin suçlandığı palavrasına sarılmasın.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “Türkiye'ye en büyük zararı istismarcı siyaset anlayışı vermiştir. Zamanla aktörler değişse de bu siyaset tarzı maalesef kötü bir muhalefet geleneği olarak varlığını hala sürdürmektedir. Son günlerde bunun tekrar ayyuka çıktığını şahitlik ediyoruz. Muhalefet yine istismar siyasetine sarılarak 14-28 Mayıs ve 31 Mart seçimlerindeki şaibeli sicilini aklamaya çalışıyor. Bizim burada söylemeye hicap edeceğimiz hakaretleri 3-5 oy uğruna sineye çekenler şimdi çıkmışlar yüzleri kızarmadan ahkâm kesiyorlar. Sınır ötesi ve okyanus ötesindekilerle ittifak yapıp iktidar hayali kuranlar, bugün Gazi Mustafa Kemal üzerinden millete ayar vermeye kalkıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kimyasal silah kullandı iftirası atanlara kol kanat gerenlerin bugün söyledikleri hiçbir sözün kıymeti yoktur.”
15 Temmuz’da ülkeyi ABD’ne teslim etmeyi planlayan Fetöcü hainlerin de “Atatürk’ün açtığı yolda yürüyeceklerini” söylediklerini asla unutmayalım.
Sayın Devlet Bahçeli’nin çok isabetli bir şekilde sorduğu üzere;
Siyaset ve toplum gündemine oturan, medyada her gün otopsi raporu yazılan vaki yeminin gayesi nedir?
Buna kim ya da kimler karar vermiştir?
Kanunla belirlenmiş yemini müteakiben mezun subayların bir bölümünün dile getirdikleri yemine ihtiyaç duyulmasının mana ve maksadı nasıl yorumlanmalıdır?
Yeminler arasındaki bir bölünmenin gelecekte Türk Silahlı Kuvvetleri içinde veya vatan savunmasında ayrılık ve aykırılık doğurmayacağının teminatı bugünden nasıl verilecektir?
Konuyla ilgili olarak Milli Savunma Bakanlığı Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada;
"Bahse konu olay da her yönüyle incelenmektedir. İnceleme sonucunda yapılacak tespitlere göre disiplin mevzuatı kapsamında kastı, kusuru, ihmali veya sorumluluğu olan personel hakkında gereken işlemler yapılacaktır. Dolayısıyla kamuoyu bu konuda müsterih olmalı ve kendi ajandalarına göre bu görüntüler üzerinden manipülasyon üretenlere itibar etmemelidir." denilerek sorumluluğu olanlar hakkında gerekli işlemlerin yapılacağı güvencesi verildi.
“Bu kılıçları kime çekiyorsunuz?” diyerek tepki gösteren Sayın Cumhurbaşkanı da ordu içindeki kendisini bilmezlere asla fırsat verilmeyeceğini, 30 kişi de 50 kişi de olsa bunların ordudan temizleyeceğini söyleyerek ordumuz üzerinden siyasi hesap görülmesine müsaade edilmeyeceğini üstüne basarak belirtti.
Doğru olan budur.
Bu ülkede darbeler için gerekli olan alt yapının önemsiz gibi görülen ve ciddiye alınmayan olaylarla hazırlandığını unutmadık.
TSK’nin hiçbir mensubu siyasi hesaplara ve istismara alet olmamalıdır.
Şayet olan varsa da asla gözünün yaşına bakılmamalıdır.
Acırsak acınacak hale geleceğimiz geçmişte yaşananlarla sabittir.
Akıl cehalete köle olmuş, hurdaya çıkmış beyin neylesin.
4.9.2024 tarihli Sabah Gazetesinin Günaydın ekinde Mevlut Tezel’in “Neden Çankırı” başlıklı yazısından öğrendiğimize göre bir X kullanıcısı Çankırı ilinin aslında var olmadığını iddia ederek şu paylaşımı yapmış;
"Siz hiç Çankırı'yı gördünüz mü? Hiçbir yolculuk Çankırı'dan geçmiyor. Bir tane bile Çankırı'da doğmuş ünlü yok. Hiçbir terminalde Çankırı otobüsü göremezsiniz. Haberlerde Çankırı ile ilgili bir haber duyamazsınız. Çankırı'nın gerçekte var olduğuna dair bu kesin inanç nereden geliyor."
Bu paylaşıma cevap olarak Çankırı Valiliği'nin resmi hesabından "Çankırı diye bir yer" diye kenti tanıtan video paylaşarak bu milenyum cahiline cevap verilmiş vs.
Şaşırdınız mı derseniz şaşırmadım.
Çünkü devir, oturdukları yerden ahkâm kesen klavye cahillerinin devri.
Cehaletin takipçi arttırdığı ve takdir edildiği bir devirde yaşıyoruz.
Bilgiye en kolay ulaşımın sağlandığı bu iletişim çağında, hiçbir yolculuğun Çankırı’dan geçmediğini iddia eden kör cahil Google’a sorsaydı, Ankara-Sinop; Ankara-Kastamonu otobüslerinin Çankırı şehir içinden geçtiğini; İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya çıkışlı tüm Doğu ve Kuzeydoğu Karadeniz otobüslerinin Ilgaz’dan geçtiğini öğrenirdi.
Başta Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere büyükşehirlerin otobüs terminallerine gidip baksaydı Çankırı otobüsü görürdü.
Bu milenyum cahili Çankırı’da doğmuş bir tane bile ünlünün olmadığını iddia ediyor.
Kıçını başını açarak ünlü olanları kastediyorsa evet Çankırı’da doğan böyle bir ünlü yok ama Şairliğinin yanı sıra çocuk edebiyatı yazarlığı ile de tanınan Şükrü Enis Regü; Şair, yazar, eğitimci ve politikacı ve özellikle Halk Edebiyatı alanındaki araştırmalarıyla tanınan Ahmet Talât; Avrupa ve Akdeniz oyunları şampiyonu güreşçi Ömer Topuz; Türkiye ve Balkan boks şampiyonu Erdem Akbaşoğlu; Dünya Atletizm Şampiyonası tarihinde finale kalan (2001), madalya kazanan (2003) ve Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda altın madalya kazanan (2002) ilk Türk atlet olan Süreyya Ayhan KOP Çankırı doğumludur.
Niyeti öğrenmek ise Çankırı’lı çok daha fazla ünlü ismi internete girdiğinde bulabilecekken Çankırı’nın var olmadığını iddia etmek idrak yollarının tıkalı olmasındandır.
Çankırı ile ilgili vurgun soygun, şiddet, taciz, tecavüz, cinayet gibi negatif haberler olmaması Çankırı’nın bir huzur kenti olduğunu gösterir.
Tarihten habersiz şımarık cühela takımı için ekstra bir bilgi de hediyemiz olsun.
Çankırı’da Selçuklu Dönemi`nden kalma en önemli yapı olan Taşmescit (Darüşşifa) Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykubat zamanında Çankırı Atabeyi (Valisi) Cemalettin Ferruh tarafından 1235 yılında yaptırılmıştır. Cemalettin Ferruh şifahaneye ilave olarak 1242 yılında bir Dâr-ûl Hâdis inşa ettirmiştir. Anadolu’daki ilk Dâr-ûl Hâdis olan eser halk tarafından Taş Mescit olarak isimlendirilmektedir. Mimari özelliğinin yanı sıra yapıya önem kazandıran diğer husus iki plastik sanat eseridir. Biri yapı üzerinde, diğeri heykel görünümünde olan iki adet figürlü taş eserden birbirine dolanmış iki yılanın tasvir edildiği ve günümüzde “Tıp Sembolü” olarak kullanılan birinci parça yapı üzerinde bulunmaktadır. Çankırı Müzesinde sergilenen ikinci parçada ise günümüzde “Eczacılık Sembolü” olarak kullanılan kupaya dolanmış yılan figürü bulunmaktadır.
Oturdukları yerden ahkâm kesen klavye cahilleri için fazla söze gerek yok.
Görmeyene göz neylesin
Duymayana kulak neylesin
Akıl cehalete köle olmuş
Hurdaya çıkmış beyin neylesin.