Cumhurbaşkanı adayı çıkartmayarak Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyen ve Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime girecek olan HDP’nin 2023 seçim bildirgesini Eşbaşkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar birlikte açıkladılar.
"Buradayız, Birlikte Değiştireceğiz" başlıklı bildirgede yer alan bazı maddeler şunlar:
-Suriye'de yaşayan halkların kendi geleceklerini özgürce belirlemeleri için PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG’ye tüm güçleri ile destek olunacak.
-Adli ve siyasi tutsaklar (yargılanarak hüküm giymiş suçlulara tutsak diyerek masumlaştırıyorlar) için ayrımcı infaz rejimine son verilerek, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm siyasi hükümlülerin koşullu salıverilmeden yararlanmasını engelleyen hükümler ortadan kaldırılacak (dostlarına ayıp olmasın diye açıkça yazamamışlar, kastettikleri bebek katili Öcalan’ın salıverilmesi)
-OHAL KHK'lıları işlerine, okullarına geri döndürülecek.(Fetö’ye zeytindalı)
-Kamuda çok dillilik ilkesini hayata geçirerek göçmen ve mültecilerin önündeki dil engeli kaldırılacak. Tekçi resmi dil anlayışı ile adı değiştirilen tüm yerleşim yerleri ve kamusal alanlar anadilindeki isimlerine kavuşturulacak.(Nasıl olsa görünmeden göbekte yer alan bir destekçileri var)
-Her öğrenci anadilinde eğitim-öğretim alma hakkını kullanacak. 4+4+4 uygulamasına son verilecek. Diyanet İşleri Başkanlığı yerine İnanç İşleri Başkanlığı kuracağız. İsteğe bağlı kürtaj yeniden parasız ve ulaşılabilir yapılacak.(Fetvayı da Temel Reisten alırlar)
-LGBT'lilere karşı uygulanan her türlü ihlal ve eşitsizlik ortadan kaldırılacak.(Post modern mücahitleri de böyle düşünüyor)
-Suriye ve Irak'ta gerçekleştirdiği askeri operasyonlara son verilerek, Türkiye Suriye ve Irak'tan geri çekilecek.(CHP Tezkerelere boşuna mı hayır dedi?)
Yüz yıllık Cumhuriyeti yıkmaya yönelik bir amacı ifade eden vaatlerin(!) yıllardır Türkiye’ye yönelik eleştirileriyle birebir aynı olması, söyleyen HDP olsa da söyletenlerin ABD/AB olduğunun en net kanıtıdır.
Çıkarlarına hizmet etmeyerek artık “çok olmaya” başlayan bağımsız bir Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen ve bunun için masa kuran küresel irade, Erdoğan nefreti ve düşmanlığı ortak paydasında bir araya getirdiği sağ, muhafazakâr ve milliyetçi geçmişleriyle bilinen ve kuru bir “aferine” dünden razı işbirlikçilerinin sadakatiyle umutlanıyor.
Bu “sadık işbirlikçilerin”; “yüz yıllık Cumhuriyeti yıkmak, Güneydoğumuzda bir garson devlet kurulması için PKK’ya destek vermek”, bebek katiline özgürlük, anadilde eğitim gibi gibi bölücü vaatlerin pervasızca dile getirilmesinden en küçük bir rahatsızlık duymamaları, üst aklın işbirlikçi tercihinde ne kadar isabetli davrandığını gösteriyor.
Söylemek istediklerini HDP/CHP’ye söyletiyor, masadaki figüranlara da onaylatıyorlar.
Açıklamaya çalıştığımız bu genel çerçevede siyasi uzantılarının, kumar masasına oturmasa da masayı teslim almasıyla umutları artan PKK’nın sözde yöneticileri birer ikişer tehdit/şantaj karışımı destek açıklamalarında bulunarak, seçim sürecinin meşru bir unsuru oldukları algısını oluşturmaya çalışıyorlar.
Tarla o kadar derinden sürülmüş ve işbirlikçiler sıfır hatayla tespit edilmiş ki açık açık 100 yıllık Cumhuriyetin yıkılmasından söz ediliyor ama ne Atatürk’ün kurduğu partiden ne de masanın sözüm ona sağ/dindar/milliyetçi görünümlü partilerinden hiç ses çıkmıyor.
Gaflet, delalet ve hıyanete bundan daha iyi bir örnek olabilir mi?
Bakanlık, milletvekilliği ya da cumhurbaşkanlığı yardımcılığı gibi küçük hesaplar peşinde koşmadıklarını, yüz yıllık cumhuriyeti değiştireceklerini, bunu da kimlerle yapacaklarsa onlarla oturup konuşacaklarını söyleyen Sırrı Sakık “Herkes haddini bilecek! Binde sıfır olan partiler bakanlık, cumhurbaşkanlığı yardımcılığı isteyecek... Herkes haddini bilecek. Bu kadar basit. Biz ne yaptığımızı biliyoruz" diyerek parmak sallıyor, aşağılıyor ama masanın dört ufaklığı ile Asena(!) ablamız tek söz söyleyemiyor.
Ablamız kimseden korkmuyor(!) ama “siz kimsiniz de 100 yıllık Cumhuriyeti değiştirmekten bahsediyorsunuz?” demekten ödü patlıyor.
Kimseden korkmuyor ama tekmeleyerek kalktığı masaya tıpış tıpış geri döndürülerek tükürdüğünü yalatıyorlar.
İçişleri Bakanlığı yapmış bir siyasinin, daha olayın ne olduğunu anlamadan Cumhurbaşkanını suçlaması, failin yakalanamayacağını iddia etmesi ve kimseden korkmadığı palavrasını üfürmesi, sahte senaryolardan medet umacak kadar zor durumda olduklarını göstermektedir.
Bir inşaat bekçisinin hırsızlara ateş etmesi sonucu çıkan iki kurşunun sekerek parti binasına isabet ettiğinin anlaşılması ve aynı gün içinde fail yakalanması medet umdukları “mağdurum” şovlarını ellerinde patlattı. Şayet fail bulunmasaydı, Yeni Kapı’daki mağduriyet tiyatrosunun bir benzerini Merter’de sahneye koyacaklardı.
“Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada “Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur” diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum” (https://www.tgrthaber.com.tr/politika/yillar-sonra-aksenerden-faili-mechul-itirafi-121379/2016-04-9) diyerek, bakanlığı dönemindeki faili meçhul cinayetleri kabul etmiş bir siyasinin, hırsızların arkasından sıkılan kurşunlardan ikisinin parti binasına isabet etmesini ( olaydan 13 saat sonra bilgi vererek neyi gizlemeye çalıştılar acaba?)kendisine yönelik bir saldırı olarak niteleyerek failin yakalanamayacağını açıklaması, devletin kendi bakanlığı dönemindeki gibi çalıştığını zannettiğini göstermektedir.
Bir TV kanalına konuşan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat, “Biz HDP’nin Millet İttifakı’nı destekleme tutumunu değerli, önemli ve anlamlı buluyoruz. Seçimlerin sonucunu doğrudan etkileyecektir. Bu tutumu destekliyoruz. Seçim süreci ile birlikte güçlü bir mücadele yürütülürse bu faşist iktidar 14 Mayıs’ta yıkılacaktır. Seçimlerin halkımız, Türkiye halkları açısından önemini dikkate alarak bu seçimlerin tarihi bir seçim olduğu gerçeğini dikkate alarak, bu eylemsizlik kararını seçim süresince de sürdürme ve seçimden sonra yeni bir durum değerlendirmesi yapma kararına ulaştık” diyerek altılı masanın ortak adayına açık desteklerini ilan etti.
Şimdi biz bu fedakârlığı(!) neyin karşılığında yaptıklarını sormayacak mıyız?
Destek verdikleri adaya güvenerek bu kadar pervasız açıklamalarda bulunan ve otuzbinden fazla vatandaşımızı katili olan kanlı örgütün, destekledikleri adayın seçimi kazanması halinde neler yapabileceğini düşünemiyor musunuz?
Hadi CHP için bu açıklamalar sorun değil peki masanın; geçmişte devlet yönetiminde bulunmuş, milliyetçilerini/ dindarlarını/ muhafazakârlarını bu pervasız destek hiç rahatsız etmiyor mu?
Seçimi kazanıncaya kadar “dayı” olduğunuzu görmüyor musunuz?
PKK elebaşlarından Sabri Ok, "Şunu söylemeliyim, şüphesiz birçok kişi, birçok devlet, uluslararası güçler, bazen doğrudan ve açık bir şekilde, bazen farklı şekillerde yönetimimize haber gönderdiler, selamlar gönderdiler; 'eğer bir gün eylemsizlik, ateşkes kararı alırsanız biz üzerimize düşen rolü oynayacağız' dediler. Belki bu da kararımıza etki etti" derken bu seçimler için iç ve dış ihanet şebekelerinin nasıl organize ve kirli bir işbirliği içinde olduklarını ifşa etti.
Herkesin "Bu seçim önemli" dediğini ifade eden Ok, "Biz de aynı fikirdeyiz. Bugüne kadar yapılan seçimler toplum tarafından rutin ve normal olarak görülüyordu. Ama bu sefer öyle değil. O yüzden gerçekten bu seçim çok önemli. PKK'yı ne sanıyorlar. PKK zaten ideolojik ve siyasi bir harekettir. Amacımız siyaset yapmak. Tabi ki birilerine destek vereceğiz, birilerine vermeyeceğiz” diyerek HDP ile aralarındaki organik ilişkiyi bir kez daha doğruladı.(Anayasa Mahkemesinin kulakları çınlasın)
Uluslararası karar vericilerin onayladıkları Altılı Masanın Cumhurbaşkanı adayı, Fetö’nün ve Kandil’in de adayı olduğuna göre seçimi kazanmaları halinde yapacakları ilk iş anahtarları ABD’ne teslim etmektir.
Sonrasında onlara verilecek en iyi görev sömürge valiliği olur.
Zaten ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Jeff Flake Washington’dan aldığı talimatları şimdiden dikte etmeye başladı bile.
15 Temmuz’daki işgal girişimine fırsat vermeyen milletin bu post modern ihanete de izin vermeyeceğini 15 Mayıs sabahı görürüz.
Canan Kaftancıoğlu’nun iftar sofrasına oturmasında sorun yoksa seccadeye ayakkabı ile basmakta da bir sorun yoktur.
İstanbul Platformu’nun düzenlediği iftar programına katılan Kılıçdaroğlu programın ardından CHP’den milletvekili aday adayı olan Azade Ay ile görüştükten sonra bir fotoğraf paylaşıldı. Fotoğrafta Kemal Kılıçdaroğlu’nun seccadeye ayakkabı ile bastığı, yanında yer alan İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP 1. Bölge Milletvekili Aday Adayı Ayşe Baran Yeşilyurt ve Azade AY’ın da ayakkabılı oldukları görülüyor.
Gelen eleştiriler üzerine Kılıçdaroğlu SP iftarında “Salon kalabalıktı, yerdeki seccadeyi görmedim. Böyle iftiralardan siz samimi(!) Müslümanlara(!) sığınıyorum” diyerek kendisini savunmuştu ama görüntülerin bunlardan ibaret olmadığı ortaya çıkan başka fotoğraflardan anlaşıldı.
Kılıçdaroğlu’nun ikinci bir fotoğraf karesinde CHP İstanbul 2. Bölge Milletvekili Aday Adayı Av. Ali Acar ve üçüncü fotoğraf karesinde ise CHP Erzurum Milletvekili Aday Adayı Cavit Kılıç ile yine aynı yerde seccadeye basarak poz verdiği görülüyor.
Ne tesadüf(mü) ki FETÖ elebaşı 15 Temmuz hain darbe girişiminin birinci yıl dönümünde Amerikan Wall Street Journal gazetesine verdiği röportajında, FETÖ'cülere mesaj verircesine ayakkabılarıyla seccadeye ters basmıştı.
Mesele “bilmiyordum, görmedim” mazeretleriyle geçiştirilecek ve mücahitlik verdikleri için samimi oldukları iddia edilen Müslümanlara yutturulacak kadar basit değildir.
Çünkü Peygamber soyundan gelenler ve mücahitler seccadeye ayakkabı ile basılmayacağını bilirler.
Saadetten verilen mücahitliğe itiraz etmeyip öğlen Memleket Partisinde pasta börekle çay içip akşam Gelecek Partisinde iftara katılıyorsanız, bunun adı takiyedir.
“Sosyal medya hesabından 1 Eylül 2016 tarihinde cenaze namazı için ettiği vasiyetinde "Sokaktan kaldırsınlar cenazelerimizi be Ahmet. Yıllarca dinsiz yaşa sonra git dini ritüellere boğul. (bu da benim vasiyet)" diyen İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun iftar sofrasına oturmasında sorun yoksa seccadeye ayakkabı ile basmakta da bir sorun yoktur.
Sorun; muhafazakâr seçmene şirin görünmek için yapılan takiyeyi yuttukları yetmezmiş gibi bir de fetva vererek savunmaya kalkanların derin ve ibretlik gafletidir.
****
SP’nin yayın organı Milli Gazete yazarı Ekrem Şama, Twitter hesabı üzerinden; Kırgızistan’da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yaptırılan İmam Serasi Camii’nin dış avlusunda çekilen tören görüntüsünü sağ ve solundan kırparak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın camiye ayakkabıyla girdiğini ima ettiği fotoğrafı “Konuşan resimler” ifadesiyle paylaştı.
Bu algı paylaşımı üzerine Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) Yönetim Kurulu Üyesi Engin Dinç; “Kontra-gazeteci'nin yaptığı algı siyaset üstü bir karaktersizliktir! Paylaştığı cami Kırgızistan'ta Diyanet İşleri Başkanlığı'nın inşa ettiği İmam Serasi Camii'dir. Geçen yıl vekâleten kurban programı kapsamında Türkiye Diyanet Vakfı ile milletimizin emanetlerini götürdüğümüzde Cumhurbaşkanımızın durduğu noktada sayın büyükelçi ile fotoğraf çekilmiştik. Cumhurbaşkanı'nın halıya bastı gibi görünen yer caminin avlusudur. Caminin iç görselini de ikinci fotoğrafa ekledim. Gazeteci bey camileri daha fazla ziyaret ederseniz buranın neresi olduğunu daha iyi görürsünüz.” Açıklamasıyla gerçeği ifşa etti.
Kılıçdaroğlu bile; “bilmiyorum, görmedim” diyerek kendisini savunurken, cami içine ait olmayan bir görüntüyü kırpıp keserek, Cumhurbaşkanı da camiye ayakkabı ile girdi algısı oluşturarak yanlışı savunmak gazetecilik ise dalkavukluk nedir?
Haftanın sözleri
Dalkavuklar ne kadar yükselseler de kendilerini yükselten tekme izlerini arkalarından silemezler. (Cenap Şahabettin)
Devir devir şekil değiştiren iki mahlûk vardır; ipek böceği ile dalkavuk. (İ.H.Danışmend)