Dünya yalan olimpiyatları düzenlense özellikle kuyruklu yalan kategorisinde birinciliği kimseye kaptırmayacak yalancılar hayatlarının en mutlu günlerini yaşıyorlar.
Pişkinliğin harikulade örneklerini sergileyen yalancıların yüzleri kızarmıyor.
Biri bitmeden diğerini piyasaya sürdükleri yalanlar zehirlenmiş sosyolojiyi mest ederken kendilerini de gündemde tutmaya yetiyor.
Victor Hugo; “Şeytanın iki adı vardır; biri şeytan, diğeri yalan” diyor ama bizim yalancılar şeytanı bile solladılar.
Haklarını yemeyelim artık şeytan bile bizim yalancıların eline su dökemez.
Bir zamanlar şeytanın ibriğini tutanların bugün şeytana pabucunu ters giydirecek hale gelmeleri nasıl müthiş bir gelişme kaydettiklerini de gösteriyor..
Az zamanda çok ve büyük bir iş başarmak bu olsa gerek.
Şeytan yakında “hem adımı hem mesleğimi çaldılar bunlardan şikâyetçiyim” diye başvurursa şaşırmamak lazım.
At izinin it izine karıştığı bu günlerde piyasa sürülen yalanlar öylesine utanç verici bir hal almayla başladı ki yalan haberi üreten bile özür dileyip haberin gerçeği yansıtmadığını söylerken bu yalanı alıntılayanlar hiçbir şey olmamış gibi yalanda ısrar ediyorlar.
Yetmiyor, “yalan söylüyorsunuz özür dileyin” diyenlere “bunlar kripto” diye saldırıyorlar.
Evvelden yatsıya kadar yanan mumları şimdi beş dakikada sönse de yalanın şehvetiyle kendilerinden geçtikleri için doğruyu söyleyene saldırmaktan çekinmiyorlar.
“Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur”. Diyen Anton Çehov yalanın itibar kazanma aracı olarak kullanıldığı bu günleri görseydi muhtemelen(!) “yalan kadar insanı yücelten(!) bir şey yoktur” derdi.
Muallim Naci; “Her dinde haram olan yalanı söyleyen kimsede insanlık aramamalı” derken ne kadar boş(!) konuştuğunu görüp kahrından ölürdü.
Allah aklı her kuluna vermiş, kimin ne kadarını kullanacağını da kuluna bırakmış.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik akılla donatılmış olmasıdır.
Akıl nimetini kullanılmadığında ya da kiraya verildiğinde insanla hayvan arasında bir fark kalmıyor.
Akıl olmadığı için hayvan beyni sakatat olarak tüketilebilirken akıl olmayan insan beyninin sakatat kadar dahi hükmü yoktur.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az kabilinden bu kısa girişten sonra gelelim sadede.
Önceki hafta; tam da üniversite giriş sınavından önce Türkiye'nin Katar'la yaptığı, askeri öğrencilerin Türkiye'de eğitim görmesine imkan verecek protokolün Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından, Pusholder adlı Twitter hesabı "Katarlılara sınavsız tıp fakültesi" çarpıtma haberini 11.40'ta yayına soktu.
Hiç bir araştırma zahmetine katlanmayan şöyle kuyruklu bir yalan bulsak ta üzerinde tepinsek diye bekleyen siyasetçiler, onları destekleyen medya organları ve sosyal medya hesapları bu kuyruklu yalanı yıldırım hızıyla paylaştılar.
Ne de olsa içinde “Katar geçen” her iddianın başlarının üzerinde yeri var.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, T24 sitesinden alıntı yaparak; "Kendi gencine bu kadar sevgisiz, bu kadar saygısız bir iktidar işte. Bizim çocuklar o okullara girebilmek için bütün gençliklerini heba ediyorlar!" İfadeleriyle paylaştı.
Meselenin aslını esasını bilmeden yapılan bu paylaşım amacın hasıl olduğunu gösteriyor.
CHP milletvekilleri Mustafa Adıgüzel, Mahmut Tanal ve Engin Özkoç ile Memleket Partisi Başkanı Muharrem İnce de kampanyaya tweetleriyle katıldı.
Kılıçdaroğlu ve İnce'den hemen sonra, çarpıtmanın sosyal medyada yayılması üzerine İletişim Başkanlığı haberin gerçeğini açıkladı ve protokolün 20'den fazla ülke ile yapılmış olduğunu hatırlattı.
Düzeltme bile gerektirmeyen, anlaşma metninde çok net bir biçimde belli olan (ve asgari zeka düzeyindeki herkesin anlayabileceği) bu bilgiye ve düzeltmeye rağmen malum zevat ayakçı medya ve besleme sosyal medya hesapları herhangi bir düzeltme ve özür yayınlamadıkları gibi milleti aptal yerine koymayı tercih ettiler.
Sürüme soktuğu yalanın ölümüne sahiplenilmesinden ve pervasızca kullanılmasından rahatsız olan Pusholder adlı Twitter hesabından 12 saat sonra yapılan açıklamada "Haberimizin yanlış olduğunu öğrenir öğrenmez yanlışı düzelttik. Bizim üzerimizden prim yapmaya çalışan 'gazeteci' unvanlı trollere malzeme verdiğimiz için özür dileriz" denildi.
Yalan haberin en çok yayıldığı T24 Sitesi, İletişim Başkanlığı ve resmi yetkililerin açıklamalarından 27 saat, ilk çarpıtmayı yapan Twitter hesabının özür dilemesinden de 12 saat sonra da olsa özür yayınlayabildi.
Yani yalanın kaynağı kendileri için zor ve gecikmeli de olsa özür diledi.
Ancak başta Kılıçdaroğlu CHP'li milletvekilleri olmak üzere “n’ayır n’olamaz bu yalan olamaz” diyen kitleden tweet silme veya özür gelmedi.
Sosyal medya kullanıcıları, özür açıklamalarının altına bu siyasetçilerin 'utanmazlıklarından' duydukları utancı belirten mesajlar yazsalar da hiç birisi oralı olmadılar.
Dahası, zırvaların seviyesini yükselterek yalanda ısrarlarını sürdürdüler.
Ne diyordu akıl hocaları (Sedef KABAŞ);”Kitleleri etkilemek istiyorsanız önce çok büyük bir yalan ortaya atın, daha sonra bu yalanı sürekli tekrar edin ve kitlelerin bu yalanı nasıl sahiplendiklerini göreceksiniz”.
Üniversite sınavı öncesi yalan haber yayarak ve hükümete karşı kışkırtarak psikolojilerini bozdukları gençlerden bazıları dava açarak sözde kendilerini savunuyor görünen yalancılarla hukuk içinde hesaplaşmayı seçerek doğru bir iş yaptılar.
Bu yürekli gençlerle “kripto” diyerek dalga geçenler bakalım yargılama sonrasında da böyle pişkin pişkin yalanlarını savunmaya devam edebilecekler mi?
Hiç bir siyasi çıkar gençlerimizin istikballerinden daha önemli değildir.
Alenen yalan söyleyerek ve gençleri aptal yerine koyan demokrat amca yalanı siyasi bir strateji olarak benimsediği için geri adım atmadı ama ya Parti Sözcüsüne ne demeli?..
Saint Joseph Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Faik ÖZTRAK yalan haber kaynağının "Haberimizin yanlış olduğunu öğrenir öğrenmez yanlışı düzelttik. Bizim üzerimizden prim yapmaya çalışan 'gazeteci' unvanlı trollere malzeme verdiğimiz için özür dileriz" açıklamasına rağmen; “YKS soruları duyduğumuza göre zordu. Acaba kontenjanları boş bırakarak Katarlılara yer açmaya mı çalışılıyor” diyerek beyin devrelerini yakan açıklamasıyla gençlerle dalga geçmeye devam etti.
Yalan haberi veren site kendileri üzerinden pirim yapmaya çalışan gazeteci ünvanlı trollere malzeme verdikleri için özür dilediği halde yalanda ısrar artık psikolojinin ilgi alanına giriyor.
Siz herkesi kör, alemi sersem mi sanırsınız?..
Sınırda zekâya sahip olan herkes bilir ki YKS bir kontenjan sınavı değildir. Adaylar arasındaki sıralamayı belirler. Soruların zorluğu kontenjanları boş bırakmaz, doğru cevap veren az olacağı için puanlar düşer.
Bir partinin üniversite mezunu sözcüsü bunu bilmiyor olabilir mi?
Bal gibi biliyordur.
Ama Ersin ÇELİK’in ifadesiyle yalana “müthiş bir imanla inanıyor, gülünç duruma düşmek, alay edilmek onlar için önemli değil” (Yeni Şafak 30/06)
Onlar yalanın ihtimalini bile seviyorlar.
Ve de Katar onlara fazlasıyla batıyor.
Katar’ın neden bazılarına acayip derecede battığını Mehmet Acet’ten okuyalım;
“Katar Emiri, Macron’la ne konuştuğunu, kendisine ne söylendiğini ve buna nasıl bir cevap verdiğini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘A takımından’ bir isme kendisi anlatıyor.
Görüşmede Fransa Cumhurbaşkanı, Emir Temim Es-Sani’ye aynen şöyle diyor:
“Türkiye ekonomik olarak çökecekti. Sen yardım ettin, onun üzerine Erdoğan kurtuldu”.
Macron’un bu densizliğine karşı Katar Emiri cevaben diyor ki:
“2017 Haziran ayında darbe girişimi yapılırken yanımda bir tek Tayyip Erdoğan vardı. O benim babamdır. Ölene kadar bu böyle olacak. Onunla birlikte olmaktan asla vazgeçmeyeceğim”.(14/10/2020 Yeni Şafak)
Demek ki neymiş?
Katar yaptığı yardımlarla birilerinin dört gözle beklediği ekonomik çöküntüyü önlemiş.
Peki ekonomik olarak bu ülkenin çökmesini, Para politikalarını İMF’nin belirlemesini, nelerin yapılıp nelerin yapılmayacağına ABD’nin ve AB’nin karar vermesini isteyen o birileri kimler?
Ülkede can güvenliği yok kimse gelmesin diyenler kimler?..
İstemediğimiz yatırımları yapanlara para vermeyeceğiz, burunlarından getireceğiz gerekirse o şirketlerin ait olduğu ülkelerle aramıza mesafe koyacağız diye tehditler savuranlar kimler?
Bravo bildiniz.
Eee… şimdi bu muhteremler KATAR’dan gıcık kapmasınlar da ne yapsınlar?
Katar bunlara acayip derecede batıyor.
Çünkü Katar pişmiş aşlarına su katıyor.
O nedenle de içinde Katar geçen her şey kimyalarını(!) bozuyor.
Ama biz sınırda zekası olanlar için değerli Gazeteci Melih ALTINOK’tan küçük bir bilgi paylaşalım;
“Katar’ın nüfusu 2,6 milyon. Yurtdışında okuyan burslu öğrenci sayısı ise toplam 1000. Tıp dahil sağlık alanında öğrenim görenlerin sayısı 27.(yanlış okumadınız sadece yirmiyedi).”(30/06 Sabah)
2021 yılında kişi başına düşen gelire göre dünyanın 4. zengin ülkesi olan Katarlı öğrencileri kapmak için etraflarında takla atan ABD’si İngiltere’si, Fransa’sı, Almanya’sı, Kanada’sı varken bu yirmiyedi (evet sadece yirmiyedi) öğrencinin tamamı Türkiye’ye gelmek istese bile hangi akıl sahibi 27 öğrenci için zor sorular sorularak kontenjanı boş bırakmak gibi bir aptallığa imza atar?
Aptallığın bu kadarı bünyeye zarar.
Bu zırvalara inananlar üniversite okusalar ne olur okumasalar ne olur?
Haaa “siyaset yapar” diyorsanız ona karışmam.
Burası Türkiye, olur mu olur.
****
Yalanlarla dolanlarla gündem oluşturulmaya çalışılsa da saklanamayan gerçekler de var.
Kendi çıkarları söz konusu olduğunda hukukun nasıl canına okunduğuna dair en son örneği geçen hafta gördük.
Kazdağları’nın hemen eteğinde Çanakkale'nin Ayvacık İlçesi'ndeki Sazlıaltı mevkiinde, ormana ait alanda kaçak olarak yapılan, Halk TV'nin patronu Cafer Mahiroğlu'na ait Select Et ve Balık Restaurant aralarında genel başkan yardımcıları, milletvekilleri ve parti meclisi üyelerinin bulunduğu kalabalık bir CHP'li grubun katıldığı törenle açılmıştı ve de yapraklar(!) kendilerini çılgınca alkışlamıştı..
Yapıldığı yer SİT alanı,
Kenar kışı çizgisi 50 metre ihlal edildi.
Yapı kayıt belgesindeki binanın yerine kaçak bina yapıldı.
Açılış için mühür kırıldı.
Peki Kaz Dağları'yla ilgili her konuda ortalığı birbirine katan medya mensuplarından, mega starlardan, ünlü komedyenlerden sanatçılardan, sözde sivil toplum kuruluşlarından bu konuda en küçük bir ses çıktı mı?
Çıkmaz.
Neden?
Çünkü onların derdi çevre, tabiat, ağaç filan değil.
Çünkü bunların tek derdi hükümete zarar vermektir, ötesi de bebelere masaldan ibarettir.
Muhalefette iken mühür kıran iktidar olunca neleri kırmaz?
Gidişi sessizdi ama dönüşü(!) muhteşem oldu..
Dün; ”İstanbul için planladığımız ve yatırımı devam eden 3. Köprü, 3. Havaalanı, Avrasya Tüneli ve bu yatırımları taçlandıracak Kanal İstanbul projesiyle sadece İstanbul için değil tüm Türkiye için yeni bir dönem başlamış olacaktır”.
Bugün; “Proje İstanbul’un, Marmara’nın, Karadeniz’in nefes almasını engelleyecek, bugün atılacak temel açık bir suçtur.”
Güldür Güldür skeçlerinden bir metin olmayan ve muhteşem bir dönüşü ifade eden bu komik ifadeler bilin bakalım hangi ünlü siyasetçiye aittir?.
Zorlananlar için ipucu; “Stratejik derinlik.”.