Türkiye’nin 60 yıllık hayali, içeride ve dışarıda çıkartılan bütün zorluklara rağmen gerçekleştirildi ve nükleer yakıtın getirildiği Akkuyu (NGS) “nükleer tesis” statüsüne kavuştu. Böylece Türkiye nükleer güç sahibi ülkeler arasındaki yerini almış oldu.
Dünya Nükleer Birliği (WNA) Genel Müdürü Sama Bilbao-y-Leon; Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin resmen küresel nükleer ailenin bir üyesi haline gelen Türkiye'nin net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmasında ve ülkede enerji güvenliğinin güçlendirilmesinde önemli rol oynayacağına işaret ederek, “Akkuyu'nun 1. ünitesinin yaklaşık 5 yılda tamamlanmasının, uluslararası iş birliğinin ve endüstri olarak nükleer reaktörleri verimli şekilde inşa edebileceğimizin adeta bir göstergesi niteliğindedir" sözleriyle memnuniyetini ifade etti.
4 reaktörün tamamen devreye girmesiyle tek başına elektrik ihtiyacımızın yüzde 10’unu karşılayacak kadar yüksek kapasiteli bu tesis sayesinde yıllık 7 milyar metreküp doğalgaz ithalatı ve karşılığında döviz ödenmesi önlenecek.
Rusya’dan havayolu ile yüksek güvenlik tedbirleri eşliğinde Adana Havalimanına getirilerek oradan da 3 TIRla Akkuyu NGS’ye taşınan uranyum peletlerinin her biri 350 kg. petrole ve 400 kg. kömüre eşdeğer.
1 kg. ağırlığında taşkömürü yakıldığında 7 kilovatsaat enerji, 1 kg. doğal gaz yakıldığında 14 kilovatsaat enerji açığa çıkarken, 1 kg. uranyumdan 620 bin kilovatsaat enerji elde edilebiliyor. Bu da kömürün yakılmasından elde edilen enerjinin tam 90 bin katı demek.
Akkuyu 60 yıl aralıksız elektrik üretecek, Reaktör ömrü gerek görülür ise 20 yıl daha uzatılabilecek. Böylece toplamda 80 yıllık bir kullanım ömrü olacak. Ayrıca üretilecek nükleer enerji sayesinde yıllık 35 milyon ton, 60 yılda toplam 2.1 milyar ton karbon emisyonu önlenecek.
4 bin 800 megavat saat kapasiteli ve toplam maliyeti yaklaşık 20 milyar dolar olan Akkuyu NGS, Türkiye’nin enerji dönüşümünde önemli bir adım olmayı, enerji arz güvenliğini sağlamayı ve ithal enerji bağımlılığını azaltmayı hedefliyor.
Elektrik ihtiyacı için kullanılan doğalgaz ve sıvı yakıtların tamamına yakınını, kömür yakıtların ise yaklaşık yüzde 30’unu ithal eden ülkemizin özellikle doğalgaza olan bağımlılığını azaltmasında Akkuyu NGS önemli bir rol oynayacak.
70'li yıllarda gündeme gelen projede ancak 2010'da Rusya ile imzaların atılmasından sonra 2017'de inşaat izni çıkartılmış, 2018'de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Lideri Vladimir Putin tarafından temelleri atılmıştı.
2016’dan bu yana ekonomik büyümeyle birlikte neredeyse iki katına çıkan enerji talebi karşısında enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için nükleer güç santral yapımının “bir tercih değil, zorunluluk” olduğu tartışmasız bir gerçek olmasına rağmen buna karşı çıkmak tam bir geri kafalılıktır. İhtiyaç duyulan enerjiyi çevre mi verecek?
Nükleer santraller 7 gün 24 saat iklim ve meteorolojik şartlara bağlı olmaksızın çalışabilen baz yük santrallerdir. Kapasite faktörü %90 civarındadır ve işletme ömürleri yeni nesil nükleer santrallerde 60 yıldır. Ayrıca nükleer santraller, işletim sırasında sera gazı salımı yapmaz ve kurulum alanı olarak diğer alternatiflere göre çok daha küçük alanlara ihtiyaç duyar. Bu nedenle, nükleer santraller bir yandan sürdürülebilir enerji arzını sağlarken diğer yandan çevrenin, doğal yaşamın ve gelecek nesillerin korunmasında öne çıkan en önemli alternatiflerden biridir.
Kaldı ki Türkiye enerji ihtiyacının karşılanması için kaynak çeşitliliğine gitmekte bir yandan yeni doğalgaz kaynakları bulurken diğer yandan rüzgâr enerjisinden de yararlanmaktadır. Haziran 2022 sonu itibariyle rüzgâr enerjisine dayalı elektrik kurulu gücümüz 10.976 MW, toplam kurulu güç içerisindeki oranı % 10,81’dir.
Yani Türkiye enerji ihtiyacını karşılamak için her türlü alternatifi değerlendirmektedir.
Ülkemizde nükleer santral yapılmasını istemeyenler yıllarca toplumu felaket senaryoları ile etkilemeye çalıştılar ve her seferinde Çernobil faciasını örnek olarak gösterdiler.
Oysa dünyada bu faciadan sonra inşa edilen yüzlerce nükleer santral güvenle kullanılmaya devam ediyor. Bu alanda gelişen teknoloji ile riskler minimuma indirildi.
Kentsel dönüşüme hayır diyerek depremlerde binlerce insanımızın göz göre göre hayatlarını kaybetmelerine neden olanlarla nükleer santrali engellemek isteyenlerin aynı köhne zihniyetin mensupları olmaları meselenin çevre duyarlılığı değil, çok net bir şekilde kuklacıya sadakat olduğunu göstermektedir ve sadece bu gerçek bile Akkuyu NGS’nin (onlara rağmen) faaliyete geçmesinin başlı başına bir başarı olduğunu göstermektedir.
Özellikle Rusya/Ukrayna savaşı ile birlikte enerji tedarikinin zorlaşması yanı sıra enerji fiyatlarındaki olağanüstü artış, dünya ülkelerinin tekrar kömürden enerji üretimine dönmelerine ve nükleer santral kurma çalışmalarına hız vermelerine neden oldu.
Elektrik üretimlerinde nükleer santrallerin önemli yer tuttuğu Avrupa Birliği (AB) üyeleri; Fransa, Macaristan, Polonya, Finlandiya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Romanya, Slovakya ve Slovenya'nın ilgili bakanları, AB Komisyonu'na ortak imzalı mektup göndererek, nükleer enerji kaynaklarının Avrupa'nın karbonsuz elektrik üretiminin yaklaşık yarısını sağladığı, nükleer sanayinin 60 yıldan uzun süredir Avrupa'da güvenli biçimde faaliyet gösterdiği ve sektörün benzersiz teknolojilere sahip olduğunu belirtip Nükleer enerjinin Avrupa'da yeşil yatırım sınıflandırma çerçevesine dahil edilmesi gerektiği çağrısında bulunurlarken Hollanda ve İsveç de nükleere desteğini açıklamıştı. Bu talebi görüşen Avrupa Komisyonu 2 Şubat 2022 itibariyle nükleer enerjiyi Yeşil Enerji olarak kabul etti.
Şu anda dünyada 422 reaktör fiilen çalışıyor. Çin’de 11, Hindistan, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Güney Kore’de 4 er, ABD’de 2 ve Fransa’da 1 olmak üzere diğer ülkelerdekilerle birlikte toplam 57 nükleer reaktörün inşası devam ediyor.
Sizewell C Santraline onay veren İngiltere önümüzdeki dönemde 8 yeni NGS kuracağını açıkladı. Geçtiğimiz günlerde Finlandiya’da Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olan Olkiluoto 3 nükleer reaktörü üretime başladı.
Avrupa’daki faal reaktör sayısı 170 ve AB ülkelerinde elektriğin dörtte biri nükleerden karşılanıyor.
Türkiye’de nükleer santral yapılmasını önlemek için elinden geleni ardına koymayan ve beslemelerini de bu uğurda seferber eden ABD; 92 santral ile dünyada en fazla nükleer santrale sahip olan ülke durumunda.
Dünyada nükleer santrallere böylesine bir dönüş varken ve enerji ihtiyacının kesintisiz ve en ucuza sağlanacağı kaynak olması nedeniyle nükleer enerji karşıtları bile artık eylem yapmaz iken ülkemizde malum zihniyetin Akkuyu Nükleer Güç Santralini kapatacağını söylemesi kelimenin tam anlamıyla ihanettir.
Bu santraller neden; ABD’de, Fransa’da, İngiltere’de, Belçika’da, Finlandiya’da, Hollanda’da, Japonya’da Kore’de ve diğer ülkelerde çevreye zarar vermiyor da Türkiye’de zarar veriyor?
Dünyada aktif 422 nükleer santralin varlığı neden hiç çevre sorunu oluşturmuyor da Türkiye’deki bir tane NGS çevre felaketine sebep oluyor?
Bu palavralara ancak tuvalet terliğine bile oy verecek kadar gözlerini kin ve nefret bürümüş aptallar ve ezik mandacılar inanır.
Havaalanı yapılır çevreye zarar verir, tüp geçit yapılır çevreye zarar verir, yol yapılır çevreye zarar verir, köprü yapılır çevreye zarar verir, hızlı tren yapılır çevreye zarar verir, baraj yapılır çevreye zarar verir, tünel yapılır çevreye zarar verir, Taksim’e cami yapılır çevreyle zarar verir.
Bu çevrenin Türkiye ile derdi ne?
Bu nasıl bir çevredir ki sadece Türkiye’de zarar görüyor?
Kimse uşaklığını/ezikliğini milleti aptal yerine koyarak gizlemeye kalkmasın.
Zarar gören çevre filan değil küresel çetenin çıkarlarıdır.
Bütün mesele Türkiye’nin nükleer güç sahibi olmasının küresel çete tarafından istenmemesidir.
Çünkü nükleer santrale sahip olmak demek nükleer silaha da sahip olmak demektir.
Böyle bir güce sahip olan Türkiye, yıllarca kendisini şamar oğlanı olarak gören kuklacıların emperyal hesaplarını alt üst etmektedir.
İşte bu nedenle bir yandan Japonya’ya baskı yaparak Sinop nükleer santral ihalesini almasını engellerken diğer yandan da yapımına engel olamadığı Akkuyu NGS’nin kapatılacağını beslemelerine söyletmektedir.
Geçtiğimiz günlerde Nükleer Karşıtı Platform (NKP) “Akkuyu’ya Nükleer Yakıt Getirilmemeli” başlığı altında yayınladığı mesajda; “Mali açıdan büyük kamu zararı doğursa da ‘Nükleer santralı kapatacağız’ demeyen hiçbir siyasi partiye oy vermeyeceklerini” ifade ederek sadakatini ilan etti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca da, iktidara gelmeleri halinde Akkuyu ve Sinop Nükleer enerji santralleri projelerini uluslararası yükümlülükler çerçevesinde iptal edeceklerini söyleyerek küresel çeteye biatlarını uluslararası yükümlülük kılıfıyla örtmeye çalıştı.
Dünyada halen aktif olarak kullanılan yüzlerce nükleer santralin varlığına rağmen bunu Türkiye için gereksiz ve hatta zararlı görmek uluslararası yükümlülük değil küresel çetenin tetikçiliğini yapmaktır.
Kendilerini küresel çetenin şefkatli kollarına bırakanlar böyle ucuz palavralarla ile ihanetlerini gizlemeye çalışıyorlar.
Uluslararası sorumluluklara kendi ülkelerinin hak ve çıkarlarından fazla değer verenler MANDACIDIR.
Mandacılar ne yaparlarsa yapsınlar Akkuyu NGS’nin devreye alınmasıyla artık cin şişeden çıkmıştır. Kapatırız demek kolaydır ama kapatmak sıkar!
Bu iş bağırsak boşaltmaya benzemez.
Küresel çetenin bir kuru “aferinine” ülkelerini feda edecek kadar derin ihanet içinde olan ezik mandacılar hak ettikleri dersi 14 Mayıs’ta alacaklardır.
Çünkü bu aziz milletin sağduyusu; mandacıların akıllarının alamayacağı kadar güçlüdür.
Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır.
PKK elebaşlarından Sabri Ok, örgütün yayın organına yaptığı açıklamada, “PKK ile İYİ Parti'nin aynı yerde olduğunu” söyledi.
Bir inşaat bekçisinin hırsızların arkasından attığı mermilerden ikisinin parti binasına isabet etmesi üzerine “Söyleyin. Eren Bülbüller, Yasin Börü’ler, Aybüke Öğretmen’ler, vazgeçti mi?” diye kahramanlık nutukları çeken ve meclis kürsüsünden yerlere mermi saçarak efelik yapan milliyetçi(!) ablamızın ağzını bıçak açmadı. Sade o değil partisinin sözde milliyetçileri de derin bir sessizliğe büründüler.
Eren BÜLBÜL’ü, Yasin BÖRÜ’yü, Aybüke Öğretmeni katleden PKK ile aynı yerde oldukları itirafına “gık” larını çıkartamadılar.
HDP’li Ahmet Türk, "İYİ Parti'nin ve diğer partilerin HDP'nin varlığına alışması gerektiğini" söylediğinde de dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi.
HDP ile aynı masada olmayacakları palavrasını üfürerek seçmenlerini tavlamaya çalışanlar PKK ile aynı hizada oldukları itirafına itiraz edemiyorlar.
Edemezler, çünkü tekmeleyerek kalktıkları masaya tıpış tıpış oturtan ve tükürdüklerini yalatan “irade” öyle istiyor.
Tarih yazacağız diye kendilerini avutsunlar.
Tarih; Eren BÜLBÜL’ü, Yasin BÖRÜ’yü, Aybüke Öğretmeni katleden PKK ile aynı yerde bulunacak kadar derin bir ihanet içinde olduklarını kalın harflerle yazacak.
Haftanın sözleri
“Sözü vermek bir mana ise sözü tutmak binbir mana. Herkes söz verir ama şeref yürekli olana (Mevlana)
“Namusu ve şerefi üzerine verdikleri sözleri tutmayanların hiç bir sözüne güvenilmez. Çünkü söz namustur”.(La edri)