Günler öncesinden Meteorolojinin yoğun kar yağışı uyarılarına rağmen İstanbul'da 24 Ocak Pazartesi'yi Salı'ya bağlayan gece yaşananlar, her şeyin güzel olacağı mottosuyla işbaşına gelen yönetimin vurdumduymazlığı/rezaleti/acizliği olarak kayıtlara geçti.
O gece binlerce araç; zamanında önlem alınmadığı için tuzlanamayan, temizlenemeyen İstanbul’un ana yollarında kara saplanırken; hasta, çocuk, yaşlı, kadın ve erkek onbinlerce vatandaş evlerine ulaşmak için kar altında ve dondurucu soğukta kilometrelerce yol yürümek zorunda kaldı. Çaresiz kalanlar geceyi camilerde geçirmek zorunda kaldılar.
Bütün televizyonlar ve sosyal medya platformları İstanbul’daki ulaşım kepazeliğini canlı yayınlarken, yüzü Rabbi Yessir’li ve Fatih Sultan Mehmet’e benzetilen Belediye Başkanı, konvoyu için yol açan kar küreme aracı eşliğinde gittiği Sarıyer Rumeli Kavağındaki Kahraman Balıkçı isimli restoranda İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Dominick Chilcott ile ailecek balık ziyafeti çekiyordu.
İnsanların yollarda kalmasını, trafiğin felç olmasını, binlerce insan buz gibi havada evlerine ulaşmak için saatlerce yürümesini, gidemeyenlerin camilere sığınmasını dert edinmeyen başkanın önceden duyurmadığı ve muhtemelen partisini de bilgilendirmediği balık ziyafeti tam üç saat sürdürecek kadar keyifliydi.
Nasıl olmasındı ki görüştüğü zat İngiltere’nin Ankara büyükelçisi idi.
Uluslararası karar vericiler söz konusu olduğunda akan sular durur, vatandaşın yollarda kalması ise teferruat olurdu.
Nitekim kendisi de “bu yemeğin karla mücadeleden daha önemli olduğunu” ifade etmişti.
Haksız da sayılmazdı, nasıl olsa ajans ve emrine amade trol ordusu zehirlenmiş sosyolojiyi olsa ikna ederdi ama uluslararası karar vericiler ihmale gelmezdi.
Başkanın geçmişteki davranışlarından bir fikri olanlar için bu balık keyfi sürpriz değildi ama beklendiği üzere trolleri, yandaşları ve dalkavukları görüntüler yayımlanır yayımlanmaz sarsılmaz bir imanla inkâr bombardımanına başladılar.
Bu işin altından Fazilet durağı gibi “kan dondurucu” bir gerçek çıkacağına hiç ihtimal vermediler.
Yetmedi, perişan durumdaki vatandaşı trollükle/yalancılıkla suçladılar, hatta dalga geçer gibi “karın tadını çıkartın” dediler.
Aklı başında olan bir insan gerçek olup olmadığını araştırmadan birisini(!) neden böylesine ölümüne savunurdu? Bunu vefayla açıklamak zor.
Belediye başkanı karla mücadeleden daha önemli gördüğü İngiliz büyükelçi ile üç saatlik bir balık keyfi yaparken, sözcüsü Murat Ongun'un (muhtemelen çok ekonomik! olduğu için) tatile gittiği İsviçre'deki kayak merkezinde sıcak odasından; "Böyle zamanlar "trol" ordularının ekmek teknesidir. Sıcak evinde oturup trollük yapanın değil, sahada mücadele edenin yanında olma zamanı" diye tweet atarak yollarda perişan olan vatandaşı trollük yapmakla suçlaması eşine zor rastlanır bir pişkinlik örneği olarak kayıtlara geçti.
Şu basiretsizliğe bakın ki yoğun kar yağacağı günler öncesine söylenmesine rağmen başkan ve eşi balıkçıda İngiliz Büyükelçi ve eşi ile üç saat süren 48.000 TL tutarında fatura çıkartılan) bir balık ziyafeti çekiyor, İsviçre’de iddialara göre yaklaşık yarım milyonluk çok mütevazı (!) bir tatil yapan sözcüsü de milleti trollükle suçluyor.
Yaprakların alkışladığı(!) bu yeni yönetim(!) anlayışına genel başkanı; “İmamoğlu dozerin başında mı olsaydı? Sözleriyle destek veriyor.
Bir kere kar küreyen araçlara dozer denmez. Aslı buldozer olan o araçlar paletli bir iş makinasıdır. Toprak kazma ve kesme için kullanılır. Şehir içinde karla mücadelede dozer kullanılmaz. Bu basit gerçekten habersiz “dozerin başında mı olsaydı?” demek en hafi tabirle ciddiyetsizliktir. Tıpkı geceliği yüz bin liralık lüks otel de kalıp ta israf/halkçılık edebiyatı yapmak gibi.
Oysa kimse İmamoğlu dozerin başında olsun filan demediler, işinin başında olsun, hayatlarını kolaylaştırıcı önlemleri alsın, böyle zorlu bir gecede balık ziyafeti çekmek yerine vatandaşın yanında olduğunu gösterseydi dediler.
Dahası genel başkanı; “özel hayatı servis edemezsiniz, Anayasaya göre suçtur. Kişinin özel yaşamı anayasal güvenci altındadır. Ama Anayasası askıda olan bir devlette bu suç olmaktan çıkıyor” diyerek vatandaşını perişan eden başkanını eleştiremedi .(yoksa korktu mu?)
Başkalarının özel hayatlarına saygı göstermeyen, milyonluk tazminata neden olan iftira ve hakaretler eden, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen, düzmece Fetö tapelerini üstelik meclis kürsüsünden sallayacak kadar Anayasayı çiğneyenlerin Anayasa masalı okumalarını ibretle izliyoruz.
Hatırlarsanız, 2019 yılında İstanbul’da meydana gelen, can ve mal kaybına sebep olan sel felaketinde de başkan Bodrum’da tatildeydi. Zoraki gelip bir kaç saatlik görüntü verdikten sonra Bodrum tatiline devam etmişti.
24 Ocak 2020 günü Elazığ ve Malatya’da meydana gelen, mal ve can kaybına neden olan depremin ardından 25 Ocak 2020 günü gittiği Elazığ’dan; “Depremle sarsılan Elazığ’dayız. Arama kurtarma ve destek ekiplerimiz tam koordinasyon ile çalışıyorlar. Bütün İstanbul’un kalbi burada atıyor ve her türlü desteğe hazırız.” Mesajı paylaşmıştı.
Millet onun kurtarma çalışmalarına destek verdiğini zannederken o birkaç saat kaldığı Elazığ’dan Tunceli’ye belediye ziyaretine gitmiş, ertesi günde Erzurum’da kayak tatili yapan ailesinin yanında görüntülenmişti.
İmamoğlu, her ikisi olayda da ailesine karşı sorumlu olduğunu belirterek; “Benim tarzım bu, toplum buna alışacak...” diyerek yaptıklarını savunmuştu.
Ona göre bunlar büyütülecek meseleler değildi ve her şeyin çok güzel olduğu yeni yönetim anlayışına seçmenleri de partisi de kuzu kuzu alışacaklardı.
Eski Bakan Fatma Betül Sayan Kaya’nın; “Kadınlar, yaşlılar, bebekler yollarda aç, susuz kalmışken balık keyfi yaparak belediye başkanlığı yapılmaz” şeklinde paylaşımda bulunarak gerçeği suratlarına çarpması üzerine klavye başına geçen dalkavuklar/goygoycular görüntünün eski tarihli olduğunu, görüntüdekilerden birisinin üzerinde t-shirt olduğunu bu nedenle montaj olduğunu söyleyerek gözü kapalı iman ettikleri başkanlarını savunmaya kalktılar.
Yere göğe sığdıramadıkları başkanları böyle bir şeyi asla yapmazdı.
Peki sonra ne oldu?...
Saklamaya çalıştıkları acı gerçeği bizzat başkanları açıklamak zorunda kalınca çiğnenip atılmış sakız gibi ortada kalakaldılar.
Balığı başkan yedi, bulaşıklarını da goygoyculara temizletti.
Kimi yarım yamalak özür dilemek, kimi kızara bozara tweetlerini silmek zorunda kaldı, kimileri de artık alıştığımız üzere hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etti.
Gelin şimdi gerçeği gizlemeye çalışan goygoyculardan bazılarını hatırlayalım.
Belediye kontenjanından şarkıcı(!) Gökhan Özoğuz; "Yalan başlıklar açılıyor Kadıköy'de ağaçlar kırılmasın diye kar döken kepçeler var". ( bu kör sadakat göz yaşartıyor)
Sosyal medya hesabından açıklama yapan araştırmacı(!) müzisyen Fazıl Say; ''Belediye başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun dün gece bir restoranda görüldüğü yanlış haberdir. İşin gerçeği şudur; bu 4 kişi dün bütün gece diskoda çılgınlar gibi dans etmiş ve içmiş eğlenmiştir. Fotoğrafı çeken kişi de Devlet Bahçelidir! Salvador Dali’nin de selamları var!'' (hani yalakadan sanatçı olmazdı.)
Yandaş gazeteci(!) İrfan değirmenci; “Fotoğraf eski tarihli. Yalan olduğu ortada olan fotoğraf eski tarihli. Yalan olduğu ortada olan bu paylaşımınızı neden hala silmiyorsunuz. İftira günah değil mi?” (Vay be günahtan bahsedene bakın siz, çalıştığı kanalda ramazan(!) programı yapar artık)
CHP Milletvekili Gürsel Tekin; “500 kişi canlı yayında bir insanı izlerken, balıkçıda rakı içiyor. Diye yalan söylemekten utanmayan, siyasi kazanç için her şeyi yapabilecek bir zihniyet var. Bunlar İsmet İnönü’ye asker kaçağı diyen zihniyet. Artık millet bu kez yutmuyor. Büyük bir heyecanla sandığı bekliyor.” ( gerçekten de siyasi kazanç için her şeyi yapabilecek zihniyeti gömmek için millet sandığı heyecanla bekliyor)
Acayip derecede objektif(!) ama birazcık yandaş gazeteci(!) Barış Yarkadaş; “Hiç utanma kalmadı. Yaz aylarında çekildiği her halinden belli olan fotoğrafı paylaşıyor ve İmamoğlu kar yağarken restoranda keyif çatıyor diye yazıyorlar. Restoran sahibi kar vardı erken kapattık diyor yine de yalana devam ediyorlar. İşimiz gerçekten zor.” (Utanması olmayanların utanmaktan bahsetmeleri keşke sadece komik olsaydı)
CHP parti üyesi Eren Erdem; “Dün akşam İBB ekipleri canla başla mücadele verirken, restoran kapalı olduğu halde eski bir görsel paylaşıp, İmamoğlu balıkçıda paylaşımı yaparak gündem yaratmaya çalışan trolleri asla unutmayın. Neler yapabileceklerini zaten biliyorduk. Teyit etmiş olduk.” ( evet, kimlerin canla başla hangi kötülükleri yapabileceklerini bir kez daha teyit etmiş olduk)
Yandaş Gazeteci(!) Mine G. Kırıkkanat; “Sözümün arkasındayım. İBB’nin önce balıkçıya gidip ardından AKOM’a geçmesi, Şebnem Bursalı’nın kötü niyetli ve iftiracı olduğu gerçeğini değiştirmez. Afiyet olsun. @ekrem_imamoglu Önemli gerçek, gereken zamanda AKOM’da işinizin başında olduğunuzdur.” (başkan işinin başındaysa büyükelçi ile yemek yiyen avatarmıydı?)
CHP yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Seyit Torun; “Bu saf kötülük zavallı bir tweetten ibaret. Fotoğrafın eski olduğunu bile bile insanların algılarını yalan yanlışa çekme çabası acziyetinizi gösterdi yine. Bu lafların hepsinin altı boş gönlü boş. Birazcık utanıp sıkılıp özür dileyecek misiniz?. (kötülük, zavallılık, acziyet ve utanmazlık ancak bu kadar güzel sergilenebilirdi, teşekkürler)
CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu; “Türkiye’nin eski bir bakanı, bir hanımefendi yalan konuşur mu, bu büyük yalanı söylerken biraz utanmaz mı, dün gece restoran kapalıydı. Artık bunu herkes biliyor, ama bakan hanım hala özür dilemiyor.” (Gerçek ortaya çıkınca özür diledi ama başta gözü kapalı yalanı savundu.)
Goygoycular lokantanın kapalı olduğuna, fotoğrafın eski tarihli olduğuna, başkanın görevinin başında olduğuna o kadar inanmışlardı ki restoranın sahibi kendisine yapılan baskılara rağmen, İmamoğlu'nun bir ay önceden rezervasyon yaptığını belirterek “4 kişi geldiler 1 saat yemeklerini yediler ve gittiler” ifadelerini kullanarak gerçeği birinci ağızdan açıkladı.
Önce bir derin sessizliğe gömülen ancak iş büyüyünce gerçeği açıklamak zorunda kalan Ekrem İmamoğlu; “19 saat boyunca sahadan ve Akom’dan karla mücadeleyi yönetirken 1 saatlik yemek molam bile konuşulur oldu diyerek “ dalkavukları/goygoycuları yediği balığın bulaşıklarıyla baş başa bırakıverdi.
Oysa 17.47 de girdikleri restorandan 20.49 da çıkmışlardı ve iddia ettiği gibi bir saat değil tam üç saatlik bir balık ziyafeti çekilmişti.
Açıklamasında yer alan; “İBB Başkanının karla mücadele kadar dünya ilkelerinin temsilcileri ile kuracağı ilişki de görevidir ve sorumluluğudur. Devletin imkânlarını kullanarak Mobese kamerasının görüntülerini böylesine magazinsel bir sürecin parçası yapılacak bir şekilde servis edilmesini sağlanmasının karşısında ben takipçi olacağım” ifadesi rezaletten değil ortaya çıkmasından rahatsız olduğunu ve İstanbul’u zerre kadar umursamadığını göstermesi açısından ibretliktir.
Belediye Başkanlığı seçimleri dünya ülkelerinin temsilcileri ile ilişki kurmaları için değil, beldelerine hizmet için yapılmaktadır. Ayrıca kimse onlara ilişki kurmayın demiyor, öncelikle beldenize hizmet edin diyor.
Öte yandan; Başkanın Mobese kamerasının görüntülerini magazinsel bir sürecin parçası yapılmasından şikâyetçi olmaya hakkı yok çünkü; 29 Mart 2020 Pazar günü 62 No'lu Kağıthane Kabataş hattında çalışan otobüse Fazilet durağından bir anda 47 yolcunun bindiği yalanını desteklemek araç içi güvenlik kamerası görüntüleri FOX TV'de yayımlanmıştı.
İBB sözcüsü Sözcüsü Murat Ongun, 21 Mart 2020 tarihinde Çekmeköy Belediyesi'nde çalışan temizlik görevlisinin metro girişinde çöpü bırakıp fotoğraf çektiğini iddia ederek "Bu zor günlerde bile trollük yapanları kınıyoruz. Kamuda partizanlığın akıl tutulmasına yol açtığının da en açık örneğidir. Metro girişine çöpü bırakıp sonra fotoğraf çeken ilçe belediyesinin bu temizlik görevlisini kamu vicdanına havale ediyoruz." paylaşımına metro girişindeki görüntüleri de eklemişti.(Daha sonra Ongun, Twitter'daki şahsi hesabından paylaştığı videodaki kişinin Çekmeköy Belediyesi'ne ait olmadığını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü personeli olduğunu açıklayarak Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz'dan da özür dilemişti.)
Demek ki Mobese görüntülerini kendileri malzeme yapınca sorun olmuyor.
Hiçbir gerekçe; belediyenin beceriksizliği, basiretsizliği ve iş bilmezliği yüzünden binlerce insan yollarda perişan olurken o şehrin belediye başkanının kamuoyunu ve partisini önceden bilgilendirmediği bir büyükelçiyle üç saat baş başa balık ziyafeti çekmesini, yurt dışında tatil yapan sözcüsünün de vatandaşı trollükle suçlamasını haklı gösteremez.
Mesele başkanın balık yemesi, sözcünün İsviçre’de tatil yapması değil mesele vatandaş yollarda perişan olurken keyiflerinden vazgeçmemeleri ve vatandaşı sahipsiz bırakmalarıdır.
Yoksa kendilerini hükümet mi engelledi?..
Günlerdir yollarda kalan ve halka ittirilen bakımsız otobüsler aslında bu rezaletin geleceğini gösteriyordu. Kar lastiği takmadığı için kayan ve yolu kapayan sivil araçlardan çok bakımları yapılmamış, lastikleri değişmemiş İETT otobüsleri yolların kapanmasına sebep oldu. 2 günlük süre içinde 1500 kar küreme, tuzlama ve solüsyon aracının 540’ı arızalandı ve hizmet dışı kaldı. Yollarda kalan 500 den fazla İETT otobüsü trafiği tıkadı, kar küreme araçları kayıp yolu kapattı.
Kar lastiği takılmamış araçlarla kar küremesi yapmaya çalışılması, alkollü şoförlerin kullandığı araçların trafiğe çıkmaları ve İBB’nin zaten geç kalınmış olan 10 Ocak 2022’deki 100 bin ton tuz alım ihalesini iptal etmesi de rezalete tüy dikmesine rağmen karla en etkili mücadeleyi kendisinin yaptığını söyleyerek milletle dalga geçen başkanın “kibri” dikkatlerden kaçmıyor.
Dikkatten kaçmayan bir diğer husus başkanın yabancı dostlarına(!) gösterdiği ve karla mücadeleden daha önemli gördüğünü söylediği ilgisi(!)
Greek City Times gazetesinin Atina müdürü Paul Antonopoulos’un; "İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu bugün atalarının binlerce yıl önce Atina'da inşa ettiği eserleri ziyaret etti" ifadelerinde vurguladığı “atalarına(!)” olan muhabbetini, bazı patronlarla olan samimiyetini de bir yana bırakalım.
Ama İngilizlerle yaptığı yoğun görüşme trafiği bu ne samimiyet dedirtecek cinsten.
7 Aralık 2021 de Büyükelçi Dominick Chilcott ile İBB’de görüştü.
21 Ocak 2022 tarihinde İstanbul Başkansolosu Kenan Poleo ile görüştü.
24 Ocak’ta Dominick Chilcott ile üç saat süren balık ziyafetinde tekrar bir araya geldi.
Oysa “İngiliz Büyükelçi Chilcott'un adı Atina'daki "kansız geçiş" toplantılarına katılanlar arasında geçiyordu. İddianın sahibi Yunan Estia gazetesi. Habere göre İngiltere'nin Atina Büyükelçisi Matthew Lodge'un tertiplediği Türkiye konulu toplantıya İngiltere'nin Atina, Lefkoşa ve Ankara büyükelçileri katıldı. Gazetenin iddiasına göre de büyükelçiler Yunan siyasetçileri toplayarak "Erdoğan'ın günleri sayılı, kansız bir geçişe gidiyoruz" bilgisini verdi. Gazetenin haberine göre toplantıda Türkiye'de darbe senaryoları da görüşüldü. (Kurtuluş Tayiz 31.01.20022/Akşam Gazetesi)
Masalcı amcanın hükümeti yabancı büyükelçilere şikayet etmesi ve onlardan yardım istemesi, İmamoğlu’nun İngilizlerle, yüzünde Rabbi Yesir gören ablasının Amerikalılarla, bu kadar sık görüşmeleri sadece iyi ilişkiler kurmaktan mı ibarettir?..
İmamoğlu'nun İngiliz büyükelçiyle yemek yediği gün, İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosunun da İYİ Parti'nin İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu ile yemekte olması sadece tesadüf müdür?..
Kimse bu görüşmelerin iyi ilişkiler kurmak için yapılan masum görüşmeler olduğu masalını okumasın. Bizimkiler için süre önemli olmayabilir ama hiçbir İngiliz diplomat sadece balığın lezzetinden bahsetmek için üç saatini harcamaz.
Kim kimden ne istiyor ve kim kime ne vaat ediyor?
Nasıl olsa zehirlenmiş sosyoloji çantada keklik, millet yollarda kalıp perişan olsa da unutur, ajans ve troll ordusu unutturmak için gerekeni yapar, görüştüğümüz yabancılar destek verir, sonunda millet “tıpış tıpış” oy verir diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Bu millet kendisini aptal yerine koyan hiç kimseyi unutmamıştır.
Tıpkı kışı geçiren kurdun yediği ayazı asla unutmadığı gibi..
Güzel sözler
“Kendini büyük görme, bugün ayağının altında biten ot, yarın mezarında bitecektir” (Mevlana)
“Koyunları hangi renge boyarsanız boyayın onlar yine de koyundur. Hep bir çobana ya da çoban köpeğine ihtiyaç duyarlar” (Anonim)