İstanbul/Pendik'te kafe olarak hizmet veren bir işletmeye, İsrail'in Gazze'deki saldırılarına tepki olarak binasına "Bu iş yerinde boykot ürünleri satılmamaktadır. Özgür Filistin" yazılı afiş astığı için İBB zabıta ekipleri tarafından 2 bin 52 lira ceza kesildi.
İş yerine daha önce de farklı duyuruların yapıldığı afişler asılmasına rağmen herhangi bir uyarı yapılmamış ve ceza da kesilmemiş.
İşletmenin ortaklardan Ferhat Sevgi; "Bunu asmamızın sebebi her şeyden önce Müslüman ve insanız. Filistin’de yaşanan bir zulüm var. Biz 7 Ekim’den bu yana boykotu kendi ailemizde, hayatımızda uyguluyor ve yerli ürünleri tercih ediyoruz. Ortağım Mesut Çelik'le birlikte 'Biz bu boykotu neden kendi işletmemizde yapmayalım?” diyerek afişi astıklarını söylüyor.
Ceza kesen İBB Zabıta ekipleri kendilerine afişle ilgili şikâyet geldiğini belirtmişler.
Ferhat Sevgi; “İnsan böyle bir afişten nasıl rahatsız olabilir ki? derken içimizdeki İsrail’lileri hesaba katmıyor.
Zabıta ekipleri önce 64 bin lira ceza keseceklerini söylemişler ama komşu esnafın itirazları üzerine insafa(!) gelip cezayı önce 15 bin liraya, en nihayetinde 2 bin 52 liraya kadar indirmişler.
Bu nasıl esnek bir ceza ki 64 binden liradan başlıyor, 2 bin 52 liraya kadar iniyor.
Yani miktar ne olursa olsun ceza kesmeyi kafaya koymuşlar.
Demek ki Eyüp Sultan Camii’nde Yasin okumak İsrail’in soykırımını anlamaya yetmiyormuş.
İskoçya’da Celtic taraftarları tribünlere astıkları pankartlarla Filistin’e destek verip İsrail’in katliamlarını protesto ederlerken, Müslüman Türkiye’de binasına "Bu iş yerinde boykot ürünleri satılmamaktadır. Özgür Filistin" yazılı pankart asan işletmeye para cezası kesmek nasıl bir gaflettir?
Zabıta ekiplerinin ceza tutanağının açıklama kısmına "fotoğraf" yazdığını bildiren Sevgi, fotoğraf denilen afişte 'Bu iş yerinde boykot ürünleri satılmamaktadır. Özgür Filistin' ifadeleri yer alıyor. Altında da Filistin bayrağı renkleriyle bir yumruk var.” diyerek hangi gerekçeyle ceza kestiklerini anlayamadıklarını söylemiş.
Sevgili esnaf kardeşim gerekçenin ne olduğu çok açık değil mi?
Adamlar Belediyeye şikâyet gelmiş diyorlar.
Şikâyet Filistin’den gelmediğine ve gelemeyeceğine göre kimden gelmiş olabilir?
Elbette; kadın, çocuk, hasta, yaşlı demeden alçakça katleden soykırımcı İsrail’in içimizdeki işbirlikçi ve destekçilerinden.
İçimizdeki İsrail’liler Boğazda göstere göstere kaçak inşaat yapan Rus Oligark Boris Borisenko’yu şikayet edecek değiller ya!..
Tabii ki sizin gibi vefalı Filistin dostlarını şikâyet edecekler.
Siyasi Kariyer Planlarının son onay mercii ABD olanlar için sizin gibi Filistin dostlarının hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü ABD demek İsrail demek.
Günün gelince ABD’ne gönderilecek CV’de bu cezalar birer referans olarak gösterilecek.
Siyasi uzantısı ile kent ittifakı yaptıkları PKK’ya terör örgütü diyemeyen İBB Başkanı CNN İnternational’a yaptığı açıklamada, “Aksa Operasyonuna” terör saldırısı demedi mi?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel (7 Ekim 2023’te) “Hamas’ın terör örgütü olarak kabul edilmemesi son derece utanç verici” (12 Mart 2024’te) “Hamas’ın yaptığı terör eylemidir.” Demedi mi? (Bu sözlerinin tepki çekmesi üzerine 13 Mart 2024’te “Bugüne kadar Hamas’a terör örgütü demedim” diyerek önceki sözlerini tevil etmeye çalıştı)
Ülkemizde; “bu iş yerinde boykot ürünleri satılmamaktadır, Özgür Filistin” afişi asan işyerine belediye tarafından para cezası kesilirken, Norveç’in Rosenborg Spor Klubü Futbolcusu Ole Seater, İsrail takımı Maccabi Haifa’nın 850 bin Euro'luk teklifini, “İsrail'in politikaları ve Filistin'e uygulanan zulüm” nedeniyle kabul etmediğini söyledi.
Saeter yaptığı açıklamada; "Masum insanların öldüğü, güvensizliğin ve kötülüğün devam ettiği bir ülkeyi temsil edemem. Hiçbir miktar para benim değerlerimi satın alamaz. Milyarlar teklif edilse bile oraya gitmeyi düşünmem. "İnsanlığı, kanlı paraya tercih ediyorum. Değerlerime güveniyorum ve doğru olduğuna inandığım şeylerin arkasında duruyorum. Hesabımda böyle paralar olmasını istemem. Orada kendi evlerinde bile güvende olmayan insanlar var. Bu durum oldukça çılgınca. Bu şekilde davranan bir ülkeyi temsil etmem mümkün değil" diyerek teklifi neden kabul etmediğini ifade etti.
Norveçli Futbolcu Oli Seater İsrail’e karşı böylesine cesur bir tepki gösterirken, İskoçya’nın Celtic takımının taraftarları Filistin’e açık destek verip soykırımcı İsrail’i protesto ederlerken İBB’nin yaptığı soykırımcı katillerin değirmenine su taşımak değilse nedir?
Siyaset biri giriş diğeri çıkış olmak üzere iki kapılıdır.
CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tv100'de Gürkan Hacır ve Kübra Par'ın sunduğu "Taksim Meydanı" programında; Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın "Bana MİT Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı ve çeşitli bakanlıklar vaat edildi" sözlerinin sorulması üzerine son derece iddialı bir şekilde "Yok öyle bir şey. O dönem iki protokol de açıklandı. Protokollerde öyle bir şey var mıydı? Biri paylaşıldı diğeri paylaşılmamıştı oda daha sonra açıklandı yok böyle bir şey Protokolü bulun, internete girerseniz bulursunuz. Böyle bir ifade var mı yok mu? Diyerek böyle bir şey olmadığını iddia etti.
Kısa bir süre sonra Ümit Özdağ programın ikinci bölümüne telefonla bağlanarak; "Protokol ortaya çıktıktan sonra 'Altılı Masa kabul etseydi' dedi. Biz kendisine sorduk bu bakanlıkları verme yetkiniz var mı, diye. 'Evet verebilirim' dedi. Şimdiye kadar ben Kemal Bey'in kendi el yazısıyla ilgili çalıştığı protokolü açıklamadım. Yarın yayınlayacağım" dedi.
Özdağ sosyal medya hesabından "Tv 100’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun inkâr ettiği protokoller. İnanılır gibi değil" notuyla ıslak imzalı iki belge paylaştı.
Islak imzalı belgelerde Zafer Partisine biri İçişleri Bakanlığı olmak üzere 3 bakanlık verilmesi; güvenlik, adalet ve ekonomi bürokrasisi öncelikli olmak üzere görüş birliği sağlanan bakan yardımcılıklarının Zafer Partisine tahsis edilmesinde mutabakata varıldığı açıkça görülüyor.
Kübra Par’ın “bugün olsa yine böyle bir protokolü imzalar mısınız, o gün için yanlış yaptığınızı düşünüyor musunuz?” sorusuna Kılıçdaroğlu, “Bugün koşullar farklı. Bir oya bile ihtiyacınız var. Öyle bir şey yok diyorum siz hala İçişleri Bakanlığı diyorsunuz. Benim gayet açık ve net verdiğim bir yanıtı farklı bir dille tekrar sormak uygun değil.” Diyerek tevil yoluna gitti.
Ümit Özdağ’ın paylaştığı protokol metninin okunması üzerine Kılıçdaroğlu, “Şimdi eğer altılı masada kabul görürse tamam. Dikkatinizi çekerim. Altılı masa adına imzalanmış bir metin değil o. Altılı masada kabul görürse bu metin onun geçerliliği olacaktı. Altılı masada kabul edilmezse çünkü geçerliliği yok. Altılı masa ile ilgili bir şey yok, ayrıca orada MİT’de yok dikkatinizi çekerim. Güvenlik bürokrasisi o ayrı bir şey.” Diyerek bildiğimiz ve şaşırmadığımız, geçmişte de sık başvurduğu inkârcı tavrını sürdürdü.
Altılı Masanın Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde kendisine her türlü görüşmeyi yapma ve karar alma yetkisi verdiği bilinmesine rağmen Kılıçdaroğlu’nun bunu ve ıslak imzalı protokolü inkâr etmesi, kendisinin neden hiçbir seçimi kazanamadığının da açık bir kanıtıdır.
Mesele kendisine güven duyulmamasıdır.
Kılıçdaroğlu kendi partililerinin bile güvenini kazanamamıştır.
Ne gariptir ki O hala bunun farkında değildir ve “siyasetin çıkış kapısı yok” diyerek kendisini aldatmaya devam etmektedir.
Oysa Dünya gibi siyaset te biri giriş diğeri çıkış olmak üzere iki kapılıdır.
Şayet Sayın Kılıçdaroğlu çıkış kapısını bulamıyor ise genel başkanlığı döneminde parti binasına kimseye görünmeden girerek kendisine flashbellek getiren kar maskeli arkadaşlarından ve Deniz Baykal’ kumpas kuran kasetçi dostlarından yardım isteyebilir.
Yoksa sayın vekil işin ucunun kendisine uzanmasından mı endişe ediyor?
Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri TEM Otoyolu Gişelerinde durdurdukları lüks araçta yapılan aramada; 530 boş elektronik sigara kutusu, 2 bin 242 elektronik sigara kiti, 2 bin 790 elektronik sigara başlığı, 1275 elektronik sigara ateşleyicisi, 130 likit haznesi ve 18 sigara likidini bulundu.
Şüpheliler, “gümrük kaçakçılığı” suçundan işlem yapılmasının ardından serbest bırakıldı.
Aracın ait olduğu CHP Edirne Milletvekili Ediz Ün sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada; söz konusu olayla uzaktan yakından ilgisi olmadığını, gayrı resmi danışmanı F.A'nın Ç.R.Ç. ile buluşarak gümrük kaçağı eşyaları araca yükleyip İstanbul'a doğru yola çıktıklarını kolluk kuvvetlerini kendisini bilgilendirmeden öğrendiğini, bahsedilen şahısların, tarafına tanınan ayrıcalıkları bilgi ve iradesi dışında suç işlemek amacı ile kullanmak istediklerini, şoförlerinden birinin bir cahilliği sonucu böyle bir olay yaşandığını, en büyük üzüntüsünün CHP’nin adının böyle bir olayda kullanılması olduğunu belirtti.
Beyanına itibar ederek aksi kanıtlanıncaya kadar sayın milletvekilinin doğru söylediğini kabul edelim ama ya bu araç yakalanmasıydı ne olacaktı?
Hadi diyelim ki sayın milletvekilinin gayrı resmi danışmanı ve şoförü kendisine ihanet ettiler.
Konu yargıya da intikal ettirildiğinden sonucu beklemek varken sayın vekilin Atatürk ilke ve hedefleri doğrultusunda çalıştığını vurgulayarak savunma yapması neyin nesidir?
Ortada adamlarının karıştığı bir kaçakçılık varken Atatürk İlke ve İnkılaplarından bahsetmek ne alaka?
Sayın vekil iddia ettiği gibi Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı olarak çalışsaydı, yanında çalıştırdığı insanları seçerken daha dikkatli davranırdı.
Genel Başkanı Özgür Özel;” en kolay alkışın 'Atatürk' denilerek alındığı bir siyasi partinin siyaset üretme pratiğinde sorun var. Sıkışınca milli mücadeleden, Atatürk'ten bahsedip, alkış alarak ilerlenemez" demişti.
Yoksa sayın vekil işin ucunun kendisine uzanmasından mı endişe eriyor?