CHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun 100. Yıl dönümü dolayısıyla Gündoğdu Meydanı’nda düzenlen etkinlikte yaptığı konuşmada; "Yüz yıl önceydi. Bu toprakları yönetenler, gaflet, delalet hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler. Sadece ve sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ve yaşam hakkımız ayaklar altına aldılar, teslim oldular. Bir sabah emperyalist ülkelerin askerleri, kirli çizmeleri ve kirli emelleriyle körfezin sularını ve güzelim şehrimizi işgal etti." Diyerek Osmanlı'ya olan kin ve nefretini kusarken; kirli çizmeli, kirli emelli işgalcilerin Yunanistan (ve sırtını yasladığı ABD, İngiltere, Fransa) olduğunu söylemeye yüreği yetmedi.
Beyefendi sanki İzmir’in Yunan işgalinden kurtulmasını değil de (batının beslemeleri eliyle başardığı) Osmanlı’nın yıkılmasını kutluyordu.
Törene davet edilse ve konuşma yapmış olsa idi can ciğer kuzu sarması oldukları Atina Belediye Başkanı Kostas Bakoyannis de ancak bunları söyleyebilirdi.
Soyer’in mensubu olduğu zihniyetin Osmanlıya öfkesini, kinini, nefretini ve Yunanistan sevgisini biliyoruz.
Ama İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasının yüzüncü yıl dönümünde Osmanlıya hakaret ederek işgalci Yunanistan’ın adını anmayarak koruması aralarındaki sevginin tutkulu bir aşka dönüştüğünü göstermektedir.
Soyer ve geçmişlerine saygısızlıkta sınır tanımayan jakobenlerin unuttukları bir gerçek var.
Tarih; sadece onların bildiklerinden ibaret değil.
Atatürk’ün arkasına saklanarak geçmişi karalamak ve aşağılamak, kendilerini hayranı oldukları batı ve özel olarak Yunanistan gözünde değerli yapabilir.
Ama bu milletin öz evlatlarının gözünde değerleri İşgalci Yunanlılar kadardır.
Türkiye’nin hak ve çıkaklarını korumak için gösterdiği direnç ve mücadeleden rahatsız olan Batı bu kararlılığı “Osmanlı ruhunu diriltme iddiası”yla açıklamaya çalışırken beyaz Türklerin Osmanlı düşmanlığı gerçekten ibretliktir.
Yunanistan bir çılgınlık yapıp ta Türkiye’ye saldırırsa içimizdeki bu dostlarının(!) Yunanistan’ın yanında yer alacağına kuşku yoktur.
Jakoben Beyaz Türklerin Yunan sevgisi sadece Soyer’le sınırlı değil...
CHP İstanbul Milletvekili ve Genel başkan Danışmanı Ünal Çeviköz Karar TV’ye yaptığı açıklamada (Eylül/2021) fanatik Bir Yunan Siyasetçisi ağzıyla;
“Mavi Vatan’ın tarifine baktığınız bu aslında zaman egemenlik haklarının ötesinde alanı kapsayan ve bu şekilde egemenliğin daha geniş bir alana yayılmasını öngören bir kavram. Mavi Vatan diye bu 200 mile kadar uzanan alanı da kendi egemenlik alanınız olarak görürseniz, o zaman saldırgan ve yayılmacı bir algı yaratırsınız." İfadelerini kullanmıştı.
Ona göre Türkiye Akdeniz’de Uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının kullanırsa bu saldırganlıktı ama Yunanistan’ın haklarımızı gasp etmesi dostluklarının(!) gereğiydi.
Türkiye’nin; kendilerinin ne işimiz var dediği Libya ile BM’nin de onayladığı Deniz Yetki Alanları Anlaşmasını imzalayarak Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını hukuki güvence altına alması ülke adına büyük bir başarıydı ama BM’nin bile onayladığı bu anlaşma Jakoben beyaz Türkleriz rahatsız etti.
Danışmanı Mavi Vatan demeyi işgalcilikle suçlarken danışmanlığını yaptığı genel başkanı Yunanistan’ı çılgına çeviren Akdeniz’deki varlığımıza rağmen “Türkiye niçin Akdeniz’de yok?” diye soruyordu.
("Sakarya aynı zaman da bir tarım kenti, bir sanayi kenti, bir üniversite kenti, bir kültür kenti Sakarya... Sakarya'ya böyle bakmak lazım. Sakarya aynı zamanda milli kurtuluş savaşı sırasında en kanlı mücadelenin verildiği bir kenttir. Sakarya savaşıdır, Sakarya galibiyetidir." Diyerek Sakarya Meydan Muharebesi’nin Sakarya’da yapıldığını zannederek tarihten habersiz bir genel başkanın böyle bir soru sormasına şaşırıyor muyuz? Elbette hayır. Yenilen Yunan olunca gerçeği hatırlamıyorlar. Bilmeyenler için hatırlatalım; Sakarya Meydan Muharebesi Polatlı'da, Haymana'da, Ankara'da başladı. Tarihin sayfalarına sığmayacak destansı bir mücadelenin simgesi oldu. 22 gün ve gece süren bu savaş, 100 km uzunluğunda bir alanda cereyan etti. Yunan ordusu, Ankara'nın 50 km kadar yakınından geri çekildi. Bu savaş dünya tarihinin en uzun ve kanlı meydan muharebesi olarak tarihe geçti.)
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu 2021 yılı 21-22 Eylül tarihlerinde Atina Belediye Başkanı Kostas Bakoyannis'in resmi konuğu olarak Yunanistan'ın başkenti Atina'ya gitmiş, iki günlük ziyarette Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile de bir araya gelerek Yunan topraklarında Yunan'ın ağzıyla konuşarak Türkiye'yi ve milli medyayı suçlayıcı ifadeler kullanmıştı.
Yunan medyası tarafından; "Türkiye için büyük hayali olan bir belediye başkanı", "Türkiye'de en çok tartışılan muhalefet figürü", "Akşener'in Fatih'e benzettiği adam" ifadeleriyle övgüler düzülmüş, Greek City Times'ın Atina'daki Büro Şefi Paul Antonopoulos, "Bugün İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, atalarının binlerce yıl önce Atina'da inşa ettiği eserleri ziyaret etti" paylaşımıyla İmamoğlu’nun atalarının Yunanlı olduğunu iddia etmiş ancak ne İmamoğlu ve ne de mensup olduğu siyasi partiden bu ağır ifadeye en küçük bir tepki gelmemişti.
Yine aynı İmamoğlu Kurtuluş Savaşının başlangıcı olan 19 Mayıs’ta, bu tarihi sözde “Pontus soykırımı” olarak kabul eden Türk düşmanı Pontuscu Apolas Lermi’ye bütün uyarılara rağmen sanki hiç Türk sanatçı kalmamış gibi konser verdirmişti.
Geçen yıl İmamoğlu’nun ziyarete gittiği Atina Belediye Başkanı Kostas Bakoyannis geçtiğimiz bu sene Mayıs ayında Tunç Soyer’in davetlisi olarak İzmir’e gelmiş, yaptıkları görüşme sonrası Bakoyannis sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Erdoğan'ın iki ülke ilişkilerini rehin aldığını”, buna karşı Soyer ile anlaştıklarını açıklamıştı.
Soyer ile anlaştıkları konunun Osmanlı düşmanlığı olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz.
Skandal açıklamalarından sonra katıldığı bir televizyon programında kendisine yöneltilen "Yunanistan ile yaşanan gerilim konusundaki yaklaşımınız ne?" sorusuna, "Bunu bana neden soruyorsunuz, ben barıştan yanayım" diyen Soyer gerçekten barıştan yana olsa idi; Uluslararası hukuka göre yasak olmasına rağmen Yunan adalarının silahlandırılmasını, doğrudan Türkiye’yi tehdit eden ABD'nin üslerini, Ege'deki 12 mil planını, hukuki geçerliği olmayan ısmarlama Sevilla haritasıyla Akdeniz'de Türkiye'ye hareket alanı bırakılmamasını, barışçıl görev ifa eden Türk savaş uçaklarına “kullanmıyoruz hangarda dedikleri” S-300 sistemleriyle radar kilidi atmasını ve Türk ticari gemilerine ateş açarak taciz etmesini eleştirerek tepki göstermesi gerekirdi.
Barıştan değil Yunanistan’dan yana olduğu bundan daha açık nasıl anlatılabilirdi?..
Geçin bu barış masallarını, barış masalı okumakla barışçı olunmaz.
Barış; masadaki ve sahadaki güçle sağlanır ve o güçle korunur.
Tunç Soyer ve aynı kafada olanlar; değerli gazeteci/yazar Haşmet Babaoğlu’nun ifade ettiği gibi; “Yunan’ın denize dökülüşünü unutturup yerine Venizelos güzellemeleri yapan”ların (12/09 Sabah) sürdükleri tarlalardan yetişmişlerdir.
Tarlaları sürenlerin en iyi yaptıkları şeyin Osmanlı’ya düşmanlık olduğu Tunç Soyer ve onun gibilerin onlarca düşmanlık gösterisine rağmen kayıtsız şartsız Yunanistan sevgisinden anlaşılmıyor mu?
Yunanistan Ege’de görev uçuşu yapan savaş uçaklarımıza S-300’lerden radar kilidi atarken; S-400 meselesinde "Yunanistan bize mi saldıracak?" diyen Kılıçdaroğlu Twitter’den yaptığı; “Bu Yunanistan meselesi savaş tamtamları ile ilgili. Mitçotakis ile Erdoğan’ın ortak bir noktası var. İkisinin de oyları düşüyor. Haliyle iki popülist savaş kartına oynuyor” paylaşımıyla Yunanistan’ın düşmanlık gösterilerine gösterilen haklı tepkiyi popülizm olarak niteleyerek küçümsüyor.
Ne yapacaktı Türkiye, ses çıkartmayacak mıydı?
Yaşananlara baktığımızda uluslararası karar vericilerin kendilerine hizmet edecek Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek cesareti kimlerden aldıkları daha net anlaşılıyor..
****
Ünlü tarihçi Prof. İlber ORTAYLI’nın 2019 yılında katıldığı bir konferansta Osmanlı için söyledikleri, Başta Tunç Soyer olmak üzere tüm ecdat düşmanları için kapak olacak nitelikte.
"Ben Osmanlı İmparatorluğu'nun çocuğuyum ve benim için Osmanlılık her şeyden daha temeldir yani onu inkâr etmem mümkün değildir. Biz onun sayesinde varız. Onun sayesinde kültürel kişiliğimiz oluşuyor. Onu anlamayanın kültürel kişiliği kopuktur. İstediği kadar Fransızca bilsin, İngilizce bilsin. Onu anlamayanın İskenderiye hamalı kadar değeri yoktur."(11.12.2019/Sputnik Türkçe)
İlber Hoca’nın ifadesiyle İskenderiye hamalı kadar değeri olmayıp ta Osmanlı’yı gaflet dalalet ve ihanetle suçlayanların “Şecaat Arz Ederken Sirkatin Söyleyen” Merd-i Kıptî” den hiçbir farkları yoktur.
Beyefendi barıştan yana olduğunu iddia ediyor ama Eylül 1980 darbesi döneminde Ankara Sıkıyönetim Başsavcısı olan babası Nurettin Soyer o dönemde ülkücülere yönelik işkence dâhil skandal uygulama ve kararlara imza atmıştı.
“Mesela Ankara Mamak'taki askeri garnizon içinde C 5 adı verilen bir işkence hane kurulmuştu. Kafesler, Filistin askıları, elektrikli işkence sistemleri, falakalar vardı orada. On değil, yüz değil, binlerce insandan canhıraş çığlıklar yükseliyordu. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun da bir aydan fazla Filistin askısında sallandırıldığı o iğrenç yerde işkenceden ölenler oldu.
Orası kime bağlıydı biliyor musunuz? Askeri Savcı Hâkim Albay Nurettin Soyer'e. İşte o kişi, bugün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olan CHP'li Tunç Soyer'in babasıdır. Tunç Soyer de babası ile gurur duyduğunu söyleyen bir isimdir!” (Emin Pazarcı/Akşam Gazetesi13/09)
MHP'nin kurucu Genel Başkan'ı Alparslan Türkeş'in 1981 yılında mahkemeye girdiği anda salondaki ülkücüler tek bir ağızdan Nurettin Soyer'e tepki için İstiklal Marşı okumuştu. Nurettin Soyer'in açtığı bu dava dolayısıyla Türkeş yaklaşık beş sene hapis yatmıştı. Nurettin Soyer'in MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında 5 idam ve 9 müebbet verilmiş, 221 ülkücü de 36 yıl ile 10 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmıştı. Soyer'in bu davasında Alparslan Türkeş, "Cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün yöneticisi" olmaktan ötürü 11 yıl hapis cezası almıştı.
Osmanlıya hakaret eden Tunç Soyer ne kadar barışçıl(!) bir aile ortamında büyümüş değil mi?
Ve son olarak ecdat düşmanı cahillere ünlü tarihçi Murat Bardakçıoğlu’ndan bir hatırlatma;
“Atatürk’ün Samsun yolculuğu Osmanlı Devleti’nin hazırladığı çok ciddi bir operasyondur, bir kurmay operasyondur. En ince ayrıntısına kadar günler öncesinden hazırlanmıştır. Atatürk’ün gizlice Samsun’a gittiği söyleniyor öyle bir şey yok.
Samsun belgeleri 1943’ten itibaren yayınlanmaya başlanmış, yayınlanmayan birçok belge tarafımdan neşredilmiş ve 16 Mayıs 1919’da 79 kişi ile beraber İstanbul’da Samsun’a gitmek üzere yola çıkan Bandırma Vapuru hakkında yolculuğun hazırlık aşamasından itibaren bütün ayrıntıları ortaya konmuştur.
Belgelerden görülen, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a sadece kendi iradesi yahut Sultan Vahdettin’in talimatı ile değil, devletin kararı ile gittiği ve seyahatin bir devlet operasyonu olduğudur”.
Yani Osmanlı, sadece ve sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe atmamış, batıya uşaklık yapan hainlerin ihanetlerine rağmen ülkeyi işgalden kurtarmak için imkânlar ölçüsünde gereğini yapmıştır.
Bu dönemde olduğu gibi o dönemin de hainleri vardır.
Nasıl geçmişin hainlerine rağmen düşmana boyun eğilmemiş ise bugünün hainlerine rağmen de hiçbir düşmana boyun eğilmeyecektir.
Söz konusu olan bu ülkenin istiklal ve istikbali olduğunda düşmanın ve destekçilerinin kim olduklarının önemli olmadığına tarih şahittir.
****
CHP Diyarbakır Olağanüstü İl Kongresi'ne katılan CHP Parti Meclisi Üyesi Nevaf Bilek, Barzani'nin yayın organı Rudaw'a verdiği röportajda; "Diyarbakır hakikaten Türkiye Kürdistan’ında önemli, tarihi bir şehrimiz. Büyük bir şehrimiz” ifadelerini kullanırken dillerinin altındaki baklayı da çıkartmış oldu (HDP ile işbirliği yapmadıklarını söyleyen palavracılara küçük bir hatırlatma; Nevaf Bilek 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde Siirt'in Eruh ilçesine bağlı Çimencik köyünde CHP adına görevli olmasına rağmen kendisinin de oy kullandığı sandıktan CHP'ye hiç oy çıkmamış, sandıktan çıkan 47 oyun tamamı HDP'ye verilmişti.)
Savcılığın soruşturma başlattığı bu sözlerle ilgili olarak partisinden yapılan açıklamada Nevaf Bilek’in sözlerinin partinin görüşlerini yansıtmadığı belirtilmekle yetinildi.
Madem parti görüşlerini yansıtmayan açıklamalar yapmak serbest o zaman Öztürk Yılmaz, Birgül Ayman, Mehmet Sevigen, Süheyl Batum, Yılmaz Ateş gibi isimler neden ihraç edildiler.
CNN’de yayına çıktığı için milletvekili ihraç edenlerin, açıkça bölücü ifadeler kullanan Parti Meclisi Üyesi Nevaf Bilek’i değil ihraç etmek eleştirmekten bile çekinmeleri, HDP tarafından nasıl hizaya getirildiklerinin hazin bir göstergesidir.
Hatırlarsanız CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in geçtiğimiz günlerde 'HDP'ye bakanlık verilebilir' sözleriyle ilgili olarak, Kemal Kılıçdaroğlu "Yetkisi olmayan bir konuda açıklama yapmış." ifadelerini kullanmıştı.
Peki, yetkisi olmadığı konularda açıklama yapanlara söyleyecek lafınız yok mu?
Görülüyor ki yok.
Çünkü HDP’nin nefesi enselerinde.
Sıkıysa itiraz etsinler!...
Bütün bunların üzerine şu haberi okuyalım, sonra da o can alıcı soruyu soralım.
“CHP'nin, kamuoyunda tepki görür endişesiyle gizli yürüttüğü HDP ile pazarlık sürecinin, Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı üzerinden koordine edildiği ortaya çıktı. Uzun süredir alttan alta süren görüşmelerde HDP'lilerin, Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığına destek için 3 şart ileri sundukları öğrenildi. O 3 şart şu şekilde: 1- İmzalanacak protokole Kürt sorununa ilişkin yeni bir 'çözüm sürecinin' yürütülmesiyle ilgili ifade konulacak. 2- Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'a ev hapsi kapısı açılacak. 6-8 Ekim olaylarının azmettiricisi Selahattin Demirtaş ise serbest kalacak. 3- HDP'ye bir bakanlık verilecek. Bu arada, görüşmelerde ön mutabakat zemininin oluştuğu iddia edildi (Sabah 13/09).
Soru şu!..
Osmanlı mı? yoksa binlerce masum insanımızın katili olan bölücü örgütün siyasi uzantısıyla bakanlık verecek kadar samimi işbirliği yapanlar; Fetö’cüleri affederek devletteki görevlerine iade etmeyi düşünenler; siyasi çıkar, kin ve nefretleri uğruna bu kirli oyuna seyirci kalarak destek verenler mi gaflet, delalet ve hıyanet içindedirler?..
Uluslararası karar vericilerin aday göstereceği tuvalet terliğine bile oy vermeye razı olanlar susma hakkını kullanabilirler.