Edebiyat, İslâm Hukuku, İslâm Tarihi, tefsir gibi alanlarda çalışmalar yapan ve kitaplar yazan, araştırmacı, şair, yazar ve ilahiyatçı Mustafa İslamoğlu, geçtiğimiz günlerde Alman medya kuruluşu DW Türkçe'de Nevşin Mengü'nün sorularını cevaplarken Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesiyle ve fetih kavramıyla ilgili olarak şaşırtıcı(!) açıklamalarda bulunarak şunları söyledi; “Ayasofya'nın camiye çevrilmesi esasen Kur'an'a aykırı bir eylemdir. Kur'an'ın kabul etmediği bir eylemdir. Fetih nedir oradan girmemiz lazım. Fetih diye bir sure var Kur'an'da. Bu sure Mekke'nin fethinde inmedi, Bedir zaferinde inmedi, diğer fetihlerde inmedi. Bu sure, Allah'ın Resulü ‘nün Hudeybiye Barış anlaşması yani müşriklerle yapılan barış anlaşması üzerine inen surenin adı Fetih Suresi'dir. Bugün Fetih Suresi'ni okuyorlar İstanbul'un alınışında. Ne kadar cehalet var görüyor musunuz, farkında mısınız? Dolayısıyla kılıçla hutbeye çıkmalar falan fetih bu değil. Fetih aslında bir insan yüreğinin fethedilmesidir. İki insan yüreğinin buluşmasıdır.”
İnsanların yüreklerinin buluşması elbette güzeldir, kulağa da hoş gelmektedir ama bu fetih değildir.
Fetih; yürek buluşmasıyla açıklanacak kadar basit bir kavram olmayıp bu kadar hafife alınması en hafif tabirle gaflettir.
Fetihten anlaşılan insan yüreğinin fethedilmesi ise; “Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır! Ve o asker, ne güzel askerdir!” (Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 325) Hadisinde açıklanan fetih nedir?.
Medine döneminde inen 29 ayetten ibaret Fetih Suresinin konusu Hudeybiye Antlaşması’nın değerlendirilmesi, niyetlendikleri umre ibadetini yapamadan döndükleri için büyük üzüntü ve hayal kırıklığı içinde olan müminlerin teselli edilmesi, bu harekât içinde ve sonrasında olup bitenlerin Allah nezdindeki değerinin açıklanmasıdır.
Bu genel çerçeve içinde Hz. Peygamber (sav) ve ashabının Allah katındaki durum ve dereceleri, onları ibadetten meneden müşrikler ile yalnız bırakan münafıkların acı sonları hakkında önemli bilgiler verilerek bu barışı takip edecek olan fetihler müjdelenmiştir.
Hz. Peygamber (sav); “Bu gece bana, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha değerli ve güzel bir sûre gönderildi” (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1),
Fetih suresini okuyan kimseye Hudeybiye ağacının altında Muhammed (s.a.v)’e biat eden kimse gibi sevap vardır. (Sahih-i Buhari)
“Her kim namazda veya namazın dışında Fetih suresini okursa, sanki Mekke’nin fethinde Peygamber ile beraber bulunmuş gibidir.” (Ebu Suud Efendi, Ebû Suud Tefsiri (İrşâdü Aklis-Selim), 8/115; Ebû-Leys Semerkandî, Tefsîrul-Kur’ân, 6/20-34) buyurmak suretiyle Fetih Suresinin faziletini ifade etmiştir.
Efendimizin (sav) ifadesiyle bu kadar “faziletli ve üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha değerli ve güzel olan Fetih Suresinin”, Vakfiyesine uygun Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasında ve Peygamberimizin (sav) müjdesini verdiği İstanbul’un fethinin yıldönümlerinde okunmasında ne sakınca var?..
Niye fetihten bu kadar rahatsız oluyorsunuz?
Cehalet bunun neresinde? Cehalet dediğiniz şey sizin yaptığınız olmasın?..
Gelelim kılıçla hutbeye çıkmaya..
Kılıç hakkı İslâm hukukunun bir kavramı olup, kısaca savaş yoluyla kazanılan ganimetlere verilen addır. Gayrimüslimlerin yaşadığı ve savaşılarak ele geçirilen topraklarda fetihten sonra hukukun izin verdiği tasarrufların başında, o beldenin en büyük ibadethanesinin camiye çevrilmesi gelir. Fatih Sultan Mehmet’in savaşarak (ve bir çağı kapatıp bir çağı açarak) İstanbul'u almasıyla Ayasofya kılıç hakkı olarak kazanılmıştır.
Bu nedenle de yıllar süren esaretin ardından yeniden ibadete açıldıktan sonra kılınan ilk Cuma Namazında hutbeye kılıçla çıkılmasının tarihi bir mesajı vardır.
Günümüzde, Edirne’ deki Eski Camii, Kocaeli’ deki Gazi Süleyman Paşa Cami ve Amasra’daki Fatih Camii'nde de Cuma ve Bayram Namazlarında hutbeye kılıçla çıkma geleneği yaşatılıyor..
Bir geleneğin yaşatılmasından neden rahatsızlık duyuyorsunuz?..
Üstelik bu gelenek fethin sembolü olan Ayasofya’nın tekrar camiye çevrilmesiyle kılınan ilk Cuma namazında yaşatılmışsa bundan daha normal ne olabilir?..
Konuşulan medya kuruluşu Alman DW Türkçe, konuştuğu kişi kronik muhalif Nevşin Mengü olunca muhteremin nabza göre şerbet vermesini bir yere kadar anlamak mümkün ama daha önce; “Ayasofya’nın müze olmasının hesabı sorulmalıdır. Fatih’in vakfiyesinde aynen şu ibareler yer almaktadır: Bu mabedi mabet olmaktan çıkaranlar olursa bir gün, Allah’ın melekleri ve tüm lanet edenlerin laneti onun üzerine olsun. Ta o zamandan bunu görmüştür Fatih Sultan Mehmet Han. Bir gün gelir inşallah özgürlüğüne kavuşur.” Diyen (üstelik bir ilahiyatçının) bu derin “U” dönüşünü ne ile açıklayacağız?..
Hangisi doğru? Hangi söylediğinize inanacağız?..
Dün; “Ayasofya’nın müze olmasının hesabı sorulmalıdır”.
Bugün; “Ayasofya'nın camiye çevrilmesi esasen Kur'an'a aykırı bir eylemdir. Kur'an'ın kabul etmediği bir eylemdir.”
Ayrıca; kendisinin de ifade ettiği üzere Fatih’in vakfiyesinde alan; “Bu mabedi mabet olmaktan çıkaranlar olursa bir gün, Allah’ın melekleri ve tüm lanet edenlerin laneti onun üzerine olsun” uyarısı ortada dururken nasıl oluyor da “Ayasofya'nın camiye çevrilmesi esasen Kur'an'a aykırı ve Kur'an'ın kabul etmediği bir eylem” oluyor?..
Kur’an-ı Kerim sizin derin dönüşlerinizin referans kaynağı mı?..
Rüzgâr türbinlerinin kanatları da bunlar kadar hızlı dönseydi elektriğin maliyeti yarı yarıya düşerdi..
Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, Alman Der Spiegel'e dergisine verdiği mülakatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastederek;
"İstanbul'u kazanarak kendi toprağını çalmışım gibi hissediyor. Öfke mi bilmiyorum. Bazen hayranlıkmış gibi geliyor. İstanbul AK Parti yönetiminde çok fazla boşa zaman harcadı. Bence benim bu şehir için yaptığım hizmetleri görünce hayranlık duyuyor" demiş.
Marmaray, Avrasya Tüneli, İstanbul Havalimanı, Gazi Osman Paşa Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, kilometrelerce metro ve Şehir Hastaneleri gibi basit(!) ve sıradan(!) yatırımlarla boşa(!) zaman harcayan Erdoğan’ın; yağmurda Bodrum’da, depremde Erzurum’da, kar yağdığında rakı/balık keyfinde olan, Fazilet durağı yalanıyla kanı donan, her fırsatta ekmeğe ve suya zam yapmak, bol bol işçi çıkartmak, hastane yolu yapmamak, arıtma tesisini iptal etmek, temel atmama töreni yapmak, başlamış metro inşaatını durdurmak, Şehir Hatları vapurlarında karton bardakların üzerine 'çapa' figürü konularak yılların ihmalini bitirmek, dikey bahçeleri söküp duvarlarını boyayarak 'kimyasal yeşillendirmenin harika örneklerini vermek, tarihi çeşmeye musluk takmak ve nihayet mezarlıklarda yeşil ibrik dağıtmak gibi dünya icraat tarihine altın harflerle yazılan eşsiz hizmetleriyle yaprakların bile alkışladığı(!) başkana hayranlık(!) duymaması mümkün mü diyeceğiz ama ortada küçücük bir sorun var.
Yahya Kemal Beyatlı, Münir Nurettin Selçuk tarafından bestelenen o güzel şiirinde o küçücük sorunu bakın ne güzel ifade etmiş..
Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın
Bir âlem-i hayâle dalan âb uyanmasın..
Bu ülke uluslararası medya kuruluşlarının babalarının çiftliği mi?...
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), 09/02/2022 tarihli toplantısında VOA (Amerika’nın Sesi), Deutsche Welle ve Euronews’un Türkçe yayın bölümlerinin üç gün içinde lisans başvurusu yapması, aksi takdirde bu üç uluslararası medya kuruluşunun internet yayınlarının engellenmesi yönünde mahkemeye başvuru yapma kararı aldı.
1 Ağustos 2019 tarih ve 30849 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmeliğin 8.maddesine göre;
“İçerik veya yer sağlayıcısının yurt dışında bulunmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu Üst Kurulun görev alanına ilişkin uluslararası antlaşmalar ve 6112 sayılı Kanun hükümlerine aykırı yayın yaptığı Üst Kurulca tespit edilen bir başka ülkenin yargı yetkisi altındaki medya hizmet sağlayıcılarının veya platform işletmecilerinin yayın hizmetlerinin internet ortamından iletimi ile internet ortamından Türkçe olarak Türkiye’ye yönelik yayın yapan veya yayın dili Türkçe olmamakla birlikte Türkiye’ye yönelik ticari iletişim yayınlarına yer veren yayın kuruluşlarının yayın hizmetleri hakkında da bu Yönetmelik hükümleri uygulanır. Bu kuruluşların internet ortamındaki yayınlarına devam edebilmeleri için Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altındaki diğer kuruluşlar gibi Üst Kuruldan internet ortamından yayın lisansı, bu kapsamdaki platform işletmecilerinin de internet ortamından yayın iletim yetkisi alması zorunludur”.
Amazon, Netflix ve Spotify gibi platformlar bu kapsamda lisans aldılar ve RTÜK'ün kararlarına uymaya başladılar. Tidal müzik platformu lisansı olmadığı için bir süre Türkiye'den RTÜK'ün talebiyle erişime engellenmişti. Yani ortada uygulanması zorunlu bir hukuk kuralı var. Bu ne sansür, ne de engelleme, sadece egemen bir devlet olmanın gereği.
Ama RTÜK’un hukukun gereği olan bu çağrısı köpeksiz köyde değneksiz gezmeye alışmış/alıştırılmış Amerika’nın Sesi (VOA) Sözcüsü Bridget Serchak tarafından; “Türkiye’de hükümetin haber kuruluşlarını susturma çabası” olarak yansıtıldı. Oysa kendi ülkesi Amerika, yabancı yayın organlarını, ‘Yabancı Ajan Kayıt Akdi’ (FATA) çerçevesinde kayıt altına alarak, gazetecilere ‘ajan’ muamelesi yapıyor. Batılı ülkeler de kendilerine yönelik en ufak eleştiride yurt dışı menşeili medya kuruluşların kapısına kilit vuruyor.
CHP’nin RTÜK üyesi İlhan Taşçı da yabancı yayın kuruluşlarının hukukun gerekli gördüğü şartları taşımaktan kaçınmalarına tepki göstermesi gerekirken; RTÜK’ün uluslararası haber siteleri için ilk kez denetim yetkisini kullanmasını “Asıl hedef basın özgürlüğü ve çok seslilik” diyerek mandacı bir yaklaşım sergiledi.
Beyler; milleti aptal yerine koymayın, batıda hiçbir yayın kuruluşu bulunduğu ülkenin hukuk kurallarını çiğneyerek elini kolunu sallaya sallaya yayın yapamaz, yaptırmazlar.
Türkiye; bazılarının zannettiği ya da olmasını istediği gibi manda ve sömürge ülkesi değildir.
Hiç kimse basın özgürlüğü adı altında iç işlerimize pis burunları sokma hakkına sahip değildir. Bu ülkenin hak ve çıkarlarına aykırı yayın yapmak ta basın özgürlüğü değildir.
Türkiye’de yayın yapan yabancı medya kuruluşları egemenliğimizin gereği olarak hukuk sistemimize tabi olmak zorundadırlar.
Güzellikle olmazsa kanun zoruyla tıpış tıpış..
Bu kadar meşru ve hukukun gereği olan bir talepte bile yabancıların yanında yer aldıklarını gizlemeyen mandacıların, bu ülkenin hak ve çıkarlarını koruyabileceklerine inanıyor musunuz?..