CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu BBC Türkçe muhabirinin S-400’lerle ilgili sorusuna şu cevabı verdi; “kime karşı kullanacaksınız? Yunanistan’a karşı mı kullanacaksınız? NATO ittifakı içinde Suriye’ye karşı mı kullanacaksınız? Orası çok daha güçlü Ruslar var. İran’a karşı mı kullanacaksınız? Kasr-ı Şirin’den bu yana aramızda hiçbir sorun çıkmamış. E kime karşı kullanacaksınız? Rusya’ya karşı mı kullanacaksınız? Zaten silahı veren o. Niye aldınız? neyin bedeli olarak aldınız, neyin bedelini ödediniz? Bu sorunun yanıtını şu ana kadar almış değiliz.”
Oysa 15.09.2020 tarihinde; “Amerika kalkıp da orada tatbikat yaparsa, sen de kalkacaksın S-400’leri aktif edeceksin, yüreğin varsa, cesaretin varsa aktif edeceksin, kimse kusura bakmasın” diyerek S-400’lerin kime karşı kullanılacağını kendisi açıklamış hatta kullanılmamasını yüreksizlik olarak niteleyerek bugün sorduğu sorunun cevabını çok önceden aldığını göstermişti.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak 23 Kasım 2020 tarihinde yaptığı açıklamada;
“Genel Başkanımızın da benim de bu S-400’lerle ilgili söylediklerimiz son derece açıktır ve partimizin resmi görüşünü yansıtır. S-400’lerin alınması gereklidir diyen bizim genel başkanımızdır” diyerek S-400’lerin neden alındığını kendilerine pay çıkartarak açıkça ifade etmişti.
Faik Öztrak S-400’lerin gerekliliğinin parti görüşü olduğunu söylüyor ama iki sene önce aktif edilmesini öneren genel başkanı bugün gerekli olmadığını, niye alındığını ve kime karşı kullanılacağını anlayamadıklarını soruyor.
CHP Grup Başkanvekili Engin KOÇ, CHP’yi eleştiren gazetecileri özellikle not aldığını söylemişti.
Şimdi hoşgörülerine(!) sığınarak soruyoruz;
Hangisi doğru söylüyor? Genel Başkanı mı? Genel Başkan Yardımcısı mı?
Eğer parti görüşünü sayın genel başkan açıklıyor ise Sayın Öztrak yalan mı söylüyor?
Sayın Öztrak’ın sözleri doğru ise Sayın Genel Başkan son iki yılda neden fikrini değiştirdi?
“Gerekirse ABD’ye karşı aktif edilmesini” önerdiği S-400’lerle ilgili olarak bu kez ABD’nin yanında yer almasının sebebe ne?
Ya da bu derin “U” dönüşü hangi pazarlıkların sonucu ve neyin bedeli?
Birkaç soru da Sayın Genel Başkana;
Hava savunması için müttefiklerimizden (aslında müttefik görüntülü düşmanlardan) Patriot almış olsa idik kime/kimlere karşı kullanacaktık?
Patriot alınca iyi de S 400 alınca neden kötü?
Hava savunması bir zorunluluk olduğuna göre müttefiklerimizin(!) parayla vermedikleri (geçici olarak verdiklerini de apar topar söküp götürdükleri) sistemi NATO üyesi olmayan bir ülkeden temin etmemizin ne sakıncası var?
Ülke güvenliği için bir dış güçten ya da NATO’dan icazet mi alacağız?
Bu ezik tavrı egemenlik haklarınızla nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Ayrıca ülkenin güvenliği söz konusu olduğunda sistemin kimden alındığının ne önemi var?
Güney sınırımızdan Gaziantep’e Kilis’e 820 havan ve roket saldırısı yaparak 20 sivilin şehit olmasına 150 kişinin de yaralanmasına neden olan; “bizim için terör örgütü değildirler. Kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur. Onlar mı bize saldıracaklar hayır efendim” diyerek arka çıktığınız YPG/PKK’ın saldırıları için Patriotları vermeyenler S-400 alınmasına neden ısrarla karşı çıkıyorlar?
Onlar Türkiye’yi Türkiye’den daha mı çok düşünüyorlar?
Yunanistan NATO üyesi olduğu halde neden Rusya’dan S-300 aldı?
NATO bu alıma neden karşı çıkmadı? Yunanistan S-300’leri kime karşı kullanacak?
Yunanistan burnumuzun dibindeki adalarını uluslararası hukuka aykırı olarak kime karşı silahlandırıyor?
Yine burnumuzun dibindeki Dedeağaç başta olmak üzere ABD Yunanistan’da çok sayıda asker, silah ve mühimmat yerleştirdiği üsler kime karşı kuruldu?
S-400 alımı BBC’yi neden bu kadar çok ilgileniyor? Bu alımdan onlara ne?
Ülke güvenliği için alınan sistemi BBC’ye eleştirmek sizi rahatsız etmiyor mu?
Bu sorulara samimi ve inandırıcı cevaplar verilmeden BBC (Türkçe)’ye asist yaparak yabancı dostlarınıza sevimli görünmek mümkündür ama ülke savunması için yapılan bu haksız ve dayanaksız eleştirilerin; Yozgat’ta Kandil’i yerle yeksan etmekten dem vurup Diyarbakır’da operasyonlar durdurulsun diyen terör destekçilerine ses çıkartamamaktan bir farkı yoktur.
Ve de ancak ikibuçuk ayda ikibuçuk milyon koyunun uçakla Katar’a gönderildiği açıklaması kadar ciddi ve inandırıcıdır.
Parti sözcünüzün; “S-400’lerin alınması gereklidir diyen bizim genel başkanımızdır”; sizin “Amerika kalkıp da orada tatbikat yaparsa, sen de kalkacaksın S-400’leri aktif edeceksin, yüreğin varsa, cesaretin varsa aktif edeceksin, kimse kusura bakmasın” sözlerinizle neden alındığını bildiğiniz halde bilmezden geldiğiniz cevabı biz açık açık söyleyelim.
S 400’ler bu ülkeye her kim düşmanlık yapmaya kalkarsa onlara karşı kullanılacaktır.
Bu ülkeler; elçileriyle kanka olduğunuz, hatta aldığınız bazı kararları kontrol etmeye gönderecek kadar saygı duyduğunuz, her fırsatta Türkiye’yi şikâyet ettiğiniz ve bu ülkede can güvenliği yok gelmeyin diyerek uyardığınız dostlarınız(!) olsa bile kullanılacaktır.
Yoksa sizi rahatsız eden ve kabul etmekte zorlandığınız gerçek bu mudur?
Dün beyaz Toroslar korku salıyordu, bugün üniversitelerin Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde boş kontenjan yok.
Kürtlerin temsilcileri olduklarını söylemelerine rağmen, kendilerine biat etmeyen kürtlerin huzurlarını bozmak, çocuklarını dağa kaçırmak, mallarına ve canlarına zarar vermek ve ülkeyi bölmekten başka bir iş yapmayan ama ABD ve AB’ne taşeronluğunu ölümüne yerine getirenlerin iddialarının aksine artık devlet kürt vatandaşlarına ayırımcılık yapmadığı, haklarını ve hukuklarını koruduğu için -Beyaz Torosların- korku saldığı günlerdeki dil ve üslup ile yaptıkları siyaset karşılık bulmuyor.
Altılı masanın kendilerine ne kadar muhtaç olduklarını bilerek ayar ayar üstüne ayar, fırça üstüne fırça çekerek “yıkılmadık ayaktayız” görüntüsü verseler de bir tek geçersiz oy dahi çıkmadan tulum çıkardıkları, kendilerine yardım ve yataklık yapmayanların perişan edildikleri, ağızlarından çıkan bir sözle şehirlerin yakılıp yıkıldığı, binlerce masum insanın katledildiği, hendeklerin çukurların kazıldığı, özerk yönetimlerin ilan edildiği, sırtlarını PKK’ya yasladıklarını, bölücübaşı Apo’nun heykelini dikeceklerini açık açık ilan ettikleri günleri mumla aradıklarını biliyoruz.
Esip yağıp gürledikleri, korku saldıkları ve devlete meydan okudukları günler geride kaldı.
Bugün devlet hem masada hem de sahada güçlü.
Teröre sıfır tolerans politikası çerçevesinde MİT’in “kargo” servisi tıkır tıkır çalışıyor.
Her gün bir hain adrese teslim ediliyor, lider bozuntuları ölüm korkusuyla gizlendikleri delikten çıkamıyorlar.
Çok güvendikleri ve hizmetinde kusur etmedikleri ABD onlar için ancak taziye mesajı yayınlayabiliyor.
Diyarbakır’ın onurlu ve yiğit annelerinin 3 Eylül 2019 da başlattıkları eylem fiziklerini de kimyalarını da bozdu.
30’a yakın çocuk dağdan indirilerek ailesine kavuşturulurken, dağa çocuk kaçırmalar neredeyse durma noktasına geldi.
Hiç ummadıkları yerden çok ağır bir darbe yediler.
Çocuklarını birer ikişer dağa kaldırıp kimini pisipisine ölüme gönderen, kimini azgın tekelerin “haz” aracı olarak kullanan örgüt anneler karşısında çaresiz kaldı.
Milliyetçilik masalı okuyanlar da Kandil’i yerle yeksan edeceği masalı üfürenler de Kandil’in siyasi uzantısını incitmemek adına bu onurlu anneleri ziyaret etmekten korktular.
Annelerin cesaretine devletin sadece terörle mücadelede değil, her alandaki etkili, kararlı ve samimi politikaları da eklenince kürt kardeşlerimizin haklarını savunuyor bahanesiyle onları köleleştiren ve bölücülüğün aparatı olarak kullananların ellerindeki kozlar da alınmış oldu.
Böylece ABD ve AB’nin emrine amade kullanışlı bir taşeron oldukları kabak gibi ortaya çıktı.
Oysa kürtlerin onların savunmasına ihtiyaçları yok.
Çünkü artık kürt türk ayırımı yapmayan bir devlet var.
TRT’nin Kürtçe yayın yapan bir kanalı var.
Beyaz Torosların korku saldığı mazide kürtçe şarkı söylemek te dinlemek te yasaktı.
Söyleyen de dinleyen de linç ediliyordu.
Ahmet KAYA “kürtçe şarkı söylemek istiyorum” dediği için linç edilmiş yurt dışında yaşamak zorunda kalmış ve orada vefat etmişti.
Devlet aynı Ahmet KAYA’ya ölümünden 13 yıl sonra 2013 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödülünü vererek geçmişte yapılan hatayı telafi etmeye çalıştı.
Kürtçe konuşmanın, kürtçe kitap basımının akıldan bile geçirilmesinin suç olduğu günlerden Üniversitelerde Kürt dili ve Edebiyatı, Zaza Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açıldığı günlere geldik.
2022 YKS yerleşme sonuçlarına göre; Mardin Artuklu, Bingöl, Muş Alpaslan ve Munzur Üniversitelerindeki “Kürt Dili ve Edebiyatı” ile “Zaza Dili ve Edebiyatı” bölümlerinin kontenjanlarının dolduğu ayrıca her bölümün okul birincileri kontenjanı ile birer öğrenci daha kabul etmeleriyle 145 öğrencinin bu bölümlerde okumaya hak kazandıkları açıklandı.
Beyaz Torosların korku saldığı günlerden; üniversitelerde kürt dili ve edebiyatı bölümü açacak kadar kürt vatandaşlarına sahip çıkan bir devlet varken kürtlerin ABD ve AB’nin beslemesi taşeronların(!) “savunmalarına” ihtiyaçları var mı?
Siz hiç ABD ve AB’nin desteklediği bir oluşumun bu ülke yararına iş yaptığını gördünüz mü?
Sırtını ABD ve AB’ye dolayısıyla YPG/PKK’ya yaslayan bir siyasi yapının kürtleri savunmak gibi masum bir amacı olduğuna inanıyor musunuz?
Şaşırdık mı?..
Adana Ceyhan Belediye Başkanı Hülya Erdem 25 müdürlüğün 22’sini emekli polis olan yardımcısı Ertuğrul Bengün’e bağlamış.
Bolu’nun ırkçı belediye başkanı Tanju Özcan da Bolu Belediyesine bağlı olarak kurulan ve Bolu Belediyesi’ne ait sosyal tesislerin yönetimden sorumlu olacak Bol Tur Turizm Organizasyon Ticaret ve Sanayi Limited Şirketinin Genel Müdürlüğü’ne Belediye Makam şoförü olarak çalışan Özgür Yıldız’ı atamış.
Ehliyetin(!), liyakatin(!) emsalsiz(!) örneklerini gösteren başkanları tebrik(!) ediyor bu tür başarılı(!) uygulamaların diğer belediyelere de örnek(!) olmasını diliyoruz.
İktidara geldiklerinde ehliyete ve liyakate önem verecekleri, halkla birlikte karar vererek adil bir yönetim uygulayacakları masallarını üfürenlerin de kulaklarını çınlatıyoruz.
Acaba kamu kurumlarına, hatta özel kuruluşlara baskına giden sayın genel başkan, bu başarılı(!) uygulamaları yerinde görmek için bir baskın da bu belediyelere yapar mı?..