2023'teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Tayyip Erdoğan’ı destekleyen Sinan Oğan katıldığı TV100 canlı yayınında ilginç açıklamalarda bulundu.
Oğan; dönemin CHP lideri Kılıçdaroğlu'na destek vermesi karşılığında Ümit Özdağ'a verdiğinden 'âlâsını' teklif ettiğini ancak kendisinin devlet adamı olduğunu, Meclis çoğunluğunu sağlayamayan Millet İttifakı'nı desteklemenin ülkede büyük bir krize neden olacağı gerekçesiyle Kılıçdaroğlu'nun teklifini kabul etmediğini, kabul etmiş olsaydı Cumhurbaşkanı yardımcılığı ve üç bakanlık alacağını söyledi.
'Ucu ucuna kazandığımız bir seçimde parlamento da arkamızda yok, nasıl yöneteceğiz bu ülkeyi?' diye sorduğunda Kılıçdaroğlu’nun 'yönetemeyeceğiz, kriz çıkar' cevabı verdiğini, 'Krizden çıkış planınız var mı?'. diye sorduğunda ise; “var, bize destek olun seçimi kazanalım, ülkeyi bir daha seçime götürelim' dediğini ifade etti.
Kemal Kılıçdaroğlu “incinsen de sözün düzünü diyeceğim. Sana bırak 3 bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı vermeyi, boyatmak için ayakkabılarımı bile vermem! Sen domuz bağcı teröristlerin ortağı, para düşkünü bir siyaset tüccarı, cehennemin kapılarını milletin üstüne kitleyen, Türkiye'nin batması ve parçalanması için kurulan plana sadık bir B.O.P ajanısın!” sözleriyle Oğan’a cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bakanlık teklif ettiğini inkar etti.
Kılıçdaroğlu’nun açıklaması uzun ama sanki HDP ile gizli kapaklı görüşmeler yaparak onları yüz yıllık cumhuriyetle hesaplaşacakları, İmralı’nın kapılarını kıracakları tehdidini savuracak kadar yüreklendiren ve Ümit Özdağ’a desteği karşılığında ise masa ortaklarından habersiz MİT Başkanlığı ve üç bakanlık verecek kadar bonkör davranan kendisi değilmiş gibi masal anlattığından buraya almadım.
Kendisine sormak lazım, madem Sinan OĞAN BOP Ajanı, neden desteğini isteyip pazarlık yaptı?
OĞAN teklifini kabul ederek destek verseydi BOP Ajanı olmayacak mıydı?
Bu açıdan bakıldığında Cumhurbaşkanlığı için yedi yardımcılık, bakanlıklar ve devlet kadrolarını ulufe dağıtır gibi dağıtan Kılıçdaroğlu’nun Sinan OĞAN’a “bırak cumhurbaşkanlığı yardımcılığını boyatmak için sana ayakkabılarımı bile vermem” sözleri dünyadaki hiçbir komedide rastlanmayacak kadar komik bir repliktir.
Sinan OĞAN kendisine destek verseydi, bırakın ayakkabısını vermemeyi ona ayakkabı mağazası açar, bütün partililerin de o mağazadan ayakkabı almasını zorunlu kılardı.
Sinan OĞAN sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile Kılıçdaroğlu’nun rahatsızlık duyduğu için saklamaya çalıştığı gerçekleri ifşa ederek şunları söyledi.
“Sayın Kılıçdaroğlu, Sizin bu yapmaya çalıştığınıza bizim oralarda “Toydan sora nağara” derler. Maalesef görüyorum ki, hırs sizin aklınızın da, erdeminizin de önüne geçmiş. …………Madem öyle; sizinle görüştükten sonra, ertesi gün liseli sevgililerin bile telefonunda olmayacak sayıda sizden gelen onlarca cevapsız çağrı neden vardı? Hele arada bize ulaşmaya çalışan sizin koyduğunuz onlarca aracıyı saymıyorum……………………
Sn. Kılıçdaroğlu, bu seçim benim değil, sizin yüzünüzden kaybedildi………….
HDP’ye güzelleme yapanların, DEM’lenip Selahattin Demirtaş, Osman Kavala diye sayıklayanların üzerine kapattım cehennemin kapılarını…………………….
Velhasıl-ı kelam; yaş Kemal’e ermiş ama hala yeniden genel başkan seçilme derdindesiniz. İntikam almaktan bahsediyorsunuz! Bence bir kenarda sessizce durarak bu ülkeye daha çok hizmet edebilirsiniz. Ayrıca, evde canınız sıkılıyorsa, bir vakıf kurun geçin başına, çevreyle ilgilenin, çiçekle, böcekle falan ilgilenin. Ama size dostça bir tavsiye; kuracağınız vakıf dış politikayla ilgilenmesin. Mazallah yeniden Zengezur Koridoru’nu kapatıp Ermenilere hoş görüneyim vs dersiniz, iyice batırırsınız… Yeri gelmişken; Hesap sorma vs. tehditleriniz bana vız gelir, tırıs gider. Ununuzu elediniz, eleğinizi de asın artık. Siz beceremediniz. Sizin yarım kalan bir işiniz yok, bizim var ve bunu 2028’da tamamlayacağız.”
Ununu eleyen Kılıçdaroğlu elinde eleğiyle ortalıkta dolaşıyor.
Ben Sinan OĞAN’ın doğru söylediğine inanıyorum. Cumhurbaşkanı adayı olabilmek için toplam oyları yüzde bir olan partilere bile 38 milletvekilliği hibe edecek kadar gözünü karartan Kılıçdaroğlu şayet destek olsaydı Sinan OĞAN’ı da makama boğardı.
Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun süslü/soslu inkarının hiçbir değeri yok..
Kaldı ki ortaya dökülen gerçeklerden anlıyoruz ki şayet Kılıçdaroğlu seçilseydi ülke kaosa sürüklenecek ve bu kaos ortamından da en çok Kandil ve Fetö yararlanacaktı.
Bu iki terör örgütünün Kılıçdaroğlu’na açık destekleri de bu gerçeği doğrulamaktadır.
Sinan OĞAN Kılıçdaroğlu’na destek vermeyerek ülke yararına davranmıştır.
Ancak aynı hassasiyeti gösteremeyen Ümit Özdağ üç bakanlık ve MİT Başkanlığı uğruna PKK’nın siyasi uzantısının ve Fetö’nün desteklediği adayla işbirliği protokolü imzalamıştır.
Yaşananlara bakıldığında sanki her şeyi doğru yapmış ta başarı hikâyesi yarım kalmış gibi yeniden siyaset sahnesine çıkmak için fırsat kollayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu ülkeye ve millete verebileceği hiç bir şey yoktur.
Asıl amacı kaybettiği 13 seçimden sonra zorlukla kaldırıldığı ve konforunu özlediği genel başkanlık koltuğuna tekrar oturarak hançercilerden intikam almak olduğunu biliyoruz.
Ancak artık çok geç..
Çünkü eski çamlar bardak oldu...
Ve artık büyük patron(!) da onu desteklemiyor..
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemenin aptallık olduğu ne zaman anlaşılacak?
Aktif görevde iken genel teftiş yaptığım Adıyaman’da yakın arkadaşımın davetiyle bir hafta sonu köylerine gitmiştim.
Yol boyunca başka hiç bir bahçede bir uyarı levhası görmediğim için arkadaşımın bahçelerinin girişindeki ”özel mülktür girilmez” tabelası dikkatimi çekti.
Adeta Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi kolayca açılabilecek basit bir kapısı bulunan ve çitlerin üzerinden atlanarak rahatlıkla girilebilecek bir bahçe için neden “özel mülk” uyarısı yapıldığını sorduğum arkadaşım, bunu mahkeme kararı ile yaptıklarını söyleyince çok şaşırmıştım.
Okuması yazması olmayanlar ve başıboş hayvanlar için bu uyarının ne anlamı var? diye sorduğumda ise “hiçbir anlamı yok” diyerek bu karara neden olan traji-komik olayı anlattı.
Bahçelerine giren ve yüzme bilmeyen bir çocuk bahçedeki havuzda boğularak ölünce çocuğun ailesi “bahçe sahibi tedbir alsaydı çocuğumuz bahçeye ve dolayısıyla havuza giremeyecek ve boğulmayacaktı” diyerek dava açmışlar.
İlginçtir, mahkeme de ailenin talebi doğrultusunda “özel mülktür girilmez” uyarı levhası asmadıkları gerekçesiyle tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme sebebiyetten para cezasına ve tazminata hükmettiğinden benzer bir sorun yaşamamak için bahçe girişine uyarı levhası asmışlar.
Bu olayı neden anlattım?
Bizim insanımızın garip bir özelliği var. Siz hangi uyarıyı yaparsanız yapın o bildiğini okur ve olumsuz bir sonuçla karşılaştığında ise başkalarını, hükümeti ve devleti suçlayarak rahatlar.
Anlattığım örnekte olduğu gibi çocuğuna sahip olmaz, başkalarının bahçesine izinsiz girmemesi gerektiğini öğretmez ama “kör ölür badem gözlü olur” misali çocuğu ölünce başkalarını suçlar hatta evladının cansız bedeni üzerinden tazminat pazarlığı yaparak koparttığını kar bilir.
Yıllardır “anız yakmayın” diye uyarılar yapılır ama anız yakılması bir türlü önlenemez.
1993 yılından beri yasak olmasına rağmen, yakılan anızla birlikte binlerce mikro organizma yok olur, ekolojik denge bozulur.
Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde başlayan ve Mardin’in Mazıdağı ilçesine yayılan anız yangınlarında 11 vatandaşımız hayatını kaybetti, 78 vatandaşımız yaralandı, yüzlerce hayvan telef oldu.
Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (DEDAŞ) tarafından, Diyarbakır’ın Çınar ilçesi Köksalan ve kırsal Yazçiçeği mahalleleri ile Mardin Mazıdağı ilçesi Yücebağ ve Yetkinler kırsal mahallelerinde çıkan yangınla ilgili olarak yapılan açıklamada bazı medya kanallarında yangının elektrik kaynaklı olduğu belirtilmiş olsa da yangının elektrik iletim hatlarından kaynaklanmadığı hatta yangının meydana çıktığı bölge olarak belirtilen bazı alanlardan elektrik iletim hatlarının dahi geçmediği belirtildi.
Olayın ardından malum partinin milletvekillerini bölge halkını devlet aleyhinde kışkırtmaya çalışarak felaketten rant devşirmeye kalktılar.
Şaşırdık mı? Elbette hayır..
(Bölgeyi ziyaret eden Ali Mahir Başarır Başkanlığındaki CHP heyetinin Mardin’de Valiliğe uğramayıp DEM’li Belediye Başkanını ziyaret etmesi halkı etkilemeyi başaramayan DEM’in CHP’yi etkilemeyi başardığını gösterirken, Beşiktaş’taki yangında ölen işçiler için kent ittifakının hiçbir tepki göstermemesini ibretlik bir ikiyüzlülük olarak kayda geçelim)
Yangının başlamasından itibaren mahallinde söndürme, kurtarma ve yardım çalışmalarını koordine eden kamu görevlilerinin yöre halkı ile yakınlıklarından rahatsızlık duyan DEM’lilerin provokasyon çabalarına bölge halkının sert tepki göstermesi bu elim olayın belki de en önemli tesellisidir.
Esas meseleye gelecek olursak, ilgililer ve yetkililer “anız yakmayın” diye uyardıkları halde anız yakılmaya devam ediliyor. Bu yazı yazılırken Bursa’da anız yangının çıktığı haberinin medyaya düşmesi asla akıllanmayacağımızı gösteriyor.
“Ormanda ateş yakmayın, ateş yakma izni olan yerlerde ateşin söndüğünden emin olmadan ayrılmayın uyarılarına” rağmen üç paralık keyif uğruna ormanda ateş yakmaktan vazgeçmiyor, yakılan ateşi söndürmeden bölgeden ayrılmaya devam ediyoruz.
Çevrenizi temiz tutun, uyarıları bir kulağımızdan girip diğer kulağımızdan çıkıyor.
Derelere kirli/tehlikeli atıklar bırakılıyor, denizlerin/ göllerin dibi çöplüklerden daha kötü.
Bir zamanların pırıl pırıl Haliç’i ve temizlenmeyen İzmir Körfezi resmen b.k kokuyor.
Çimlere basmayın, çiçekleri kopartmayın” uyarılarını kimsenin taktığı yok.
“Suyu israf etmeyin, ekmek nimettir yeri çöplük değildir” uyarıları dikkate alınmıyor her gün milyonlarca metreküp su boşa akıtılıyor milyonlarca etmek çöpe atılıyor.
Her bayram öncesi “trafik kurallarına uyun, aşırız hız yapmayın, geç gidin ama sağlıklı gidin” uyarılarına kulak tıkanıyor.
Sonuç; onlarca ölü, yüzlerce yaralı ve milyonlarca liralık maddi hasar.
Her sene Ege, Akdeniz ve Güneydoğu’daki yerleşim yerlerinde çok büyük maddi kayıplara neden olan yangınlar çıkıyor, ülkenin ciğerleri yanıyor.
PKK’nın olağan şüpheli olduğu vak’alar dışında bu yangınların büyük bir çoğunluğunun insan kaynaklı olduğunu biliyoruz.
Ama bir türlü önleyemiyoruz, hangi uyarı yapılırsa yapılsın etkili olmuyor.
Uyarıları dinlemeyerek faciaya neden olanlar suçluluktan kurtulmak için en kolay yol olan devleti ve hükümeti suçlayarak kendilerini temize çıkartıyorlar.
Her sene ormanlar yanıyor, anızlar yakılıyor, canlar kaybediliyor, milli servet yok oluyor, her bayram onlarca can kaybı, yüzlerce yaralı ve milyonlarca maddi hasara rağmen hiçbir şey değişmiyor.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemenin aptallık olduğu ne zaman anlaşılacak?
Ya da anlaşılacak mı?