391 bin kişinin işlem yaptığı kripto para platformu Thodex'in kurucusu Faruk Fatih Özer'in yaklaşık 2 milyar dolarlık kripto para ile yurtdışına kaçmasının ardından son günlerde kullanıcılardan para çekme ile ilgili çok sayıda şikayet gelen kripto para borsası Vebitcoin de faaliyetlerini durdurma kararı aldığını duyurdu.
Goldexcoin ve Sistemkkoin’e ulaşılamaması da meselenin sadece kripto Faruk’la sınırlı kalmayacağını gösteriyor.
Gelişmelerle ilgili olarak MASAK incelemesi ve adli süreç devam ederken, Thodex’in bankalardaki 31 milyon dolar varlığına, Vebitcoin’in ise banka hesaplarına bloke konuldu.
"Thodex’in Türkiye’de kurulup ABD’den ilk lisans alan şirket olması, İstanbul Anadolu Başsavcılığı açıklamasına göre 120 ülkede faaliyet göstermesi, Afrika’daki en büyük merkezin Fetö’nün hala etkin olduğu Nijerya’de açılması, bu işte Fetö parmağı olabileceğini kuşkularını arttırmaktadır.
Kriptoluğun destanını yazan bir örgütünharaç transferleri için küresel düzeyde etkin bir kontrol mekanizması ve mevzuatı olmayan kripto parayla ilgilenmeyeceklerini zannetmek saflık olur.
Kripto paralarda denetimsizlik ve devlet garantisi olmaması nedeniyle küresel çapta dolandırıcılık olayları rekor seviyelere ulaştı.
Yani dolandırma ülkemize has bir özellik değil ancak yediği kazıklara rağmen akıllanmayarak dolandırılmak milli sporumuz(!) olsa gerek.
Perşembe’nin gelişinin Çarşamba’dan belli olduğunu gazeteci Dilek GÜNGÖR (Sabah Gazetesi 23/04) şöyle anlatıyor.
“Arabaya parça almak için OSTİM'de oto sanayi sitesine gittiğimde manzara hiç hoş değildi. Herkesin elinde birer telefon… Araba tamir eden çocuk da oynuyor, dükkânın sahibi de… O coin benim, bu coin senin… Görseniz, sanki hepsi broker filan… Cep telefonlarında altcoin grafikleri, alıp satıyorlar. Oradakilere "Ya Wall Street'e mi geldim, oto sanayi sitesine mi?" diye sormadan edemedim. "İyice araştırdınız mı, bak aldığınız haftalık bile uçar" demeye kalmadan çalışan çocuklardan birisi "Abla yok biliyoruz biz işi, kazanıyoruz" demesin mi?”
Kolay yoldan çok para kazanma hırsının önüne geçemiyoruz bir türlü.
Oysa çok bilinen bir söz vardır.
“Bedava peynir fare kapanında bulunur”.
Ne geçmişte yaşanan, yüzbinlerce insanın mağdur olduğu banker vurgunundan, ne çiftlikbank ve benzeri örgütlenmelerle yapılan soygunlardan, ne ucuza devlet arazisini kapattığını zannederek dolandırılmaktan ibret almadık ve öyle anlaşılıyor ki alacağımız da yok.
Atalarımız az tamah çok zarar getirir demişler ama dinleyen kim?..
Katır bile aynı çukura iki kez düşmezken insanlardaki çok ve kolay kazanma hırsı vurguncu tosuncukların iştahını kabartıyor.
Devletin kurumlarına, memurlarına güvenmeyenlerin, bıyıkları terlememiş tıfılların, tosuncukların yüksek kazanç vaatlerine inanıp paralarını teslim etmelerinin tek sebebi kısa sürede yüksek kazanç elde etme hırsı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tam dört sene önce; “Dijital kripto paraların kullanımının dini hükmü nedir?” sorusuna (2017 /111013 no’lu) şu görüşü vermiş.
“Kullanıcılar arasında değişim ya da kıymet ölçüsü olarak genel kabul gören, kaynağı itibariyle kullanıcılara güven veren her türlü paranın kullanımı caizdir.
Bu noktada önemli olan husus, para olarak bilinen değişim aracının kendi özünde yani üretim şeklinde, sürüm aşamalarında ve muhataplık niteliğinde büyük belirsizlik (garar) içerip içermemesi, bir aldatma (tağrir) aracı olarak kullanılıp kullanılmaması ve belli bir kesimin haksız ve sebepsiz zenginleşmesine vesile olup-olmamasıdır.
Son yıllarda ortaya çıkan ve birçok çeşidi bulunan, dijital-kripto paralardan her birini kullanmanın hükmünü yukarıdaki genel ilkeler doğrultusunda değerlendirmek gerekir.
Buna göre kendi özünde ciddi belirsizlikler taşıyan, aldanma ve aldatma riski ileri düzeyde olan, dolayısıyla herhangi bir güvencesi bulunmayan ve kamuoyunda saadet zinciri olarak bilinen uygulamalar gibi belirli kesimlerin haksız ve sebepsiz zenginleşmesine yol açan dijital kripto paraların kullanımı caiz değildir.”
Hırsı aklının önüne geçmeyen herkes için ne kadar uyarıcı değil mi?..
Ama dolandırılmaya razı olanlar için fırıldak tıfılların uçuk vaatleri daha önemli.
16 Nisan 2021 tarih ve 31456 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan (30.Nisandan itibaren yürürlüğe girecek) “Ödemelerde Kripto Varlıkların Kullanılmasına Dair Yönetmelikte”;
“Kripto varlıkların, ödemelerde doğrudan veya dolaylı şekilde kullanılamayacağı, Kripto varlıkların ödemelerde doğrudan veya dolaylı şekilde kullanılmasına yönelik hizmet sunulamayacağı. (madde 3/2, 3)
Ödeme hizmeti sağlayıcıları, ödeme hizmetlerinin sunulmasında ve elektronik para ihracında kripto varlıkların doğrudan veya dolaylı olarak kullanılacağı bir şekilde iş modelleri geliştiremeyeceği, bu tür iş modellerine ilişkin herhangi bir hizmet sunamayacağı, Ödeme ve elektronik para kuruluşlarının, kripto varlıklara ilişkin alım satım, saklama, transfer veya ihraç hizmeti sunan platformlara veya bu platformlardan yapılacak fon aktarımlarına aracılık edemeyeceği” (madde 4/1, 2) hükme bağlandı.
Yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayımlanmasından sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Twitter hesabından yaptığı açıklamada; "Yine bir gece yarısı zorbalığı, kurtulamadılar bu zihniyetten. İlla gece yarıları bir akılsızlık yapacaklar. Böyle kararlar verilmeden önce tüm paydaşlarla konuşulur. #Kripto kararını kime danıştın ey iktidar? Bu konunun tüm paydaşları ile oturup, istişarelerde bulunacağım." Derken aynı gün öğleden sonra yaptığı ikinci paylaşımda; “Tüm gün farklı paydaşlarla görüştüm. Kripto 1 milyar dolarlık teşebbüsümüzün çıkacağı yegâne alandır. Türkiye’nin finansal teknoloji girişimlerine darbe vurdular. Gençlere tahammülleri yok bunların. Yok yok yok!” ifadelerini kullanarak eleştiride bulundu.
Ayça HAN’ın 20 Nisan tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki yazısında görüşlerine yer verdiği ekonomist ve kripto para araştırmacısı Enes Özkan; “Yönetmeliğin bir düzenlemeden ziyade yasaklama ve hayata geçirenlerin yüzlerine çarpılacak bir oksimoron, muhafazakarlık olarak bile değerlendirilemeyecek şekilde bir öngörüsüzlük olduğunu ve Türkiye’deki ekonomi yönetiminin her zaman yaptığı gibi piyasaya çok kötü bir sinyal verdiğini, Yönetmelikteki yasakçı tavrın finansal teknoloji başta olmak üzere tüm blockchain teknolojilerine yönelik geliştirme yapan yazılımcıların ülke dışına çıkmasına sebebiyet vereceğini, siyaset mekanizması sadece güç kullanma üzerine işlememeli, kanun gücüyle insanlara gerçeklik dışı, yapılamaz, kontrol edilemez şeyler dayatılmamalı” ifadelerini kullanarak düzenlemeye karşı çıkmıştı.
Oysa Yönetmeliğin yayımlanmasından sadece bir hafta sonra yaşananlar gösterdi ki Merkez Bankası vurguncuların tekerine çomak sokmuş, eğer bu düzenleme yapılmasaymış vurgun büyüyerek devam edecekmiş.
Şimdi söyleyin bakalım kim haklıymış?
Dört sene önce verdiği görüşle bugünkü sonucu öngörerek uyaran Diyanet İşleri Başkanlığı mı?..
Başıboşluğu önlemek için düzenleme yapan Merkez Bankası mı?
“Yönetmeliğin bir düzenlemeden ziyade yasaklama ve hayata geçirenlerin yüzlerine çarpılacak bir oksimoron, muhafazakarlık olarak bile değerlendirilemeyecek bir öngörüsüzlük ve piyasaya verilen çok kötü bir sinyal olduğunu iddia eden kerametleri kendilerinden menkul sözde ekonomist ve kripto para uzmanları mı?
Her şeyi kendilerinin bildiğini zanneden (Z) kuşağı mı?
Yoksa Yönetmelik düzenlemesini eleştiri sınırlarını aşarak, gece yarısı zorbalığı ve akılsızlık olarak niteleyen siyasetçiler mi?..
Hiçbir güvencesi olmayan kripto para ve borsalarının kontrol altına alınmasının, vatandaşın ve bankaların haklarının korunması için atılan son derece isabetli bir adım olduğu yaşanan olaylarla daha iyi anlaşılırken, yönetmeliğin içeriğine bakmadan Resmi Gazete’de gece saatlerinde yayımlanmasını akılsızlık ve zorbalık olarak niteleyen zihniyetin, 104 emekli amiralin hayali bir Montrö gerekçesi uydurarak, gece yarısı darbe çağrıştıran ve halkın iradesini tehdit eden bir bildiri yayımlamalarını ifade özgürlüğü olarak kabul edip desteklemesi ancak bu ülkede rastlanabilecek bir çifte standarttır.
Atalarımız ne güzel söylemiş;
“Tatsız aşa tuz, akılsız başa söz neylesin.”
Onlar Türkiye’ye soykırımla suçluyor, dostları üç maymunu oynuyor..
(HDP) Merkez Yürütme Kurulu, altına Paşinyan’ın da rahatlıkla imza atabileceği bir açıklama yaparak asla bir Türkiye partisi olmadığını, bir kez daha gösterdi.
Tarihe bir utanç belgesi olarak geçecek açıklamada; “24 Nisan 1915 günü, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 250 Ermeni aydın ve siyasetçi evlerinden alınarak zorla sürgüne gönderildi ve katledildi. Bu tarih, Ermeni Soykırımı’nın başladığı gün oldu. Ermeni halkı, binyıllardır yaşadığı anayurdundan sürülerek, büyük oranda katledildi. Anadolu Hristiyansızlaştırıldı. Soykırım neticesinde mülkiyet ve kültürel varlık kamu iradesiyle el değiştirdi. Türkiye Ermeni Soykırımı ile 106 yıldır yüzleşmedi, yüzleşilmeyen suçun tekrarlandı ve bugüne kadar taşındı. Büyük suç cezasız kaldı, ayrımcılık ve nefret suçları sıradanlaştı. Ermeni Soykırımı her şeyden önce; insani, hukuki ve toplumsal bir mesele olarak bugün adil bir şekilde yüzleşilmesi ve kabul edilmesi gereken bir meseledir. Bu mesele hem iç siyasi hesaplaşmalara hem de dış siyasetteki politik muhasebe ve konumlanmalara kurban edilecek bir mesele değildir. Bu tarihsel, toplumsal ve insani meselenin, devletlerarası siyasette Türkiye ile yaşanan ilişkilerin ve politik konjonktürün bir sonucu olarak gündeme getirilmesi kabul edilemez. Ermeni Soykırımı bu topraklarda yaşandı ve adaleti bu topraklarda sağlanmalıdır.
Ermeni Soykırımı, yüzyılın başında devlet içindeki karanlık odakların ve katliamcı çizginin halklara reva gördüğü bir siyasetin sembolü haline gelmiştir. Rum, Süryani, Keldani, Kürt, Alevi ve Êzidî halklarına reva görülen ve bugün de sürdürülen katliamcı siyasetin şifrelerini ve soykırım mekanizmasının mahiyetini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Bu katliam ve kıyım mekanizmasıyla yüzleşmek, Türkiye’nin aydınlık geleceğinin, bir arada ortak yaşamın olmazsa olmazıdır.
106’ncı yıldönümünde bu toprakların kadim halkı olan Ermenilere karşı gerçekleştirilen soykırımı, yaşanmış olan büyük felaketi ve insanlık trajedisini yüreğimizde hissediyor, katledilenleri saygı ve rahmetle anıyoruz.” Denildi.
PKK’nın alçakça katliamlarıyla yüzleşemeyen siyasi uzantılarının sözde soykırımla yüzleşme çağrısına sadece AK Parti ve MHP’den tepki gelmesi, İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisinin seslerinin çıkmaması sizce normal mi?..
Bu rezil açıklamanın muhatabı sadece hükümet mi?
Ne ara vicdanlarınız bu kadar köreldi?..
Pervin BULDAN’a selam gönderen, birlikte fidan diken, İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı bu açıklama hakkında bir şey söylemeyecek mi?..
23 Nisan törenlerini bahane ederek Milli Eğitim Müdürüne laf ederken gösterdiği cesareti gösterebilecek mi?..
Yasin BÖRÜ’nün katillerinin azmettiricilerine şeref madalyasını layık görenler daha ne kadar susacaklar?
Üstüne vazife olmadığı halde Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Melih BULU’yu istifaya davet ederek şirinlik yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ağzını açmayacak mı?.
Pervin BULDAN ile genel başkanlarının ismi birlikte anıldı diye kıyamet kopartan İYİ Partililer ve HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyoruz diyen Sayın AKŞENER bu rezalete tepki göstermeyecekler mi?..
Nasıl olsa unutulur gider diye mi düşünüyorlar.?
Hızlı treni bile eleştirenler “SAADET”leri bozulmasın diye mi dut yemiş bülbüle döndüler?...
“GELECEK” te ki ortaklığa bu suskunluk “DEVA” mı olacak?.
“Türkiye’yi Ermeni, Rum, Süryani, Keldani, Kürt, Alevi ve Êzidî halklarına reva görülen ve bugün de sürdürülen katliamcı siyasetin sorumlusu” olarak gösteren bir partiye sadece ve sadece siyasi çıkar ve oy uğruna ses çıkartamamak nasıl bir Müslümanlık, nasıl bir milliyetçilik ve nasıl bir Atatürkçülüktür?..
Joe Biden’ın soykırım açıklamasına gürleyip gizli(!) ortaklarının soykırım suçlamasını görmezden gelmek tam bir suç üstü yakalanma halidir.
Tarih ihaneti de ihanete göz yumanları da işbirlikçileri de gafilleri de oportünistleri de kaydetmektedir.
Ülkesini; sadece Ermeniler değil, Rum, Süryani, Keldani, Kürt, Alevi ve Êzidî halklarına reva görülen ve bugün de sürdürülen soykırımla suçlayacak kadar gözlerini kin ve nefret bürümüş terör örgütünün siyasi uzantısı ile işbirliklerini siyasi çıkar hesabıyla sürdürenler bunun bedelini er ya da geç sandıkta ödeyeceklerdir.