En son 7 Ekim 2020’de “evet” oyu verdiği Irak-Suriye Tezkere’siyle kelimesi kelimesine aynı olan son Tezkere’ye 26 Ekim 2021 tarihinde TBMM de yapılan oylamada “hayır” diyen CHP; 2023 seçimleri için oylarına ölümüne ihtiyaç duyduğu HDP’yi kırmamak adına her türlü fedakârlığı(!) çekinmeden yapabileceklerini de göstermiş oldu.
2014'ten bu yana metin içerikleri birebir aynı olan 6 tezkereye evet diyen CHP’nin bu ani dönüşünü (ya da HDP’ye teslimiyetini) daha önceki metinlerde de aynen yer alan yabancı asker bulundurma gerekçesine bağlaması ülke/sınır güvenliği gibi bir konuda dahi ne kadar ciddiyetsiz ve tutarsız davrandıklarını da gözler önüne serdi.
Tezkere’de yer alan "yabancı askerlerin Türkiye'de bulunması" ifadesi, "Türkiye'nin de içinde bulunduğu DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonun Türk üslerinden yararlanması"nı sağlıyor. Kaldı ki aynı ifadeler önceki iki tezkerede de vardı ve CHP de her ikisine de 'evet' demişti.
HDP; yerel seçimlerde verdiği destekle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bazı büyükşehirlerde CHP’li adayların seçim kazanmalarındaki fedakârlıklarını(!) aba altından sopa göstererek hatırlatırken, partili bazı milletvekilleri de CHP’nin daha cesur adımlar atması gerektiğini ifade etmişlerdi.
Kendileri açısından bakıldığında haklılar.
Mademki sayelerinde kazanmışlardı, o zaman bu kazancın bir bedeli(!) olması gerekiyordu.
Ancak konunun hassasiyeti gereği, bedel ödeme işlemi seçmenleri ürkütülmeden yapılmalıydı.
Bunun için "PYD'yi terör örgütü olarak görmüyoruz", "PYD bize mi saldıracak" , "Afrin şehir merkezine Türk ordusu girmemeli" gibi açıklamalarla HDP’ye selamlar gönderildikten sonra işaret fişeğini emekli asker ve eski CHP Milletvekili Dursun Çiçek ateşledi.
Çiçek katıldığı bir televizyon programında, “İkinci turda HDP seçmeni Millet İttifakı’nın adayına oy verecek teröre bulaşmamış sicili temiz yüzlerce HDP üyesi var. PKK’yı reddeden Türkiye’de geleceğini gören insanlar var yani. Onlardan da hükumette bakan olabilir. CHP’lilerin de İYİ Parti’lilerin de tercih edebileceği sicili temiz PKK ile bağlantısı olmayan bir iki bakan vaad edilebilir. İkinci tur için söylüyorum. İkinci turda HDP seçmeni hiçbir fire vermeden Millet İttifakı’nın adayına oy verebilir” dedi.
Dursun Çiçek’in açıklamasına ne parti içinden ne de ittifak ortaklarından hiçbir itiraz gelmezken Kandil zevkten dört köşe oldu.
HDP’nin son seçimlerde CHP’nin önünü açtığını belirten Kandil elebaşısı Duran Kalkan, “bu bakımdan HDP’ye muhtaçlar. HDP ile doğru ilişkiler geliştirerek ancak etkili olabilirler” derken muhtemelen bu kadar hızlı karşılık verilmesini beklemiyordu.
Ancak iş burada kalmadı.
Habertürk'te Kübra Par'ın sunduğu Açık ve Net'e konuk olan CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, iktidar olmaları halinde HDP'ye bakanlık verilip verilmeyeceğine dair bir soruya; "TBMM yasama organı, burada başkan vekilliği yapan bir insan, neden bakanlık yapmasın" cevabını vererek Dursun Çiçek’in sözlerinin bireysel bir açıklama değil seçmenlerini ısındırmaya yönelik bir parti politikası olduğunu göstermiş oldu.
İstanbul Belediye Başkanının Pervin Buldan ile birlikte ağaç dikme törenleri, eşler katılımıyla tiyatro izlemeler, sık sık yapılan Demirtaş güzellemeleri ile ilişkiler adım adım güçlendirildi.
Bu arada HDP ile İYİ parti arasındaki bir dargın bir barışık ilişkilerin ittifaka olumsuz yansıdığını fark eden İyi Parti Milletvekili ve Genel Başkan Danışmanı Aytun ÇIRAY çok ilginç bir çıkış yaparak; "Önce 'PKK eşittir HDP' taktiğini başlattılar. Bu, HDP'yi şeytanlaştırma taktiğiydi. HDP'yi şeytanlaştırdıktan sonra şunu dediler: 'HDP eşittir CHP'. CHP, Millet İttifakı'nın üyesi olduğuna göre, 'CHP eşittir İYİ Parti' dediler" ifadelerini kullanarak aslında kendilerinin de HDP’ye sempati duyduklarını göstermiş oldu.
Nihayet yeterli altyapının oluşturulduğunu gören Sayın Kılıçdaroğlu; "Devlet dediğiniz kurum gayrimeşru bir organla muhatap olmaz. İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Eğer bu sorun çözülecekse meşru bir organla çözebiliriz" açıklaması ile HDP’ye hasretle bekledikleri hayat öpücüğünü konduruverdi.
Bu açıklamanın ardından İyi Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Habertürk gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya'ya yaptığı açıklamada ; "HDP’li TBMM Başkanvekili oturumları yönetiyor ve hepimiz de onun yönetimine katılıyor muyuz? Bu meşru mu, gayrimeşru mu tartışmasına en iyi cevaptır.” Diyerek kondurduğu ikinci öpücükle ortaklarıyla benzer aynı duyguları paylaştıklarını göstermiş oldu.
Oysa Genel Başkanları HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırdıklarını söylüyordu.
Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu HDP için; “çocuklarımızı 40 yıldır öldüren bir cinayet şebekesinin başındakine hürmetle saygı gösteren mekanizma meşruiyet alanının dışına çıkar” diyordu.
Görülen o ki birileri iyi polisi birileri kötü polisi oynayarak işbirliğini seçmenlerine kabul ettirmeye çalışıyorlardı.
Bu gelişmelerden sonra HDP; destek vermediği takdirde hiçbir şansları olmadığını gösterdiği muhalefet blokuna ve de özellikle CHP’ye karşı elini yükseltti.
Artık hoşlarına gidecek açıklamalar yerine daha etkili ve birlikteliklerini pekiştirici davranışlar bekliyorlardı.
Ve tezkere oylaması bunun için kaçırılmayacak bir fırsattı. CHP’yi tezkere evet dememesi için peş peşe uyararak, aksi takdirde oy vermeyeceklerini ilan ettiler.
Emek ve demokrasi güçleri, Alevi kuruluşları, siyasi parti temsilcileri, kadın örgütleri ve çevre kuruluşları ile bir araya gelen Eş Başkan Mithat Sancar; “Meclis'te görüşülecek olan Suriye ve Irak tezkeresi için de "Tezkereler yeniden Meclis'e sunuldu. İktidar savaş politikalarıyla varlığını güvence altına almaya çalışıyor. Tezkerelerin de buna hizmet edeceğini herkes görmeli. Çağrılarımızı yeniliyoruz: İktidarın tezkere ve savaş oyunlarına hayır deyin. Buna şimdiden karşı çıkalım" diyerek ilk uyarıyı yaptı.
Ardından Partisinin grup toplantısında konuşan Eş Başkan Pervin Buldan; ''Buradan siyasal muhalefete seslenmek istiyorum. İktidarı Suriye tezkeresiyle Türkiye'yi yeni maceralara sürükleme gayretlerine destek olmayın. "Kaybetmekte olan iktidarın değirmenine su taşımayın. Suriye barışının yanında yer alın. Diyaloğun, müzakerenin yanında yer alın. 'Evet' demeyin" diyerek ikinci uyarıyı yaptı, bunu oylama günü yaptığı üçüncü uyarısı izledi.
Ve nihayet HDP Milletvekili İmam Taşçıer son darbeyi vurarak 26 Ekim günü saat 00.23’te attığı Tweet’te; “Tezkereye CHP evet diyecekse hiçbir Kürt CHP, AKP’den daha iyidir diye oy vermemelidir” mesajını paylaştı.
Bunun ne demek olduğu çok açıktı HDP; ya “biz” ya “evet” diyordu ve son derece ciddiydi.
Mesaj ışık hızıyla adrese ulaştı ve eli mahkûm CHP, tezkereye “hayır” dedi.
Böylece HDP; Muhalefete kendileri olmadan seçim kazanamayacaklarını kabul ettirirken, bundan sonra da ancak dediklerini yapmaları halinde destek olacaklarını da ilan etmiş oldu.
Her seferinde inkar edilen işbirliği, üstelik ülkenin/sınırların güvenliği gibi hayati bir konudaki tavizle alenileşti.
Kısaca CHP; HDP tarafından hizaya getirildi. Girdikleri bu yoldan geri dönmeleri artık zor.
Bundan sonra HDP isteyecek CHP yerine getirecek.
Yoksa oy vermeyecekler, bu kadar basit.
Peki, Irak ve Suriye’deki operasyonlar kimlere karış yapılıyordu?
PYD/YPG/PKK ve arkasındaki uluslararası güçlere karşı.
Bu örgütlerin amacı nedir?..
Güneydoğu sınırlarımızda bir terör devleti oluşturmak, başta ABD olmak üzere Batı’nın ve içerideki işbirlikçilerinin destekleri ile bazı Güneydoğu illerimizi bu garson devletin sınırları içine katarak kendilerine bu imkânı(!) sunan güçlere uşaklık etmek.
Tezkere’nin temel amacı ise sınırlarımızı korumak, vatandaşlarımızın mal ve can güvenliklerini sağlamak ve muhtemel bir göçü önlemektir.
Tezkere ile Türkiye’nin güvenliğine yönelik her türlü ayrılıkçı hareket, terör tehdidi ve güvenlik riskine karşı önlem alınması hedeflendiğine göre bundan en çok kimler rahatsız olabilir?..
PKK/PYD/YPG/HDP, ABD ve Batı..
Terörle mücadelede konsept değişikliğine gidilerek sınırda beklemek yerine sınır ötesindeki inlerinde imha hedefiyle yapılan operasyonlarla PKK’ya nasıl büyük bir darbe vurulduğunu ve bağlı olarak yurt içindeki terör eylemlerinin önlendiğini biliyoruz.
Bu darbeler sahada PYD/YPG/PKK’ya vuruluyor ama acısını en derinden hissedenlerin başında HDP, ABD ve Batı geliyor.
İçimizdeki bazılarının(!) da derin rahatsızlık duyduklarını biliyoruz.
ABD Başkan Joe Biden’ın; Suriye hakkındaki ulusal acil durum halini bir yıl daha uzattığı kararın gerekçesini anlattığı ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'ye gönderdiği mektupta; "Suriye'deki ve Suriye'ye ilişkin durum, özellikle de Türkiye hükümetinin Suriye'nin kuzeydoğusuna askeri taarruz düzenleme yönündeki eylemleri, İŞİD'i yenilgiye uğratma çabasına zarar veriyor, sivilleri tehlikeye atıyor ve bunun ötesinde bölgede barış, güvenlik ve istikrarı zedeleme tehdidi barındırıyor ve ABD'nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor" ifadelerini kullanması ne kadar büyük bir acı çektiklerini göstermektedir.
Kullanılan kelimelere dikkat; alışılmadık ve olağanüstü tehdit.
Demek ki PYD/YPG/PKK’ya alışılmadık ve olağanüstü darbeler vurmuşuz.
Kimin emeği ve katkısı varsa Allah hepsinden razı olsun.
Peki bu başarıya nasıl ulaşıldı?..
Elbette Tezkerelerle oluşturulan hukuki çerçeve içinde hem siyasi ve hem de askeri kararlılık, cesaret ve milli savunma sanayi ürünleriyle alışılmadık ve olağanüstü darbeler vurularak teröristler inlerinde birer birer yok ediliyor.
Hiç evelemeye gevelemeye gerek yok, işte bu yüzden Tezkereye “hayır” demek ABD’ye ve elbette PYD/YPG/PKK’ya evet demektir.
Mal bulmuş mağribi gibi “efendim yabancı askerlerin gelmesine izin veriliyormuş” diyenler 7 Ekim 2020 tarihinde kabul edilerek 9 Ekim 2020 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan ve CHP tarafından da evet oyu verilen aşağıdaki Tezkere metnine baktıklarında aynı ifadenin o metinde de olduğunu (elbette gözleriyle bakarsalar) göreceklerdir.
“Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı ulusal güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak için hudut, sumul miktar ve zamanı cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması ve bu kuvvetlerin cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre gerekli düzenlemelerin yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı kararıyla verilen ve son olarak 8/10/2019 tarihli ve 1231 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla 30/10/2020 tarihine kadar uzatılan izin süresinin 30/10/2020 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına dair karar”
Yukarıda da görüldüğü üzere bir sene önce evet dedikleri metin, bugün hayır dedikleri metinle birebir aynı.
Yani mesele, yabancı asker meselesi filan değil.
Mesele; oylarına muhtaç oldukları HDP’yi karşılarına almamak.
Bu “hayır” kararıyla başta Kandil olmak üzere kimlerin sevinçten dört köşe olduklarına bakarsanız yapılanın Cumhuriyete ihanet olup olmadığını anlarsınız.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Ermeni soykırımı yapmakla suçlayan, PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul etmeyen ve ona sırtını yasladığını saklamayan, ülke güvenliği ile ilgili hiçbir konuda Devletin yanında yer almayan HDP’ye şirin görünme sevdası öylesine etkili oldu ki Tezkere’ye ülkenin çıkarları açısından evet diyen ittifak ortakları İYİ Partiyi bile “Cumhuriyete ihanet”le suçladılar.
İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, CNN Türk'te katıldığı 'Gece Görüşü' programında, bir soru üzerine, "CHP'nin daha önce 'evet' oyu verdiği tezkere ile 'hayır' oyu verdiği son tezkere arasında fark yok. 4 Ekim 2019 tarihli tezkere ile yeni tezkere arasında herhangi bir fark olmadığını göreceksiniz. En belirgin fark bu tezkerenin iki yıllık olmasıdır. Bu iki tezkerenin üzerinde tartışılacak bir şeyi yok ise, birinci tezkereye evet deyip, ikinci tezkereye hayır diyenin durumu tartışılır. Bu tartışmaya sebep olmak, siyaseten hangi muradı içeriyor diye de bakmak gerekir. Biz parti olarak CHP'nin tezkereye hayır diyeceğini tezkerenin oylanacağı gün öğrendik. CHP öncesinde bizimle hiçbir temas kurmadı. Sayın Kılıçdaroğlu'nun Muğla'daki 'tezkereye evet demek Cumhuriyet'e ihanettir' sözlerinin CHP sözcüleri tarafından izah edilmesi gerekir. Çünkü bu açıklama bir sorundur. Bu açıklamanın bir tartışmaya neden olacağını düşünmek lazım. Bu tartışmayı göz almanın arkasında ciddi bir gerekçe lazım. Partimizi cumhuriyetle ihanet noktasında bir değerlendirmeye tabi tutabilmek için öncelikle akıldan vareste (akıl yoksunu) olmak lazım" dedi.
İttifak ortakları İYİ Partiyi bile Cumhuriyete ihanetle suçlayacak bir noktaya gelen ve HDP tarafından rehin alınan CHP, tezkereye evet dedikleri için Cumhuriyete ihanet eden İYİ Parti ile neden işbirliği yaptığını da açıklamak zorundadır.
Bu durumda CHP; daha önceki Tezkere’lere evet demekle Cumhuriyete ihanet mi etmişti?..
Hani sınır namustu?...
PYD/YPG/PKK tarafından göz dikilen sınırlarımız HDP ile işbirliği yapılarak mı korunacak?
Ağzınızdan çıkanı kulaklarınız duyuyor mu?..
Tamam, siyasi çıkar hesabıyla bir karar verdiniz ama “evet dersek Cumhuriyete ihanet etmiş olurduk” gibi aklımızla dalga geçecek saçma sapan açıklamalar yaparak milleti aptal yerin koymayın.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin tarafından yapılan açıklamada ifade edildiği üzere; "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, terörün kınanmamasını dahi siyasi partilerin kapatılması için yeterli bir gerekçe olarak kabul etmiştir. Siyasi parti yönetici ve üyeleri demokratik ilkeler çerçevesinde faaliyetlerine devam etmeli, terör örgütleri ile irtibatlı ve iltisaklı olmamalı, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlamamalıdır. Bu bağlamda, Halkların Demokratik Partisi yönetici ve üyelerinin beyan ve eylemleriyle demokratik ve evrensel hukuk kurallarının kabul etmeyeceği şekilde davrandıkları, PKK terör örgütü ve bağlı örgütlerle birlikte hareket ettikleri, örgütün uzantısı olarak faaliyetlerde bulunarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçladıkları anlaşıldığından, adı geçen siyasi partinin kapatılması Anayasa Mahkemesinden talep edilmiştir."
PKK terör örgütü ve bağlı örgütlerle birlikte hareket ettikleri, örgütün uzantısı olarak faaliyetlerde bulunarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçladıkları anlaşıldığı için kapatılması talep edilen bir siyasi partiyle işbirliği yapılması Cumhuriyete ihanetin ta kendisidir.
Hiçbir uyduruk gerekçe bu gerçeği değiştirmez
Millet kimin Cumhuriyete ihanet ettiğini, kimin bu ülkenin sınır güvenliğine yani namusuna göz diken PKK’nın siyasi uzantısının bir dediğini iki etmediğini, ABD’nin senaryosunu yazdığı tiyatroda kimlerin dekor/figüranlık yaptıklarını ibretle izliyor ve seçimde hesabını sormak üzere bir yere kaydediyor.
Bugüne kadar bir kuyumcu hassasiyeti ile oy kullanan asil Türk Milletini aldatabileceklerini zannedenler ne kadar yanıldıklarını yaşayıp göreceklerdir.
Birkaç soru da İyi Partililere;
HDP ile işbirliği artık ülkenin güvenliğini tehdit edecek boyuta gelen ve sizi Cumhuriyete ihanet etmekle itham eden CHP ile birlikte olmaktan rahatsız olmuyor musunuz?..
Yoksa ittifaka mahkûm musunuz?
Olmayan bir Başbakanlık uğruna katlandığınız bu fedakarlığa değer mi?..
HDP ile ilişkisini aleniyete dökerek zaten sizi gözden çıkarttığını saklamayan ittifak ortağınızın, Grup Başkan Vekiliniz Müsavat Dervişoğlu ifade ettiği üzere; akıldan vareste değerlendirmelerine neden/nasıl katlanıyorsunuz?..
Hani AKM yıkılıp yerine AVM yapılacaktı?..
Ne demişti Sayın Akşener;
“Mücahit iken Taksim’e cami yapacaklardı, müteahhit oldular Taksimle AVM yapacaklar.”
Sadece o değil, mandacılar, sanatçı kılıklı soytarılar, beslemeler, ezikler ve terör örgütü mensubu bir sürü aşağılık tip el ele verip yerine AVM yapılacağının iddia ettiklerini “AKM’ni yıktırmayacağız” kampanyası başlatmışlardı.
Her tarafı dökülen bu kültür merkezinin yıkılarak yerine daha modern bir bina yapılmasından rahatsızlardı ve gezi kalkışmasında eylemlerin sonlandırılması ileri sürdükleri şartlardan birisi de AKM’nin yıkılmaması idi.
Amaç Kültür Merkezine sahip çıkmak filan değildi.
Çünkü duvarlarına yazılan “zulüm 1453 te başladı” sözleri asıl amaçlarının ne olduğunu ve kimler adına nasıl bir hesaplaşma duygusu içinde olduklarını gösteriyordu.
İplerini ellerinde tutan abileri öyle istiyordu çünkü.
Hem Taksim’e Cami yapıldı hem de AKM rüyalarında göremeyecekleri güzellikte bir eser olarak tamamlandı ve Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği üzere AKM; "Milletin değerleriyle, inancıyla, insanımızın tarihi ve kültürüyle kavgalı jakoben zihniyete karşı dikilmiş bir zafer anıtı olarak hizmete açıldı."
Peki; bunca yalanın, iftiranın, çapsızlığın direnişin sahipleri utanıp özür dileyebilecekler mi?..
Sanmam..
Çünkü özür dilemek bir erdem işidir ve erdem insanlıktan nasibini olmayanlarda bulunmaz.
Scheper’in söylediği gibi; İnsanın en büyük amacı, insan olmaktır. Onun da yolu, erdemden geçer.