TSK’nın nefes aldırmadığı, MİT’in her gün en az bir büyükbaşını aktarmasız cehennem yolcusu yaptığı, kalanların da inlerinden kafalarını çıkartamadığı için ne yapacağını şaşıran PKK; çukur/hendek eylemlerinde yaptığı gibi çareyi yine ‘kimyasal silah kullanılıyor’ yalanına sarılmakta buldu.
PKK’ye bağlı Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargâh Komutanlığı yaptığı açıklamada; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak'ta Şubat 2021'de Gare’den başlayarak Zap, Avaşin ve Metina bölgelerinde düzenlediği operasyonlarda “uluslararası düzeyde yasaklanmış bombalar ve zehirli gazlar üreten kimyasal silahlar” kullandığı yalanını ortaya atar atmaz siyasi uzantısı HDP, MYK’sını toplayarak bir açıklama yaptıktan sonra BM’i ve Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’nü (OPCW) göreve çağırdı.
Ardından HDP’li Ayşe Acar Başaran 17 PKK’lı hain’in kimyasal silahlarla öldürüldükleri yalanını söyledi.
HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbey Pekgözegü TBMM Genel Kurulunda “Saddam’dan bir farkınız kalmadı, sonunuz da öyle olacak tehdidinde bulundu.
Çalışıldığı ve hazırlıklı oldukları anlaşılan yalanın yaygınlaşması için bekledikleri en büyük destek Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’dan geldi.
Terör örgütünün yayın organı olan TV’ye bağlanan (bu bile nasıl bir ilişki içinde olduklarını göstermek için yeterlidir) Fincancı, Irak’ın kuzeyinde düzenlenen operasyonda öldürülen 17 teröristin cesetlerini incelediğini söyleyerek, “Daha önce de incelemiştim. Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan, kimyasal gazlardan, zehirli gazlardan biri kullanılmış durumda. Çok çeşitli kimyasal silahlar var. Her ne kadar kullanılması yasak ise de ne yazık ki bu yasaklanmış silahların çatışmalarda kullanıldığını da görüyoruz” dedi.
Irak’ın kuzeyinde devam etmekte olan Pençe-Kilit Operasyonunda Nisan ayından bu yana 417 terörist etkisiz hale getirildi, 500’den fazla mağara ve sığınak da temizlendi.
Binlerce silah ve mühimmat ele geçirildi.
Bu kararlı operasyonlar sonucunda Kandil’in azgın tekeleri sahada kıpırdayamaz ve cehenneme giden büyükbaşlarının yerine yenisini koyamaz hale gelince, bir mağaraya perdeleme için atılan bir ses bombası PKK destekçisi yayınlar vasıtasıyla kimyasal silah olarak yutturulmaya ( yutmaya hazır işbirlikçilere de güvenilerek) çalışıldı.
Bu yalanlara daha önce defalarca başvurdukları için tekrarından medet ummak eli kanlı örgüt açısından anlaşılabilir, çünkü onlar için her yol mubahtır.
Ancak hekimlik gibi çok değerli bir mesleği temsil eden ve isminin başında Türk kelimesi bulunan Tabipler Birliği Başkanının, PKK tarafından özenle hazırlanmış ekran görüntülerine dayanarak iftiraya sahip çıkması utanç vericidir.
Bir taraftan bilimsellikten söz edenlerin diğer taraftan ekran görüntülerinden “kimyasal gaz” teşhisi(!) koymaları bilimselliği(!) amaçlarına hizmet eden bir araç olarak gördüklerini göstermektedir.
Hanımefendi görüntülerden “kimyasal toksik gaz” kullanıldığını anladığına göre, kokusunu da ekranı koklayarak aldıysa bu müthiş başarının(!) ödülsüz(!) bırakılması haksızlık olur.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle İHA ve SİHA’larla arazide adım adım takip ettiği, MİT’in TSK ile mükemmel bir koordinasyon içinde terörle mücadelede çok etkin bir görev aldığı böylesine bir dönemde ve tüm Türkiye düşmanları suçlamak için fırsat kollarlarken kimyasal silah kullanmak ancak bu iddiayı ileri süren ve sahiplenenlere yakışan bir ihanettir.
İçindeki hainlerin ayıklandığı şerefli Türk Ordusu yaptığı bütün operasyonlarda sivillere zarar verilmemesi için asgari özeni göstermiş ve hiçbir şekilde kimyasal silah kullanmamıştır.
Türk Ordusunun gösterdiği bu hassasiyeti dünyada gösteren başka bir ordu da yoktur.
Zaten aksi olsaydı hazırda bekleyen içerideki ve dışarıdaki hainler ve işbirlikçileri bunun üzerinde tepinirlerdi.
15 Temmuz gecesi masum insanların üzerine teröristlere atamadıkları sığınak delici bombaları atan alçaklara söz söyleyemeyenler Türk Silahlı Kuvvetlerine iftira atıyorlar.
Ancak “toksik” beyinler tarafından ortaya atılabilecek böylesine aşağılık bir iftiranın Türk Hekimlerini temsil eden bir örgütün hekim(!) başkanı tarafından dile getirilmesi açık bir meydan okumadır.
Bu meydan okumanın hesabı hukuk içinde sorulmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı aleyhinde Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi kapsamında “terör örgütü propagandası yapmak” ve Türk Ceza Kanunu’nun 301/2. maddesi kapsamında “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçlarından” soruşturma başlatıldı ve bu soruşturma kapsamında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7/2 maddesi gereğince Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçundan gözaltına alındı.
Ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosunca Korur'un halen devam ettirdiği Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı görevine, 6023 sayılı Türk Tabipler Birliği Kanununun 'Amaçları dışında faaliyet gösteren Türk Tabipleri Birliğinin merkez ve tabip odalarındaki sorumlu organlarının görevlerine son verilmesine ve yerlerine yenilerinin seçilmesine, Sağlık Bakanlığının veya bulundukları yer Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine…' şeklindeki Ek 2. Maddesinin 2. Fıkrası gereğince son verilmesine, aynı maddenin 3. Fıkrasında düzenlenen usulle yerine yeni merkez konseyi başkanı seçilmesine karar verilmesi için nöbetçi asliye hukuk mahkemesi nezdinde talepte bulunulduğu belirtildi.
Açıklama yaptığı örgüt Televizyonunun onu, Türk kelimesini kullanmadan “Tabipler Birliği Başkanı” olarak yayına bağlaması ve Fincancı’nın bundan rahatsızlık duymaması aralarındaki samimi ve organik ilişkiyi gösteriyor.
Aralarındaki samimiyet öylesine güçlü ki Fincancı katıldığı her platformda terör örgütüne desteğini açıklamaktan çekinmiyor ve ne yazık ki bunu da Türk Tabipler Birliği’nin Başkanı olmasının verdiği konforla yapıyor.
Almanya merkezli Dayanışma’nın Sesi Derneği (Stimmen der Solidaritat), 22 Ekim’de “Türkiye’de insan hakların durumu” konulu konferans düzenledi. PKK ve FETÖ yandaşlarının da desteklediği etkinliğe katılan Fincancı burada da Türk ordusunun kimyasal silah kullandığına yönelik iftirasını tekrarlayarak; “Sadece savunma refleksi. Hep Türkiye’de hükümetlerin gösterdiği davranışlardan biridir. Şaşırtıcı değil. Biz de onun yanıtını veririz. Öyle diyeyim ben. Sonuçta biz bilimsel verilerle inceleme yapılması gerektiğini söylüyoruz. Bunun da arkasındayız. Veriler toplansın ve ortaya konsun, en başından beri bunu söyledik, bunu söylemeye de devam edeceğiz. Onların saldırması bizi susturmaz.” dedi.
Yani Fincancı yalanda ısrar ederek PKK’nın alçak iftirasına destek vermeye devam ediyor.
İşte bu nedenle soruşturma başlatıldıktan sonra; "Bunu da eleştirmek isterim. Sanki ben kimyasal kullanılmıştır demişim gibi haber yapıyorlar. Öyle bir şey demedim ben. Canlı yayında konuşuyorum. Hani diyorum ki bir kimyasal etkisi olabilir. 'Sinir sistemini etkileyen o istemsiz hareketler nedeniyle bunun araştırılması gerekir' diyorum” dese de yayında kullandığı net ifadeler niyetinin ne olduğunu göstermektedir.
Fincancı’nın aktif rol aldığı “Delil uydurma planı bu yılın başında İsviçre’deki bir konferansla başlatıldı. 28 Ocak 2022’de Cenevre’de toplanan konferansın başlığı Türkiye’nin Kürtlere karşı kimyasal silah kullanımı idi. Toplantıya Avrupa’daki pek çok PKK’lı katıldı. İsveç’te yaşayan Abbas Mansuran adlı PKK’lı bir sözde doktor, tıpkı Fincancı’nın yaptığı gibi fotoğraftan bakarak kimyasal zehirlenme ve kimyasal silah teşhisi koydu! (Gaffar Yakınca/Aydınlık 24/10/2022)
Fincancı’dan sonra dakikalar içinde yalan ve iftira kervanına, tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da katılarak Avukatları aracılığıyla sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Bu görüntülere TBMM ve muhalefet sessiz kalamaz, kimyasal silah kullanımı insanlığa karşı suçtur” dedi.
Mersin'in Mezitli ilçesindeki Polis evine yönelik terör saldırısının ardından; “Mersin'deki silahlı saldırıyı kınıyorum. Siyasetin sorumluluğu, şiddet dışı çözümlerde ısrarcı olmaktır. Ölümleri durdurmaktır. Şiddetin her türlüsüne karşı çıkacağız, demokratik siyasette ısrarcı olacağız. Bunun herkes tarafından net olarak bilinmesini isterim ” açıklamasıyla PKK’nın adını vermeden yaptığı kınama nedeniyle PKK elebaşı Kalkan’dan; “Yapanlara en azından dua et, karşı çıkma. Kendi kendine konuşma, ukalalık yapma. Kimsenin ukalalık yapacak hakkı yoktur, otur oturduğun yerde” fırçası yiyen Demirtaş’ın bu atağı arasının bozuk olduğu örgütle barışma çabası olarak değerlendirildi.
Başta Yasin BÖRÜ olmak üzere 32 masumun işkence yapılarak öldürülmelerine sebep olan olayların fitilini ateşleyen birisinin insanlığa karşı işlenen suçlardan bahsedebilmesi rol yapma yeteneklerinin ibretlik bir göstergesidir.
PKK’ın yalan ve iftirasına bir başka şaşırmadığımız destek te Wikileaks’te “Gölge CIA” olarak bilinen Strafor belgeleri yayınlanan ve “TR 705” kodu taşıdığı iddia edilen CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’ndan geldi.
(Meraklısı için not; Tarih: 2 Mart 2006 Belge Kod: 06ANKARA1042 “Amerikan Büyükelçi Ross Wilson onayıyla Adana Başkonsolosu W. Scott Reid tarafından yazılan ve Ankara Büyükelçiliği'nden Washington'a geçilen rapor."Eski Uluslararası Ziyaretçi katılımcısı, Robert Kennedy Ödülü kazananı ve Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Başkanı Sezgin Tanrıkulu genel olarak bölgedeki Amerikan çabaları için minnettardı.)
Tanrıkulu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımında; “Kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin görüntüleri izledim. Kimyasal silah insanlığa karşı bir suçtur. Yarın itibariyle iddialara dayanak olan görüntülerin doğruluğu üzerine soru önergemi Meclis gündemine sunacağım. Bu iddialar karşısında açıklama yapılmamış olması ilginç” diye yazdı.
Fincancı’ya destek yargı kararıyla Başkanlığı düşürülmesine rağmen İstanbul İl Başkanlığı yapmaya devam eden/ettirilen Canan Kaftancıoğlu'ndan geldi.
Sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan Kaftancıoğlu; "Öğrencisi olmaktan gurur duyduğum @SKorurFincanci’nın ahlakının ve adaletinin milyonda birine sahip olmayanlar Şebnem Hocayı korkutarak susturacaklarını zannederlerken trolleri de bir yandan bu tweetimi bulmuş saldırıyorlar. Hatırlattınız madem ben de paylaşayım bir kez daha!" diyerek yalan ve iftiraya desteğini açık açık ilan etti.
TSK’ne atılan iftiraya açık destek veren mensupları ile ilgili olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak; "TSK, terörün en sıcak günlerinde bile kimyasal silaha asla tevessül etmemiştir. Mehmetçiğimizin sicili temizdir. Böyle hassas ve istismara açık bir konuda ulu orta açıklama yapılması yanlış olmuştur. Doğru bulmuyoruz" dedi.
Bu kadar mı?
Huzurumuz için canları bahasına görev yapan ve bu iftiraları atanların da güvenliğini sağlayan şerefli ordumuza elleri kanlı bir örgütün iftira ve yalanları ile suçlamada bulunmanın karşılığı sadece doğru bulmamak mıdır?
TSK’ne, “terörün en sıcak günlerinde bile kimyasal silaha asla tevessül etmemiştir. sicili temizdir” diyecek kadar güveniyor iseniz neden hep aynı milletvekiliniz ve hep aynı il başkanınız bu temiz sicile iftira atıyor ve bunu pervasızca yapıyorlar?
Bu cesareti kimlerden alıyorlar?
Tanrıkulu'na; "Sana ne kardeşim. Bu açıklamayı yapmak sana mı düşer?" sözleriyle seslenen CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol; "Bu aptalca oyunlara, silahlı kuvvetleri hedef gösteren karalamalara gelmeyin." Sözleriyle parti içinden en sağduyulu tepkiyi gösterirken Sayın genel başkan neden susuyor?
Sivas'ta düzenlenen CHP Belediye Başkanları Çalıştayı’nda Şebnem Korur Fincancı'nın iftirasını değerlendiren Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, "Türk ordusu terörle büyük bir mücadele içerisinde, her gün gelen şehitlerimiz canımızı yakıyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri terörü bitirmek için de yoğun bir çaba içerisinde, onun dışında askerin moralini bozacak, orduya herhangi bir olumsuz ithamda bulunacak olayı da kabul etmeyiz" derken disiplin süreci neden işletil(e)miyor?
Üzerinize ölü toprağı mı serpildi?
Sayın Kılıçdaroğılu Geçtiğimiz Nisan ayında, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'yı makamında ağırlamıştı.
Makamında ağırlayacak kadar değer (!) verdiği Fincancı’ya Sayın Genel Başkanın söyleyecek tek bir sözü yok mu?
Bu aşağılık iftira sadece uyduruk bir “doğru bulmamak” ve birkaç milletvekilinin bireysel tepkileri ile geçiştirilebilecek kadar basit bir olay mıdır?
Sayın Genel Başkan kamu kurumlarına, özel kuruluşlara baskınlara giderken, memurları tehdit ederken, elektrik faturasını ödemeyeceğini söylerken, ABD’de gazetecileri ekip hamburger yerken gösterdiği cesareti neden ordumuza iftira atan mensuplarına ve makamında özel olarak ağırladığı Fincancı’ya gösteremiyor?
Yoksa sükût ikrardan mı geliyor?
Sırtını dayadığı güç itibariyle “TR 705”e ne partinin ne de genel başkanın gücünün yetmediği anlaşılıyor ama yargı kararı ile görevi düşmesine rağmen İl Başkanlığı yapmaya devam eden Kaftancıoğlu’na da mı gücünüz yetmiyor?
CNN’de yayına çıkan partilileriniz için ihraç kararı alacak kadar güçlü(!) iradenizi, PKK ağzıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine iftira atan Milletvekilinize ve İstanbul İl başkanınıza neden gösteremiyorsunuz?
Yoksa “sert tepki” verirseniz düğün(!) hazırlıklarına başladığınız HDP’nin nikâhtan vaz vazgeçmesinden mi korkuyorsunuz?
Yoksa vermeyi düşündüğünüz iki bakanlıktan birisi Milli Savunma Bakanlığı mı?
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla "Hoşunuza giden konular konuşulabilince değil en aykırı en rahatsız edici görüşler özgürce konuşulabilince buna ifade özgürlüğü diyoruz. Şebnem Korur Fincancı'nın gözaltına alınması ve onun üzerinden TTB’ye yönelik saldırılar demokrasi görüntüsü değildir.” demiş.
Peki, eli kanlı alçak terör örgütünün ağzıyla bu milletin gözbebeği olan orduya iftira atmak ifade özgürlüğü müdür?
İftira ne zamandan beri özgürlük olmuştur? Geçin bu özgürlük masallarını.
Genel başkanlarını eleştiren partililerini ihraç edenler bize ifade özgürlüğü masalı okuyor.
Ve Ali babacan; Hani görünmeden olayların göbeğinde olan kişi.
Orduya atılan iftiraya sesini çıkartamayan Babacan Sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda; “Türkiye’nin itibarı Şebnem Korur Fincancı’nın bir konuşmasıyla zedelenmez. Fakat siyasetçilerin verdiği talimatla hareket eden yargının verdiği zararın telafisi imkânsız. Fikirlerin doğruluğunu yanlışlığını, özgür tartışma ortamlarında konuşabiliriz. Yargı sopası altında değil” ifadelerini kullanarak Fincancı’ya destek verirken, yasa gereği yapılması zorunlu olan soruşturmanın siyasetçilerin verdiği talimatla başlatıldığını söyleyecek kadar ileri gitti. Bu işleri Bank Asya’yı Ziraat Bankasına kakalamak gibi dümenden zannediyor.
Ne yani yargı TCK kapsamına giren bir fiille ilgili olarak “bana ne mi” diyecekti?
Yargı süs biberi mi?
Bu sorumsuz açıklaması sadece Fincancı’ya destek değil aynı zamanda yargıya da hakarettir.
Ya altılı masanın geri kalan dördü? Orduya atılan iftira sizi hiç mi rahatsız etmiyor?
Neden tepki gösteremiyorsunuz? Kimden ve niçin korkuyorsunuz?
Masanın büyük ortağı ile masanın altındaki gizli ortağın nikâh şahidi olmaya mecbur musunuz?
İstiklal ve istikbalimizin güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetlerine PKK ağzıyla atılan iftira ile ilgili olarak söyleyecek tek bir kelimeniz yok mu?
Yarın halkın karşısına hangi yüzle çıkacaksınız?
Mehmetçiğin son derece onurlu ve şeffaf bir şekilde sürdürdüğü terörle mücadeleyi lekelemek için ‘kimyasal silah’ kullanıldığı iddialarının periyodik bir şekilde gündeme getirildiğini belirten Milli savunma Bakanlığı “Tüm bu dezenformasyon çabaları kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kararlı mücadelesi sonucu çökme noktasına gelen ve bulunduğu zor durumdan kurtulmak için yalan ve ahlak dışı yollarla çıkış arayışında olan terör örgütü ve müzahirlerinin beyhude çırpınışlarıdır.” Açıklamasını yaptı.
Türk Silahlı Kuvvetleri; ihanete gönüllü yazılan toksik beyinlilerle onların işbirlikçi ve destekçilerinin yalan ve iftiraları ile terörle mücadelesinden vazgeçecek değil.
Hainler ve işbirlikçileri ne yaparsalar yapsınlar bu kervan yürüyecek.
Gözlerimizin önünde yaşanan bu ihanete siyasi/kişisel çıkarları uğruna ses çıkart(a)mayanlara ve yok sayanlara gelince;
“Andolsun biz cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafil onlardır.” (A’raf/179). .
Tevil götürmeyen zırvalar;
“Cumhurbaşkanı değişirse savunma sanayii çok daha hızlanır çünkü Savunma sanayiine yeterli destek verilmiyor" (Temel Karamollaoğlu)
Başörtüsü yasağını üniversitelerde kaldıran bu kardeşinizdir" (Kemal Kılıçdaroğlu)
“Unutmayın ki adam yüzde 51 oy alıyor. Bugün Türkiye cahil bir ülkedir. Ben necip Türk milletinin kararlarından ve allegliğinden ödü patlayan bir sanatçıyım. O yüzden onlar seçebiliyorlar, niye, çünkü ortalama eğitim seviyesi ilkokul beş. Daha liseden mezun bile olamadık.”(Metin Akpınar)