2022 yılı özellikle Rusya Ukrayna savaşı nedeniyle tedarikindeki zorluklar yanı sıra fiyatların da on/onbeş kat artması ile enerji krizinin en çarpıcı boyutlarda yaşandığı yıl oldu.
Küresel ölçekte böylesine büyük bir krizin yaşandığı bir dönemde ülkemizde yeni doğal gaz ve petrol yataklarının keşfedilmesi ve Rus doğal gazının Türkiye üzerinden satılması için varılan mutabakat sonucu yakın gelecekte Türkiye’nin enerji dağıtım merkezi haline gelecek olması -bazılarını çılgına çevirse de- millet olarak geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.
Türkiye'nin en büyük doğal gaz keşfi olan Sakarya Gaz Sahası'ndaki çalışmalar son hızıyla devam ederken, Türkali-1 tespit kuyusundaki tüm akış testleri başarıyla tamamlandı.
Dünyanın en geniş sondaj filosunu kurarak (Enerji filosunda sondaj ve sismik gemileri dâhil toplam 51 gemi çalışıyor) yürüttüğü çalışmalar sayesinde Türkiye, Karadeniz'de 540 milyar metreküplük doğal gaz rezervi keşfini gerçekleştirmişti.
Yılın sonuna doğru ise Sakarya Gaz Sahası'nda bulunan Çaycuma-1 kuyusunda 58 milyar metreküplük yeni bir rezervin keşfedildiği, 540 milyar metreküp olarak açıklanan keşfin de yeni veriler ışığında 652 milyar metreküp olarak revize edildiği ve toplam rezervin 710 milyar metreküpe yükseldiği müjdesi geldi.
Karadeniz'de keşfedilen doğal gazın 2023'ün ilk çeyreğinde evlerde kullanılması bekleniyor. Konutların 33 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek kapasitedeki Sakarya Gaz Sahası rezervi, uluslararası bağımsız denetim kurumları tarafından da doğrulandı.
Karadeniz gazının kullanıma sunulması için denizde ve karada 8 bin kişi çalışıyor.
Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasına göre, rezervlerimizin uluslararası piyasalardaki bu karşılığı bir trilyon doları buluyor.
Yine 2022 yılında Gabar Dağı'nda mayın temizliği çalışmalarında şehit olan Jandarma Esma Çevik'in adının verildiği bölgede 150 milyon varil net petrol rezervine sahip yeni bir saha bulundu.
Dünyada 2022 yılında karada yapılan en büyük 10 keşiften biri niteliğindeki rezervin ekonomik değeri yaklaşık 12 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Söz konusu keşifle, Türkiye'nin üretilebilir petrol rezerv miktarı 450 milyon varilden 600 milyon varile çıkmış oldu. Hedef günde yüzbin varillik üretim.
Bulunan her rezerv daha az döviz ödemek demek.
Nitekim son yirmi yılda kendi kaynaklarımızdan yapılan petrol ve gaz üretimiyle 41,3 milyar dolarlık ithalatın önüne geçildi.
Türkiye'nin, enerji arz güvenliği alanındaki dev yatırımları arasında bulunan Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi 4,6 milyar metreküpe ulaşan yeni kapasitesiyle hizmete alındı.
Denizlerde Avrupa'nın en büyük depolama tesisi unvanına da sahibi olan tesis, günlük 75 milyon metreküp geri üretim kapasitesiyle Türkiye'nin en sert kış günlerinde dahi gaz ihtiyacının dörtte birini tek başına karşılayabilecek bir altyapıya sahip bulunuyor.
Tuz Gölü Yeraltı Doğal Gaz Depolama Tesisi'nde de genişletme çalışmaları tamamlandığında tesisin hâlihazırda 1,2 milyar metreküp depolama kapasitesi 5,4 milyar metreküpe çıkacak.
Avrupa enerji kriziyle boğuşurken, depolarını dolduran ve tedarik sorunu bulunmayan bir Türkiye takdiri hak ediyor.
Fatih, Yavuz ve Kanuni Sondaj Gemileri Karadeniz'de, Abdülhamid Han Sondaj Gemisi ise Akdeniz'de görevine devam ediyor.
Toplamda 7 uluslararası doğal gaz boru hattı, 4 LNG tesisi, 2 yer altı doğal gaz depolama tesisi ve Organize Toptan Doğalgaz Satış Piyasasıyla Türkiye enerjide merkez ülke olmak için gereken tüm imkâna sahip bulunuyor.
Türkiye'de Nisan 2018'de ilk ünitenin temelleri atılan ve ülkedeki ilk nükleer enerji tesisi olma özelliği taşıyan 4 üniteli nükleer güç santrali Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin ilk ünitesi bu yıl devreye alınacak ve elektrik ihtiyacımızın yüzde onunu karşılayacak.
Türkiye'nin rüzgâr kurulu gücü 2022'de 12 bin megavat seviyesine yaklaşılarak günlük elektrik üretiminde rüzgârın payı yüzde 25-27 seviyesine çıktı.
ABD ve Avrupa’nın ciğerleri yana yana kabul etmek zorunda kaldıkları bu umut verici gelişmelerden her Türk vatandaşının gurur duyması gerekirken ne yazık ki bütün bunların yalan olduğunu söyleyebilecek kadar yalancıların/pişkinlerin siyaset yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.
Almanya’nın kucağında ülkesine saldıran ve doğalgaz keşfini alaya alan beslemelere, “hayır olamaz” diyerek çılgına dönen hainlere, eziklere sözümüz yok.
Onlar kendilerine yakışanı yapıyorlar, çünkü ihanetleri kadar itibarları var.
Ağababaları oluk oluk fonları boşuna mı akıtıyorlar?
Hadi onları anladık ama "20 yıldan beri bulup bulup bir türlü hizmete sunamadıklarını Recep Tayyip Erdoğan açıkladı; ‘Biz önümüzdeki yıl yani seçimlerden sonra doğal gazı artık sunacağız’ diyor. Bu yalana gerçekten inanan var mı?" diyen CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç neden bu gurur veren keşifleri/gelişmeleri yalan olarak niteleyebiliyor?
Akılda kalan icraatları; “musluk açmak, heykel yapmak ve mezarlıkta yeşil bidon dağıtmak” olan bir zihniyetin yalan demesiyle gerçekleri ört bas edilemez.
Türkiye düşmanlarının bile kabul etmek zorunda kaldıkları gerçekleri inkâr etmek kendilerine bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir.
Millet gözünün gördüğüne mi inanır? Yoksa böyle ucuz ve kuyruklu klavye yalanlarına mı?
Neden yalan mı gerçek mi olduğu anlamak için bölgeye gitmiyor?
Çünkü gerçekle yüzleşmekten korkuyor?
Genel Başkanı siyasi hesapları uğruna hamburger yemek için taa ABD’ne kadar gidip sekiz saatlik karayolu seyahati yapacak kadar fedakârlık(!) yaparken kendisi üç saatlik bir yolculuğa neden katlanamıyor?
Doğalgazın karaya çıkartılacağı tesislerin inşaatı tamamlanmak üzere olduğunu bölgede yaşayan herkes gördüğü ve bizler de iletişim araçları aracılığı ile haberdar olduğumuz halde bu keşiften dolaylı mutlu olduklarını söyleyerek, “biz geldiğimiz takdirde daha fazla doğalgaz çıkartacağız” demesi gereken bir milletvekilinin, doğalgaz keşfini inkâr etmesi aslında aklı inkâr etmektir.
Areda Survey’in son araştırmasında; “Hükümet değişse Türkiye’de ekonomik sorunlar çözülür mü?” sorusuna yüzde 59 “hayır”, yüzde 41 “evet” cevabı verilmesi, “Öldük, bittik, açız” tiyatrolarında sergilenen onca abartılı gösteriye rağmen malum zihniyetin sorun çözecek nitelik ve kapasitede olmadığının millet tarafından bilindiğini göstermektedir.
Yirmi yıllık bir iktidar karşısında bile bir türlü yüzde yirmibeşi geçememelerinin sebebi de işte bu inkâr siyasetidir.
Oysa muhalefet; doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilme, halka umut verme ve geleceği satın alabilme sanatıdır. Milli çıkarlar söz konusu olduğunda “Elif” gibi dimdik durabilmektir.
Güvenilirliklerini yitiren siyasetçilerin bu ülkeye verecekleri sadece ve sadece hüsrandır..
“Yalancılık bir meslek dalı olarak ilan edilmeli çünkü artık çok ustası var.”(Balzac)
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun İBB'de itfaiye eri olarak çalışan Muharrem Kılıç'ın PKK'nın dağ kadrosunda yer aldığını açıklamasının ardından; bir dönem İBB sözcülüğü yapan Murat Ongun, sosyal medya hesabından Muharrem Kılıç'ın şehit yakını kimliğini ve şehidin mezarının görselini paylaşarak; "Muharrem Kılıç şehit kardeşidir. Hatta Soylu'nun bizzat kendisi aileye taziyeye gitmiştir. Şehidimize tekrar Allah'tan rahmet diliyoruz. Bugün sözün bittiği yere geldiğimizi de gördük. Allah affetsin" ifadelerini kullandı.
Murat Ongun bu açıklamasıyla Muharrem Kılıç’ın PKK bağlantısı olmadığını iddia etti.
Ama artık yalancıların mumu yatsıya kadar yanmıyor, doğru bilgiye bir dakikada ulaşıldığından yalancıların mumlarının yanmasıyla sönmesi bir oluyor.
Tıpkı Fazilet durağı yalanlarında, tıpkı İstanbul kar esareti yaşarken İsviçre’de kayak tatili yapıp İstanbul’daymış gibi twit attığında, tıpkı açılışı yapıldığı halde ekmek üretmeyen fabrika yalanlarında, tıpkı makam arabası saltanatı yalanlarında olduğu gibi…
Murat Ongun’un bu son yalanı da İçişleri Bakan Yardımcı Mehmet Ersoy’un açıkladığı belgelerle ortaya çıktı.
Açıklamaya göre İBB'nin kucak açtığı Muharrem Kılıç'ın devlet memurluğuna ilişkin başvurusu 4 kez reddedilmişti.
Muharrem Kılıç'ın şehit yakını kontenjanından devlet dairelerine istihdam başvurusunda bulunduğu, ancak başvurunun Aile Bakanlığı ve Diyarbakır Valiliği tarafından reddedildiği, Kılıç'ın Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi ve Gaziantep Bölge İdare Mahkemesine yaptığı başvuruların da reddedildiği anlaşıldı.
Muharrem Kılıç'ın güvenlik soruşturmaları neticesinde devlet memurluğuna alınmadığı halde sadece İBB'ye yaptığı başvurunun kabul edildiği belirtilen açıklamada Kılıç'la ilgili olarak; "2014 yılının Ekim ayında Siirt/Pervari/Yapraktepe köyünde PKK/KCK terör örgütü iş birlikçileri tarafından beraberindeki 3 şahısla birlikte kırsal alana aktarıldığı sırada İl Jandarma ekipleri tarafından yakalanarak gözaltına alındı. 2016 yılının Eylül ayında Bingöl/Merkez/Üçyaka köyünde yakalanan PKK/KCK terör örgütü iş birlikçilerinin üzerinden ele geçirilen örgüt mensupları sicilleri arasında isminin bulunduğu, şahsın -sözde- planlamasının Ş. Kendal olarak tabir edilen Diyarbakır/Silvan kuzeyi bölgesine yapıldığı tespit edildi. 2017 yılının Kasım ayında PKK/KCK terör örgütünce şehirlerde eylem yapmak amacıyla kurulan YPS yapılanmasına yönelik operasyonda Diyarbakır/Kocaköy'de yapılan operasyonda gözaltında alındı." Bilgisi paylaşıldı.
Balzac ne güzel söylemiş;
“Yalancılık bir meslek dalı olarak ilan edilmeli çünkü artık çok ustası var.”
*****
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve bazı gazeteciler; İmamoğlu'nun YSK üyelerine hakaret ettiği davanın ilk hâkimi Hüseyin Zengin'in yakın çevresine 'Bu davadan ceza çıkmaz' dediğini ve bu nedenle Samsun'a sürüldüğü öne sürmüşler, sırtlarını yasladıkları iç ve dış güç odakları ile fondaş medya bu iddiaya balıklama sarılmışlardı.
Oysa İmamoğlu’nun avukatı Kemal Polat tarafından İstanbul Anadolu 7'nci Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen reddi hâkim talebinde gerekçesini de şöyle açıklamıştı.
"Savunma olarak ne dersek diyelim hükmün zaten hazır olduğu, şeklen beyanlarımızın alındığının ortaya çıktığı kanaatindeyiz. Bu eksikliğin, adaletsizliğin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde adli bir yargılama ile giderileceğinden emin olmak istiyoruz. Aksi durum savunma olarak ne dersek diyelim, ne delil ortaya koyarsak koyalım kararın zaten hazır olduğu, şeklen bazı usul işlemlerinin yapılacağı konusunda şüphe oluşmasına yol açabilecektir, yargılamanın bu şüphelerden arındırılması gereklidir. Adalete olan güvenin zedelenmemesi yargılamanın daha sağlıklı bir ortamda yapılabilmesi adına, silahların eşitliği ve adil yargılama ilkelerini ihlal eden, tarafsızlığı konusunda şüphe oluşan sayın hâkim Hüseyin Zengin'in CMK 24/1 kapsamında reddi talebimizin kabulüne karar verilmesini, bu konuda karar verilinceye kadar hiçbir usulü işlemin yapılmamasını vekâleten arz ve talep ederiz."
Bu başvuru üzerine İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesince alınan 7.4.2022 tarih ve 2022/268 D.İş sayılı kararla; İstanbul Anadolu 7.Asyiye Ceza Mahkemesinin 2021/418 esas no’lu dosyasında hukuka aykırı bir nokta bulunmayıp reddi hâkim talebini haklı gösterir somut bir saptama ve olgu da bulunmadığından itiraza konu kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu görülmekle yerinde olmayan itirazın REDDİNE, oy birliği ve kesin olarak karar verildi.
Demek ki neymiş?
Yakın çevresine ceza vermeyeceğini söylediği için sürüldüğünü iddia ettikleri hâkimin; Savunma olarak ne derseler desinler, hükmünün zaten hazır olduğu, şeklen beyanlarının alındığı, silahların eşitliği ve adil yargılama ilkelerini ihlal ettiğini, tarafsızlığı konusunda şüphe oluştuğunu iddia ederek reddini talep etmişler.
Görüldüğü üzere gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar.
Normal şartlarda mahkûmiyet kararı çıkan hiçbir yargılamadan sonra sarmaş dolaş olup çak yapılmayacağına, zil takıp oynanmayacağına göre (kendi ifadeleri ile) mahkûmiyet hükmü hazır olan hâkimi neden reddettiler?
Ve neden reddettikleri hâkimin kendi lehlerine karar vereceği için görev yerinin değiştirildiğini iddia ettiler?
“Mutluluk ve huzur veren” bu mahkûmiyet kararının dünyada eşi ve benzeri bulunmadığından Guinness’in Rekorlar Kitabına girmeyi hak ediyor.
İkiyüzlülükleri de Bonus’u olsun.
Peki bu ucuz gösteri beklenen sonucu vermiş mi?
Optimar Araştırma Şirketi’nin, 27 Aralık-1 Ocak tarihleri arasında 2001 kişi üzerinde yaptığı araştırmada elde edilen sonuçlara göre; Mahkûmiyet kararını birbirlerine sarılıp çak yaparak kutlayan Ekrem İmamoğlu ve Meral Akşener’in mağduriyet tiyatrolarına halk itibar etmemiş. Ekrem İmamoğlu’na destek Kasım ayında yüzde 9’ken, Aralık ayında yüzde 4.8’e gerilemiş. İmamoğlu bu sonuçla kasım ayında dördüncü sıradan aralık ayında bir basamak geriye düşmüş. Akşener’e destek ise Kasım ayında yüzde 6’yken aralık ayında 5.6 olmuş.
Mağdur olmakla mağduriyeti oynamanın aynı şey olmadığını, milletin artık bu ucuz numaraları yutmadığını ne zaman öğrenecekler?
Başdanışman Nuşirevan Elçi, CHP'nin projeleri arasında özerklik olduğunu söylüyor ama altılı masadan ses çıkmıyor…
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Başdanışmanı Nuşirevan Elçi PKK'nın sözde yayın organı Rudaw'da katıldığı bir röportajda Güney Doğu Anadolu bölgesini 'Kuzey Kürdistan' ifadelerini kullanarak andı.
CHP'nin Güney Doğu Anadolu bölgesindeki seçim çalışmalarıyla alakalı sorulan soruya Elçi, "Amacımız 'Kuzey Kürdistan'daki' oyların artması, Eskiden AK Parti’ye oy verenlerin bu sefer CHP’ye oy vereceği inancındayız" cevabını verdi. Rudaw'ın Türkçe metinde 'bölgede' ifadesiyle sansürlediği bölümde Kürtçe metin ele alındığında Elçi'nin 'Kuzey Kürdistan' şeklinde konuştuğu ortaya çıktı.
Elçi konuşmasında CHP'ye katılma nedenini "CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu da onun yol arkadaşları da iktidara geldiklerinde bu sorunun çözüleceğine dair umut vaat ediyor" sözleriyle açıklarken, özerklik vurgusunda bulundu ve “Türkiye’de yetkiler dağıtılmalı. Devletin şimdiki yapısı değiştirilmeli. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi diyoruz adı özerklik veya başka türlü de konulabilir. Tüm yetki ve imkânların tek bir yerde toplanması başından beri yanlış. Hem Kürtler için hem de diğer halklar için yetkilerin dağıtılması gerekiyor" şeklinde konuştu.
Elçi; Kılıçdaroğlu'nun “Kürdistan lafından çok rahatsız oluyorum” ifadelerini kullanmadığını belirterek, "Bu sözleri duyduktan sonra, ben de kendisine sordurdum ve “ben böyle bir şey demedim” dedi. Bunu ben de Google’da diğer yerlerde baktım araştırdım. Böyle bir şey dememiş. Böyle bir şey söylediğini belirten kimse iftira atmıştır." dedi.
Altılı masanın genel başkanlarını meclise sokmaktan başka dertleri olmayan ufaklıklarını saymıyorum ama Milliyetçilik iddiasındaki İYİ Parti; Güneydoğu Anadolu’yu Kuzey Kürdistan olarak niteleyen, Yerel yönetimlere özerklik vaadinde bulunan ve Kürdistan lafından rahatsız olmayanlarla nasıl bir işbirliği yapacak?
HDP görünürde masada yok ama fikirleri masada..
Hani HDP’nin olduğu masada yer almazlardı?