Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı’nın (EUROCONTROL) 1-31 Mart'taki uçuş trafiği raporuna göre, İstanbul Havalimanı 17 bin 407 uçak seferi ile ilk sırada yer aldı.
İstanbul Havalimanı'nı, 14 bin 186 seferle Paris Charles de Gaulle Havalimanı takip etti. Listenin 3. sırasında 13 bin 708 seferle Frankfurt, 4. sırasında 12 bin 874 seferle Amsterdam Schiphol, 5. sırasında ise 11 bin 407 uçuşla Madrid Barajas havalimanları bulunuyor.
İstanbul Havalimanı; aralarında Heathrow, Changi, Copenhagen Vancouver, Sydney ve Hong Kong gibi uluslararası havalimanlarının olduğu kategoride diğer güçlü rakiplerini geride bırakarak İnternational Airport Review Dergisi’nin okuyucu oylarıyla belirlenen “Reader’s Choice 2019 “Airport of the Years” kategorisinde ödül kazandı.
Dijital alt yapısı ve teknolojik gelişmişliği sayesinde Uluslararası Havalimanları Konseyi (ACI) tarafından düzenlenen "16th ACI Europe Awards" kapsamındaki "Dijital Dönüşüm" kategorisinde "En İyi Havalimanı" olarak tescillenen ve Londra merkezli havacılık enstitüsü Skytrax tarafından"5 Yıldızlı Havalimanı" olarak nitelendirilen İstanbul Havalimanı, dünyada bu unvanı alma başarısı gösteren 8. global aktarma merkezi oldu.
Uluslararası hava taşımacılığı araştırma kuruluşu olan Skytrax, 1989 yılından bu yana havalimanı ve havayollarına kalite denetimi, yıldız derecelendirmesi ve kalite kıyaslama hizmetleri sağlıyor.
İstanbul Havalimanı’nda giden yolcu, transfer yolcu ve gelen yolcu deneyimini etkileyen otopark, toplu ulaşım, web sitesi, mobil uygulama, güvenlik/pasaport kontrol, temel yolcu hizmetleri, mağazalar, yeme içme alanları, bagaj alım gibi her temas noktasında sunulan hizmet, hizmete erişim kolaylığı ve yolcu konforuyla ilgili olarak 800 kriter notlamaya tabi tutularak yolcu seyahat deneyimini etkileyen güvenlik, check-in, pasaport, gümrük, temizlik, bagaj alım gibi temel süreçlerle beraber temel hizmetler, yeme içme alanları, alışveriş noktaları, lounge gibi misafirlere dokunan her nokta detaylı şekilde incelendi.
Skytrax uzmanlarının uzun denetimleri sonucu 2 önemli ödüle kavuşan İstanbul Havalimanı'nın, yolcu deneyimindeki mükemmelliğe verdiği önemi tescil edildi.
Covid-19 salgını sürecine özel olarak verilen "5 Yıldızlı Covid-19 Önlemli Havalimanı" ödülünü almaya hak kazanan İstanbul Havalimanı, Roma'daki Fiumicino Havalimanı, Doha’daki Hamad Uluslararası Havalimanı ve Bogota’da bulunan El Dorado Havalimanı’nın ardından bu unvana erişen dünyadaki dördüncü havalimanı oldu.
İstanbul Havalimanı; Uluslararası Havalimanları Konseyi tarafından verilen "Havalimanı Sağlık Akreditasyonu" sertifikasını dünyada alan ilk havalimanı olmayı başarırken, dünyada turizm sektörünün en prestijli yayınlarından Global Traveler'ın Leisure Lifestyle ödüllerinde ‘Üstün Yenilik’ kategorisinde ‘Özel Başarı Ödülü’ne de layık görüldü.
Bunlar İstanbul Havalimanı’nın aldığı çok sayıdaki ödül ve başarıdan sadece birkaçı, arama motoruna girerseniz daha fazlasını bulabilirsiniz.
Pistlerinde çukurlar oluştuğu, kuşların göç yolu üzerinde bulunduğu, ters rüzgar nedeniyle güvenli olmadığı, iniş ve kalkışların çok riskli olduğu gibi onlarca yalan ve düzmece haber yayımlanarak itibarsızlaştırılmaya çalışılan İstanbul Havalimanı; ülkemizin bir gurur projesi olarak dünyanın itibarlı kuruluşları tarafından ödüllendirilirken, yapılmaması için bir yerlerini yırtanların yüzleri kızarmış mıdır?.
Hani Havalimanındaki pistlerin doğrultusu, hâkim rüzgâr yönü dikkate alınmadan belirlenmişti ve rüzgar yandan ya da arkadan alınarak yapılan iniş ve kalkışlarda ise kaza riski artıyordu?...
Hani İstanbul Havalimanı'ndaki pistlerin yönüyle ilgili hata verimi düşürüyordu?...
Hani İstanbul Havalimanından kalkış ve inişler çok riskli ve uçuş güvenliği yeterli değildi?
Bu zırvaların hepsinin “istemezükçü” kronik yobazların kin ve nefret kaynaklı üfürmeleri olduğunu gördük.
Ülke yararına yapılan her şeye karşı olmak sadece muhaliflikle açıklanamaz, modern tıbbın bu patolojik tipler için bir şeyler yapması gerek...
10/01/2020 tarihinde DW Türkçe’ye konuşan Sivil havacılık uzmanı Bahadır Altan'a göre ise pistlerin yönünün belirlenmesinde yapılandan daha büyük bir "yanlışlık" İstanbul Havalimanı için seçilen yer konusunda yapılmıştı.
Geçmişte Hava-İş sendikasında işyeri temsilciliği de yapan öğretmen kaptan pilot Altan, "Tabii ki pistler hâkim rüzgâr yönüne göre yapılmalıydı. Ama ben pistlerin yönünün rüzgâra göre yapılıp yapılmamasından ziyade, bu havalimanının Atatürk Havalimanı'nı kullanılamaz hâle getirecek şekilde yapılmasını başat yanlışlık olarak görüyorum" demişti.
Altan’a göre İstanbul Havalimanı hava trafik sorununu çözmediği gibi ilave sorunlar da getirmişti ve ona göre yapılan yanlış “Tek bir hırstan. Dünyanın en büyüğünü yapalım. En büyüğü bizde olsun." Gerekçesinden kaynaklanıyordu.
İyi ki bu ülkede, “en büyüğünü en iyisi yapalım” diye düşünen ve bunun için de işleri sadece engellemek olan patolojik tipleri takmayarak doğru bildiği yolda cesaretle ilerleyen yürekli insanlar var.
İstanbul Havalimanı gibi geçmişte Sabiha Gökçen Havaalanının yapımına da ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle karşı çıkarak ucuz eleştirilerde bulunmuşlardı.
Sabiha Gökçen Havaalanı hakkında Kemal Kılıçdaroğlu 18 sene önce bakın neler söylemişti.
''Sabiha Gökçen Havaalanı. Uçak iniyor mu? Hayır. Kaç milyon dolara mal oldu? Peki uçağın inmediği yere havalimanı yapan başka ülke gördünüz mü siz? Bu neye benzer arkadaşlar biliyor musunuz? Tuz Gölü'ne alabalık tesisi yapmaya benzer."
Alın size bol gülme garantili absürd bir siyasi komedi daha?..
Oyunun adı; “Sabiha Gökçen ya da Tuzgölünde alabalık”.
(Not: Gülmekten fıtığınız patlarsa müessesemiz sorumlu değildir).
Yoğun trafik nedeniyle şimdi Sabiha Gökçen bile yetersiz kaldı.
Pandemi döneminde dahi en çok sefer yapılan, mimarisi, ve üstün teknolojisini bizzat görüp gurur duyduğum mükemmel bir yaşam alanına sahip olan İstanbul havalimanı için söylenmedik kötü bırakmayıp engellemeye itibarsızlaştırmaya çalışanlar kılı kırk yaran yabancıların takdir ve ödüllerinden utanmışlar mıdır?
Sanmıyorum.
Çünkü utanmak da bir nasip işidir, herkese kısmet olmaz.
Geothe’nin söylediği gibi; “İnsanların ne kadar kötü olduğunu görmek artık bizi hiç şaşırtmıyor, fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyoruz (mu acaba?).”
Elin Yunanı;” Türklerin kendi silah sistemlerine takmak için hazır ramjet motorları var. Biz ise Mirage'lar için fren almayı kutluyoruz” diye dert yanarken 104 tekaüt amiral gece yarısı bildiri yayımlayarak parmak sallıyor.
Aşağıda okuyacağınız sözler Yunan Bluesky kanalının muhabiri İoannis Theodoratos’a ait.
"Erdoğan Türkiye'nin hedefinin 2023 yılına kadar yabancı savunma sanayisine olan bağımlılığı sona erdirmek olduğunu duyurdu. Türkiye her şeyi yapıyor, Türkiye savaş gemileri yapıyor, Türkiye silah sistemleri geliştiriyor. Biz ise Mirage 2000 uçakları için fren sistemi almayı başarı olarak görüyoruz. Türklerin kendi silah sistemlerine takmak için hazır ramjet motorları var. Hava-Kara ve Kara-Kara füzeleri var. Bunlar Doğu Akdeniz'deki savaşın seyrini değiştirecek şeyler. Biz ise nihayet Mirage'lar için fren almayı kutluyoruz.
Türkiye'nin yerli ve milli imkanlarla üretmeyi planladığı "TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi" hakkında konuşan Theodoratos, "Bu gemi gelecekte Türk donanmasındaki yerini alacak. 2030 civarında bu tür tasarımları Ege Denizi'nde karşımızda göreceğiz, Türkiye Muhteşem Süleyman'ın (Kanuni Sultan Süleyman) sahip olduğu deniz stratejisini yeniden inşa ediyor. Biz kör müyüz neden bunları yapmıyoruz? Şimdilik yapabileceğimiz tek şey başkalarını izlemek ve 'sorun değil çok hızlı gitmiyorlar' demek. Evet ama 8 yıl içinde 4 korvet yaptılar ve yenisine başladılar. Ayrıca şimdiden 6 denizaltı inşa ediyorlar. Sürekli yeni projeleri var." ifadelerini kullandı.
İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallece 12 Aralık 2020'de İngiliz düşünce kuruluşu Kraliyet Silahlı Kuvvetler Enstitüsünde (RUSI) yaptığı bir konuşmada, Türkiye'nin insansız hava araçları (İHA), SİHA Bayraktar TB2 ve hava savunma sistemlerini Suriye, Libya ve diğer yerlerde kullanmasının sahada üstünlük sağladığını vurgulayarak Türkiye'nin yeni nesil silahlı insansız hava araçlarını (SİHA) örnek gösterdi.
Önde gelen iş dergilerinden Forbes, Türk SİHA'larından "sihirli mermi" olarak bahsetti. David Hambling tarafından kaleme alınan makalede Azerbaycan'ın Ermenistan karşısında birkaç farklı insansız hava aracı kullandığı, bunlar arasında en etkilisinin Türk SİHA'ları olduğu vurgulandı. Bayraktar TB-2'lerin başarısından övgüyle bahsedildi. Makalede Türk yapımı SİHA'ların daha önce Suriye, Irak ve Libya'da da etkili kullanıldığı ifade edilerek Bayraktar TB-2'lerin ABD veya İsrail yapımı SİHA'lardan çok daha etkili olduğunun altı çizildi.
Daha önce de dünyaca ünlü The Economist dergisi, Karabağ cephesinde Türk SİHA'larının etkili olacağı öngörüsünde bulunmuştu. İngiliz yayın kuruluşu BBC ise TB-2'lerden "İHA piyasasının yıldızı" olarak bahsetmişti.
Almanya’nın sol görüşlü etkili yayın organlarından Junge Welt gazetesi, "Türkiye süper güç oldu" manşetini attı. Gazete, bu duruma gerekçe olarak "batının uyguladığı ambargoları" gösterdi. Junge Welt, "Her şey gayri resmi boykotla başladı. 2016 yılında Türkiye, NATO'dan savaş İHA'ları almak istedi. Ancak ABD ve İsrail, bunları tedarike etmedi. Sonra Türk firmaları işe koyuldu ve TAI-Anka ile Bayraktar İHA'ları, uluslararası sektörün en gelişmiş ürünleri oldu. Türkiye, bugün ambargo koyanlara minnettar" diye yazdı.
Yine Almanya'nın ulusal gazetelerinden Frankfurt Allgemeine Zeitung; Türkiye'nin ürettiği silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) gösterdiği başarılı performansın Alman ordusunda şoka neden olduğunu ve Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer'in hava savunma sistemini yeniden tasarlamak için öneriler hazırladığını yazdı.
Gazetenin yazarı Peter Carstens’ın "Alman ordusu insansız hava araçlarına karşı çaresiz" başlığı ile kaleme aldığı yazısında, Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer'in, Almanya Silahlı Kuvvetlerinin silahlı insansız hava araçlarına (SİHA) karşı savunma konusunda ciddi derecede yetersiz olduğunu kabul ettiğini hatırlatarak, SİHA saldırıları nedeniyle Alman ordusunda acilen modernizasyona gidilmesi gerektiğini işaret etti.
ABD merkezli Foreign Policy’de Jack Detsch imzasıyla yayımlanan, Karabağ operasyonunda İHA ve SİHA’ların kullanımına yönelik analizde; Dağlık Karabağ Savaşı’nın “ABD için bir okul” olduğu aktarılarak, Türk İHA/SİHA’larının başarısı için şu ifadeler kullanıldı: “Azerbaycan, geçtiğimiz sonbaharda tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesi için Ermenistan ile mücadelesinde gökyüzünü ele geçirdiğinde, Türk insansız hava araçlarıyla hava savaşını kazandığında, ABD Ordusu stratejistleri için bir şey netleşmeye başladı: Avlanmak daha kolay hale geliyor.”
Ve son olarak; Amerikalı ünlü siyaset kuramcısı Francis Fukuyama "American Purpose" dergisinde yayımlanan "Orta Doğu'da homurdanmak" başlıklı dikkat çekici makalesinde Türk SİHA'larının bölgede yarattığı güçlü etkiye dikkat çekerek şöyle diyordu;
"Bu süreçte Türkiye, daha fazla sonuç üretme kabiliyetiyle ABD, Çin veya Rusya'dan daha fazla kendini büyük bir bölgesel güç simsarı seviyesine yükseltti.
Suriye, Libya ve daha sonra da Dağlık Karabağ bölgesinde kullanılan Türk SİHA'larının sahadaki başarılarının şaşırtıcı olduğunu söyleyen Fukuyama, “Bana öyle geliyor ki Türkiye'nin SİHA kullanımı, kara gücünün doğasını, mevcut güç yapılanmasını sarsacak şekilde değiştirecektir”. Dedi.
Yakın gelecekte artık savaş ve çatışmaların merkezinde insansız hava araçlarının olacağına dikkati çeken Fukuyama, Türk SİHA'larının etkinliğini şu ifadelerle anlattı:
"SİHA'lar bu durumu kökünden değiştirdi çünkü bunlar görece ucuz, yenilmesi zor ve pilotların yaşamlarını riske etmiyor. Dünyanın dört bir yanındaki ordular şimdilerde kendilerini SİHA'lara karşı nasıl savunacaklarını düşünüyor ve SİHA'larla SİHA karşıtı tedbirler arasındaki silah yarışını kimin kazanacağı belli değil. SİHA'lar 2020'de Türkiye'nin bölgesel güç olarak yükselmesine önemli katkı yaptı. Ülke, bahsedilen üç çatışmanın sonucunu kararlı şekilde tayin etti ve daha fazlasını yapabileceğini de vadediyor."
Türkiye'nin bölgesindeki ülkelerle zor ama dengeli ilişkiler kurmaya çalıştığını belirten Fukuyama, Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığıyla İdlib'de muhtemel bir katliamın önüne geçtiğini de vurguladı.
Türkiye’nin dostları, müttefik görüntülü düşmanları ve hatta dünyanın önde gelen siyaset kuramcıları (kabullenmeleri zor olsa da) gerçekleri görüp gücümüzü teslim ederken, içerideki vizyonsuz siyasetçiler; “Savunma sanayini niye daha büyütmedik? Daha büyütebilirdik, daha güçlü olabilirdik” masallarıyla gurur duymamız gereken gerçeği görmezden geliyorlar.
Birçok ülke Türkiye'ye şu anda gizli ya da açık ambargo uyguladığı, kısıt getirdiği halde, savunma sanayisinde 2000 li yılların başında yüzde 20'lerde olan yerlilik oranları yüzde 70'lerin üzerine çıktı. Türkiye'nin silah ihracatı, geçen yıla oranla yüzde 70 arttı. En yüksek satış ise ABD'ye yapıldı. Sadece ABD değil, 100'ü aşkın ülkeye silah ihracatı yapılıyor. İhracat yapılan ülkeler sıralamasında ABD'yi Rusya ve Fransa izliyor. Türkiye, silah ihracatından yıl sonuna kadar 400 milyon dolar gelir elde edecek.
Açık kaynaklardan ulaşılabilecek bu bilgiler ortada iken, çapsız siyasetçilere güvenen ve vesayet özlemi çeken 104 emekli amiral eski alışkanlıklarından kurtulamayarak yine Aziz Türk Milleti diye başlayana, yine gece yarısı ve yine darbe tehdidi kokan bildiri yayımladılar.
Biz bu filmleri daha önce gördük.
Başarırsalar darbe, başaramaz iseler kontrollü darbe ve tiyatro oluyor da millet artık bu ucuz numaraları yemiyor.
Ve kuşkusuz eskiden brifinglerle yönettikleri “Yargı” da yemiyor.
27 Mayıs’tan bu yana darbelerin nasıl geldiğini biliyoruz. Hepsinde işaret fişeği “Aziz Türk Milleti” denilerek atılarak gece yarısı harekete geçiliyordu.
Darbeci zihniyetin neler yapabileceğini rahmetli Adnan Menderes’e idam öncesi prostat muayenesi yaptıracak kadar gözlerinin dönmesinden anlayabiliyoruz.
Üslup, zamanlama ve tehdit niyeti ortaya koymaktadır.
İşte o yüzden Milletin ve devletin darbeci zihniyete karşı tavrı çok açıktır.
Bunun; ama’sı, fakat’ı, yani’si, yoktur.
Gözaltı süresi uzatılan bir amiral ifadesinde; “Yaklaşık 1 ay önce kalp ameliyatı geçirdim. Ailemle dahi görüşmezken bu şartlarla karşılaştım. Ameliyat sonrası baş dönmesi atakları ve tansiyon atakları yaşamaktayım. Gözaltında kaldığım süre boyunca hayatım risk altındadır. Soruşturmanın tamamlanarak serbest bırakılmamı talep ediyorum” demiş.
O zaman sormazlar mı bu tekaüt amirale? hayatınız risk altında ise hangi kurmay aklıyla; “Marmara Denizi’nden ayran yapabilmek mümkün müdür? Mümkündür. Yeterli miktar yoğurt bulabilirseniz, Marmara Denizi’ne de karıştırabilirseniz bu aklen mümkündür. Akli imkândır bu. Bu muhtemel değildir…” cümlesinden Montrö Sözleşmesinden çekiliyoruz sonucunu çıkartarak gece yarısı, kimin adına ve neden parmak salladınız?...
Her gün onlarca yalan, kurgu ve düzmece haberle halkın sinir uçlarıyla oynayan medyaya, yalanla beslenen, hakaretle coşan ve iftirayla yaşayan Gülnaz Şırıngalara, mandacı eziklere büzüklere, ABD’den iktidarı değiştirmesini bekleyecek kadar gaflet, delalet ve hıyanet içindeki kimi siyasetçilere ve işbirlikçilerinin engellemelerine rağmen dimdik ayakta kalması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milletinin büyüklüğünü ve gücünü göstermektedir.
Dini/Siyasi görüşü, unvanı, statüsü ve etnik kökeni ne olursa olsun bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içen siyasetçilerin, akademisyenlerin, sanatçıların ve dahi emekli de olsalar askerlerin Yunan İoannis Theodoratos’un gördüğü gerçekleri görememeleri ve bu ülkenin gücünden habersiz olmaları size garip gelmiyor mu?...