Zülfü Livaneli’nin Gazeteci İrfan AKTAN’a verdiği ve 3 Temmuz 2021 tarihinde Gazete Duvar’da yayımlanan röportajında Erdal İnönü, Bülent Ecevit ve Deniz Baykal ile ilgili ifadeleri tepki topladı.
2002 seçimlerinde Deniz Baykal’ın milletvekili olmaya ikna ettiği Zülfü Livaneli’nin uzun röportajında söylediklerini meraklısı bulur okur ama izninizle o röportajdan dikkat çeken bazı bölümleri aktarayım.
“CHP, DSP, SHP gibi partiler sol partiler değil, gelenekleri de sola dayanmıyor, gelecek programları da. Fakat sol olarak sunulan bu partilerin başına, hiçbiri solcu olmayan birtakım liderler getirildi. İsmet İnönü, Bülent Ecevit solcu muydu? Ecevit gibi politikaya meraklı, hırslı, Robert Kolejli genç bir siyasetçinin önündeki bütün engelleri kaldırarak CHP’nin başına getirdiler. İsmet İnönü’nün yerine Ecevit’in getirilmesi bir operasyondu; darbe gibi bir şeydi. Nitekim Ecevit’in de CHP’yi sol gibi gösterip bahsettiğim sınıfsal kesimlerin başını bağlamak isteyenler için ne kadar isabetli bir isim olduğunu zaman içinde gördük.
Deniz Baykal bahsine geleceğiz ama; Baykal solcu muydu! Hiçbir alakası yok. Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. Baykal pekâlâ DYP’de, ANAP’ta, DP’de görev yapabilirdi ve çok daha başarılı olurdu.
Deniz Baykal Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez. Bunu çok sefer kendisi de söyledi, basında çıktı. Bakın, Ecevit’i Robert Kolej’den bulup getirdikleri gibi, DYP’nin başına da yine Robert Kolejli Tansu Çiller’i getirdiler. Erdal İnönü; rahmetlinin solla ne ilgisi vardı? Erdal Bey devlete güvenen biridir. Çünkü babası İsmet Paşa’dır; devletin içinde, köşkte büyümüştür. Onun için 2 Temmuz’da Sivas’ta arkadaşlarımız otelden telefon açıp “Bizi yakıyorlar” dediklerinde, Sivas Valisi de “Hayır efendim, öyle bir şey yok” dediğinde, valiye güvenmiştir. Sol gelenekten gelen biri olsa, valiye mi, “Bizi yakıyorlar” diyen aydınlara mı güvenirdi?
Gelelim ama önce Ecevit bahsini bitirmek istiyorum. Ecevit’in zamanında devrimci gençlerin protestolarına yönelik tepkileri, “Bunlar vatan haini” demesi unutulur gibi değil. Ecevit devletin kuruluş ideolojisine uygun Türkçü-laik kesimlerin temsilcisiydi. Rahşan Ecevit’le birlikte yaptıkları buydu. Nitekim Ecevit 1973’teki CHP-MSP koalisyonuyla devlete ilk defa İslamcı hareketi sokmuştur. Daha sonra çeşitli zamanlarda, vazgeçilmeyen bir insan olarak çeşitli görevler üstlenmiş ve sayısız şey yapmıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve HDP’nin sağduyulu siyaseti Türkiye’ye iyiye doğru tarihi bir adım attırdı. Umarım genel seçimlerde de bu adımın devamı getirilir. 7 Haziran’da da böylesi bir zafer kazanılmıştı ama kan ve revanla bu başarıyı boğdular. Ortada bir hayat memat meselesi varken solun kendi arasındaki ihtilafları bir kenara bırakması zarurettir
CHP içinde o kadar zor dengeler var ki. İstifa ettiğimde bazı arkadaşlar “Niye bırakıp gidiyorsun” dediklerinde, “Yok yok, ben dayanamayacağım” dedim. Çok da iyi ettim. Kemal Bey’i de o zamanlardan tanıyorum, dürüst bir arkadaşım. Ne diyeyim, Allah kolaylık versin kendisine de. İşi çok zor. Bu zorluklara rağmen son seçimlerde 11 büyük şehrin alınmasını sağlayacak bir başarı elde etti. Her türlü saldırıya, suikast girişimlerine, hakaretlere, içerden-dışarıdan çelmelere rağmen mücadelesinde gösterdiği soğukkanlılık takdiri hak ediyor.”
Livaneli’nin sağduyulu diyerek övgü düzdüğü siyaset; ABD’ne göbekten bağlı, ilkesiz ve çıkarlara dayalı işbirliği ve ilişkilerden ibarettir.
ABD uşaklığını ve mandacılığı “solculuk” zanneden Livaneli’nin sol ve solculuk tanımları, arkadaşlık yaptığını söylediği Mahir Çayan’ı anlamaktan bile uzak olduğunu gösteriyor.
Livaneli, burnumuzun dibinde bir kukla devlet kurmaları için terör örgütüne TIR’lar ve uçaklar dolusu silah gönderen ABD’den demokratik katkı bekleyen solculara(!) tek söz edemeyen; Mehmet Bekaroğlu, Abdüllatif Şener, Cihangir İslam, Mansur Yavaş gibi solla uzaktan yakından alakası olmayan isimleri siyasi çıkar hesabıyla partiye alan zihniyetin sağduyulu sol siyaset yaptığını ve takdiri hak ettiğini iddia ediyor.
İnönü, Ecevit, Baykal solcu değiller ama bir zamanlar yerin dibine gömdükleri, eşini başörtülü diye aşağıladıkları ve Cumhurbaşkanı seçtirmemek için başta 367 kepazeliği olmak üzere binbir dalavere çevirdikleri Abdullah GÜL’ü cumhurbaşkanı adayı yaptırmak için çırpınan, dün en ağır eleştirileri yaptıkları ve beceriksizlikle suçladıkları Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi intikam siyasetçileri ile bugün % 99 aynı görüşte olduğunu söyleyen, 15 Temmuz’u tiyatro ve kontrollü darbe olarak niteleyerek Fetö’nün değirmenine su taşıyan, ülkemizdeki bütün darbeleri planlayarak –our boys- diye nitelediği çocuklarına yaptıran ABD’den demokratik katkı bekleyen, Suriye’de YPG/ PYD Esed, Libya’da Hafter, Ege’de Yunanistan, Kafkaslar’da Ermeni, Akdeniz’de Rum ağzıyla konuşanlar solcu, S 400 ler konusunda ABD’den daha ABD’ci kesilen zihniyet solcu öyle mi?..
İnönü, Ecevit, Baykal solcu değiller ama 15 Temmuz gecesi millet ve devlet ölümüne direnirken darbecilerin izin(!) ve hoşgörüleri(!) ile sıvıştıkları tankların arasından gittikleri güvenli evde çay kahve içerek iktidarın kendilerine teslim edilmesini bekleyen zihniyet solcu öyle mi?..
O zaman Livaneli’ye soralım;
12 Mart 1971 muhtırasından sonra Nihat Erim hükümetinin Amerika’nın baskısıyla koyduğu haşhaş ekim yasağını kim kaldırdı?
Bülent Ecevit..
ABD’nin ambargosuna neden olan Kıbrıs Barış harekatı hangi hükümet döneminde gerçekleştirildi?..
Bülent Ecevit/Necmettin Erbakan..
ABD’nin adamı olan birisi haşhaş yasağını kaldırabilir miydi?..
ABD’nin adamı olan birileri ABD’nin kesinlikle karşı olduğu ve bu nedenle silah ambargosu uyguladığı Kıbrıs Barış harekatını göze alabilir miydi?..
Livaneli ne kadar gizlemeyle çalışırsa çalışsın (ki nafile bir çabadır) ABD’nin en sadık uşağı ve beslemesi Fetö’nün 2010 yılında Deniz Baykal’ın kasetlerini yayınlaması Kemal Kılıçdaroğlu’na Genel Başkanlık yolunu açmıştır.
Livaneli’ye göre; “İsmet İnönü’nün yerine Ecevit’in getirilmesi bir operasyondu; darbe gibi bir şeydi” ama Fetö’nün bir benzerini MHP’ye de çektiği kaset operasyonu sağduyulu siyasetin gereğiydi öyle mi?..
Maskeli(!) adamlar gizli çekilmiş görüntüleri teslim ettikleri sağduyulu siyasetçiye neden güvenmişlerdi?..
Görüntüleri teslim alan sağduyulu siyasetçi “yahu arkadaş bu görüntüleri neden savcıya değil de bana getiriyorsunuz?” Diye sormamıştı.
Dünyanın neresinde maskeli adamlar ellerini kollarını sallaya sallaya bir parti merkezine girip doğrudan genel başkanla görüşebiliyor?..
Yalan söylüyorsunuz anladık ama bari kuyruğunu bu kadar uzatmayın, ayıp oluyor.
Kaset operasyonunun ABD’nin bilgisi (ve hatta talimatı) dahilinde yapıldığını aklı ve vicdanı olan herkes biliyor ama Livaneli bilmiyor(!).
Fetö’nün taşeron olarak kullanıldığı bu operasyonunun ardından “Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı olmasıyla ABD’den gelen FETÖ mensupları rahatlıkla CHP Genel Merkezi’ne girmiş, Kılıçdaroğlu dahil milletvekilleri FETÖ’cülerin davetiyle ABD’ye ve başka ülkelere gitmiş, FETÖ’cü danışmanlar alınmış, FETÖ’nün el konulan bankasının önünde milletvekilleri kendilerini yerlere atmış, el konulan gazetesinin önünde nöbet tutmuş, bizzat Kılıçdaroğlu TV kanallarına destek ziyaretine gitmiştir.
FETÖ, 17/25 Aralık operasyonunda kimi sahte kimi gerçek belgelerini CHP eliyle servis etmiş, MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili haberlerde CHP’yi kullanmıştır. Önce FETÖ’cüler sonra bizzat Kılıçdaroğlu Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinde televizyondan izlediği 15 Temmuz’a “kontrollü” darbe demiştir hatta rapor hazırlamıştır.(Nedim ŞENER/Hürriyet-09/07).
Livaneli’nin işine gelmediği için görmek istemediği dört başı mamur operasyon ve darbeyi Akşam Gazetesinden Ercan Öztürk'e konuşan CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Onur ÖYMEN’in sözleriyle hatırlayalım.
"ABD’nin Baykal’dan rahatsız olması 1 Mart tezkeresiyle zirve yaptı. Biz görüşmelerden önce 90 tane AK Partili'yi ikna ettik. Amerika rahatsız olunca muhalefeti değiştirmeye karar verdiler. Siyasette değişiklikler olacak, Baykal istifaya zorlanacak. Bunu yazdıkları tarih ise Ekim 2008. 60-70 sayfalık bu raporu 2009 başlarında bana getirdiler. Bu raporları hem Baykal hem de Kılıçdaroğlu’na okuttum. Sivil toplum kuruluşunun hazırladığı bir rapor diye bir değer vermediler. Kemal Bey, ‘Aaaa öyle mi?’ diye tepki gösterdi. Kaset komplosu yokken belgeler vardı" dedi.
ABD iki şey gördü. Hükümet her istediğini yapmayacak. Onun için hükümete tepki göstermeye başladılar. Doğrudan Cumhurbaşkanı ve hükümete yönelik yazılar yazıldı. İkincisi de muhalefet. Çünkü muhalefet bütün bu konularda Türkiye’nin çıkarlarını savundu. Bir anlamda bunlara tepki göstererek iktidarın da kendileriyle birlikte hareket etmesini sağlamış oldular. Amerika’da bu defa da farklı yazılar yazılmaya başlandı. 'Erdoğan gitsin AK Parti kalsın' şeklinde. Her istediklerini yaptıramadıkları için Erdoğan’dan rahatsız oldular. Olay böyle olunca da muhalefetten başladılar.
Kaset komplosu yokken belgeler vardı. Arkasından CHP’de yönetim değiştikten sonra Wikileaks belgeleri sızdı. 248 bin sayfanın 48 bini Türkiye’yle, 6 bini ise CHP’yle ilgiliydi. CHP’den bahsederken de sürekli ‘Kemalist’, ‘Milliyetçi’ diye sıfatlar koyuyor. Orada dönemin Amerika Büyükelçisi “Bütün kötülüklerin sebebi Deniz Baykal’dır. Onun için Baykal gönderilmelidir. Yerine de makul biri getirilmelidir” deniliyor. Daha sonra Hillary Clinton bir telgraf gönderiyor ve Kılıçdaroğlu’nun adını zikrediyor. Bu telgraftan anlıyoruz ki Amerika, Türkiye için yeni bir muhalefet lideri arayışına girmiş. Direkt ‘Kılıçdaroğlu gelsin’ denmiyor ama adı ilk defa orada zikrediliyor.
"Bu gelişmelerden sonra muhalefette bulunan partiler kaset skandalıyla çalkalandı. Bu kasetlerin arkasında yabancı devletlerin olmadığını söylemek gerçekçilikten uzaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün “Bizi ekonomi, mezhep çatışmasıyla karıştırmaya çalışacaklar” şeklinde bir açıklama yaptı. Şimdi bir olayda dış bağlantı varsa hep birlikte bunun üzerine gitmeliyiz. Ecevit, Kıbrıs harekâtını yaptı, Süleyman Demirel bir cümle eleştirmedi. Daha sonra Demirel’in yaptıklarını Ecevit destekledi. Çünkü milli menfaatler söz konusuydu. 2002’deki Meclis'te bu hava vardı. Ermeni meselesinde iktidarla birlikte hareket ettik. Baykal ile Erdoğan aynı metni imzaladı. Erdoğan AB müzakerelerine giderken Baykal, “Arkanızda muhalefetin desteğini hissederek gidin” dedi. Türkiye böyle bir noktadaydı.(24/01/2017-T24 İnternet Gazetesi)
Her şey kabak gibi ortada.
CHP’ye yapılan operasyon ve darbenin arkasında ABD ve onun taşeronu Fetö vardır.
Peki ABD’nin operasyonuyla getirilen bir genel başkanın ABD karşıtı bir politika uygulaması mümkün müdür?..
Bırakın aklı başında birisini bir embesil’e bile sorsanız “hayır” der.
Livaneli bizimle eğleniyor.
“2 Temmuz’da Sivas’ta arkadaşlarımız otelden telefon açıp “Bizi yakıyorlar” dediklerinde, Sivas Valisi de “Hayır efendim, öyle bir şey yok” dediğinde, valiye güvenmekle suçladığı Erdal İnönü sol gelenekten gelmiyor ama yıllarca Sivas Madımak otelinde yanan canlardan sorumlu tuttukları dönemin Sivas belediye Başkanı bugün Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile ittifak yapan Kılıçdaroğlu sol gelenekten geliyor.
Bırakın Livaneli’nin sağduyulu arkadaşının açıklamalarını sadece Başdanışmanı Ünal ÇEVİKÖZ’ün sözlerine bakıldığında bile ortada övgü düzülecek bir sol değil, ABD sözcüleri ile aynı dili kullanan sol makyajlı mandacı bir zihniyetin varlığını çok net bir şekilde görmek mümkündür….
Bayram değil seyran değil Livaneli bu açıklamaları neden yaptı?..
Anlaşılan o ki operasyon ve darbenin kralının yapıldığı CHP’de tam dönüşüm sağlanmamış.
Livaneli’nin Türkiye’ye iyiye doğru tarihi bir adım attırdığını iddia ettiği HDP ile ittifakın bozulmaması için çaba gösterdiğini söylediklerinden anlayabiliyoruz.
Bu ittifakın devamı için son bir mıntıka temizliği daha yapılması gerekiyor.
Bunu açık açık ifade etmek yerine Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Erdal İnönü’yü sağcı olarak ilan ederek itibarsızlaştırmaya çalışmak Fetö’nün kaset operasyonunu meşrulaştırmaktan başka bir amaca hizmet etmez.
Livaneli o meşruiyetin ABD’ye biat olduğunu bilmiyor mu?
Bal gibi biliyor..
Peki neden bilmezden geliyor?
Bir yandan; nasıl olsa bu ülkede ne verirseniz verin yiyen zehirlenmiş bir sosyoloji var, yutturduğum kardır diye düşünüyor diğer yandan da umut bağladığı sağduyulu(!) siyasetçilere ve elbette ki onların arkasındaki güce(!) “ararsanız ben buradayım” mesajı gönderiyor.
Bu kafayla akıbeti 28 Şubat’çılardan farklı olmaz.
Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden Ercan Çankaya sosyal medya hesabından başörtülü bir öğrenciye skandal ifadelerde bulunarak, 'Üniversitelere giremeyeceksiniz gericilik yasaklanacak. Senin türban üniversiteye girip girmemeni savunmak 'normal ya da anormal' sıfatlarıyla tanımlanabilecek bir konu değil. Basit bir yönetmelik meselesi. Bence girmemeniz gerekiyor, giremeyeceksiniz de. Bugünler geçici. Üniversitelerde gericilik yasaklanacak." dedi.
Söz konusu ifadelere, "Üçüncü üniversitemi okuyacağım. Ağlayarak günlüğüne yazabilirsin." sözleriyle yanıt veren öğrenciye Çankaya'dan bir kez daha hadsiz bir yanıt geldi:
"Dördüncüye yetişir bence 'türban' yasağı. Tadını çıkar."
Görüldüğü üzere okumak herkesi adam etmiyor, hatta bunun gibi bazıları okudukça yobazlaşıyor.
Sakallı Celal’in dediği gibi “bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür”.
Sanki üniversiteler babalarının çiftliği de istediklerini alıp istemediklerini almayacaklar.
Kendisini ilime adaması gereken sözde akademisyen, türbanlı öğrencisinin üniversiteye girişinin yasaklanacağı günü beklemeye devam etsin, kendisine kötü bir haberim var.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 28 Şubat davasında aralarında Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve Genelkurmay Harekat Başkanı Çetin Doğan'ın da aralarında bulunan 14 sanığın müebbet hapis cezasını onadı.
Kerameti kendilerinden zannederek devletin verdiği paye ve rütbelerle bin yıl süreceğini ifade ettikleri bir süreçle tehdit ederek devlete ve millete ayar vermeye kalkmışlardı.
Yargı hesabını sordu, yaptıkları yanına kalmadı.
O çok güvendikleri rütbeleri sökülecek.
Zorbalıklarının bedelini, hapiste geçirerek ödeyecekler.
Türbanlı öğrencisinin okula alınmayacağı günleri bekleyen akademisyen de bu kafada giderse akıbeti 28 Şubatçılardan farklı olmayacak.
Peki bu akademisyenin Boğaziçi Üniversitesinde görev yapıyor olması sizi şaşırttı mı?..