Adı; Erol Katırcıoğlu.
HDP İstanbul Milletvekili
Kendileri demokrat ve makul sol diye biliniyorlar(dı) ve o kontenjandan milletvekili seçilmişti.
İşte o Katırcıoğlu, geçtiğimiz günlerde HDP Diyarbakır binasından çıkarken dağa kaçırılıp bir hiç uğruna ölüme sürüklenen evlatları için baş sorumlu olarak gördükleri HDP Diyarbakır İl Başkanlığı binası önünde 500 günü aşkın bir süredir eylemde olan acılı anaların/babaların; "Evlatlarımız nerede?" sorusuna "zafer" işaretiyle cevap verdi.
Aileler haklı olarak tepki gösterip yuhalamaya başlayınca, polisin arkasına geçerek arabasına binip uzaklaştı.
Bu fotoğraf; yaşadığı toprakların gerçeğinden habersiz, ülkesi için yapacak hiçbir şeyi bulunmayan ama eli kanlı bir terör örgütünün hibe(!) ettiği milletvekilliği karşılığında en değerli varlıkları olan evlatlarını çaldıkları ailelere zafer işareti yapması utanmazlığın, ihanetin ve değerli Gazeteci Mahmut ÖVÜR’ün ifadesiyle, “bir aydının(!) zalimliğe teslim oluşunun utanç verici bir fotoğrafıdır.”
Bir dönem Milletvekilliği da yapan geçmişte büyük acı ve işkencelere uğramış Kürt kökenli değerli gazeteci yazar Orhan Miroğlu eli kanlı örgüte milletvekilliği karşılığında kayıtsız şartsız teslimiyeti şöyle özetliyor.
“Çocuklardan katil üreten düzen' ne ise bir üniversite hocasından, yüreği acıdan kavrulmuş anaların önünden zafer işaretiyle geçen 'hocalar' üreten örgüt ve ideoloji de odur. Hoca haklı tabii, o kazandı 'vekil' oldu! Şimdi PKK'ya, vekilliğin bedelini ödüyor!"
Hakikaten de hocalardan "zalim" üreten örgüt "bedel" ödetmeyi de ihmal etmiyor ve kirli örgütü bile o hocalara temizletiyor”.(Mahmut ÖVÜR-Sabah 22/01/2021)
Makul ve demokrat olanları böyle ise vay makul olmayanların haline..
Ailelerin en değerli varlıklarını; birilerinin uçkurları, birilerinin ikballeri, birilerinin de uşaklıkları uğruna zorla ellerinden alıp sonra da hiçbir şey olmamış gibi zafer işareti yapabilmek kelimenin tam anlamıyla PKK’ye biattır.
Profesör olmuş bir kişinin PKK’ya teslimiyeti ile hakim savcı, doktor, albay, yarbay, general, vali, kaymakam, müfettiş, genel müdür vs. olmuş bir kişinin Fetö’ye teslimiyeti arasında fark yoktur.
Ortak noktaları; bedelleri ödenerek teslim alınmaları ve iradelerine ipotek konulmasına rıza göstermeleridir.
Teslim alındıktan sonra da kraldan çok kralcı tavırları ile ne kadar değerli bir eleman olduklarını kanıtlamayla çalışırlar ki perde gerisindeki gerçek patronları bile şaşar kalırlar.
“Oylarımız eşit mi olacak”? diye aşağıladıkları dağdaki bir çoban bunlardan çok daha basiretlidir.
O çoban kendisine teslim edilen sürüsüne gözü gibi bakıp bir tane hayvanın bile kaybolmasına izin vermezken, okumuş(!)profesör olmuş insanlar en değerli varlıkları olan evlatlarını çaldıkları ailelere zafer işareti yapacak kadar eli kanlı örgütün bağlısı oluyorlar.
Bu arada eylemleri ile 500 günü geride bırakan onurlu Diyarbakır annelerine/babalarına bir ziyareti, bir destek açıklamasını çok görenlerin; HDP ile işbirliği/ittifak yapmadıklarına, yapmayacaklarına ve bir araya gelmeyeceklerine, PKK’ya gerçekten karşı olduklarına inanmamızı istemeleri aklımızla dalga geçmektir.
Bir selamünaleyküm diyerek Anadolu’yu ayağa kaldıracaklarını iddia eden stratejik derinlikçiler bu onurlu annelere bir selamünaleykümü neden çok görüyorlar?..
Ya da kimden korkuyorlar?..
ABD; Türkiye’yi metres olarak gördüğü eski günleri arıyor....
ABD Başkanı Joe Biden'ın Dışişleri Bakanı adayı Antony Blinken, göreve atanabilmesi için onayı gereken ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi'nde senatörlerin sorularını cevaplarken; Türkiye'nin Rusya'dan S-400 alımına ilişkin bir soru üzerine "Bir stratejik, sözde stratejik ortağımızın en büyük stratejik rakiplerimizden biri olan Rusya'yla bilfiil aynı çizgide olması fikri kabul edilemez, sanırım öncelikle mevcut yaptırımların etkisini görmemiz gerekiyor. Ardından da daha fazlasının yapılmasına gerek olup olmadığını belirlememiz. "Türkiye, birçok açıdan bir müttefikin davranması gerektiği şekilde davranmıyor. Bu, bizim için çok ama çok ciddi bir sorun. Bu konuda gözümüz açık" ifadesini kullanarak aba altından sopa gösterdi.
Barack Obama döneminde özellikle Suriye ve DEAŞ üzerine yapılan müzakerelerde önemli roller alan Antony Blinken,15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'yi ziyaret etmişti.
Blinken, Kıbrıs konusunda da Türkiye'nin son dönemde yeniden iki devletli çözümü savunan açıklamalarını eleştirerek 27 Ekim'de yaptığı bir paylaşımda, "Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Tatar'ın iki devletli Kıbrıs çözümü açıklamasını üzülerek izliyoruz. Joe Biden uzun bir süredir barış ve huzurun olduğu çift bölgeli ve iki toplumlu bir federasyonu desteklediğini söylüyor" diyerek Kıbrıs Rum Yönetimine bekledikleri selamı göndermiş oldu.
Blinken, 9 Temmuz 2020'de Hudson Enstitüsü'nde katıldığı bir söyleşide, "Türkiye ile ilişkiler sizce nereye gidiyor ve Biden yönetimi bu alanda ne arayacaktır?" sorusuna şu cevabı vermişti:
"Bu çok zorlu bir mesele. Sizin de söylediğiniz gibi, Türkiye angajmanları, coğrafi konumu ve çıkarları açısından bir NATO müttefiki. Hayati derecede önemli bir ülke ve öyle ya da böyle, herhangi bir mesele, ihtilaf veya girişimde genellikle de temel bir şekilde önemli oluyor.
Elbette ki Türkiye ile daha yapıcı ve olumlu bir ilişkiye sahip olmanın yolunu bulmak istiyoruz fakat bu, bizzat Türkiye hükümetinin kendisinin de aynı şeyi istemesini gerektiriyor. Gerçek sorunların ve farklılıkların olduğu açık ama aynı zamanda iki tarafın da daha etkili bir şekilde birlikte çalışmasının gayet mantıklı olduğu alanlar var. Mesela Suriye bunlardan biri.
Bunu yapmanın yollarını bulabileceğimizi umuyorum fakat ilişkide karşılaştığımız bazı meydan okumaları küçümsemek de istemem. Birlikte çalışmak, her şeyden önce son derece doğrudan ve açık bir konuşmayı gerektirecektir. Şunu söyleyebilirim ki, Biden'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile geçmişe dayanan bir ilişkisi var. Birbirlerini tanıyorlar. Birçok konuda geçmişte doğrudan temas kurdular ve bence, Türkiye'yle birlikte çalışırken şunu gördük ki, bu ilişki çok önemli. Biden'ın, birlikte ele almanın yollarını bulmamız gereken bir dizi sorunda Türk mevkidaşıyla yoğun bir görüşmeye gireceğini sanıyorum."
Blinken; 6 ay önceki konuşmasında daha yapıcı ve diplomatik bir dil kullanırken, (Biden’ın seçilmesiyle atanacağının garanti olmasının verdiği gazla) Senato konuşmasındaki küstah ve tehditkar dil gözümüzden kaçmamaktadır.
Joe Biden 19 Ocak 2020'de bir röportajda Türkiye'deki muhalefet partilerine destek vererek, iktidarı değiştirebileceklerini söylemişti. "Yapacağım en son şey, ona (Erdoğan'a) Kürtler konusunda boyun eğmek olurdu" diye konuşan Biden, diğer taraftan Türkiye'nin bölgedeki faaliyetlerini nasıl izole edecekleriyle ilgilenmeleri gerektiğini de sözlerine eklemişti.
"Bence ona (Erdoğan'a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Parlamentoya katkı sunmak isteyen Kürt toplumunu entegre etmek için... Bu iş bir süre iyi gidiyordu. Bir yol haritamızın olduğunu açıkça göstermemiz lazım. Düşündüğümüz şeyle ilgili sesimizi yükseltmemiz lazım, bedel ödemeli. Nasıl çalışacaklarını anlamak için çevresinde F-15 savaş uçağı uçurdukları hava savunma sistemi olduğuna göre ona belli silahları satmaya devam edip etmeyeceğimiz konusunda bedel ödemeli." Diyerek seçilmesi halinde Obama’nın yarım bıraktığı politikaları izleyeceğinin işaretlerini vermişti.
Öncelikle şunu vurgulayalım, ABD’de kim başkan seçilirse seçilsin değişmeyen gerçek şudur.
Başkan derin devletin emrinde ve görüntüdeki yönetici olup görevi sadece direksiyon kullanmaktır.
Gaza frene basan, nerede durup, nerede hızlanılacağına karar veren derin ABD ve sırtını yasladığı Pentagon’dur.
ABD; müttefik olarak nitelendirse de aslında metres gibi davranmalarını istediği yöneticilerden/ülkelerden, çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmasını, bir başka ifadeyle havla deyince havlayan, ısır deyince ısıran, otur deyince oturan ve bütün bu sadakat karşılığında verilecek bir kuru ekmeğe razı olan bir köpek gibi davranmasını beklemektedir.
Stratejik ortaklıktan anladığı her halükarda ABD çıkarlarının gözetildiği kayıtsız şartsız biattır.
Gerek dünyada ve gerekse ülkemizde geçmişteki bütün darbeleri planlayan ve beslemeleri aracılığı ile uygulamaya koyan ABD, 15 Temmuz’daki son operasyonunda başarısız olup suç üstü yakalanmanın kuyruk acısını hala unutamamış olmalı ki İktidarı devirmeyi vaad eden başkanından aşağı kalmak istemeyen müstakbel Dışişleri Bakanı tarafından da “sözde müttefik” olarak nitelenerek hizaya getirileceği zannedilmektedir.
Dereyi görmeden paçayı sıvayan bakan daha resmen atanmadan uçmaya başlasa da ne ABD 2016 ABD’si ne de Türkiye 2016 Türkiye’si değildir.
6 Ocak 2021 günü Amerika’nın başkenti Washington’daki Kongre binasının basılması ve sonrasında Kongreyi korumakla görevlendirilen Ulusal muhafızların bir üçüncü dünya ülkesindeki darbeci askerler gibi kongre binasında yerlerde yattıklarını gösteren trajik ve utanç verici görüntüler, Başkan Biden’in güvenlik riski/korkusu nedeniyle Çin Komünist Partisinin gösterilerini andırır bir törenle yemin etmesi gösteriyor ki bu defa işleri bir hayli zor.
Buna bir de koronavirüsten dünya rekoru kıracak kadar büyük can kayıplarını (beşyüzbine yaklaşıyor) ve salgının bir türlü durdurulamamasını eklersek vaziyetin tam da “Kendisi himmete muhtaç dede/nerde kaldı gayriye himmet ede” olduğunu görürüz.
Türkiye savunması ve güvenliğini stratejik düşman ABD’nin tercihlerine bırakmayacağını Kıbrıs’ta, Suriye’de, Libya’da, Irak’ta, Doğu Akdeniz’de, Kafkaslar’da hak, çıkar ve istikbalinin gerektirdiği şekilde davranarak karalılığını ortaya koyarak göstermiştir.
Güney sınırında ABD tarafından bir terör devleti kurulmasına izin vermeyeceğini hem sözle hem de sahadaki fiili müdahalesi ile ilan etmiştir.
Türkiye ABD ile 1945 sonrasında kurduğu ve kendisine metres muamelesi yapılan seviyeli(!) ilişkiyi çoktaan terk etti.
Fatih Çekirge’nin yazdığı gibi (23/01-Hürriyet) artık “Pentagon’un mutfağında pişen yemeklerin yalnızca soslarının değiştiğini, değişen soslara ve garsonlara takılmamak” gerektiğini öğrendik.
İşte bu nedenle başkan kim olursa olsun ABD bizim stratejik ortağımız filan değildir.
Hiçbir şekilde güvenilmeyecek; bir dansözden daha oynak, bir katilden daha acımasız, bir dolandırıcıdan daha sahtekar, bir kalleşten daha kalleş tartışmasız ÖZDE BİR DÜŞMANDIR.
Hani bir iyilik yapsa da onun bedelini istese anlayacağız ama tarih boyunca sadece kalleşlik, ihanet ve darbe yapmış bir zorba devletin yöneticilerinin paşa keyifleri istemedi diye ikide bir yaptırım tehdidiyle parmak sallamalarından artık bıktık.
O parmakları kırmanın ve uygun bir yerlerine fiyonk yapmanın zamanı gelmiştir.
Fazla söze gerek var mı?…
"Kendinize güveneceksiniz, bize güveneceksiniz namussuz siyasete evet diyeceksiniz. Namussuz siyaset, halkına hesap veren siyaset." (Kemal KILIÇDAROĞLU)
***
"Öyle oturmuş demokrasilerde erken seçim olmaz falan, doğru. Oturmuş demokrasilerde erken seçim olmaz diye bir şey yok." (Faik ÖZTRAK)
***
"İslam, onun insanları din değil, siyasi bir parti, siyasi bir arzu ve savaş insanları, yayılmacılığın insanlarıdır. (Yunanistan Başpiskoposu İERONİMOS).
***
Halk TV sunucusu Ayşenur ARSLAN; “Bunak kadın demek hakaret sayılır mı?”
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu; “ Sanmıyorum hakaret sayılabileceğini, tıbbi bir terim”
Ayşenur ASLAN, “Ama bana diyorlar”
Durakoğlu, "O zaman sayılabilir".
***
“Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz. Askeri vesayet denilen şey neymiş? Vallahi Türkiye'de demokrasinin, cumhuriyetin supabıymış yani”.(Halk TV Sunucusu Özlem GÜRSES)
***
“Bugün, çok olağanüstü bir haber okudum, Gazete Pencere'de okudum. Her sabah mutlaka okuduğum yayın organlarından biri dijitalde. Sayın Bahçeli'ye aşı yapan bir hemşire vardı. O hemşirenin darp edildiğini siz biliyor muydunuz? Ben de Gazete Pencere'de okudum ve aklım durdu. Numune Hastanesi acil servisinde tedavi altına alınmış bu hemşire hanım. Adı Gülnaz Şırınga: "Neye uğradığımı anlamadım. Arkamdan gelen 4 kişi aniden sopalarla vurmaya başladı. Kendisine vururken bir yandan da "Canımızı acıtanın canına okuruz." diye bağırdıklarını söyledi. Sayın Bahçeli'ye aşı yaptığı için, onun canını acıttıklarını düşündükleri için bu kadıncağızı darp etmişler."( Halk TV sunucu Özlem GÜRSES)
1.Numune Hastanesi Ankara Şehir Hastanesine taşındı, dolayısıyla Numune isminde bir hastane yok.
2.Sağlık Bakanlığı açıklaması; Gülnaz Şırınga isimli bir hemşiremiz yok.
3.Gazete Pencerede böyle bir haber yok.
4.Bu kadar yoktan “var” çıkarmak için akla gerek yok, sazan olmak yeter.
5.Bu kadar uçmak için pilot olmaya gerek yok, “bir şırınga özlem” yeter.
***
Aydın'daki deve çiftliğinde arkadaşları ile buluşan İyi Parti İncirliova Belediye Başkanı Aytekin Kaya ve beraberindekiler sokağa çıkma kısıtlamasının bulunduğu saatlerde gerçekleştirilen, sosyal mesafe ve maske tedbirlerinin hiçe sayıldığı sazlı sözlü kutlama zaman zaman sosyal medya hesaplarından da canlı olarak yayınlandı. Canlı olarak yayınlanan görüntülerde Alkolü fazla kaçıran davetliler deve öperek bu görüntüleri sosyal medyadan paylaştı.
***
HDP Esenyurt İlçe başkanlığında bölücü terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın posterlerinin duvarlarda olduğunun tespiti üzerine başlatılan soruşturmada ilçe binasına düzenlenen operasyonda, terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın poster ve resimleri, üzerinde YPJ yazılı bez flama, bin adet afiş, örgüt propagandasının yapıldığı çeşitli dergiler ile çok sayıda kitap, 3 harddisk, 2 laptop, 2 DVD ve 2 video kaset bulundu.
Yapılan incelemelerde 4 yıldan beri kaçak olarak kullanıldığı belirlenen ilçe binasının elektriği BEDAŞ ekiplerince kesildi.
“Görüntülere yansıyan bir tahtada ise şunlar yazılıydı; PKK, yaşam damarlarına giden taze kandır. PKK, benim hayat sigortamdır.” (Mehmet Acet-Yeni Şafak 25/01/2021)
Biatları karşılığında hayat sigortaları PKK tarafından yapılan ve zaten kendilerini saklamayanlara sözümüz yok.
Ancak bu açık itirafa rağmen siyasi çıkar uğruna açıklamaktan korktukları ama bir türlü vazgeçemedikleri işbirliklerini/ittifaklarını sürdürmekte ısrarlı olanların hayat sigortalarını da PKK mı yapıyor ki üç maymunu oynuyorlar?..
Bu sigortanın bir karşılığı olmayacağını zannedenler varsa iktidar rüyaları görerek uyumaya devam edebilirler.
***
"Yahu arkadaş, HDP ne yaparak şiddetle arasına mesafe koysun? HDP kimlere şiddet yapıyor ki vazgeçsin? HDP'nin şiddetle tek ilişkisi, iktidarın ona yaptığı şiddettir. Siz hâlâ bunu anlayamadınız mı?"(Erol KATIRCIOĞLU)
Bu soruyu bir de gözlerinin içine bakarak evlatları çalınan Diyarbakır annelerine sorsun bakalım HDP kimlere şiddet yapıyormuş?....
Kimse “beyin” sadece kendisinde var zannetmesin.
“Bilge insanlar konuşurlar çünkü söyleyecek bir şeyleri vardır. Aptal insanlar konuşurlar çünkü bir şey söylemek zorundadırlar”. (Platon)