Dernek Başkanı Serpil Özkan’ın önderliğinde Ali Bey Cami önünde (Karataş Hamamı yanı) buluşan ekip Belediye Yöresel Mutfak ve Kültür Evi’nin bulunduğu sokaktan başlayarak Çan Saati bölgesini gezdi.
Her sokak, cadde ve ev hakkından bilgi alan ekip bol bol fotoğraf çekerek anı ölümsüzleştirdi.
Gezi sırasında gazetemize açıklamalarda bulunan Başkan Özkan “Sokak kültürü denen kavram son yıllarda uygun davranışlarda bulunmayanlar için kullanılmaya başlandı.
Halbuki sokaklar kültür ve yol yordamı öğretir.Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, yardımlaşmayı, sır paylaşmayı, arkadaş kollamayı, sosyalleşmeyi, fiziksel, ruhsal gelişimi sağlar. Çocukken başlar bu duygu... Sokaktaki, mahalledeki her ev senin evindir. Kapının ipini çekince içine giriverdiğin ‘Niye geldin?’ diye sorulmayan, evde pişen bir yemeği tabakla götürüp paylaştığın, sekiz on adım ilerideki evde oturan komşun senin teyzen, amcan, ninen” dedi.
Eskiden sokaklarda oynanan “Körebe”, “Kutu Kutu Pense”, “Yağ Satarım Bal Satarım”, “Birdirbir”,” Nallı”, “Dalye”,” Bilye”, “Beştaş”, “Saklambaç”, “Saatçi Baba”, “İp Atlama”, “Çizgi” oynarken paylaşma, rekabet, heyecan, sevgi ve muhabbetin solunduğunu, geri o enerjinin de sokağa verildiğini dile getiren Başkan Özkan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ayaküstü günün havadislerini, sıkıntılarını paylaşan, büyüklerin ne konuştuğunu bilmezsin, onların arasındadır, o alana girmeyeceğini öğrenmişsindir. Sorarsan ters cevap alırsın, bunun sır saklamak olduğunu büyüyünce öğrenirsin. Halbuki bilmezsin ki dış kapıların açılıp kapı önündeki sohbetin tadını, o yoldan geçerken hal hatır sorulmasının sana verdiği güven ve samimiyetin yıllar geçince ne kadar kıymetli olduğunu. Evlerin avlusundan dalları taşan dut ağacından dut yemenin senin de hakkın olduğunu, yola düşen elma, ayvanın tadı manavdan aldığında o tadı bulamayınca ne kadar kıymetli olduğunu. Bazen annenin gönderdiğini bilmediğin bir tabak yemeği komşu çocuğu ile yerken hiç evde pişmiyormuş gibi iştahını. Oynarken, koşarken acıktığınızda, susadığınızda komşu annenizin elinize tutuşturduğu bir dilim reçelli ekmek, avludan kana kana içtiğin suyun ileride özleyeceğin tat olacağını. O sokaklar büyük yola ulaşır. Şimdilerde anayol sitelerin içine girdi. Saklambaç oynarken saklanacağımız bir çıkmaz sokak, bir kuytu yok oldu. Evlerin önünde oynanan evcilik bitmiştir, çocuk sesleri evin içine girmiştir. Mahallelerde hayat bitti. Soğuk binaların ruhu insanın içini üşütmekte. İnsanların kaynaştığı, bize sosyal kimlik sağlayan sokaklar kayboldukça şehrin kültürünü nesillere aktaracağımız yerler gidiyor. Kaybettiğimiz kendi kültürümüz. Sokaklar çocuk, genç ve büyükleriyle yaşar. Yani dün, bugün, yarının yansıtıldığı, kültür alışverişinin yaşandığı, nesillerin bir arada aynı kültürü yaşadığı mekân,anne kucağı. Bir evi gezerken ‘Ah o duvarların dili olsa da’ denir içindeki ailenin yaşanmışlıkları için. Ya sokakların dili olsaydı? İşte bu mahalle gezilerimizde o dil biz olalım. ‘Kimler yaşadı, ne yaşadı, nasıl yaşadı, oradaki dibek, çeşme ne zaman yapıldı, niçin yapıldı?’ derken o sokağın hikayesini hep beraber yazalım.”