Vali Abdullah Ayaz, Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi, Vali Yardımcısı Abdullah Arslaner, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hüseyin Odabaş, İl Emniyet Müdürü Yılmaz Delen, şehit ve gazi aileleri, akademisyenler ve vatandaşların katıldığı konferansta, Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Gürbüz Özdemir konuşmacı olarak yer aldı.Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan konferansın açılış konuşmasını ÇAKÜ Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi yaptı.Rektör Çiftçi, tarihte büyük millet olmanın ve olabilmenin gerektirdiği bazı hususiyetler olduğunu belirterek “Siz büyük devlet oldukça, gelişip büyüdükçe peşinizi bırakmayan sorunlar ve sıkıntılar yaşarsınız. Bizim Türk Milleti olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden itibaren demokrasiye geçişimiz ve sonrasında sürekli baskılara ve demokrasimizi sekteye uğratacak girişimlere maruz kaldığımız gerçeği var tarihimizde. Bu darbe ve kalkışma süreçleri milletimizin zihninde derin izler bıraktı. Hiçbir darbe ve kalkışma yoktur ki, milletin sosyolojisini, psikolojisini ve ekonomisini etkilememiş olsun. 1960 darbesini yaşıyoruz. Sonra 1980 süreci ile yüzleşiyoruz. 28 Şubat ile karşılaşıyoruz ve son olarak ne yazık ki 15 Temmuz ile karşı karşıya kalıyoruz. Ne zaman ki Türkiye bir kalkınma ve büyüme hamlesi yaşıyor, sonrasında sürekli bu kalkışma ve darbe süreçleri ile boğuşmak zorunda kalıyor” dedi.Türk milleti demokrasi ve millet iradesi adına verilmesi gereken ne kadar sınav varsa verdiğinin altını çizen Rektör Çiftçi şunları söyledi:“Bizim bıkmadan geleceğimizin teminatı genç nesile ve milletimize demokrasi ve millet iradesinin önemini anlatmamız gerekiyor. 15 Temmuz 2016’daki hain kalkışma gerçekleşmiş olsaydı bugün Türkiye 50 yıl geriye gitmiş olacaktı. Ortadoğu’nun o buhranlı yapısı bizi de etkileyecek ve Türkiye’nin toprak bütünlüğü tehlikeye girmiş olacaktı. Bugün tüm bunları yaşamıyorsak bu, kendilerini feda eden şehitlerimiz, gazilerimiz ve kahraman milletimiz ve büyük bir irade gösteren başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere devleti yöneten idare sayesinde. 15 Temmuz’un tekrar yaşanmaması için birey, kurum ve toplum olarak bu süreci iyi irdelemeli demokrasi ve millet iradesi adına ne yapmamız gerekiyorsa üzerimize düşeni yapmalıyız.”DEMOKRASİ RÜZGÂRI Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürbüz Özdemir, 15 Temmuz kalkışmasına neden olan süreci, Türkiye’nin maruz kaldığı diğer darbe ve kalkışmaları, niçin tarihimizde çok sayıda darbe olduğunu ve eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı yaşanacak süreci anlatan sunum gerçekleştirdi.Özdemir sunumunda şunları dile getirdi:“Bu necip millet, o gece aynı ataları gibi sahip olduğu vatan, bayrak, bağımsızlık, iman değerlerinin uğruna gözünü kırpmadan şehadete giderek, bu asil milletin torunları olduğu gösterdi. Bu açıdan ne söylense ne anlatılsa az. Bu millet, bu Anadolu insanı ilim sahibi olmayabilir, lakin önüne geçilmez bir feraset, sağduyu ve irfan sahibi. Bu bağlamda ‘Anadolu irfanı’ tanımlaması oldukça manidar. Bu millet, 15 Temmuz gecesi zaten irfanıyla söylenecek her şeyi söylemiş ve bizzat da tatbik etti. Ben demokrasi kavramından ziyade demokratikleşme kavramını önemsiyorum. Zira bir çırpıda söyleyiverdiğimiz demokrasi olgusu, Batı’da akşamdan sabaha oluşmuş değil. Demokrasi düşüncesinin bugüne gelmesi ve milletin gerçek anlamda egemen olması, demokrasinin doğuş yeri olan Batı’da ancak uzun, zorlu ve mücadele dolu bir sürecin sonucunda mümkün oldu. Darbelerin oluşturduğu ortam, sonuç itibariyle 60’lı ve 70’li yıllarda Türkiye’ye kaos getirdi. 1960 sonrası dönemde demokrasi istikametinde yürütülen çabalar ise, bu sefer 12 Eylül darbesi ile kesintiye uğradı. Sonrasında oluşmaya başlayan demokrasi ortamı, bu sefer 28 Şubat post-modern darbesi ile kesintiye uğradı. Bu kesintilerin, millete rağmen onun istememesine rağmen olduğu herkesçe bilinmekte. Ancak millet bir şey yapamadı. Dolayısıyla demokrasiyi kesintiye uğratan ve sosyal bünyeye zarar veren müdahalelerin özünde, halkın iradesini olumsuzlayıp seçkinlerin seçkinliğini ikame edebilme çabası var. Ancak halkın etkin olmadığı tüm süreçler, neticesiz kalmaya mahkûm olmuş ve yeni demokrasi rüzgarı esti. Tam bu noktada benim tespitim, Türk milleti lider merkezli bir siyasi kültüre sahip.Lider ve yöneticiler, hem milletin değerlerine saygılı ve hatta bağlı hem de milletin lehine dik duran bir niteliğe sahipse millet özgüvenle ben varım diyebiliyor ve ölümüne gidiyor. Bir ülkede demokrasinin kurumsallaşması ve demokratik bir sistemin kurulmasında ve dahi onun devamlılığında, egemenliğin ve demokrasinin kaynağı olan halkın/milletin bilinçlenmesi en temel kriter. Yani demokratik bir sistem, demokrasi bilincinin halkta gelişmediği ya da zayıf kaldığı bir yerde söz konusu olamaz. Hatta başlı başına özgür bir siyaset yapmak da neredeyse imkânsız. Kısacası demokratik siyasî kültür ve sürdürülebilir güçlü bir demokratik yapı, ancak demokratik kişiliğe sahip bilinçli bireylerden oluşan halkla mümkün. Ancak Türkiye’de demokratikleşme sürecinin her bir aşamasında; halktaki demokrasi bilincinin güçlenmesine ve egemen olmasına karşı darbeler süreci baltalandı. Adeta Türkiye’de ‘meşru’ bir darbe geleneği oluştu. 2000’li yıllara geldiğimizde dahi özellikle 27 Nisan e-muhtırası darbeci geleneğin bitmediğini açıkça gösterdi. Ancak bu noktada hesap edilemeyen bir durum vardı. Millet ve milletin temsilcileri, artık iradesine sahip çıkmaya başladı. Dolayısıyla 27 Nisan e-muhtırasına karşı gösterilen irade ve duruş, hem Türkiye’de yeni bir döneme girildiğinin göstergesi olmuş, hem de 15 Temmuz direnişinin alt yapısını hazırladı. Bu yeni dönemin kapısını açan ise, milletin değerleriyle barışık olan ve millete tepeden bakan vesayetçi anlayışa dur diyen bir devlet anlayışının ortaya çıkması oldu. Bu anlayış, 27 Nisan e-muhtırasına karşı temsilcisi olduğu milletin lehine dik durmuş ve milletin hakkını korudu. Böylelikle millette, egemenliğin, iktidarın ve dahi devletin gerçek sahibinin, kendisine istikamet çizen vesayetçiler değil bizzat kendileri olduğu bilinci arttı. Millet, yaşanan sorunlardan kurtulmak için, örneğin askere değil halkın ve demokrasinin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunun farkına vardı. İşte FETÖ hain darbe girişimine karşı 15 Temmuz gecesi yaşanan o şanlı direniş, bu bilinç ve ruhla yoğrulmuştur. 15 Temmuz direnişi, yeni anlayışla bilinçlenen milletin, ‘bu devletin sahibi biziz, onu koruyacak ve yüceltecek de biziz’ demesinin somutlaşmış ve ete kemiğe bürünmüş hali.”Konferansın ardında Vali Abdullah Ayaz tarafından Doç. Dr. Gürbüz Özdemir’e günün anısına plaket verildi.
GÜNDEM
16 Temmuz 2021 - 07:56
"Demokratikleşme Bağlamında 15 Temmuz Direnişinin Önemi ve Anlamı" konferansı gerçekleştirildi
“15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” kapsamında Çankırı Karatekin Üniversitesi tarafından düzenlenen “Demokratikleşme Bağlamında 15 Temmuz Direnişinin Önemi ve Anlamı Konferansı” 100. Yıl Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
GÜNDEM
16 Temmuz 2021 - 07:56