Allah’a gönülden bağlı olan mü’minler arasında öylesine sıcak ilişki vardır ki, birbirlerinin dilinden anlamasalar da işaretlerle diyalog kurarlar. Selam verip musafaha ederler. Her yerde karşılıklı paylaşım içinde olurlar. Yolda, iş yerinde, camide vb yerlerde buluşup göz göze geldiklerinde yüzlerinde bir tebessüm, sevinç oluşuverir. Birbirlerinin din kardeşi olması hasebiyle, etrafındakilerin dertlerine ortak olmayı görev addederler.
Peygamberimiz (sav) efendimiz, bir hadislerinde: “Mü’minler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir vücud gibidirlerki, vücudun bir uzvu rahatsızlanırsa, diğer uzuğlar da onun rahatsızlığına ortak olur.” (Buhari Edep,27) buyurmuştur. Efendimiz mü’minleri bir vücuda benzetmekte. Nasıl k, vücudun organlarından birisi rahatsız olup, diğer uzuğların rahatsız olan organın rahatsızlığını hissediyorsa, mü’minler de böyle olmalıdırlar.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır. “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve her işte adaletli davranın. Şüphesiz ki, Allah, adil davrananları sever.” Hucurat,9.
Allah, mü’minler arasında meydana gelen kavganın izale edilmesini, barış ortamının sağlanmasını biz Müminlere görev olarak vermektedir. Mü’minlerden birinin diğerine haksızlık ettiğinde haksızlık edenin bu halinden vaz geçirilmesi için bir çaba sarf edilmesi istenmektedir. Yüce Mevla “sulhda hayır vardır” buyurmaktadır. Mü’minler her zaman ve mekânda sulhu, barışı, huzur ve mutluluğu istemelidir.
Peygamberimiz (sav) efendimiz 14 asır sonra içine düşebilecekleri hali görüyormuş gibi, ümmetini veda hutbesinde uyarmıştır. Efendimiz veda hutbesinin bir yerinde “Ey ashabi, sakın benden sonra birbirinizin boynuna vurmayın. Kadınlarınız ve çocuklarınız Allah’ın size verdiği birer emanettir. Müslümana, Müslümanın kanı, malı, namusu haramdır. Sizlere iki emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarılırsanız, dosdoğru yoldan sapmaz ve saptırılmazsınız. Eğer bu iki nimeti terk ederseniz, o zaman sapar ve saptırılırsınız. İşte bu iki nimetten birisi, Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Sünnet-i seniyedir.” buyurdular.
Bu gün Muhammed ümmetinin içinde bulunduğu manzara, 14 asır önce Peygamberimiz (sav) efendimizin yaptığı uyarının dikkate alınmadığını göstermektedir. Özellikle Suriye, Irak ve Mısır başta olmak üzere bazı İslam ülkelerinde meydana gelen kavgalar, Sokak çatışmaları, atılan bombalar, kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı demeden akıtılan kanlar, Açlık ve susuzluk, rakamlarını bile teleffuz etmekte zorluk çektiğimiz ölümler, bütün bu olumsuz tablonun İslam’da yeri bulunmamaktadır. İnsanlar zorla yerinden, yurdundan, evinden ediliyor. Bir hiç uğruna insanlar katlediliyor. Dini hayatta böyle bir zulüm yok. Allah ve onun evrensel elçisi, sulhu, barışı, kardeşliği, kaynaşmayı, birlik ve bütünlüğü istiyor. Öyleyse dünyanın sahibi olan Allah’a dönerek, bizlere verdiği hayat nimetinden Peygamberimiz (sav) efendimizin ahlakını örnek alarak gerektiği şekilde istifade etmeliyiz.
Bilmeliyiz ki, din kardeşliğinde bereket vardır. Huzur ve mutluluk vardır. Sevgi ve saygı, geleceğe güvenle bakmak vardır. Her birimizin kalbinde olan arzu da bu olsa gerek.