Hz. Peygamber (s.a.s.) “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu dostlarına. Ashab: “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” dediler. Resulüllah (s.a.s.) “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelmiştir. Fakat şuna sövüp, buna iftira yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir.” (Müslim, Birr, 59) buyurdu. Başka bir hadis-i şerifte ise Allah Resulü (s.a.s) “Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.” (Buhari, Rikak, 48) buyurmuştu. Hadisten anlaşılıyor ki ahireti kazanan bahtiyar kimselerden olmak için sadece ibadet etmek yeterli değil. Elbette ibadet son derece önemli ve gerekli. İbadetsiz bir mümin düşünülemez. Ebedi saadet, Allah hakkına dikkat edildiği gibi her bir varlığın hakkına da riayet etmekten geçer.
Kul hakkı denilince ilk olarak bir insanın elinden/cebinden para almak anlaşılabiliyor. Ya manevi haklar! Gıybet, laf taşıma, alay etme, aşağılama, gizli durumları araştırma, iftira, yalan, yalan şahitlik vb. manevi kişiliği, onur ve haysiyeti ihlal eden söz ve davranışlar… Bir gün Ebu Zer Gıfari, Bilali Habeşi ile tartışmıştı. Ebu Zer, Bilali Habeşi’ye "siyah kadının oğlu" diye hitap etmiş ve Hz. Bilal buna çok üzülmüştü. Durumdan haberdar olan Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ebu Zer, sen onu annesinden dolayı mı ayıplıyorsun? Sende hala cahiliye adetleri görüyorum" (Buhari, İman, 22) diyerek uyarmıştı. Ebu Zer yanağını yere koyup, “Bilal ayağıyla yanağıma basmadıkça yanağımı yerden kaldırmayacağım.” diyerek özrünü beyan etmişti. (Ahmet Naim, Tecridi Sarih Tercümesi ve Şerhi, I, 42) Olaydan anlıyoruz ki söz sorumluluktur. Bugün yazıda bir sorumluluktur. Asrın insanlarının en önemli hastalıklarından bir tanesi facebook, whatsapp, tv, basın yayın yoluyla bilgisizce, doğruluğunu araştırmadan paylaşımlarda bulunması. Oysa Yüce Yaratıcı, “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 17/36) buyurmuştu. Ve bir gün bunlardan hesap sorulacak bize elbet.
Bazen hak olduğunu dahi düşünmediğimiz haklar vardır. Trafik kurallarına, pazarda, sokakta konulan kurallara uymak gibi. Dikkat edilmelidir, davranışlarımız hatta bakışlarımız bir başkasını rahatsız ediyorsa bu bir haktır. Trafik kurallarına uyulmadığında kazalara sebep olunmaktadır. O halde trafik kurallarına uymamak bir hak ihlalidir. Araçların yanlış yerlere park edilmesi, iki araçlık yere bir araç park etmek, gereksiz kornoya basmak, şehir içinde hız yapmak, ambulansa yol vermemek, 112 Acil’i gereksiz meşgul etmek vb. rahatsızlık veren, başkasının hakkını engelleyen fiil ve davranışlar birer kul hakkıdır. Düğün, nişan, askere uğurlana merasimlerinde silah kullanmak suretiyle verilen rahatsızlıklar birer kul hakkıdır. Bir mümin saygıyı, nezaketi, merhameti, hakşinaslığı her daim kendisine düstur edinmelidir. Bizler “Allah’ın huzuruna, hiç kimseye haksızlık yapmadan çıkmayı umuyorum.” (Ebû Dâvûd, Büyû’ ‘İcâre’, 51) buyuran, hayatı boyunca bırakın bir insanı bir karıncayı dahi incitmekten çekinen bir Peygamber’in ümmetiyiz. Bizler:
“Meyve dalına konsa bir karınca
Vebali olur mu karıncayı kırınca?
Yarın Hak divanı kurunca
Kanuni’den alır hakkını karınca” Diyen bir ecdadın torunlarıyız.
Devlet/kamu hakkı daha büyük ve kapsamlıdır.. Haksız bir şekilde göreve başlamak veya görevinin hakkını verememek ne büyük vebaldir. Devlet işinde gerekli hassasiyet gösterilmez, alınan ücretin/maaşın karşılığı olan emek verilmez ise hangi bir insanla helalleşilebilir? Mümkün müdür? Ebu Zer ra. Resulüllah (s.a.s.)’den bir devlet görevi istemişti. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.s.), “Ebu Zer! Sen zayıf birisin. Bu (görev) ise bir emanettir. Bu emaneti hakkıyla alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesna. Aslında bu görev kıyamet gününde bir utanç ve pişmanlık vesilesidir.” (Müslim, İmare, 16) buyurmuştu. Ya devlet malını zimmete geçirmek! Hayber savaşı günü “Falanca kimse de şehitti” denildi. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.s.) “Hayır, ben onu ganimetten çaldığı bir hırka veya bir abâ içinde cehennemde gördüm.” (Müslim, İman 182) buyurmuştu.
“Kıyamet gününde tüm haklar sahiplerine kesinlikle verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alacaktır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame, 2) böyle bir gün bizi bekliyor. Şairin dediği gibi:
Koru bizi kul hakkıyla huzuruna gelmekten
Nefsimizin batağına aklımızı çelmekten
Koru bizi kelime-i şahadetsiz ölmekten
Hesap Günü cümlemize müjdeler ver Ya Rabbi.