İslam’ın ortaya koyduğu ahlaki ilkeler içerisinde en önemlilerinden birisi doğruluktur. Doğruluk, kişinin inanç, niyet ve düşüncelerinde, işlerinde, söz ve davranışlarında hakikate, adalete, gerçeğe uygunluktur. Tüm peygamberlerin ortak özelliği, (sıdk) doğruluktur. Allah’ın elçileri, asla yalan söylemeyen, doğru ve dürüst insanlardır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de İslam’dan önce yaşadığı toplumda Muhammedü’l-Emin olarak bilinirdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) daha peygamber olarak görevlendirilmeden anlaşmazlıklarda kendisine müracaat edilen ve doğruluğundan dolayı sözüne itibar edilen birisiydi. Peygamber Efendimize (s.a.s.) iman etmeyenler bile onun doğruluğunu kabul etmişlerdi.
Hz. Peygamber (s.a.s.): “İman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir şahsın kalbinde birlikte bulunamaz.” (İbn Hanbel, II, 349) buyurmuş, kâmil imanın yalana ve hıyanete müsaade etmeyeceğini ifade edilmişti.
Doğruluk, söz ve beyanda gerçeği, hakikati söylemektir. Sözde doğruluk hem yazdıklarımızı hem de sözlerimizi içine alır. Dilin korunması ve doğru söz her hayrın başıdır. “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse gerçekten büyük bir kazanç elde eder.” (Ahzab, 33/70-71)
Yalan, doğruluğun zıddı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek, sözün vakıaya uygun olmamasıdır. Rabbimiz: “Yalan sözden sakınınız” (Hac, 22/30) buyurarak yalanı yasaklamıştır. Konuşurken dikkatli olunması, kelimelerin iyi seçilmesi gerekir.
Doğruluk sadece sözde değildir; kalp, niyet, ticaret, arkadaşlık ve evlilik olmak üzere hayatın hemen her alanını kapsayan bir davranış biçimidir; kısacası hayatın mihenk taşıdır.
“Kulun kalbi doğru oluncaya kadar imanı dosdoğru olmaz. Dili doğru oluncaya kadar da kalbi dosdoğru olmaz. Komşusunun kendisinden bir kötülük gelmeyeceğine emin olmadığı kimse de cennete giremez.” (İbn Hanbel, III, 199)
Resul-i Ekrem (s.a.s.), müminlerin ticaret yaparken yalandan sakınmaları noktasında şöyle buyurmuştur: “Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir. Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok edilir.” (Nesâî, Büyû’, 4; Dârimî, Büyû’, 15)
Yalan konusunda çok hassas davranan Allah Resûlü, (s.a.s.) insanları yalandan ve ona götürebilecek her türlü davranıştan sakındırmıştır. Hatta bunlara, birçok kimsenin önemsemediği, çocuklara yalan söylemeyi ve yalan söyleyerek şaka yapmayı da dâhil etmiştir. Nitekim bir defasında Resûlullah (s.a.s.) Abdullah b. Âmir’in ailesine misafir oluştu.
Abdullah b. Âmir anlatıyor: Bir gün annem, “Gel sana bir şey vereceğim.” diyerek beni çağırdı. Resûlullah (s.a.s.) de bizim evimizde idi. Allah Resulü, anneme “Çocuğa vermekle ne kastettin.” buyurdu. Annem: “Kuru hurma.” dedi. Resûlullah (s.a.s.): “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın, bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80) Çocukluğunda sahabeden Abdullah b. Âmir’in yaşadığı şu olay basit bir şey bile olsa, yalanın önemsenmesi gerektiği, ailede anne babanın nasıl rol-model olduğunu bize göstermektedir:
Yunus Emre’nin “Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.” sözünden, yalanın zıddı ahlaki bir erdem olan doğru olmanın önce kişinin kendi iç dünyası ile başlanması gerektiğini anlıyoruz.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında ‘sıddîk’ (özü sözü bir olan kişi) olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip, yalanı araştıra araştıra Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Müslim, Birr ve sıla, 105)
“Rabbimiz Allah’tır” deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: “Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin! (Fussilet, 41/30) Ayeti kerime doğruların ahiretteki mükafatını bize haber vermektedir.
Doğruluk ve dürüstlük, İslam ahlakının en temel erdemlerinden biridir. Doğu yolu izledikten sonra yolunu şaşıran görülmemiştir. İnsanın iç dünyasındaki huzuru, doğruluğu, dürüstlüğü nispetindedir. Dürüst kişi menfaatine, çıkarına ters düşse de doğruluktan ayrılmayan kişidir. Doğru insan kısa vade de kaybetse de uzun vadede hep kazanır. Dürüst kimsenin başı hep diktir. İnsanın özü ile sözünün bir olması, söz ve davranışlarında doğruluğu esas alıp yalandan kaçınması hem dinî/ahlâkî hem de dünyevî açıdan gereklidir. Bireysel ve toplumsal açıdan huzurlu olmak için yalandan sakınmak gerekir. Evimizde, işimizde, ticaretimizde, eşimizle, komşularımızla, akrabalarımızla hayatın her alanında Müslüman, dürüst, güvenilir ve doğru olmak zorundadır.
Rabbim bizleri istikamet üzere olan doğruluk ve dürüstlükten ayrılmayan kullarından eylesin.