Toprak, hava, su, ağaçlar, hayvanlar vb. insanın yaşaması için verilmiş birer nimettir. Bu nimetlerin sorumsuz ve bilinçsizce tüketilmesi israf ve kul hakkıdır. Su, hayatın temel yaşam kaynağıdır. Toprak, üzerinde yaşadığımız, çeşitli nimetlerin yetiştiği, birçok canlının yaşadığı yer ve aynı zamanda insanın yaratıldığı maddedir. İnsanın Rabbine, insanlara, topluma, ailesine karşı sorumlulukları olduğu gibi üzerinde yaşadığı toprağa, soluduğu havaya, içtiği suya ve çevreye karşı da sorumlulukları vardır.
Çevre, en genel ifadesiyle içerisinde bütün canlıların yaşadığı ortamdır. Allah Teâla çevreyi bir düzene göre yaratmıştır. Onun var ettiği bu çevre insanlık için en ideal düzeni oluşturmaktadır. “Göğü O (Allah) yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki, dengeden sapmayasınız.” (Rahman, 55/7-8) buyuran Yüce Rabbimiz, evrendeki denge ve sünnetullaha dikkat çekmiş, bu düzenin bozulmaması hususunda bizleri uyarmıştır.
Rabbimiz yeryüzündeki canlı varlıkların sudan yaratıldığına (Enbiyâ 21/30), suyun bunlar için hayat kaynağı olduğuna dikkat çekiyor. Hayatın kaynağı ve bilinen bütün hayat formlarının vazgeçilmez öğesi olan su, yerkürenin yapısı ve canlıların yaşaması için hayatî öneme sahiptir. Dünyanın ¾’ü su olduğu gibi, insan bedeninin de ¾’ü sudur. Su insan için hayat kaynağı olduğu gibi hayvanlar, bitkiler, ekinler, meyveler vb. için de hayat kaynağıdır.
Günümüz dünyasının en önemli problemlerinden biri, ekolojik dengenin bozulması ve beraberinde çevre kirliliği, su sıkıntısı ve çölleşmenin ortaya çıkmasıdır. Günümüzde pek çok madde suyu ve havayı kirletmekte, doğaya zarar vermektedir. İnsandaki daha çok kazanma hırsı, bencillik, bireysellik dünyamızda telafisi mümkün olmayan hasarlara sebep olmuştur.
Yaşadığımız çağda dünya nüfusu sürekli artmakta, şehirlerde yaşayan insanlara su yetiştirmek için dev barajlar yapılmakta, derin kuyular kazılmakta; enerji üretmek ve ekonomik ihtiyaçları karşılamak için sanayi bölgelerine dev boru hatlarıyla su taşınmaktadır. Şehirlerde yaşayan insanlara gıda yetiştirebilmek için toprak daha fazla sulanmaktadır. Tarım arazilerinde fazla su, toprağı tuzlandırmakta, bu durum temiz yeraltı kaynaklarının tuzlanmasına sebep olmaktadır. Küresel ısınma ile buharlaşma daha fazla olmakta, tarımda daha çok suya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durum mevcut kaynakların tüketimine sebep olmaktadır.
Yaşadığımız bu dünyada, bize verilen nimetleri sorumsuz, sınırsız tüketme yetkisine sahip değiliz. İnsan kendisine verilen nimetlerden elbette hesaba da çekilecektir. “Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.”(Tekasür, 101/8) ayeti kerime bu hesabın mutlak surette olacağını haber vermektedir. Boş yere akıttığımız sudan, zarar verdiğimiz çevreden, israf ettiğimiz enerji kaynaklarından da bize sorulacaktır.
Yaşadığımız bu dünya Rabbimizin bize emanetidir. Verilen nimetlerin ölçülü, israfa kaçmadan ve çevreye zarar vermeden tüketilmesi gerekir. Ölçüsüz ve sorumsuzca tüketildiğinde dünyanın dengesinin bozulacağını Yüce Rabbimiz, bize şöyle haber vermektedir: “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…” (Rum, 30/41) Bugün hava kirliliği, su kirliliği, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, iklim değişiklikleri vb. pek çok meydana gelen olumsuzluklar, insanın çevre ile olumsuz münasebeti, bilinçsiz tüketimden kaynaklanmaktadır.
İslam dini, suyun kirletilmemesine, su ile temizliğe önem verirken; suyun israf edilmemesini de emretmiştir. İbadete hazırlık içinde olsa, bitmeyeceğini düşündüğümüz akan bir nehrin kenarında da bulunulsa su israf edilmemelidir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de tatlı ve temiz su kaynakları bilinçsiz tüketim sebebi ile azalmaktadır. İsraf, dikkat edilmezse alışkanlık haline gelebilmektedir. Abdest alırken, diş temizliğinde, banyoda, mutfakta dikkat edilirse ciddi tasarruf sağlanabilir. Suyu verimli kullanmak için gereksiz su kullanımından sakınmalı, arızalı musluklar tamir edilmeli, banyoda, temizlikte su ihtiyaç nispetinde kullanılmalıdır.
Yaşadığımız bu dünya bir çeşit miras gibidir, babalarımızın dedelerimizin mirasıdır. Bizler de evlatlarımıza bu mirası devredeceğiz. Aldığımız bu mirası bozarak, eksilterek değil daha güzeli ile bırakmamız gerekmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz çevre ile ilgili bir müminin nasıl olması gerektiği noktasında en güzel model olmuştur. Allah Resulü (s.a.s.): “Birinizin elinde hurma fidanı varken, kıyamet kopuyor olsa bile derhal onu diksin.” (İbn Hanbel, Müsned, 3/84) buyurmuş, her fırsatta fidan dikmiş, ashabına da dikmeyi tavsiye etmiş, çevreyi koruma ve yeşillendirme hususunda bize en güzel örnek olmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.s) de çevrenin korunması, temiz tutulması üzerinde sıklıkla durmuştur. O, bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin iyi ve kötü bütün amelleri bana arz edilip gösterildi. İyi amelleri arasında, yoldan atılmış olan ezayı gördüm. Kötü amelleri arasında ise yere gömülmemiş tükürük de vardı.” (Müslim, Mesâcid, 57, I, 390) Sokakları, parkları, yolları temiz tutmak, çöpleri çöp kutusuna atmak hem insani hem de İslami bir görevdir. Sokaklara tükürmek Müslüman zarafet ve ahlakına yakışmayan bir davranıştır.
İnsanın doğumundan ölüme çevre ile ilişkisi, etkileşimi sürmektedir. Gıdalarımızın büyük çoğunluğu topraktandır. Hayatımızın devamı için su ve havaya ihtiyaç duyarız. Öldüğümüzde toprağa emanet ediliriz. İnsan, yaşadığı çevreye duyarsız kalamaz. Sorumsuz ve sınırsız tüketim yaşadığımız dünyanın bozulmasına ve pek çok olumsuzluklara sebep olacaktır.
Rabbimizin bizlerin istifade etmesi için vermiş olduğu dünya nimetlerine emanet bilinciyle sahip çıkmalıyız. İhtiyacından fazlasını tüketmek suretiyle israftan; bilinçsiz ve sorumsuz davranarak kul hakkından sakınmalıyız. Sokakları, parkları, ortak kullanım alanlarını temiz tutmalı, başkasının gözünü ve gölünü rahatsız edecek her türlü davranış ve sözden sakınmalıyız.