Geçen hafta Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bir yazı göndererek, sahada yapılan incelemelerde belediyelere bağlı kreş adı altında açılan yerler olduğunu ve bu yerlerde 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okul öncesi eğitim kurumlarının programında yer alan etkinliklerle, bu program ve kapsamda eğitim öğretim faaliyeti yapıldığının tespit edildiğini bildirdi. Konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 2007 yılında verdiği karar ile Belediye Kanunu’nun “Belediyelerin okul öncesi eğitim kurumları açabilir” hükmünü iptal ettiği belirtilen yazıda, belediyelerin izinsiz eğitim öğretim faaliyeti konusunda uyarılarak yeni yerlerin açılmasının önüne geçilmesi ve mevcut yerler hakkında kanun hükümlerine göre hareket edilmesi konusunun belediyelere bildirilmesi istendi.
Bu yazı üzerine Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü de il müdürlükleri aracılığıyla kreşi olan belediyelerin bulunduğu valiliklere ve bilgi için de ilgili belediyelere bu yazının bir örneğini gönderdi.
Sınırda zekâ sahibi herkesin kolaylıkla anlayabileceği üzere Milli Eğitim Bakanlığının yazısında kreşlerden değil Belediyelere bağlı kreş adı altın da açılan yerler olduğunun ve bu yerlerde 5580 sayılı Özel Eğitim Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okul öncesi eğitim kurumlarının programında yer alan etkinliklerin ve bu program kapsamındaki eğitim öğretim faaliyetlerinin yapıldığının tespit edildiği belirtilerek Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda, belediyelerin izinsiz eğitim öğretim faaliyeti konusunda uyarılması, yeni yerlerin açılmasının önüne geçilmesi ve mevcut yerler hakkında kanun hükümlerine göre hareket edilmesi isteniliyor.
“Bundan daha doğru ne olabilir” diyorsunuz değil mi?
O sizin dediğiniz CHP’li olmayan belediyeler için geçerli, söz konusu olan CHP’li belediyeler ise yaptıkları her şey doğrudur, asla tartışamazsınız.
Yaptıkları her işin doğruluğuna o kadar inanmışlar ki bizzat kendilerinin başvurusu sonucunda iptal edilen uygulamayı sürdürecek kadar pervasız ve sorumsuzlar.
CHP Milletvekilleri Kemal ANADOL ve Oya Araslı ile birlikte 112 Milletvekili tarafından verilen 28.7.2005 günlü dava dilekçesi dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in dilekçesi ile birleştirilerek yapılan başvuru sonucunda; Anayasa Mahkemesinin 24.1.2007 tarihli ve 2005/95 Esas sayılı kararı ile '5393 sayılı 'Belediye Kanunu'nun birinci fıkrasının (b) bendinin "Okul öncesi eğitim kurumları açabilir; ...' bölümü "Milli eğitim, program ve yöntem itibariyle ulusal nitelikte olduğundan, mahalli müşterek nitelikte bir ihtiyaç olarak görülemez." gerekçesiyle iptal edildi.
Milli Eğitim Bakanlığı da haklı olarak “Anayasa Mahkemesinin kendilerinin başvurusu üzerine iptal ettiği” uygulamayı yapamayacaklarını söylüyor.
Durum bu kadar net olmasına rağmen Genel Başkan Özgür Özel CHP'li belediyelerin kreşlerinin iktidar tarafından kapatılmak istendiğini iddia ederek, “Hadi gelin kapatın, hodri meydan!" diyerek esip gürlüyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise "bu akıl tutulması, ne yapacağınızı şaşırmak. Allah bunlara akıl versin senin yazın vız gelir tırıs gider, hadi gel de kapat, cesaretin varsa bekliyorum" diyerek artık alıştığımız ve yadırgamadığımız bir gösteri sergiliyor.
Biri meydan okudu diğeri kahramanlık gösterisi yaptı ama iddia ettikleri gibi ortada kreşlerin kapatılmasına dair bir talimat yoktu.
Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’in haberlerinin olmadığı anlaşılan Anayasa Mahkemesi başvurusunda bakın hangi gerekçeleri öne sürmüşler;
“Yasa koyucu kişiler yönünden hak, devlet yönünden ödev olan eğitim ve öğrenim hakkını düzenlerken, toplumun gereksinim duyduğu insan gücünün yetiştirilmesi, böylece toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın sağlanması gibi hususları gözetmek zorundadır. Bunun merkezi planlama, programlama ve uygulamayı gerektireceği açıktır. Eğitimde planlama ve program kadar belki ondan da fazla önemli olan uygulamadır. Uygulamada okul öncesi eğitimde belediyelere göre yaşanacak sapmalar, laik eğitim ve ulusal birlik yönünden aykırılıklara neden olacaktır.
Kuşkusuz okul öncesi eğitim için bina sağlamak eğitim kurumu açmak belediyenin görevi olabilir. Ancak burada verilecek eğitim tamamen merkezi idarenin görev ve sorumluluğunda olmalıdır.
Ancak iptali istenen hükümde belediyelere verilen görevin okul öncesi eğitim kurumlarının binalarını yapmaktan veya yalnız kurum açmaktan ibaret olduğu, okul öncesi eğitimin yönetimini kapsamadığı ileri sürülemez. Çünkü ‘okul öncesi eğitim kurumları açabilme’ ibaresi net ve açık olmayan bir ibaredir. Kurum açmanın yanında burada verilecek eğitimi de kapsayacak niteliktedir. Bu bakımdan kanunların açık ve anlaşılabilir olma ilkesiyle de uyumlu değildir.”
İkiyüzlülüğü gördünüz mü?
Belediyeler kendilerinde olmadığı zaman; Uygulamada okul öncesi eğitimde belediyelere göre yaşanacak sapmalar, laik eğitim ve ulusal birlik yönünden aykırılıklara neden olurmuş. Okul öncesi eğitim için bina sağlamak eğitim kurumu açmak belediyenin görevi olabilirmiş ancak burada verilecek eğitim tamamen merkezi idarenin görev ve sorumluluğunda olmalıymış”.
Dün tamamen merkezi idarenin görevi oluğunu söyledikleri eğitim bugün neden CHP’li belediyelerin sorumluluğunda oluyor?
Fırıldak bile bu kadar hızlı dönmüyor.
Neyse ki artık yalancıların mumu yatsıya kadar yanmıyor.
Gerçek ortaya çıkınca da gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi donup kalıyorlar.
“Vız gelir tırıs gider” diyerek efelik yapan İmamoğlu bile; "CHP'nin 2007 yılında aldırmış olduğu bir karar var. Belediyelerin kreş ve anaokulu açamayacağına yönelik. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, "Kim aldıysa ona sor kardeşim. Yanlış alınmış, eksik alınmış. Baksınlar çözsünler yani." şeklinde cevap vererek AYM’ne yapılan başvuruyu eleştirmek zorunda kalıyor.
****
Bilindiği üzere kreşler Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca ruhsatlandırılıyor ve 0-24 aylık çocukların bakımına ilişkin hizmet sunuyor. Aynı şekilde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı olarak çalışan ve 25-66 ay arasındaki çocuklara hizmet sunan kurumlarsa gündüz bakımevi olarak isimlendiriliyor.
Okul öncesi eğitim kurumları ise 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumlar Kanunu kapsamında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak açılıyor.
İptal kararı sonrasında belediyeler tarafından doğrudan okul öncesi eğitim kurumu açılması yasal olarak mümkün olmadığı için 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 3'üncü maddesi gereği MEB'den izin alınmadan eğitim faaliyeti gösteren yerlerin kapatılması ve kamu idarelerince açılmış olsa bile bu tür yerlerin Kanun gereği kapatılması gerekiyor.
Anayasa Mahkemesi'nin 2005/95 esas ve 24.01.2007 tarihli kararı, belediyelerin anaokulu ve anasınıfı açamayacağını hükme bağlıyor. Kreşler (0-3 yaş) belediyeler tarafından açılabiliyor. Ancak kreşlerde, eğitim müfredatı uygulanamaz; yalnızca çocuk bakımı hizmeti verir.
Sonuç olarak MEB'in genelgesi, kreşlerle ilgili hiçbir düzenleme içermiyor.
Katıldığı programda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e cevap veren Bakan Yusuf Tekin; “36 ay altında bakım işlevi yerine getiren kreşler, Bakanlığımızın yetki ve sorumluluk alanının dışındadır. Bizim herhangi bir belediyeye 'kreşinizi kapatın, ya da kreş açın ya da kreşinizi açarken şu kriterlere uygun olarak kreş açacaksınız' demek gibi bir yetkimiz yok." Diyerek bu hususu teyit etti.
Bakanlığın hiçbir belediyeye, kanun yetki vermediği için, anaokulu açma ruhsatı veremeyeceğini belirten Tekin, şunları söyledi:
"Bizim yazımızda kreşlerle alakalı kreşlerin açılmasıyla alakalı veya kapatılmasıyla alakalı herhangi bir ifade yok. Biz gönderdiğimiz yazıda Anayasa Mahkemesinin kararına atıfta bulunarak, yani doğal olarak Cumhuriyet Halk Partisi'nin iptal gerekçesinde kullandığı argümanlara atıfta bulunarak diyoruz ki belediyeler anaokulu ve anasınıfı açamaz. Bu yeni bir olay da değil, 2007'den beri uygulanan bir proses. Bu esnada biz bu süreç içerisinde belediyeler doğrudan kendisinin açtığı hiçbir anaokuluna ruhsat vermedik.”
“Sayın İmamoğlu’nun Türkçe okuduğunu anlayabilme yetisi olsaydı iyi bir üniversite kazanırdı, hiç böyle katakulliye gerek kalmadan doğru dürüst bir üniversite kazanırdı. Demek ki okuduğunu anlama problemi var, bu net. Zaten üniversite tercihiyle ilgili süreçte de yaşananlar bunu gösteriyor. Türkçe okuduğunu anlama konusunda özürlü bir arkadaş. Ona iyi bir Türkçe kursu almasını tavsiye ederim. Birlikte hareket ettiği terör gruplarının dilinden esinlenecek olacak ki hukuk devletinin kurallarına meydan okuyor. Bu anladığım kadarıyla Ekrem İmamoğlu’nun yönetim tarzı. Biz hukuk devletinin prensiplerine göre yaşıyoruz, hukuk devletinin gerektirdiği şeyleri yapıyoruz.”
Konuyla ilgili olarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum; “Cumhuriyet Halk Partisi ve partiye bağımlı trollerin yapmaya çalıştığı dezenformasyon trajikomiktir" diyerek şu mesajı paylaştı:
1. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak, okul açma ya da kapatma yetkimiz yoktur. Bu bakanlığımızın işi değildir. Bu basit gerçek ortadayken aksini iddia etmek ya cehalet ya da kötü niyettir.
2. Belediyelerimizin okul öncesi eğitim kurumu açabilmesini öngören kanun düzenlemesini AK Parti yapmıştır. Bu düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne götüren ve iptal ettiren CHP’dir. Buna rağmen, CHP’nin, AYM kararı nedeniyle yapılan uyarıyı siyasi tartışma malzemesi haline getirme çabası, kimse kusura bakmasın, yüzsüzlüktür.
3. Ortada kreşlerin kapatılmasına ilişkin bir karar ve yazı yoktur. Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin başvurusu üzerine aldığı “Belediyeler anaokulu açamaz.” kararı vardır. Yavuz hırsız, ev sahibini bastıramayacaktır. Göz bebeğimiz çocuklarımızın eğitimi üzerinden siyasi mühendislik yapılmasına müsaade etmeyeceğiz.
Balçıkla sıvanamayacak gerçek şudur;
Milli Eğitim Bakanlığı Belediyelere kreşleri kapatın dememiş, kreş görünümlü anaokulu açamazsınız demiş. Gerekçesini de CHP’nin ve dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’in müşterek başvuruları üzerine Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararına dayandırmış.
Anayasa mahkemesi kararına rağmen konuyu saptırarak sorumluluklarını unutturmaya, çalışanlara ve de özellikle parayı bastırıp sınavsız girilen üniversiteden denkliği olmayan ve sınavla girilen bir üniversiteye geçecek kadar zeki olanlara laf anlatmanın kolay olmadığını biliyoruz.
Mevlana ne güzel söylemiş;
“Bir cümle yeter sözden anlayana
Destan yazsan fark etmez laftan anlamayana”
Kimmiş, yalancı talancı gördük…
Muğla Akbelen'de 'ağaçlar kesiliyor' diye ortalığı ayağa kaldıran, şarkıcı Mehmet Suavi Saygan'ın Bodrum'da villa dikmek için ağaç katliamı yaptığı ortaya çıktı.
Suavi, 2023'te yaptığı paylaşımda "Akbelen'de ormanları katleden, doğayı tarumar eden, orada yıllardır yaşayan köylüleri yok sayan, kendinden başka hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımayan yağmacı-talancı-burnu yüksekte tipler Vatana ihanetin mimarları sizlersiniz!" ifadelerini kullanarak göz yaşartan bir çevreci görüntüsü vermişti..
Aynı Suavi’nin Bodrum Yakaköy Mahallesi Cenap Tezer Caddesi üzerindeki 2 bin 742 metrekarelik araziye ağaçları kesip 8 villa yaptığı belirlendi. Bodrum Belediyesi’nce onaylanan mimari projedeki ‘Ağaç Rölöve paftasında’ parsel içerisinde daha önce 40 adet ağaç bulunduğu ancak yapılan incelemede ağaçların kesildiği tespit edildi. İncelemelerde, ağaç paftasında belirtilen 29 ağacın taşınmadığı,11 ağacın da korunması gerektiği halde korunmadığı, ayrıca parselin kuzeybatısında yer alan park alanındaki ağaçların da kesildiği yalnızca 1 zeytin ağacı haricinde alanda ağaç bırakılmadığı, projeye göre 50 santimetrelik taş duvar olarak planlanan duvarların, mahallinde taş duvar yerine tuğla duvar olarak inşa edildiği, söz konusu tuğla duvarların da üzerine sıva veya taş kaplama yapıldığı görülürken CHP'li Bodrum Belediyesi’nin yandaş sanatçının ağaç katliamına itinayla göz yumduğu ve villaların bodrum katlarının da emsal dışı olduğu tespit edildi.
Mesele villa ise çevre aşkının teferruattan ibaret olduğu; yağmacı, talancı, burnu yüksekte, ve vatana ihanetin mimarları olan bu tiplerin ikiyüzlülüklerini görmek için daha ne olması lazım?
Dindar kılıklı oportünistlerden iyi işbirlikçi mi olur?
Saadet Partisi Kongresinde “Katil İsrail İşbirlikçi AK Parti” sloganı atılmış.
Dün “Mücahit Kılıçdaroğlu” sloganlarını atacak kadar geçmişlerine ihanet eden dindar kılıklı oportünistlerin bugün Ak Partiyi İsrail işbirlikçisi olarak suçlamalarına şaşırmadık.
Filistin’in Kuvay-ı Milliyesi olan Hamas’ı terör örgütü olarak suçlayanlarla kol kola giren ikiyüzlüler kirli işbirliklerini bu sloganla örtemezler.
Torunları, çocukları ve en son da kendisi Filistin toprakları için şehit olan HAMAS lideri Heniyye’nin afişini indirip, “Gericilerin burada ne işi var. Teröristlerin afişlerini istemiyoruz” diyerek saldırılarda bulunanlarla, rakı fiyatını 140 TL de sabitleyerek herkesin doya doya rakı içmesini sağlayacaklarını vaat edenlerle, LGBT destekçileriyle, Ayasofya Camii Kebir’in açılmasının gereksiz olduğunu söyleyenlerle, Filistin sorunu Arapların sorunudur, bize ne Filistin’den diyen merhametsizlerle işbirliği ve ittifak yapanların, mirasını hovardaca harcadıkları Necmettin Erbakan’ı ilerlemiş yaşına rağmen hapse attırmak için kıçlarını yırtanlarla can ciğer kuzu sarması olmaktan utanmayanların, Filistin hükümeti her fırsatta katkı ve destekleri için şükranlarını ifade ederken Ak Partiye işbirlikçi suçlamasında bulunmaları artık patolojik bir niteliğe dönüşen tipik bir projeksiyon/yansıtma (Kişilerin istemedikleri, kendilerine yakıştıramadıkları duygu ve düşünceleri bir başkasında varmış gibi göstermesi, çevresindeki insanlara yansıtması) belirtisidir.
Tedaviye ne kadar erken başlanırsa iyi olma ihtimali de o kadar yüksektir.