Türkiye İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin milyonlarca lirayı su gibi harcadıkları konserleri konuşuyor.
Elbette, konser denilince 2020 yılından bu yana konser ve etkinlikler için kasasından 6 milyar 35 milyon TL. harcayan İmamoğlu’nun eline kimse su dökemez ama cumhurbaşkanlığı adaylığındaki rakibi Mansur Yavaşın da konser belediyeciliği konusunda yabana atılmayacak bir performans sergilediğine bu vesileyle tanık olduk.
Kampanyasında hiçbir vaatte bulunmadan dağa taşa yazdırdığı “az laf çok iş” ve “Mansur Başkan” sloganlarıyla seçim kazanan Mansur Yavaş etliye sütlüye karışmadan, fazla konuşup pot kırmadan konserlerle sürdürdüğü “lay lay lom” belediyecilik anlayışıyla cumhurbaşkanlığı adaylığı iddiasını sürdürmeye çalışıyordu.
Aynı beklentiyle varını yoğunu ortaya koyan ve özellikle de DEM’in yani Kandil’in desteğini arkasına alarak (Ahmet Türk’ün ayağına kadar boşuna mı gitti) avantaj sağlamaya çalışan İmamoğlu ile giriştikleri rekabetin sonucunda kim kazanacak bilmiyoruz.
İki testi çarpıştığında birisi kırılırsa diğeri de sağlam kalmayacağına göre aradan hiç hesapta olmayan üçüncü bir adayın sıyrılması sürpriz olmayacaktır.
En fazla park ve bahçeler/kent içi ulaşım müdürlükleri tarafından yapılacak rutin hizmetlerle beş yılı geride bırakıp ikinci beş yıl için de seçim kazanma başarısı(!) gösteren Mansur Yavaş için işler planladığı gibi yürürken 29 Ekim’de verilen Ebru Gündeş/Mor ve Ötesi konserlerine ödenen astronomik rakamların ortaya çıkması başkanın imajını çizdi.
Kendi ifadesiyle bütün anketlerde açık ara önde olduğu bir dönemde yapılan sağlı ve (bilhassa) sollu saldırılara şaşıran Mansur Yavaş önümüzdeki dönemde Saraçhane Bülbüllerinin (bülbül dediğime bakmayın, akbaba demek daha doğru olur) çok daha ağır saldırılarına maruz kalacaktır.
Süleyman Demirel’in ifadesiyle siyasette 24 saat bile çok uzun bir süre iken hem Mansur Yavaş’ın ve hem de Ekrem İmamoğlu’nun seçildikleri şehirlere hizmeti bir tarafa bırakıp üç buçuk yıl öncesinden Cumhurbaşkanlığı adaylığı yarışına girmeleri en hafif tabirle seçmene saygısızlıktır.
Seçmen onları belediye başkanlığı yapmaları için seçti belediyelerin imkânlarını Cumhurbaşkanlığı adaylığı için kullansınlar diye değil.
Ebru Gündeş konseri ile ilgili rakamların ortaya çıkmasının ardından önce bilgisinin olmadığını söyleyen sonra kendisine bağlı Teftiş Kuruluna inceleme talimatı veren Yavaş kendisinden habersiz yapılması mümkün olmayan bu bol milyonlu organizasyonun suçunu yükleyeceği bir günah keçisi bulamadığından top kendi kucağında kaldı.
Mansur Yavaş’ın kamuoyunu ikna edememesinde kuşkusuz iyi beslenen Saraçhane trollerinin ve Saraçhane Medyasının önemli rolü vardı.
Paris ve Roma’ya kendi şahsi imkânlarıyla yapmaları mümkün olmayan her şey dâhil dört başı mamur tatillerin Saraçhane medyasını nasıl motive ettiğini bu olay vesilesiyle bir kez daha görmüş olduk.
(Bu arada Sponsorlar tarafından şartsız finanse edildiğini açıkladıkları Paris saltanat gezisinin İBB’nin kasasından 12 milyon TL ödenerek gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Beyefendinin de ifade ettiği üzere İstanbul gerçekten nimetmiş)
Mansur Yavaş önce sanatçılara verilen paraları cüz’i rakamlar olarak açıkladı sonra bu paraların sanatçılar arasında bölüştürüldüğünü söyledi, bu da yeterli olmayınca ödemelerin sahne kurulum ve teknik işleri de kapsadığını söyleyerek gerçeği itiraf etti ama kurulum ve teknik işlerin neden 50 milyonlara varan fahiş rakamlara çıktığını ve neden bu bol milyonlu ihaleleri seçim kampanyasını yürüten Festiva ve Enfest organizasyon firmalarının aldığını açıklayamadı.
Medyada yer alan haberlere göre, Ebru Gündeş konseri için Organizatör belediyeden 16 milyon 215 bin lira istiyor. Oysa Ebru Gündeş'in piyasa tarafından bilinen kaşe bedeli 5-6 milyon lira.
Yani organizasyon firması sanatçının kaşesini 3 katına çıkartarak belediyeye teklifte bulunuyor ve belediye de bunu kabul ediyor.
Aradaki farkın organizasyon firmasına bırakılmayacak kadar büyük olması, birilerinin bu işlerden iyi vurgun yaptığını göstermiyor mu?
Teklif belgesinde 'Teknik Hizmet' başlığıyla organizasyon firmasının belediyeye 52 milyon 800 bin liralık ücret sunduğu görülüyor. Ancak bu işle ilgilenen herkes böyle bir konser organizasyonunun teknik hizmet maliyetinin hiç bir şartta 10 milyon TL. sından fazla olamayacağını söylüyor.
Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili Eren Erdem, kendi etkinlik organizasyonu tecrübelerinden örnekler vererek teknik giderlerin 2-2.5 milyon TL arasında halledilebileceğini ayrıca, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından 94 milyon TL'ye kiralanan sistemin çok daha uygun maliyetle satın alınabileceğini iddia etti. "500 bin Euro ses, 300 bin Euro ışık, 150 bin Euro sahne maliyetiyle komple sistemi satın alır, yıllarca kiralama ücreti ödemeden konser düzenlersiniz." diyerek maliyetin yüksekliğine dikkat çekti.
Bir diğer örnekte Erdem, kısa süre önce gerçekleştirdiği kapsamlı bir rap konserinin toplam 1 milyon TL’ye mal olduğunu belirtti. Aynı bütçeyle üç ay sürecek bir festival yapılabileceğini, ancak burada harcamaların çok daha yüksek olduğunu dile getirdi. Erdem, konserin teknik maliyetlerine yönelik bir firmanın daha düşük maliyetle hizmet sunabileceğini ifade ederek, "Açıklanan maliyetlerle piyasa arasında ciddi bir kopukluk var." dedi.
Kendisine 69 milyon ödenmediğini ifade eden Ebru Gündeş’ten sonra Mor ve Ötesi Grubu da "71 milyon TL'yi bizim 'aldığımıza' dair iddialar gerçek dışıdır" açıklaması yaptı.
ABB ise 71 milyon 520 bin TL'lik konseri yalanlamadı. Ancak paranın 3 sanatçıya pay edildiği belirtilerek, "Üç günde Mor ve Ötesi, Gülşen, Murat Boz sahne aldı. Ödenen tutara sahne malzemeleri dâhil" denildi.
Rakamı üçe bölünce sorun olmuyormuş ve de ödenen paralara sahne kurulumu da dâhilmiş.
Neyin kurulumu bu birader?
Uzay üssü mü kuruyorsunuz? Petrol platformu mu kuruyorsunuz?
Madem bu konser sevdasından vazgeçmiyorsunuz, neden iki üç TIR alıp ta belediyeye ait bir mobil ses ve sahne düzeni yapmıyorsunuz?
Ebru Gündeş ile Mor ve Ötesi grubu medyada yer alan söz konusu tutarların kendilerine ödenmediğini, kaşe fiyatlarının belli olduğunu beyan ettiklerine göre bu 45 milyonlar, 53 milyonlar kimlerin cebine gitti?
İlgi sahası kültür ve sanat organizasyonları olan belediye şirketi ANKET AŞ. bu konserler organize edilirken neden devre dışı bırakıldı?
Yoksa ANKET AŞ. Vergi ve sigorta borçları yüzünden mi devre dışı bırakıldı?
Fahiş konser ücretleriyle tepkilerin odağı haline gelen ABB milyonluk konser ihalelerini Festiva Organizasyon, Enfest Organizasyon, Evren Teknik ve Craft Organizasyon isimli şirketlere verdi.
Onlarca ihale verilen Enfest Organizasyon ve Festiva Organizasyon'un sahibinin Selahattin Çetinkaya’nın Mansur Yavaş'ın "Az laf çok iş" sloganıyla seçim kampanyasını yürütmesi ve son 4 yılda 98 adet konser organizasyonu için toplam 307 milyon 960 bin 200 TL'lik konser ihalesi alması tesadüf müdür?
2021'den bu yana neredeyse sadece ABB'ye çalıştığı belirlenen Selahattin Çetinkaya'nın Enfest ve Festiva Organizasyon şirketlerinin ikisinin de aynı adreslerde faaliyet göstermesi de herhalde tevafuktur(!).
Hani israf önlenecekti? Hani milletin parası çarçur edilmeyecekti?
Mansur Yavaş’ın seçim kampanyasını yürüten iki şirkete son 4 yılda toplam 307 milyon 960 bin 200 TL'lik konser ihalesi veren Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin SGK’ya borcu 2024/Eylül ayı itibarıyla tam tamına 8,8 milyar lira.
ABB şirketi BUGSAŞ ise vergi yüzsüzleri listesinde 600 milyon TL borç ile 92. sırada.
İş konsere gelince para sorunu yaşamayan ABB, çalışanlarının sigorta primlerini yatırmaya para bulamıyor ise durumuna en uygun söz “ayranı yok içmeye tahtırevanla gider……….” dır.
Konser rezaletiyle ilgili olarak ortaya saçılan belgeler üzerine Başsavcılıklar ‘kamu zararının tespiti’ için harekete geçerken, İçişleri Bakanlığı da müfettiş görevlendirdi. Ankara Büyükşehir ve Beykoz için inceleme, İstanbul Büyükşehir için soruşturma başlatıldı.
Bakalım bu soruşturma sonucunda daha ne güzel(!) tesadüfler(!) ortaya çıkacak?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel soruşturma başlatılmasını Belediyelerin hizmet yapmalarının engellenmesi için yapıldığını söyledi ama iddialar ilk ortaya atıldığında MİT’in Mansur Yavaş’ı takibe aldığını söyleyerek (peki MİT İmamoğlu’nu niye takip etmiyor?) meseleyi sulandırmaya çalışsa da baktı ki iş büyüyor bu defa “Ebru Gündeş Rıza Zarraf’ın eşi onun konser vermesi doğru olmadı” diyerek, ödenen parayı değil Ebru Gündeş’in konser vermesini eleştirdi.
Bu saçmalık ta meselenin üstünü örtmeye yetmeyince Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın sadece bir konsere 198 milyon lira ödediği yalanını söyledi.
Oysa böyle bir konser yoktu ve böyle bir para da ödenmemişti.
Nitekim Tahir Büyükakın; “ispat etsin hemen istifa edeyim, namus sözü, şeref sözü” açıklaması yaptı ama Özgür Özel'den ses seda çıkmadı, yani yalanını yuttu.
Yalanların, iftiraların ve uydurma bahanelerin bir işe yaramaması ve konser vurgununun giderek dallanıp budaklanması üzerine Özgür Özel vurgunu kabul etmek zorunda kaldı ve “Çeşitli sahne opsiyonlarıyla sanatçıların ve onlara katkı sağlayan profesyonellerle çalışarak bir standart getireceğiz. Toplu satın almanın gücünden de yararlanacağız. Belediye başkanları hangi konseri istediğini (Sosyal Demokrat Belediyeler Derneğinden (SODEM) talep edecekler. Fatura SODEM aracılığıyla ödenecek. Çok şeffaf olacak. Acaba bazı şeyler bazı şeylerin içinde mi oluyor? Yediriliyor mu? Bilmem ne mi oluyor falan diye haklı sorular havada uçuşuyor ve ben bu sorulara hak veriyorum. Bu konserler neden tasarruf genelgesi içinde yer almıyor? Bu konser işini standart hâle getireceğim. CHP’li belediyeler açısından sabitleyeceğim. Bakalım karşı taraf benzer adımı atacak mı?” diyerek CHP’li belediyelerin bundan sonra kendi kafalarına göre konser verdiremeyeceklerini ifade etti.
Özgür Özel CHP’li belediyeler açısından konser işini standart hale getireceğini söyledi ama genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan bile “CHP'li belediyeler konser yapmaya devam edecekler. Biz Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan gidiyoruz.” Diyerek konser yapmayı Atatürk’ün yolunda gitmek zannediyorsa, Atatürk’ün yolunda gittiklerini kanıtlamak(!) için konser belediyeciliğine (vur patlasın çal oynasın) devam etme kararlılığındaki başkanlarını engelleyebilecek mi göreceğiz.
Atatürk hayatta olsaydı, haklarını vermedikleri işçileri grevde olan, toplanmayan çöpler nedeniyle mahalleleri pis kokudan geçilmeyen, denize akan lağım sularını seyreden, eş dost ve akrabaları belediyelere yerleştirmek ve heykel dikmekten başka icraatları olmayan belediyelerin çılgınca konserler verdirerek kendi yolundan gittiklerini iddia eden başkanlarını sopayla kovalardı.