“İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.” (Tevbe, 9/20)
İnsanlık tarihinde dönüm noktası sayılan bazı olaylar vardır. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Mekke'den Medine'ye hicreti de bunlardan biridir. Tarihte sayısız göçler meydana gelmiştir ancak hiçbiri Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ve arkadaşlarının hicreti kadar etkili sonuçlar doğurmamıştır. Hicret, sözlükte “terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek; kişinin başkasını el, dil veya kalben terk etmesi” gibi manalara gelir. Terim olarak genelde gayri müslim ülkeden İslâm ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine’ye göç eden Müslümanlara muhacir, Resûl-i Ekrem’e (s.a.s.) ve muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da ensâr unvanı verilmiştir. (Ahmet Önkal, Hicret, DİA, XVII, 458)
Mekke müşriklerinin Resûl-i Ekrem’e (s.a.s.) ve Müslümanlara karşı baskı ve işkence yapmaları üzerine bazı sahabîler peygamberliğin 5. yılında (m. 615) Habeşistan’a göç etti. Müslümanlara üç yıl uygulanan boykottan sonra, Resulüllah’ı (s.a.s.) koruyan ve seven amcası Ebû Tâlib ve Allah Resulü’nün (s.a.s.) eşi Hz. Hatice kısa süre arayla vefat etti. Hz. Peygamber (s.a.s.) Taif’e hicret denemesinde bulundu fakat istediğini bulamadı hatta çok sert bir tepkiyle karşılaştı. Mekke ve Taif, İslam güneşine sırtlarını dönüp, engel olurken, beklenen destek Yesrip’ten gelecekti.
Hz. Peygamber (s.a.s.), peygamberliğin on birinci yılının (620) hac mevsiminde Akabe’de Yesrib halkından Hazrec kabilesine mensup olan altı kişiye İslam’ı anlattı ve bunlar Müslüman oldu. Böylece yeni sığınılacak yerin ve hicretin kapısı aralanmış oldu. 621 yılında Birinci Akabe Bîatı gerçekleşti ve ertesi yıl yapılan İkinci Akabe Bîatı sonrası Mekkeli Müslümanlar Medine’ye hicret etmeye başladı.
Müminler, Medine’ye akın akın hicret ediyorlardı. Mekke’de Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ali (r.a.) ve hapsedilen, hasta ya da hicret edemeyecek durumda olanlardan başka kimse kalmamıştı. Müşrikler ise bu durumdan hiç hoşnut değillerdi. Zira Resûlullah’ın da (s.a.s.) Medine’ye gitmesinden ve tüm gidenlerin kendileriyle savaşmak üzere orada bir araya gelmesinden korkuyorlardı. Vakit kaybetmeden bu meseleyi aralarında görüşmek için Dârü’n-nedve’de toplandılar. Ebu Cehil’in teklifi ile her kabileden seçilecek güçlü ve soylu gençler tarafından Allah Resûlü’nün (s.a.s.) öldürülmesine karar verdiler. (Hadislerle İslam, 7/28)
Cebrail (a.s.)’ın hem toplantının haberini hem de hicret iznini getirmesi üzerine Allah Resulü’nün (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile istişare yapması sonrası hicret için son hazırlıklar yapıldı. Hz. Peygamber (s.a.s.) evine döndüğünde, Hz. Ali’yi (r.a.) yanına çağırarak geceleyin kendisinin yerine yatağına yatmasını ve yanında bulunan emanetleri sahiplerine vermesini istedi. Gece olduğunda ise Allah Resûlü (s.a.s.), etrafı müşrikler tarafından çevrili olduğu hâlde onlar görmeden evinden çıkarak Hz. Ebû Bekir’e (r.a.) gitti. Vakit kaybetmeden Mekke’nin güneydoğusunda kalan Sevr mağarasına doğru yola koyuldular.
Peygamberimiz (s.a.s.) ve Hz. Ebû Bekir, mağarada üç gün kaldılar. 1 Rebiülevvel/13 Eylül 622 Pazartesi günü Mekke’den (Sevr Mağarası’ndan) yola çıkılmış ve bir hafta sonra yani 8 Rebiülevvel/20 Eylül 622 Pazartesi günü öğleye doğru Medine’ye çok yakın olan Kubâ köyüne varılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.) ve beraberindekiler, cuma gününe kadar bu köyde kalmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de “Temellerinin takva üzere atıldığı” bildirilen Kubâ Mescidi işte bu kısa zaman içerisinde yapıldı. 12 Rebîülevvel/24 Eylül 622 Cuma günü kuşluk vaktinin sonlarına doğru Kubâ’dan ayrılan Hz. Peygamber (s.a.s.), Rânûnâ vadisinde Sâlimoğulları mahallesinde beraberindekilere ilk cuma namazını kıldırdı. Cuma namazından sonra da Hz. Enes’in (r.a) deyimiyle bir bayram havası içerisinde Medine’ye girdi.
Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık “Mekke Devri” sona ermiş, 10 yıllık “Medine Devri” başlamıştır. Hicret evvela Müslümanların rahat bir nefes almasını sağladı. Sonrasında Müslümanların ciddi birliktelik oluşturarak devletleşmesini, daha güçlü bir hâle gelmesini ve İslam davetinin halka halka yayılmasını sağladı.
Medine’de devlet kurulduktan sonra sadece askerî cihatla değil, siyasi ilişkiler kurarak da İslam tebliğ edildi. Hz. Peygamber (s.a.s), Medine’den komşu devletlere elçiler göndermiş ve bu elçiler aracılığıyla Yemen’e, İran’a, Bizans’a kadar İslam’a davet mektupları yollamıştır. Böylece hicret, İslam’ın yayılışı noktasında Müslümanlara çok önemli bir ivme kazandırmıştır.
Müslümanlar için çok ciddi bir imtihan olan hicret, İslam tarihinin en büyük hadisesidir. Vatanını ve onunla birlikte malını, mülkünü terk etmek hiç de kolay bir hadise değildir. Müslümanlar için bir dönüm noktası olan hicret, tarihte yeni bir sayfa açmıştır. Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği döneminde hicretin gerçekleştiği gün, Hz. Ali’nin (r.a.) teklifiyle hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. O günden itibaren de İslam âleminde 1 Muharrem hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul görmüştür.
07 Temmuz 2024 Pazar günü girmiş olduğumuz hicrî 1446 yılının ülkemiz ve tüm İslam âlemi için hayırlara vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum.