Kişinin hayatını devam ettirmesi, kendi ve sorumluluğu altındakilerin ihtiyacını giderebilmesi için çalışması, üretmesi ve ihtiyacı olanı satın alması gerekmektedir. İslam dini ticarette aldatmaya, haksız kazanca, güvensizliğe yol açacak bütün yolları kapamış, ticarî hayatı dini ve ahlaki ilkelerle tanzim etmiştir.
Ticarette, alış verişte en önemli ölçü dürüstlüktür. Satılan malın kalitesi, sağlamlığı, varsa kusuru gizlemeden, yalan söylemeden karşı tarafa söylenmelidir. Allah Resulü (s.a.s.) sözünde ve işinde doğru tüccar hakkında şöyle buyurmuştur: “Güvenilir, dürüst, Müslüman tacir, kıyamet günü şehitlerle beraberdir.” (İbn Mace, Ticaret, 4) Ticaret hayatında aldatma, hile, sözünde durmama, yalan söyleme kişinin itibarının kaybına, güvenin zedelenmesine sebep olur. Uhrevî boyutuyla bunlar kul hakkıdır, dünyada telafi edilmediğinde ahirette hüsrana uğranmasına sebep olacaktır
Çalışan işçi, memur işini iyi yapmalıdır. Mesaisine dikkat etmeli, aldığı ücretin hakkını vermelidir. Rabbimiz “Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.” (Bakara, 2/195) buyurmuştur. İşveren, patron ise işçisinin hakkını gözetmeli, çalıştırdığı mesaisinin ücretini zamanında ödemelidir. Peeygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.” (İbn Mace, Ruhun, 4) Günümüzde işçilerin sigorta primlerinin tam yatırılmaması veya eksik yatırılması ücretlerinin zamanında ödenmemesi bir kul hakkıdır.
Borçlu imkanı olduğu müddetçe söz verdiği zamanda borcunu ödemelidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Maddi imkanı olan kişinin borcunu bekletmesi zulümdür.” (Müslim, Müsakat, 33) “Sizin en hayırlınız borcunuzu en iyi şekilde ödeyeninizdir.” (Buhari, Vekalet, 5)
Samimiyet ticarette de olmalı, kişi kendi kazancını düşünmekle birlikte, başkalarını da düşünmesi gerekir. Maalesef günümüzde madde, haz, kazanç ve harcama üzerine kurulu dünya düzeni oluşturulmaya çalışılmaktadır. İslam dini hayatın sadece bu dünya ve maddiyat üzerine olmadığını, ahiretin ve değerlerin olduğunu bize hatırlatmaktadır. Satıcının piyasayı düşürmemek veya fiyatları yükseltmek için ürünü çöpe dökmesi hem İslam’ın ruhuna aykırıdır hem de israftır.
Ticaret erbabının kazanması, sermayesini çoğaltması pek tabii normaldir. Ancak fiyatların yükselmesi için malı stok yapması, insanların ihtiyacı varken satmaması hem dînî hem de insanî olarak doğru kabul edilmez. İslam ticaret hukukunda karaborsacılık yasaklanmıştır. Karaborsacılıkla piyasada yapay/sunî bir kıtlık oluşturulmakta, piyasa istikrarının bozulmasına sebep olmakta, az emekle çok kazanılmaktadır. Karaborsacılık İslam’ın ruhuna uymayan, şefkat ve merhamet esasına dayanan İslam Ahlakına ters, dinen çirkin ve kötü bir davranış olarak kabul edilmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) gençlik yıllarında Abdullah b. Cüd’ân’ın evinde yapılan bir antlaşmaya (hilfül-fudul) katılmıştı. Antlaşmada zulme uğrayanların haklarını zalimden alıncaya kadar mücadele edeceklerine, Mekke halkından veya Mekke’ye dışarıdan gelen kimselerden haksızlığa uğrayanların yanlarında yer alacaklarına, zalimden hakkını alıncaya kadar destekleyeceklerine dair karar aldılar. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu antlaşmayı övgüyle bahsetmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) hicretten sonra Medine’ye geldiğinde Beni Saide bölgesindeki açık bir alanı pazar yeri olarak seçmiş ve bir pazar nizamnamesi hazırlamıştı. Tecrübeli bir tacir olan Hz. Peygamber (s.a.s.), zaman zaman kendisi de pazarı denetlediği gibi, pazarı kontrol için görevliler tayin etmişti.
Hz. Peygamber’den (s.a.s.) sonra İslam coğrafyasında fütüvvet adı verilen esnaf birlikleri ortaya çıkmıştır. Anadolu’da ise 13. yüzyılda Şeyh Nasîrüddin Mahmûd, bilinen ismiyle Ahî Evran tarafından, toplumun ihtiyacı olan meslek ve sanat alanlarında insan yetiştirmek, aynı zamanda bu kişilerin ahlaken gelişmesini sağlamak amacıyla sosyo-ekonomik ve dinî bir teşkilat olan ahilik kurulmuştur. Ahilik, şehir, kasaba ve köylerde orta ve küçük esnaf, çeşitli zanaatkarlardan oluşan üyelerin haklarını korurken, diğer taraftan onları disipline etmiştir. Ahi birlikleri meslekle ilgili sıkıntıları çözmekte, mal ve kalite kontrolü yapmakta, fiyatların belirlemekte, diğer taraftan mensuplarının devletle olan ilişkileri düzenlemekteydiler. Ahiler şehre gelen yabancıları karşılar, onları koruma ve kollama ve her türlü ihtiyaçlarını temin görevini üstlenirdi. Ahi zaviyesinde mesleki bilgi ve kuralların yanında manevi değerler de öğrenilirdi.
Ahîlik teşkilatına intisâb edecek kişiye daha ilk adımda uyması gereken dinî ve ahlakî emirler hatırlatılmakta, bunlardan herhangi birisine uymadığı ya da fütüvvet ehline yakışmayan bir harekette bulunduğunda derhal meslekten ihraç edileceği kendisine bildirilmektedir. Ahiliğe giriş merasiminde “nereye varırsan izzet ve hürmetle var, nerede oturursan edeple otur, bir söz söylersen hikmetle söyle, söylemezsen dinle, kalktın mı hizmetle kalk” denilerek uyulması gereken dört emir bildirilmektedir.
Şed kuşanırken de şu sekiz öğüt verilirdi: “Allah’ın yolunu hatırla, dinini gözet, çekinme yolunu sıkı tut, ahiret işlerine hazırlan, insanların ayıplarını ört, kötü huyunu gider, insafı ver ve ahiret yurdunu al.”
Çankırı’nın geleneksel “Yaran” kültürünün de temelinde Ahilik vardır. Yaran saygı, dürüstlük, misafirperverlik, görgü kuralları, yardımlaşma ve dayanışma, iş-meslek ahlakı gibi pek çok değerlerin, ahlak esaslarının öğrenildiği yerdir. Hem ahinin hem de yaranın kapısı açıktır yani misafirperverdir. Kalbi açıktır, kimseye karşı kin ve nefret beslemez. Alnı açıktır, yüz kızartıcı, mahcup edici işler yapmaz. Eli kapalıdır, harama el uzatmaz. Dili kapalıdır, kimse hakkında yalan, gıybet, iftira gibi kötü sözler söylemez. Beli kapalıdır, gayri ahlaki ilişki içinde olmaz, iffetlidir.
Ahilik değerler sisteminin temelinde kardeşlik anlayışı vardır. Ahilik, birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, ihtiyaç sahibini gözeten, yoksulu barındıran, çalışmaya önem veren, din ve ahlâk kurallarına bağlı esnaf ve sanatkârların iş teşkilâtıdır. Ahilikte en ideal örnek insan Hz. Peygamber (s.a.s.)’dir. Ahilik düsturlarının temeli Kur’an ve sünnettir.