Dünyaya imtihan için gelen insanın görevi iman edip, salih ameller işleyerek iyi bir insan iyi bir Müslüman olmaktır. Dünya ve ahiret saadeti için yapılması gereken bir takım görevler olduğu gibi sakınılması gereken söz ve hallerde vardır. Sakınılması gereken kötü huylardan bir tanesi hasettir.
Haset, başkasının sahip olduğu maddî veya mânevî imkânların kendisine intikal etmesi veya kıskanılan kişinin bu imkânlardan mahrum kalması yönündeki istek ve niyeti ifade eder. (Mustafa Çağrıcı, Haset, DİA, 16/378-380) İslam ahlakında haset, başlıca kötülüklerdendir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hasetten sakınılması hususunda şöyle buyurmuştur: “Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44; İbn Mâce, Zühd, 22), Haset eden kıskançlık duygusu ile harekete geçip zarar verirse kul hakkına sebep olur.
Güzel düşünen ve güzel yaşayan bir mümin, imanın gereği hasetten sakınır. Zira bir kula nimeti ihsan eden Allah (c.c.)’dür. Allah’ın kendisine verdiklerine rıza gösteren mümin başkasının elindekilere göz dikmez, kıskanmaz, o nimetin yok olmasını istemez. Allah’a olan imanı müminlik vasfı bunu gerektirir. Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “...Bir insanın kalbinde iman ile haset bir arada bulunmaz.” (Nesâî, Cihâd, 8)
İblis, Hz. Adem’i kıskanmış ve Allah’a (c.c.) isyan etmiştir. Bu yönüyle haset şeytani bir huydur. Kabil Habil’i kıskanmış yeryüzünde ilk kanı dökmüştür. Yusuf a.s.’ın kardeşleri, Hz. Yusuf’u kıskanmışlar, onu kuyuya terk etmişlerdir. Kardeşi kardeşe düşüren, hatta cinayete sebep olacak kadar kötü bir haslettir haset.
Kin, nefret, açgözlülük, kibir, bencillik gibi olumsuz duygu ve hasletler hasedi besler ve büyütür. Kötü bir ahlak olan hasetten, aklı kullanarak, İslam dininin emirlerine uyarak, güzel ahlak sahibi olunarak kişi kendisini koruyabilir. Her şeye rahmet nazarıyla bakmak ve kadere rıza göstermek de haset hastalığından kurtulmanın yollarındandır.
Mümine yakışmayan bir diğer kötü davranış gıybettir. Gıybet, sözlükte “uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak” gibi anlamlara gelmekte olup, genel olarak “kötü sözlerle anma” manasında kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Bir kimsenin gıyabında gerek onun şahsıyla ilgili maddî, bedenî, dünyevî veya manevi, ruhî, ahlâkî ve dinî kusurlarından söz edilmesi gerekse ailesi ve diğer yakınlarının kusurlarının anlatılması gıybet sayılmıştır. Bu tür söz ve hareketlerin gerçeği ifade etmesi onun gıybet olma niteliğini değiştirmez. (Mustafa Çağrıcı, Gıybet, DİA, İstanbul 1996, XIV, 63-64)
Peygamberimiz (s.a.s.), ashabına; "Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sormuş, sahabe; "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını vermişler, bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.); "Kardeşini onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır." diye tarif etmiştir. Kendisine, “Kardeşimde dediğim nitelik varsa, ne buyurursunuz?” denilmesi üzerine; “Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa, işte o zaman gıybet olur. Yoksa ona bühtan ve iftira etmiş olursun” (Müslim, Birr, 28).buyurmuştur.
Gıybet bazen yazıyla bazen sosyal medyada paylaşımla, beğeni ile olur. Zira bütün bunlar manevi kişiliği ihlal eden hatalardır. Gıybetin sebepleri kin, öfke, hased, kibir, insanın kusurlarını araştırma gibi kötü duygulardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) gıybet edenlerin ahirette görecekleri cezayı şöyle haber vermiştir: “Miraca çıkarıldığım zaman bakırdan tırnakları olan bir topluluğa uğradım. Onlar tırnaklarıyla yüzlerini ve bağırlarını tırmalıyorlardı. ‘Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. Cebrail, ‘(Gıybet etmek suretiyle) insanların etlerinden yiyen ve şereflerine saldıranlardır.’ cevabını verdi.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35; İbn Hanbel, III, 223)
Gıybeti dinlememek, gıybet edene müsaade etmemek, gıybet edilen ortamlardan uzak kalmak gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) aleyhinde gıybet edileni savunmanın faziletine dikkat çekmiştir: “Kim Müslüman kardeşinin ırzını korursa Allah da kıyamet gününde onun yüzünü cehennem ateşinden korur.” (Tirmizî, Birr ve sıla, 20)
Her ne vasıta ve şekilde olursa olsun gıybet eden kişi, helalleşilmesi ve tövbe edilmesi gereken bir günah işlemiştir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer günah iftiradır. Sözlükte “yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak” gibi manalara gelen iftirâ, terim olarak “bir kimseye asılsız olarak suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek” anlamında kullanılmaktadır. İslâm’da iftira haram kılındığı gibi asılsız olması muhtemel haberlere doğruymuş gibi ilgi göstermek ve bunlara araştırmadan inanmak da yasaklanmıştır. (Çağrıcı, İftira, XXI, 522-523) Kişinin iffetine, izzetine, dünyevi veya uhrevi bir işine, ameline yönelik yapılan iftiranın her çeşidi haramdır, günahtır.
Gıybet, iftira, yalan, haset gibi söz, hal ve davranışlar insanın kalbinin kırılmasına, saygınlığının, onur ve izzetinin incinmesine, zedelenmesine, toplumda dargınlığa, düşmanlığa, kine ve nefrete sebep olduğu için ayet ve hadislerde şiddetle sakındırılmış bir haramdır. Aynı zamanda bir kul hakkıdır. Bir gün insan bütün yaptıklarından hesap çekileceğini unutmamalıdır!
Rabbim dilimizi yalandan, iftiradan, gıybetten, kalbimizi hasetten tüm bedenimizi haramdan, fısk ve fücurdan, huzuruna kul hakkıyla çıkmaktan muhafaza eylesin. Bizi cennetine layık kullarından eylesin.