İslam, Allah’ın emrini tazim, yani O’na kul olmak, O’nun yaratıklarına şefkat ve merhamet olarak tanımlanmıştır. Her hayırlı işimize Besmele ile başlarız. Yemeğimize başlamadan, evimize girerken, işimize başlarken, uyumadan önce, uykudan uyandığımızda… Kur’an-ı Kerim’de 114 yerde tekrarlanır besmele. Besmelede Cenab-ı Hak, rahman ve rahim sıfatlarıyla zikredilir. Rabbimizin güzel isimlerinden olan Rahman, “merhamet etmek, severek ve acıyarak korumak” anlamındaki rahmet kökünden gelmekte olup, Allah-u Teala’nın sonsuz merhametiyle lutuf ve ihsanda bulunması, O’nun tüm varlığa olan merhameti; rahim ismi ise Cenab-ı Hakk’ın ahirette sadece müminlere olan merhameti anlamlarına gelmektedir.
Merhamet, “acımak, şefkat göstermek” anlamlarına gelmektedir. Merhamet, insanlarda bulunan, onların kendi aralarında ve diğer canlıların sıkıntıları karşısında duyarlı olmaya ve yardım etmeye sevkeden acıma duygusudur. İslâmî kaynaklarda merhamet kavramı genellikle rahmet kelimesiyle ifade edilir. (Mustafa Çağrıcı, Merhamet, DİA, 29/ 184)
Cenab-ı Hak sonsuz rahmet ve merhamet sahibidir. Kur’an-ı Kerim’de “…rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır…” (Araf, 7/156)buyrulmuştur. O’nun rahmetinden inanan, inanmayan herkes payını alır. Allah (c.c.), dünya hayatında dostlarının yanı sıra düşmanlarını da lutuf ve nimetlerine mazhar kılmaktadır. Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah rahmeti yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça (rahmet) sayesinde bütün mahlûklar birbirlerine merhametli davranırlar. Hatta kısrak (yavrusunu emzirirken) basıp da ona zarar verme korkusuyla ayağını (bu rahmetin eseriyle) kaldırır.” (Buhârî, Edeb,19)
Yüce Allah, son elçisi Hz. Muhammed’i (s.a.s.) insanlara sıkıntı, zorluk ve meşakkat vermek için değil, âlemlere rahmet ve merhamet olarak göndermiştir. Ayet-i kerimede: “Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 21/107) buyrulmuştur. Hz. Muhammed (s.a.s.) bütün insanlığa, onların kurtuluşu ve mutluluğu için gönderilmiştir. O, getirdiği ahlaki ve dini ilkelerle rahmettir.
Hz. Peygamber hayatı boyunca “rahmet” peygamberi olduğunu unutmamış ve bunu da hayatında göstermiştir. O, amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi ve azmettiren Hind’i, Mekke’nin fethinde Mekkelileri bağışlamıştı.
“Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.” (Ali İmran, 3/159) Bu âyet Hz. Peygamber’in büyüklüğünü, yüksek ahlâkını ve yüreğinin katı olmadığını, aksine şefkat ve merhametle dolu olduğunu gösterir. O, Allah’ın kendisine lutfettiği bu özellikleri sayesinde arkadaşlarına, özellikle Uhud Savaşı’nda emrine muhalefet ederek İslâm ordusunun yenilmesine sebep olanlara merhametle muamele etmiştir. Eğer onlara karşı katı davransaydı ve onları sert bir şekilde cezalandırsaydı, çevresindekiler dağılıp giderlerdi. (Kur'an Yolu Meali ve Tefsiri, 1/700-705)
“Onlara şefkatle kol kanat ger ve ‘Rabbim, onların beni sevgiyle büyüttükleri gibi, sen de onlara merhamet et!’ diye dua et.” (İsrâ 17/24) Doğup, büyüyen güç sahibi olan insan, bir zaman sonra yaşlanmakta, gücünü kaybetmektedir. Rabbimiz, yaşlılık döneminde anne babaya karşı merhametle davranılmasını emretmiştir.
Peygamber Efendimizi (s.a.s) torunlarını öperken gören bir bedevî, “Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.” demesi üzerine Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle cevap vermiştir: “Allah, senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki!” (Buhârî, Edeb, 18) Çocuklarımızı öpmemiz, koklamamız, sevmemiz onlara olan merhametimizin göstergesidir. Yine bir gün torunu Hz. Hasan’ı öpüp kokladığı bir sırada yeni Müslüman olan Akra’ b. Hâbis; Benim on çocuğum, bunlardan hiçbirini öpmüş değilim, deyince Resul-i Ekrem hayretle: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari, Edeb, 18; Müslim, Fadail, 65) buyurmuştu.
Allah’ın emri, Peygamberin sünneti ile kurulan yuvada, Allah’ın emaneti olarak alınan eşe karşıda merhametli olunmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Müminler arasında imanca en kâmil olanı, ahlâkça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır.” (Tirmizî, Radâ 11; Ebu Dâvud, Sünnet 16) buyurmuştu. Hayatı en güzel örnek ve model olan Hz. Peygamber (s.a.s.) eşlerine nezaketle davranmıştır. Bir defasında Peygamber Efendimiz (s.a.s ) Hz. Aişe’nin (r.a.) odasında gece namaz kılarken, Hz. Aişe annemiz Resulüllah Efendimizin (s.a.s.) önünde uzanmıştı. Şefkatinden Hz. Âişe’yi uyandırmayan Allah Resulü (s.a.s.), sadece secdeye varacağında hafifçe dokunarak ayaklarını toplamasını sağlamıştı. (İbn Hanbel, VI, 148) Hz. Âişe annemiz şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.s.), Allah yolunda cihad hâriç eliyle hiç kimseye vurmadı. Ne bir kadına, ne de bir hizmetçiye!...” (Müslim, Fedâil, 79)
Allah Rasûlü (s.a.s.): “Merhametliler (var ya!)... Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16) buyurarak bütün canlılara merhametli olunması gerektiğini ifade etmiştir.
Rabbimizin rahmetini, merhametini istiyorsak yarattıklarına karşı merhametli ve şefkatli olmalıyız. Önümüzde en güzel örnek ve yaşam modeli olan Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ümmetine çok düşkün, şefkat ve merhamet peygamberidir. Ailemize, akrabalarımıza, komşularımıza, tüm varlığa merhametle davranmak bir müminin şiarı olmalıdır. Şiddet, acımasızlık, kabalık İslam’ın onaylamadığı kötü huylardır. Her canlıya gösterdiğimiz merhametten dolayı sevap vardır. İnsana gösterilen değer ve merhamet ise bunların en yücesidir.
Rabbim bizleri rahmetine mazhar olmuş merhametli kullarından eylesin.