“İnsanların çoğunun gafil olduğu iki nimet vardır: Sağlık ve boş zaman.” (Buharî, Rikâk,1) Pek çok insan aldanmıştır. Aldanmak bir şeyin fiyatının birkaç kat üstüne almak veya benzerine göre aşağı fiyatta satmaktır. Sağlıklı ve yeterince bir ömre sahip olan kimse şayet ahireti, ebedi saadeti için çalışmaz ise aldanmıştır. Zaman, insanoğlunun az sahip olduğu, fakat en çok ihtiyaç duyduğu nimettir. Allah Resulü (s.a.s.) Efendimiz, insanların zamanı ve sağlığı yerinde kullanma hususunda gafil olacaklarına dikkat çekmiştir bu hadisi şeriflerinde.
Sadi Şirazi, zaman paraya benzer, gereksiz yere harcamadıkça devamlı yeter, demiştir.
İmam Şâfî Hz.: “Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgul etmezsen o seni şer ile meşgul eder” demiştir.
İslam alimleri vaktin kıymetini bilmeyip çarşı pazarda gezinen kimseleri, batmakta olan bir gemide habersiz oturanlara benzetmişlerdir.
Yüce Rabbimiz, “1-2. And olsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. 3-Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda değillerdir)” (Asr, 103/1-2-3) buyurmuştur. Hüsrandan, zarardan kurtulanlar her asırda bu nitelikteki inanlardır.
Rabbimiz, Leyl suresinde geceye, Duha suresinde kuşluk vaktine, Fecr suresinde sabaha yemin ediyor. Yemin ile dikkat çekilmekte, önemine vurgu yapılmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25) buyurmuştu.
Zaman ve ömür, kıymetini az bildiğimiz, iyi değerlendiremediğimiz, bununla birlikte telafisi de mümkün olmayan nimetlerdendir. Ömür ve zaman bizlerin en büyük sermayesidir. Bu nimetlerin yaratılış gayesine uygun kullanılması, bir emanet şuuruyla gözetilmesi gerekmektedir. Ömrümüz, kum tanelerinin avucumuzdan kaydığı gibi akıp gitmektedir. Zaman hep aynı zaman olmakla birlikte, gençlik yılları çok hızlı geçmekte, ömrün son yıllarında ise kişinin gücü zayıflamakta, yapılmak istenenler yapılamamaktadır. Müslüman erteleyen ve keşke diyen olmamalıdır. Hayatının her anını, bir gün mutlaka hesabını vereceği bilinciyle yaşamalıdır.
“Kendisini ilgilendirmeyen şeyleri (malayani) terk etmesi, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir.” (Tirmizî, Zühd, 11; İbniMâce, Fiten, 12) Malayani, bizi ilgilendirmeyen, bize fayda vermeyen, bizim için anlam ve değer taşımayan gereksiz söz ve davranışlardır. (Mustafa Çağrıcı, Mâlâyâni, DİA, İstanbul 2003, XXVII, 480)
İmamı Şarani, sıradan insan zamanı nasıl bitireceğini, akıllı insan ise zamanın nasıl değerlendireceğini düşünür demiştir.
Bugün televizyon karşısında, akıllı telefonlarla, sosyal medyada dünyamıza ve ahiretimize hiçbir faydası olmayan işlerle, en değerli sermayemizi, ömrümüzü boşa geçirebiliyoruz. Sorumluluklarımız terk edip, unutup, televizyon, akıllı telefon, internet, sosyal medyada saatlerce vaktimizi boşa harcayabiliyoruz. Kulluğumuzu, ailevi görevlerimizi, sosyal sorumluluklarımızı ihmal edebiliyoruz. Şâir ne güzel söylemiş:
Hevâya düştün ey gönül, meclîs-i takvâya gelmezsin,
Gözün aç, gâfil olma, bir daha bu dünyâya gelmezsin.
O halde ömrün ve zamanın bize emanet olduğu unutmamalıyız. Bütün nimetlerin hesabını vereceğiz. Nasıl zayi edebiliriz vaktimizi? Nasıl boşa geçiririz ömrümüzü, gençliğimizi? Nasıl meşgul oluruz faydasız ve boş amellerle? O halde hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmeli, yarın (ahiret) için ne hazırladığımıza dönüp bakmalı, keşke dememek, pişman olmamak için yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Sorumluluklarımız hatırlamalıyız.
Rabbimiz Kur’an ve sünnet istikametinde bir hayat sürmeyi bizlere lütfeylesin.