Rabbimizin “ol” emriyle başlamıştır evren, zaman, hayat. Doğumla gözlerini açtığımız bu dünyada, Rabbimiz bizlere sayamayacağımız kadar nimetler bahşetmiştir. Bu nimetler içerisinde zaman ve ömür, kıymetini az bildiğimiz, iyi değerlendiremediğimiz, bununla birlikte telafisi de mümkün olmayanıdır.
Yüce Rabbimiz Asr suresinde şöyle buyurmuştur: “1-2. And olsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. 3-Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda değillerdir)” (Asr, 103/1-2-3)
Asr (asır) kelimesi isim olarak “mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı, bir neslin veya bir hükümdarın, bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi,” gibi manalarda kullanılır. Buna göre surenin başında zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir. Zamanı iyi değerlendirmeyen insanın sonunun ikinci ayette “hüsran” (ziyan) olacağını hatırlatılmıştır. Burada “ziyan”la ahiret azabı kastedilmiştir. Çünkü zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insan için en büyük ziyan odur. (Kur'an Yolu Tefsiri, 5/682-683) Rabbimiz, Asr suresinde insanın zararda olduğunu haber verirken, zarardan kurtulanları da bildirmiştir. Bu zarardan kurtulacak olanlar: 1.İman edenler, 2. İyi ve güzel işler yapanlar, 3. Hakkı ve hakikati, imanı, tevhidi, itaati ve Kur’an’ı tavsiye edenler, 4. Sabrı tavsiye edenlerdir. Hüsrandan, zarardan kurtulanlar her asırda bu nitelikteki inanlardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hadisi şeriflerinde beş nimete dikkat çekmiştir: “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet/kıymet bil: 1-İhtiyarlığından önce gençliğin, 2- Hastalanmadan önce sıhhatin, 3- Fakirliğinden önce zenginliğini, 4- Meşgul zamanlarından önce boş vakitlerin, 5- Ölümünden önce hayatın!” (Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Resul-i Ekrem (s.a.s.) kıyamet günü hepimize sorulacak beş soru hususunda bizleri uyarmıştır: İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe hiçbir tarafa hareket etmeyecektir; 1- Ömrünü ne ile geçirdiğinden, 2- Gençliğini ne ile yıprattığından, 3- Malını nereden kazanıp, 4- Nereye harcadığından, 5- Öğrendiği bilgileri yaşayıp yaşamadığından.” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 1)
Bu hadis bize, gençlik yıllarının iyi değerlendirilmesi, ömrün zayi edilmemesi, mal kazanma ve harcama yolunda yanlış yol ve üsluba girilmemesi, ilmin faydalı ve yaşanılması gerektiğini hatırlatıyor.
Anlıyoruz ki; ömür ve zaman bizlerin en büyük sermayesidir. Bu nimetlerin yaratılış gayesine uygun kullanılması, bir emanet şuuruyla gözetilmesi gerekmektedir. Ömrümüz, kum tanelerinin avucumuzdan kaydığı gibi akıp gitmektedir.
Çağımızdaki teknolojik gelişmelerin, getirdiği kolaylıklarla insana daha fazla zaman kazandırdığı düşünülmektedir. Oysaki sanılanın aksine teknolojinin sunduğu imkânlar, insanın önünde sınırsız bir ilgi ve meşguliyet sahası açtığından bu alanlara bilinçsiz yönelişler çoğunlukla zamanın boş ve yararsız şeylerle zayi edilmesiyle sonuçlanmaktadır. Televizyon, internet, akıllı telefonlar, bilgisayarlar vb. teknolojik unsurlar bazen birer zaman tuzağı olabilmekte, farkında olmadan kişinin ömrünü çalmakta ve en kıymetli sermayesi zamanı tüketmektedir. Böylece insan asıl maksadından uzaklaşmakta, sorumluluklarını ifadan alıkonmakta, kendisine yabancılaştırmaktadır. Rabbimiz “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur” (İsrâ, 17/36) buyurarak, bizi uyarmaktadır. (Hadislerle İslam, 3/561-562)
İnsan zamanı tasarruflu kullandığı ölçüde bereketlendirecek, dünyasını ve ahiretini mamur edebilecektir. İnsan, yegâne sermayesi olan zamanı israf etmemeli, gaflete veya rehavete kapılmamalı, onu yeryüzündeki sorumlulukları doğrultusunda kullanmalıdır.
İmamı Şarani, “Sıradan insan zamanı nasıl bitireceğini, akıllı insan ise zamanın nasıl değerlendireceğini düşünür” demiştir.. Zamanı etkin ve verimli kullanan insanlar başarılıdır. İslam alimleri vaktin kıymetini bilmeyip çarşı pazarda gezinen kimseleri, batmakta olan bir gemide habersiz oturanlara benzetmişlerdir. Sadi Şirazi, “Zaman paraya benzer, gereksiz yere harcamadıkça devamlı yeter” demiştir. İmam Şâfî: “Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgul etmezsen o seni şer ile meşgul eder” demiştir.
Sevgili Peygamberimiz, insanın İslâm’ın getirdiği ilkeler çerçevesinde, yaratılış amacına uygun bir hayat sürmesini hedeflemiş, bu hedefe uygun olarak yaşamış ve ashâbına da her zaman yol göstermiştir. Böylece onların gerek düşünceleriyle gerekse söz ve amelleriyle Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan olgun insanlar olmalarını sağlamaya çalışmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Kendisini ilgilendirmeyen şeyleri (malayani) terk etmesi, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir.” (Tirmizî, Zühd, 11; İbniMâce, Fiten, 12) buyurmuştur Mâlâyânî, yapıldığı takdirde kişiye herhangi bir katkı sağlamayan, yapılmadığında ise hiçbir şey kaybettirmeyen, ne dünyaya ne de âhirete bir faydası dokunan, boş işlerdir.
Hayatımızda öncelikli meşguliyetlerimiz olmalıdır. Önceliklerimizi Kur’an ve sünnetin rehberliğinde belirleyip, her durum ve şartta öncelikler sıralamasından taviz verilmemelidir. Bize verilen ömür sermayesi sınırlıdır. Sınırlı hayatla sonsuz hayatı kazanacağımız unutulmamalıdır. Zamanı tüketmek, vakit öldürmek Müslüman yakışmayan bir tavırdır. Zamanı sahibinin rızası doğrultusunda kullanmak gerekir. Hayatı değerli ve bereketli kılmak, zamanın kıymetini bilmekle mümkün olur. Rabbimiz Kur’an ve sünnet istikametinde bir hayat sürmeyi bizlere lütfeylesin.