Nureddin Mahmud Zengî, 11 Şubat 1118’de Halep’te doğdu. Babası İmâdüddin Zengî’dir. (Bahattin Kök, Nûreddin Zengî Mahmud, DİA, İstanbul 2007, XXXIII, 259) İmâdüddin Zengî, Zengîler’in kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Başlangıçta Irak Selçuklu Devletine bağlı Musul Atabegliği yapan İmâdüddin Zengî, zamanla bu bölgede devletini kurmuştur. (Gülay Öğün Bezer, Zengî İmâdüddin, DİA, İstanbul 2013, XLIV, 258-261) İmâdüddin Zengî, Ca‘ber Kalesi’ni kuşattığı sırada kölesi tarafından öldürülünce (14 Eylül 1146) Nureddin bazı emîrlerle Halep’e gelip şehre hâkim olur, bu arada büyük kardeşi I. Seyfeddin Gazi de başşehir Musul ve dolaylarına hâkim olmuştur.
Nureddin Zengî, önce Haçlılarla mücadeleye girişmiş, bazı şehirleri fethetmiş, Haçlılara geçen Urfa’yı geri almıştır. Bu durum Avrupa’da büyük yankı meydana getirmişti. Papa III. Eugenius’un teşvikiyle II. Haçlı Seferi başlamış, Haçlılar Şam’ı kuşatınca, Nureddin Zengî Şam’a yardıma gitmiş, Halep yakınlarında da Haçlıları ağır yenilgiye uğratmış, daha sonra Antakya bölgesindeki Haçlılarla mücadele etmiş, Antep bölgesini almış, Haçlı Komutan II. Joscelin’i esir almıştır. 1154 de Şam’ı da almıştır. (Bahattin Kök, 260) Şam valiliğine de Selahaddin Eyyubî’nin babası Necmeddin Eyyûb’i atanmıştır. Selahaddin Eyyubî de bu tarihten itibaren Nureddin Zengî’nin ordusuna girmiş ve kısa zaman da yükselmiştir.
1164 yılında Fatımî Veziri Şâver b. Mücîr, Nûreddin Zengî’den yardım istemesi üzerine, komutanlarından Selahaddin Eyyubî’nin amcası Şirkuh’u göndermiştir. Şirkuh’a yardımcı olarak, Selahaddin Eyyubî’yi de Mısır’a gönderir. (Ramazan Şeşen, Eyyûbîler, DİA, İstanbul 1995, XII, 20) Amcası Şîrkûh’un kumandasında 1164, 1167, 1169 yıllarında Mısır’a yapılan seferlere katılan Selâhaddin Eyyubî, usta bir kumandan ve devlet adamı olarak öne çıkar. 1169 yılında Nûreddin Zengî’nin Mısır’daki ordusunun kumandanı olan Selâhaddin Eyyubî, aynı zamanda Fâtımî halifesinin veziri olarak iki önemli görevi üstlenmiştir. Selâhaddin Eyyubî, daha sonra Nûreddin Zengî’ye danışarak onun nâibi sıfatıyla Mısır’ı ve Mısır’a bağlı yerleri müstakil bir hükümdar gibi yönetmeye başlar. Selahaddin Eyyubî Mısır’a tamamen hâkim olduktan sonra, Nureddin Zengî’den gelen emir üzerine 1171’de Fâtımî hilâfetine son verir. Orada sünnî medreseler ve yeni kurumlar inşa eder. Daha sonrasında Kudüs Haçlı Krallığı’na karşı seferlere çıkar. (Ramazan Şeşen, Selâhaddîn-i Eyyûbî, DİA, İstanbul 2009, XXXVI, 337)
Nûreddin Zengî ile Selahaddin Eyyubî’nin aralarında zaman zaman soğukluk olsa da ilişkiler kopmamıştır. Selahaddin Eyyubî, Nûreddin Zengî’nin öldüğü sıralarda Mısır, Libya, Yemen ve Sudan’ın bir kısmını onun adına âdeta bağımsız bir hükümdar gibi idare ediyordu. Ancak Nûreddin Zengî ile ilişkilerini kesmemiş ve Nûbe, Libya, Yemen seferlerine onun izniyle girişmişti. (Kök, 261) Nûreddin Zengî, Selahaddin Eyyubî’nin fetihlerine müsaade etmiş, onun ilerlemesine mani olmamıştır.
Nûreddin Mahmud Zengî, 15 Mayıs 1174 Şam’da vefat etmiştir. Yazısının güzel olması, çok okuması, hadis ezberleyip rivayet etmesi ve fıkıh bilgisiyle ilgili rivayetler onun iyi bir eğitim aldığını gösterir. Nûreddin Zengî, bir İslâm mücahidi, dindar ve adaletli bir önder olmanın yanında üstün nitelikli bir devlet adamıdır. Siyaset açısından büyük başarılar elde ederken bir yandan da devleti ayakta tutan müesseseler tesis etmiştir. Bu sebeple onun İslâm kurumları tarihinde apayrı bir yeri vardır. Urfa Ulu Camii’ni hükümdarlığının ilk yıllarında yaptırmış, yangın ve depremler yüzünden yıkılan Halep Ulu Camii’ni yeniden inşa ettirmiştir. Nûreddin Zengî’nin en büyük ve en güzel eseri 1172-73 yılında tamamlanan Musul Ulu Camii’dir (Câmiu’n-Nûrî). Nizâmülmülk’ten sonra çok sayıda medreseyi hizmete açan devlet adamıdır. (Kök, 261) 1170 tarihinde İslam tarihinin müstakil bir öğretim müessesesi olarak kurulan ilk dârülhadisi Dârü’l-hadîsi’n-Nûriyye adıyla Nûreddin Zengî yaptırmıştır. (Nebi Bozkurt, Dârülhadis, DİA, İstanbul, 1993, VIII, 528) Nûreddin Zengî, yetimleri devletin koruması altına alıp onlar için okullar yaptırmış, dul kadınları ve düşkün kimseleri korumuş, toplumun hemen her kesimine hayat güvencesi sağlamıştır. Çok sayıda han, ribât ve sebil inşa ettirmiştir. Ayrıca inşa ettirdiği bütün bu eserleri zengin vakıflarla desteklemiş, uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalarla halkın refah düzeyini yükseltmiştir. Şam’da ve diğer şehirlerde gerçekleştirdiği imar faaliyetleriyle ekonomik hayata canlılık kazandırmıştır. Müderrislere ve fukahaya, hac yolcularına, fakir ve kimsesizlere, ehli beyte, gazi ve mücahidlere, müslüman esirlere, zâviye ve ribâtlara, hastane, cami ve mescidlere yardım ederek toplumun sevgisini kazanmıştır.
Nûreddin Zengî’nin siyasî açıdan üç hedefi vardı:
1. Kudüs’ü fethetmek
2. Mısır’daki Fâtımî Devleti’ne son verip İslâm dünyasını Abbâsî halifesinin şahsında birleştirmek
3. İstanbul’u fethetmek
Abbâsî halifesine yazdığı bir mektupta ortaya koyduğu bu üç hedeften ikincisini gerçekleştirmiş, Haçlı devletlerini bütünüyle ortadan kaldıramamışsa da Kudüs’ün kurtarılmasına zemin hazırlamıştır. Kudüs’ün fethedileceğine inandığından Mescid-i Aksâ’ya konulmak üzere Halep’te sanat değeri çok yüksek bir ağaç minber yaptırmıştır. Selâhaddîn Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethettiğinde Mescid-i Aksâ’ya koydurduğu bu minber 1969’da bir yahudi tarafından çıkarılan yangında yanmıştır. (Kök, 262)
Nûreddin Mahmud Zengî, Kudüs’ün fethine zemine hazırlamış, yaptırdığı kurumlarla çığır açmış, her yönüyle İslam’a hizmet etmiş büyük bir devlet adamıdır. Kudüs’ün fethinden 18 yıl önce, 1169 da Halep’te sedir ağacından çivi kullanılmaksızın yaptırdığı minber onun davasına olan inancını göstermektedir.
Dinini yüceltenleri ve mukaddes beldelerini koruyanları, ölümlerinden sonra Allah (c.c.) unutturmaz. Nûreddin Mahmud Zengî ve Selâhaddîn Yusuf Eyyûbî gibi insanlar yetiştirmeyi Cenab-ı Hak bu ümmete tekrar nasip eylesin.