Rabbimiz âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e ilk indirdiği ayetlere “oku” ile başlamaktadır: “Oku! Yaratan rabbinin adıyla.” (Alak, 96/1) Allah (c.c.) bu ayetlerle Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in şahsında bütün Müslümanlara okumayı emretmiş, devamındaki ayetlerde de onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. (bkz. Komisyon, Kur'an Yolu Meali ve Tefsiri, Ankara 2006, V, 651-653) İslam medeniyeti ilim üzerine inşa edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de ilim kökünden türeyen kelimeler yaklaşık 750 yerde geçmektedir. Allah-u Teâla’nın sıfatlarından bir tanesi de ilimdir.
Rabbimiz “Kulları içinden ancak bilenler, Allah’ın büyüklüğü karşısında heyecan duyarlar.” (Fatır, 35/28) buyurarak iman ile bilgi arasındaki güçlü ilişkiyi dikkat çekmektedir. Bir diğer ayet-i kerime de “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9) Bu ayet-i kerimede de bilginin, ilmin değer ve üstünlüğüne vurgu yapılmıştır. “Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun.” (Nahl, 16/43) Âyet-i kerimesinden alınması gereken en önemli ders, başta dinî meseleler olmak üzere bir konuda yeterli bilgiye sahip olmayanların o hususta ehil olanlara, yani konunun uzmanlarına sormaları gerektiği; bir konuda doğru ve yeterli bilgi edinmeden görüş ileri sürmenin veya iş yapmanın yanlış olduğudur. (Kur'an Yolu Tefsiri, III, 401)
Bir gün Resûlullah (s.a.s.) mescidde halka olmuş iki gruba rastlamış ve şöyle buyurmuştur: “İkisi de hayır üzeredir. Ama biri, diğerinden daha üstündür. Bir kısmı Allah’a dua ediyor ve ondan bir şey istiyorlar. Allah onlara ister verir, isterse vermez. Diğerleri ise, dini anlamaya ve ilim öğrenmeye çalışıyorlar ve bilmeyene öğretiyorlar. Bunlar daha üstündür.” dedikten sonra “Şüphe yok ki, ben de sadece bir öğretici olarak gönderildim.” diyerek ilim öğrenenlerin yanlarına oturmuştur.” (Dârimî, Mukaddime, 32) Sevgili Peygamberimiz her fırsatta ashabını eğitmiş, cahiliye gibi bataklık bir dönemden asrı saadet gibi model bir toplum inşa etmişti. Resul-i Ekrem (s.a.s.) Mekke yıllarında genç sahabi Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın evini, Medine de Mescid-i Nebevi’yi okula çevirmiştir. Mescid-i Nebevi’nin “suffe” ismi verilen bölümü İslam’ın ilk üniversitesi olmuştur. Suffenin öğretmeni de “Ben ancak öğretmen olarak gönderildim” buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.) olmuştur.
Hicretin 2. yılında (624) yılında yapılan Bedir gazvesinde müslümanlar galip gelmiş ve yetmiş kişi de esir alınmıştı. Esirlerin durumunu ashabı ile istişare eden Hz. Peygamber (s.a.s.), bazı esirlerin malî durumlarına göre para ödemelerini, bazı esirlerin karşılıksız olarak, okuma yazma bilenlerin ise on Müslümana okuma yazma öğretmeleri şartıyla serbest bırakılmaları kararını vermişti.
Kadınlar ‘Yâ Resûlallah, erkekler senin sözlerini rahatlıkla dinleyebiliyor, hâlbuki biz senden yeterince istifade edemiyoruz, bizim için ayrı bir gün tahsis etsen?’ demeleri üzerine, Peygamber Efendimiz haftada bir günü de kadınların eğitimine ayırmıştı. (Buhârî, İlim, 35; Komisyon, Hadislerle İslam, I, 380)
İlmin, öğrenmenin, ilme destek olmanın önemi hakkında bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştu: “Öğreten, öğrenen, dinleyen ya da ilmi seven/destekleyen ol, beşincisi olma, helâk olursun!” (Dârimî, Mukaddime, 26)
Tâbiînden Kesîr b. Kays’ın anlattığına göre, bir adam Medine’den yola çıkarak Dımaşk’a Ebu’d-Derdâ’yı görmeye gelir. Ebu’d-Derdâ:
“Kardeşim seni buraya kadar getiren sebep nedir?” diye sorduğunda, adam:
“Senin Resûlullah’tan (s.a.s.) rivayet ettiğini işittiğim bir hadistir” diye cevabını verdi. Ebu’d-Derdâ:
“Sahi başka bir ihtiyaç için gelmedin mi?” der. Adam:
“Hayır” der. Ebu’d-Derdâ:
“Ticaret için de mi gelmedin?” deyince adam:
“Hayır, sadece o hadisi senden öğrenmek için geldim.” der. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ: “Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Denizdeki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin, âbide (ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur.” (Tirmizî, İlim, 19) hadisi şerifinde Hz. Peygamber’e yakınlığın, ona mirasçı olmanın, meleklerin, balıkların duasına nail olmanın ilimle meşgul olmakla olunacağı ifade edilmiştir.
Bizlere bilgiyi, hakikati sabırla, şefkatle öğreten tüm öğretmenlerimize şükranlarımızı sunuyor, öğretmenler gününü tebrik ediyor, ahirete irtihal etmiş olan öğretmenlerimize de Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyoruz. Rabbimiz ilim ve irfandan bizleri ayırmasın.