İsrailli Yahudi blog yazarı Ben Tzion Medine de Mescid-i Nebevinin içine girerek, burada resim ve video çektirdi. Bu görüntüler yazılı ve görsel medyada yer aldı.
Fotoğraflarını sosyal medyada “Bir Yahudi, İslam'ın Mekke'den sonra en kutsal ikinci mekânını ziyaret ettiğinde” yorumuyla paylaşan Tzion; fotoğrafın montaj olmadığına inandırmak için ezan-ı Muhammedi okunurken Ravza-i Mutahhara'nın içinden çektiği video ve üzerinde İbranice yazı bulunan çantasını işaret ettiği fotoğrafına yer verdi.
Bu paylaşımlar gerçek Müslümanları haklı olarak üzerken, İsrail ve ABD ile gizli aşklarını saklamayan ve iltifat üstüne iltifat yağdıran Suudi yönetiminin kulağına üflenen “ılımlı islam” projesini tedavüle soktuğu anlaşılıyor.
Bu görüntülerin yayımlanmasından sonra Suudi yönetimi, Kâbe ile Mescid-i Nebevi'deki alanlarda Müslümanların fotoğraf ve video çekimini yasakladı.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'nın getirdiği ve medya temsilcilerini de kapsayan yasağın zamanlaması dikkati çekici
Asıl amacın İsrail'den yapılan gizli ziyaretlerin öğrenilmesini engellemek olduğunu söylemeye gerek var mı?..
İslamiyet söz konusu olunca mangalda kül bırakmayan Suudi Arabistan ve Mısır’ın ABD ve İsrail’e teslim olmalarını bir üstünlük olarak görmelerini ve İslam dünyasına ihanetlerini ibretle izliyoruz.
ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Başkanı Mike Pompeo, Kaliforniya'da düzenlenen Reagan Ulusal Savunma Forumu'nda yaptığı konuşmada; Suudi Arabistan, İsrail ve bazı Körfez ülkelerinin "terörizmle mücadelede" birlikte çalıştıklarını vurgulayarak bu işbirliğinin Körfez bölgesini ve Ortadoğu'yu "daha güvenli" hale getireceğini savunmuş.
Onların terörle mücadeleden anladıklarını teröristlere silah, mühimmat ve lojistik destek olduğunu biliyoruz.
İçerideki beslemeleriyle Türkiye’yi terör örgütüne destek veren ülke ilan etmek için bir yerlerini yırttıklarını bildiğimiz ABD ve İsrail’in kendilerine suç ortağı olarak -uysal koyun- Suudi Arabistan’ı seçmesi tesadüf olamaz.
Amaç; Müslümanı Müslümana kırdırmak ve zaten bir aya gelmekte zorlanan Müslümanları, “otoriteye yani ABD’ye yani İsrail’e karşı konulmaz” fetvalarıyla uyutup kolayca yönetilecek küçük parçalara ayırmaktır.
Eğer Müslümanlar uyanık olmaz ve gözlerinin önünde yürütülen bu ihanete ses çıkartmazsa gelecekte daha çok Müslüman kanının döküleceği ve daha çok Müslümanın yersiz yurtsuz kalacağına kuşku yoktur.
Bunu sadece Türkiye’nin sorunu olarak görmek ise gaflet değilse delalet ve hıyanetin ta kendisidir.
XXX
Biz içeride; nereden ve hangi amaçla gönderildiği bilinen kağıt parçalarını sallayarak zaman kaybeder ve bazıları hiç utanmadan kendi devletini teröre destek veriyor diye ispiyonlarken ABD aylardır yok etmek için mücadele verdiğini iddia ettiği beslemesi DAEŞ ile anlaşma yapıyor.
Medyada yer alan haberlere göre; Rakka’da DEAŞ’la anlaşma yapan ABD, 1300 teröristin üstelik ağır silahları imle birlikte çıkarılması karşılığında Deyrizor’un el-Cafra petrol bölgesinin PKK’ya terk edilmesine dair söz aldı.
ABD-PKK ittifakıyla eşzamanlı olarak Esed-Rus-İran ittifakının da ele geçirmeye çalıştığı zengin petrol rezervine sahip bölge, Rakka’da yapılan anlaşmadan hemen sonra Deyrizor’daki petrol kuyularının % 70 i DEAŞ tarafından PKK’ya teslim edildi.
Bu hain planla ilgili süreç Beyaz Saray’a bağlı sömürge Valisi Brett McGurk tarafından bizzat yürütüldü.
Kasım ayında DEAŞ’la Musul, Tel Afer, Rakka ve Deyrizor’a yönelik 6 ayrı anlaşma yapan ABD, sözleşme metinlerine ise anlaşmanın tarafı olarak tabela örgüt ‘SDG’ ismini yazdı. Mutabakat metinlerinde DEAŞ terör örgütüne ‘devlet’ muamelesi yapan ABD, hem Rakka’dan DEAŞ’lı tahliyesinde hem de sonraki anlaşmalarda şu hususları içeren maddelerin altına SDG maskesiyle imza attı:
‘İki tarafın da sahip olduğu bölgelere yönelik tüm askeri operasyonların durdurulması’, ‘sınır saygınlığının korunması’, ‘her iki taraf arasında ortak askeri koordinasyon kurulması’, ‘anlaşmayı bozan olağandışı durumların müzakere yolu ile çözülmesi’, ‘esirlerin 3. tarafa teslim edilmemesi’, ‘DEAŞ’a gitmek isteyen Suriyeli ve yabancı savaşçılara müdahale edilmemesi’...
Ey vatan hainleri gördünüz mü terör örgütüne destek nasıl veriliyormuş..
Burnumuzun dibindeki her pisliğin içinde yer alan koçluğunu yaptığı DAEŞ ve PKK terör örgüleri tarafından işlenen her cinayette sorumluluğu olan Brett McGurk hakkında bir soruşturma açılması benim için sürpriz olmaz.
Tıpkı darbe kalkışmasında en önemli hıyanet merkezi olan İncirlik’in ABD’ li komutanları hakkında açılacak dava gibi..
XXX
Bayram değil seyran değil Almanya bizi niye öptü.
Çok yakın bir geçmişe kadar Türkiye’ye karşı açık hasmane bir tutum izleyen Almanya FETÖ terör örgütünün 2 numarası olan Adil ÖKSÜZ hakkında neden arama kararı çıkardı?..
Karar çıkardı ama bulamadık diyebilir.
Bulur ama iade etmeyebilir diyebilirsiniz.
Tamam..
Fakat Almanya ilk defa Türkiye’nin bir talebini ciddiye alıyor.
Ve ciddiye aldığını bizzat Merkel’in ağzından ifade ediyor.
Hatırlarsanız birkaç hafta önce de PKK terör örgütünün mitingine müdahale edilmişti.
Önce İki ülkenin Dışişleri Bakanları Antalya’da gayrı resmi buluştular..
Muhtemelen Türk ve Alman şirketlerinin üst yöneticileri bir araya gelip bir durum değerlendirmesi yaptılar.
Sonra Merkel Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştü.
Bunda muhtemelen ABD’nin başına buyruk politikalarının rolü var.
Başkanı ayrı telden çalıyor, derin devleti ayrı telden.
Kimin ne halt çevirdiği belli değil..
Almanya’yı da dinlediği ortaya çıkan ABD sadece Türkiye’ye değil Avrupa’ya da kendi kirli politikalarını dayattığından “bundan bıkan” Almanya ABD’nin özel koruması altındaki FETÖ terör örgütünün 2 numarasını Türkiye’ye teslim ederse hem Türkiye’nin sempatisini kazanmayı ve hem de ABD’nin bir çok kirli çamaşırının ortalığa döküleceğini hesaplamış olabilir.
Ayrıca Türkiye ile ticaretin göz ardı edilemeyecek kadar önemli olduğunu ve bunun terör örgütlerine destek uğruna zarar görmesini istememiş olabilir.
Siz bakmayın ABD’de adına mahkeme denilen tiyatro sahnesinde yaşananlara.
Senaristi, rejisörü, oyuncuları, ışıkçısı, sesçisi ayarlanmış bu tiyatro hiç beklenmedik şok bir doğaçlamaya sahne olabilir.
Hapisten çıkmanın en garanti yolunun itirafçı olmak olduğunu söyleyen ve bunun için de eline FBI tarafından tutuşturulan metni okuyan Sarraf’ın anlattıklarıyla mest olup ABD Türkiye’yi cezalandırsın diye ellerini ovuşturarak bekleyenler sevinmek için acele etmesinler.
Madem iş itirafa (!) bindi; Metin TOPUZ, İzmir Diriliş Kilisesi Pastörü Andrew Craig Brunson, Osman KAVALA ve iade edilmesi muhtemel bir Adil ÖKSÜZ başta olmak üzere heybedeki diğer turpların (!) itiraflarıyla çadır tiyatrosundaki ısmarlama dava hiç umulmayan sonuçlara yol açabilir.
Beyler; devletinizin gücünü hafife almayın..
Barzani’ye; “referandum yapın destek vereceğiz” diyerek gaza getiren sonra da kabak gibi ortada bırakarak satış (!) işlerini iyi yaptığını gösteren ABD’ye fazla güvenmeyin.
Dereyi görmeden paçaları sıvamayın..
Yumuşak atın çiftesinin pek olduğunu da unutmayın....