İstanbul’da 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü her yıl olduğu gibi bu yıl da Taksim’e çıkma tartışmalarının gölgesinde kutlanırken, anlamsız inat ve tartışmaların polise saldıran provokatörlerden başka kimseye bir faydası olmadığını bir kez daha gördük.
Sağduyulu Sendikalar farklı illerde kendileri için tahsis edilen alanlarda üyeleri ile birlikte 1 Mayıs’ı bayram coşkusuyla kutlarken, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in günler öncesinden Saraçhane’de toplanarak Taksim’e yürümek üzere davette bulunması, DİSK ve KESK’in de bu davete uyacaklarını açıklamaları güvenlik güçleri ile karşı karşıya gelme ve istenmeyen olayların yaşanması ihtimalini arttırmıştı.
Bu arada terör örgütlerinin sosyal medyada günlerdir devam eden Taksim’e yürüme çağrılarına Kandil’in de destek vermesi yeni bir kalkışma endişelerine neden olmuştu.
İşin en vahim yanı verdiği emir ve talimatlarla artık iç siyasete doğrudan müdahale eden Kandil’in kaos çağrılarına rağmen CHP ve bazı sendikaların Taksim’e yürüme ısrarları idi.
Vahimdi çünkü, içinde bulunduğumuz şu kritik süreçte bir yandan PKK, FETÖ, DAEŞ, diğer yandan da bütün marjinal sol örgütlerin 1 Mayıs’ta bir kaos ortamı oluşturmak için fırsat kolladıkları özellikle sosyal medyada yaptıkları paylaşımlardan da anlaşılıyordu.
6 Nisan 2024'te PKK'nın yayın organına konuşan terörist başı Duran Kalkan’ın; “1 Mayıslar, Önder Apo ile anılması gereken günlerdir. Onun için de tüm Kürtler nerede olurlarsa olsunlar 1 Mayıs meydanlarını doldurmalı, sokaklara akmalılar" diyerek sokağa inme çağrısı yapmasına ve siyasi uzantısı DEM’in bu çağrıya uyulacağını açıklamasına rağmen Taksim’e yürüme ısrarı faciaya neden olabilirdi.
Gazeteci Cüneyt Özdemir’in ifadesiyle, “70 model bir grup solcunun dayattığı siyasi iklimi yaşatmak istediler” ama neyse ki Özgür Özel, DİSK ve KESK (sebebi ne olursa olsun) son anda isabetli bir geri adım atarak muhtemel provokasyonlara fırsat vermediler.
Emniyet güçlerinin olağanüstü sabır ve sağduyusu sayesinde amaçlarına ulaşamayan 247 saldırgan gözaltına alınırken adliyeye sevke edilen 65 şüpheliden 38’i tutuklandı, 27 şüpheli adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.(yazı gönderildiğinde 17 şüpheli daha mahkemeye sevk edilmişti)
Bayram kutlamak polise saldırmak, kamu malına zarar vermek, terör örgütlerinin propagandasını yapmak, mıdır?
Taşlarla, sopalarla, damacanalarla saldırdıkları polisler emekçi değil mi?
Ya o saldırılarda polislerden hayatlarını kaybedenler olsaydı?
Geride kalan eşlerine çocuklarına ne diyecektiniz?
Bayramda polis öldürmenin ne demek olduğunu çocuklarına nasıl anlatacaktınız?
Artık bu rezilliğe bir son verilerek anlamsız Taksim ısrarından vazgeçilmeli ve kaos için fırsat kollayarak bayramı zehir etmeye kalkan it/kopuk sürüsünün ekmeğine yağ sürülmemelidir.
Zaten sendikaların Taksim Anıtına çelenk koymalarına izin verilerek Taksim’e çıkmaları sağlanıyor, daha neyin inadını yapıyorsunuz?
Bayram işçilerin haklarına ve emeklerine saygı duyularak kutlanır. Oysa İşçi haklarını savunduklarını iddia edenler ve içinde bol bol hak/emek/özgürlük geçen süslü sözler söyleyenler daha bir ay önce Beşiktaş’ın göbeğinde 16 katlı bir binanın bodrum katındaki gece kulübünde tadilat sırasında çıkan yangında ölen 29 işçiyi hatırlamadılar.
Onlar işçi değiller miydi? Hatırlanmaları için ne olması gerekiyordu.?
İşçilerin hayatlarını kaybettikleri mekânda tadilat kaçak yapıldı, yangın çıkışı, havalandırma yoktu, çıkış kapısı kilitliydi. İşletmenin 29 yıl içkili restoran ruhsatıyla, son 9 yıldır da itfaiye raporu olmadan (kim bilir hangi çıkarlar karşılığında göz yumuldu) çalıştırıldığı öğrenildi.
Beşiktaş Belediyesi'yle ilgili 2022'deki Sayıştay Raporuna göre; Beşiktaş Vergi Dairesi kayıtlarına göre Belediye sınırları içerisindeki ruhsata tabi aktif iş yeri sayısının 20 bin 135 adet olduğu ve bu iş yerlerinin 17 bin 228 adedinin ise ruhsatsız şekilde faaliyetlerine devam ettikleri tespit edilmiş.
1 Mayıs 1977’de hayatlarını kaybeden 34 vatandaşımızı anmak için ille de Taksim diye tutturan sendikalar ve siyasiler ruhsatsız çalışan işletmenin ve denetim görevlerini ihmal etmeleri nedeniyle 29 işçimizin hayatlarını kaybetmelerine neden olan Beşiktaş ve Büyükşehir Belediyelerinin önüne neden birer siyah çelenk koyamadılar?
Bayram işçilerin hakkıdır ve en güzel şekilde kutlamaları sağlanmalıdır ancak samimiyetsizlikleri paçalarından akan ikiyüzlülerin ve kutlama bahanesiyle polise saldıran, kamu malına zarar veren ve terör estiren it/kopuk takımının bayramı kirletmelerine fırsat verilmemelidir....
****
1 Mayıs 1977 tarihinde (o zaman resmi tatil değildi) İşçi Bayramı'nı kutlamak üzere çeşitli illerden gelen büyük bir kalabalık Taksim Meydanı'nda toplanmıştı.
Saat 19.00 sularında dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde Saraçhane tarafından Taksim Meydanı'na doğru yürüyüşün sonunda Sular İdaresi arkasına kadar gelen gruplar, kordon oluşturmuş güvenlik görevlileriyle çatışmaya girerek ateş açtılar. Ardından tüm Taksim Meydanı'nı saran silah sesleri duyulmaya başladı. Sular İdaresi binasının üstünden ve Intercontinental Oteli'nin (bugün The Marmara Oteli) üst katlarından rastgele kalabalığın üzerine ateş açılması üzerine Taksim Meydanı'nı dolduran kalabalık panik hâlinde kaçmaya çalışırken Kazancı Yokuşu'na yönelen kalabalığın neden olduğu izdihamda 28 kişi ezilme ya da boğulma, 5 kişi silahla vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak toplamda 34 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı.
Olay sonrası gözaltına alınan 470 kişinin olayla ilgisi kurulamayarak serbest bırakıldılar. Tertip komitesi, bazı sendika ve sol gruplardan 98 kişi hakkındaki yargılamalar 14 yıl boyunca sürdü. Bu yargılamalardan kimse ceza almadı. Emniyet veya devlet yetkililerinden herhangi birinin yargılanmadığı dava zaman aşımına uğrayarak düştü. Bugüne kadar olay aydınlatılamadı.
***
(DİSK) ve (KESK)’in 2014 ve 2015 yılları 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarının Taksim'de yapılmasını engelleyen Valilik kararların karşı başvuruda bulundukları AYM 15 Aralık 2023 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 12.10.2023 gün ve 2016/14517 başvuru numaralı kararı ile 2014 ve 2015 yılında 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı’nda yapılmasının Valilik kararıyla engellenmesini hak ihlali sayarak, başvuruculara 18’er bin lira tazminat ödenmesine karar verdi. Kararında, Taksim'in işçi ve emekçilerin "ortak hafızası" ve "sembolik değeri" olduğuna vurgu yapan AYM, "Kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için burada bulunma hakkı vardır" dedi.
Ancak Anayasa Mahkemesi; 2017/36889 no’lu dosyada verdiği bir başka kararda; “Açıklanan gerekçelerle idare, Taksim Meydanı’nda geniş katılımlı toplantı yapılmasına ilişkin güvenlik gerekçelerinin toplantının yasaklanmasının oluşturduğu dezavantajdan açıkça daha ağır nitelikte olduğunu değerlendirerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını sınırlandırmıştır. Bununla birlikte anılan hak tamamen ortadan kaldırılmamış, alternatif bir mekân önererek ve Taksim Meydanı’nda belirli sayıda kişinin anma etkinliği yapmasına izin vererek dar kapsamlı bir sınırlama yoluna gitmiştir. Bu kapsamda kamu düzeni ve güvenliği ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir denge kurulduğu ve her iki hakkın da gerektiği ölçüde korunduğu bir yolun benimsendiği anlaşılmıştır.” Diyerek Taksim’de gösteri yapmanın Anayasal bir hak olmadığını belirtmişti.
Anayasa Mahkemesinin bir kararını esas alıp hak iddiasında bulunanlar bunun bir hak olmadığına dair diğer kararı görmezden gelerek ikiyüzlü bir tavır sergiliyorlar.
"Kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için burada bulunma hakkı vardır" diyen AYM, bu milletin birlik ve bölünmezliğini kuşaklar boyunca aktarmak hakkına engel olmaya çalışan PKK’nın siyasi uzantısı kapatmak davasında üç yıldır bir karar veremeyerek (bununla da yetinmiyor seçime girmediği halde hazine yardımı yapılmasına izin veriyor) tanımlanması zor bir çelişki sergiliyor.
Soru şu!..
Bu ülkenin birlik ve bölünmezliğini kuşaklar boyunca aktarmak hakkı 1 Mayıs’ta Taksim meydanının ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek hakkından daha mı önemsiz?
Hamas bir terör örgütü mü? Değil mi?
Daha önce Hamas'ın mücahitler grubu olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, "Biz Hamas'ı Filistin'in Kuva-yı Milliye'si olarak görmeye devam edeceğiz." Diyerek HAMAS’a olan desteğini sürdürürken, CNN International'a konuşan Ekrem İmamoğlu; "Tabii Hamas İsrail'de bizi çok üzen bir saldırıya imza attı. Biz, terör eylemleri aracılığıyla insanları topluca katleden her yapıyı terör örgütü olarak değerlendiriyoruz." Diyerek (elbette gelecekte kendisi için destek beklentisi içinde olduğu ABD’nin hatırına) HAMAS’ı bir terör örgütü olarak ilan etti.
Hamas’ı suçlarken tebessüm eden İmamoğlu ne yazık ki içlerinde kadınların, çocukların, hastaların ve yaşlıların da bulunduğu 40 binden fazla masumun katili Gazze kasabı Netanyahu’ya katil diyemedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de aynı suçlamayı yaptığı dikkate alındığında, bölücü örgütün siyasi uzantısının açık desteğiyle seçilen İmamoğlu’nun HAMAS’ı bir terör örgütü olarak ilan etmesinde şaşılacak bir durum yok, aksine HAMAS’a destek verseydi şaşırırdık.
Asıl şaşılması gereken; yerel seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı İsrail’e jet yakıtı sattığı ve Kürecik Üssünü İsrail’in saldırıları için kullandırdığı yalanlarını söyleyenlerin ve o yalanlara inananların ibretlik suskunluklarıdır.
Misal; İmamoğlu’nun HAMAS’a yönelik suçlaması karşısında Fatih Erbakan neden susuyor?
Oysa jet yakıtı ve Kürecik iftiraları atarken ne kadar rahat ve ne kadar pervasızdı!..
Seçim öncesinde yapılan bir mutabakat mı var konuşmasına engel olan?
Ya da sükût ikrardan mı geliyor?
Yola, köprüye, hızlı trene karşı olduğunu göğsünü gere gere açıklayan Temel Reis de susuyor.
Yoksa sağlığı bu konularda konuşmaya elverişli değil mi?
Konuşursa, grup kurmaları için ödünç milletvekili vermezler diye mi düşünüyor?
Kassam Tugayları’nın İsrail’e karşı başlattığı ‘Aksa Tufanı’ operasyonunu desteklediğini açıklayan Ahmet Davutoğlu hükümetin Filistin politikalarını eleştirirken HAMAS’ı terör örgütü olarak suçlayan İmamoğlu’na tek bir kelime söyleyemedi
Stratejik derinlik susmasını mı gerektiriyor?
Yoksa binde bir oyla alınan 10 milletvekillinin hatırı mı var?
Görünmeden göbekte yer alan ikiyüzlü siyasetçiler de “insanı hayrete düşürecek” derin bir suskunluk içindeler.
Attıklarında mangalda kül bırakmayan Müslüman(!)ların da ağızlarını bıçak açmıyor.
Peki, neden susuyorlar?..
Cevap çok basit, ABD/AB’nin ve İsrail’in kara listesine girmek istemiyorlar....
Aksini iddia edenlere hodri Meydan!..
HAMAS bir terör örgütü mü? Değil mi?
Ama, fakat, lakin diye kıvırmadan ve lafı dolandırmadan yapacakları açıklamaları bekliyoruz..
Haftanın fıkrası (Önemli Not: Gülmekten bayılırsanız sorumluluk kabul edilmez)
“Benim hiçbir hatam yok. Benim toplumsal karşılığım partinin çok önünde. Ben başarılıyım, parti başarısız. 2028’de Cumhurbaşkanı adayı olacağım, tereddüdü olan aramızdan ayrılsın” (Ahmet Davutoğlu/Gelecek Partisi Genel Başkanı)