Bir ay kadar önce Çankırı Karatekin Üniversitesinde yapılan bir törende İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmayan (Rektör Harun Çiftçi döneminde 2023 yılında İslami İlimler Fakültesinde araştırma görevlisi olarak kadro verilen) Mahsun Çeliktenyıldız hakkında soruşturma başlatıldığı belirtilmişti.
Ancak soruşturma sonucu ile ilgili bir açıklama yapılmadı.
Herkesin gözü önünde yapılan eylem(!) yerel ve ulusal medyada yer almasına rağmen soruşturmanın bir ayda sonuçlanmaması umarız adil davranma titizliğindendir.
Tekrar söylüyoruz, Çankırı milli ve manevi değerlere meydan okunacak bir il olmadığı gibi Karatekin Üniversitesi de hadsiz ve saygısızlara kadro verilerek kariyer yapılacak bir Üniversite değildir, olmamalıdır.
Saygısız araştırma görevlisi (üstelik İslami İlimler Fakültesinde) bu zihniyetiyle hangi İslam’ın ilmini yapacak, hangi İslam’ın ahlakını yansıtacak ve öğrencilerine hangi İslam’ı örnek olarak gösterecektir?
İstiklal Marşına saygısızlığını pervasızca sergilemekten çekinmeyen araştırma görevlisi hakkında yapılan soruşturmanın sonucu hakkında Rektörlükten açıklama bekliyoruz.
Gazetecilik ciddi bir meslektir, lümpen tavırlarla bu mesleğe gölge düşürülmemelidir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özem Ekol TV’de katıldığı bir programda gazetece Yılmaz Özdil’e tepki göstererek şu ifadeleri kullandı; “kutuplaşma ortamından beslenenler var. Normal siyaset ortamında kendisine yer olmadığını düşünenler var. Mesela bir adam You Tube videosu çekiyor. Ağır hakaretler ediyor. Bana hırsı ne? Geçmişte “bidon kafa diye köşe yazısı yazmış arkadaş, seçimin ertesi günü bir yerde su kesilmiş hadi bakalım bidon kafalılar bu iktidarı siz seçtiniz şimdi gidin su sırasına girdin diyor. Ben bunu vaktiyle eleştirmiştim. Onun da hırsı bundan. Oy alamayınca 'hatamız nerede' demek yerine oy vermeyen seçmene 'bidon kafa' diyen zihniyet. Zaten bu partinin 47 yıl sonra birinci parti olmasının sebebi bu zihniyetten kopması. Seçmene kafa tutan bir yaklaşımı reddediyorum. Arkadaş, seçmene sövüyor. Bunlar kutuplaşma olmadıkça yaşayamazlar. Sürekli bir kavga ortamı olsun, iki taraf birbiriyle sürekli çatışma halinde olsun biz de bu tarafa mermi satalım..."
Yılmaz Özdil, sosyal medya hesabından Özgür Özel’e şu ağır sözlerle cevap verdi.
"Özgür Özel, sana iftiralarını yedireceğim. Bana milletvekiliyken yıllarca "Yılmaz abi" diyen Özgür Özel, şimdi niye çıkıp iftira attığını -gözlüğü çıkardın ama- gözüne sokacağım."
Daha sonra konuyla ilgili "Asrın lideri, Özgür Özel'e 'Koltuk' verdi" başlıklı bir video yayınlayan Özdil, "delikanlı ol" diye hitap ettiği CHP Genel Başkanını yerden yere vurdu:
"Haysiyet cellâdı trollerin abisi olduğunu anlatıyorum. Buna çok kızıyor. Toplumda hiçbir karşılığının olmadığını, Manisa'da 2 kez aday olup seçilemediğini ikinci bile olmadığını söylüyorum buna çok kızıyor. Partiye, Kılıçdaroğlu'nun monte ettiğini, 14 yıldır adeta çantası gibi yanında dolaştığını ve Kılıçdaroğlu'nu, ilk satan kişi olduğunu söylüyorum, buna kızıyor. Bana göre kişisel görüşüm, CHP tarihinin en çapsız genel başkanı olduğunu söylüyorum buna kızıyor. Milletvekili iken Tayyip Erdoğan'a diktatör diyordu. Şimdi gidiyor hayran hayran bakıyor. Kocaman bir partinin genel başkanı olarak beni linç etmeye çalışıyor. Ödeşeceğiz..."
Bir siyasetçinin söz ve davranışlarını uygun bulmadığı bir gazeteciyi eleştirmesi ne kadar doğalsa, bir gazetecinin de söz ve davranışlarını doğru bulmadığı bir siyasetçiyi eleştirmesi o kadar doğaldır, doğal olmayan seviyesiz üsluptur.
Siyasetçi hesabını millete verir gazetecilere değil.
Gazetecilerin de siyasal görüşleri, destekledikleri partiler vardır.
Bu normaldir ama normal olmayan gazetecilerin siyasete ve siyasetçilere yön vermeye kalkmalarıdır.
CHP yıllar sonra yerel seçimden birinci parti olarak çıktığına göre Özgür Özel genel başkan olarak başarılı olmuştur.
Hal böyleyken, Özdil’in geçmişteki sözlerini hatırlatarak kendisini eleştiren Özgür Özel’e yönelik ağır ifadeleri bir gazeteci tepkisinden çok lümpen bir tavrı yansıtmaktadır.
Ve bu nedenle de toplumda kabul görmemiştir.
Gazetecilik ciddi bir meslektir, lümpen tavırlarla bu mesleğe gölge düşürülmemelidir
İletişim çağında iletişim hakkı tüketiciyi soyma şehvetine kurban edilmemelidir.
Günde iki kez etiket değiştirme ve hızlı zam konusunda başta üç harfliler olmak üzere marketlerin üstün yetenekli olduklarını biliyorduk ama bir cep telefonu operatörünün vahşi zam konusunda marketlerle yarışacak performansına bizzat şahit oldum.
Eşimin kullandığı cep telefonunun taahhüt süresinin dolmasına iki aydan fazla bir süre varken müşteri hizmetleri tarafından arandık.
Müşteri temsilcisi taahhüt süremizin dolmasından sonra kullandığımız paketin sekizyüz küsur lira olacağını ancak internet kullanımı arttırılan yeni paketin fiyatını bizim için 440 TL olarak belirlediklerini (ne kadar da düşünceliler) evet dersek yeni tarifenin hemen yürürlüğe gireceğini, bu arada 2 GB internet kullanımının de hediye edileceğini söyledi.
Böylece ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi müthiş (!) bir yetenek(!) sergiliyorlar.
İhtiyacımız için yeterli ev internetimizin bulunduğunu, eşimin sosyal medya kullanmadığını bu nedenle internet limitinin arttırılmasının bizim için önemli olmadığını, SMS’i neredeyse hiç kullanmadığı için pakete eklenmesini istemediğimizi bu nedenle de önerilen fiyatın çok yüksek olduğunu belirterek tekliflerini kabul etmediğimi söyledim.
Aylık 140 TL olan ücretin ihtiyaç duymadığımız halde internet kullanımı attırılarak 440 TL’na çıkartılmasının vahşi bir zam olduğunu, paket adı altında dayatma yapıldığını, kullanmadığımız hizmetler için para vermeye zorlandığımızı ve yapılan zammın piyasa şartlarına uygun olmadığını söylememe rağmen makul bir teklif getirilmemesi üzerine numara taşıyarak başka bir operatöre geçeceğimizi ifade edip görüşmeyi sonlandırdım.
Sonrasında yaptığım araştırmada piyasaya hâkim üç operatörün de mevcut aboneleri için üç aşağı beş yukarı benzer bir uygulama yaptıklarını ancak numara taşıyanlarla bazı meslek ve yaş grupları için cazip paketler hazırladıklarını fark ettim.
Kaba tabirle operatörler kümesteki kazları son tüylerine kadar yolmak, numara taşıyacaklara cazip teklif sunarak bir yıl idare ettikten sonra yolmak konusunda ortak bir tavır belirlemişler.
Başta üç harfliler olmak üzere marketlerdeki zamlar toplumda haklı tepkilere neden olurken, cep telefonu operatörlerinin zamlarına ve dayatmalarına tepki gösterilmemesi dikkat çekici.
Neden kullanmadığımız ya da kullanmak istemediğimiz hizmetleri almaya zorlanıyoruz?.
Neden ihtiyacımız olan hizmetleri tercih edemiyoruz?
Operatörün dayattığı limitlerde internet ve SMS kullanmak zorunda mıyız?
Haksız fiyat artışı yapan marketlere denetim yapılarak para cezaları kesilerek cezalandırılırlarken neden tüketiciye kullanmadığı/kullanmayacağı hizmetler için paket dayatan ve piyasa şartlarının üzerinde zamlar yapan cep telefonu operatörlerine işlem yapılamıyor?
Anlaşarak piyasayı kontrol altına almaları, üç aşağı beş yukarı benzer fiyatlar vermeleri rekabeti ortadan kaldırarak tüketiciyi mağdur ettikleri halde ciddi bir tepki gösterilmemesi reklamlara akıttıkları milyonlar ve sponsorluklarından aldıkları güçten mi kaynaklanıyor?..
Operatörler reklamlara ve sponsorluklara harcadıkları paraları fazlasıyla geri aldıkları yetmezmiş gibi kafalarına göre zam yaparak bir de tüketiciyi aptal yerine koyuyorlar.
Fahiş zam yapan marketlere ve işletmelere uygulanan yaptırımların cep telefonu operatörlerine de yapılması “kendilerine dokunulamayacağı” algısının kırılması ve tüketicinin korunması için şarttır.
İletişim çağında iletişim hakkı tüketiciyi soyma şehvetine kurban edilmemelidir.
Tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olur...
Medyada yer alan haberlere göre ikinci el araçta yaprak kımıldamıyormuş, tatil sezonu başlamasına rağmen arayan soran da yokmuş.
Şok(!) fiyat indirimlerine (önce bindirip sonra indirme) ve kampanyalara rağmen birinci elde bile satışlar çok gerilemiş, yüksek faizler nedeniyle kredi kullanımı da cazip değilmiş, millet araba almak yerine parasını faize yatırıyormuş.
Oysa çok değil daha bir sene önce tarlalara, parklara, site otoparklarına araçları stoklayıp soranlara önce yok deyip sonra da “maliyetine katlanırsanız buluruz” diyerek üçyüz-dörtyüzbin artık ne çarparsalar çarpıp araba satıyorlar ve de paraya para demiyorlardı.
Bu yaptıklarının doğru olmadığını söyleyenlere de “efendim alan razı veren razı ticarette fırsatları değerlendirmek gerekir” diyerek dalga geçiyorlardı.
Ben de bizzat şahidim. gazetelerde, TV’lerde reklamları yayımlanan bir araç için yetkili satıcıya gittiğimde araç olmadığını ama istersem kapora verip sıraya alınacağımı ve arabanın ancak beş altı ay sonra teslim edilebileceğini söylediler.
Bir başka araç için gittiğim satıcıda gazete reklamında fiyatı yazılı olan aracı görmek istediğimde o fiyatta araç olmadığını ve sorduğum modelin fiyatının gazete yazılandan ikiyüzbin TL daha fazla olduğunu ifade ettiler.
İlandaki fiyatın neden farklı olduğu sorduğumda dalga geçer gibi; ”beyefendi siz ilandaki fiyatlara bakmayın gerçek fiyat bizim verdiğimiz fiyattır” dediler.
Üçüncü bir yetkili satıcıya bir başka markanın yine gazete ilanlarındaki aracını görmek için gittiğimde fiyatının ilan edilenden ikiyüzbin lira daha fazla olduğunu ve ilanda takas desteği yazılı olmasına rağmen bunu uygulamadıklarını söylediler.
Bir yakınım araç almak için ön ödeme yaptı ve kendisine araç teslimi için verilen tarihte teslimat yapılmadı ama daha sonra telefonla aranarak otuzbin liralık bir fark vermesi halinde aracın hemen teslim edileceği söylendi.
Sıfır otoların satılmış gibi gösterilerek ikinci el piyasasında çok yüksek fiyatlara pazarlanarak ahlaksız bir vurgunun gerçekleştirildiği kirli ticaretin sorumluları olarak sadece yetkili satıcıları ve oto galericileri görmek haksızlık olur.
İstisnalar hariç bu vurgun otomobil üreticileri/ithalatçıları/yetkili satıcıları ve oto galericileri ile birlikte gerçekleştirildi.
Üreten ya da ithal eden firmalar “piyasada sıfır araç yok” haberleri ayyuka çıktığı halde reklam vermeye devam ettiler ve bayilerine gönderdikleri araçların takibini yapmadılar, ilan edilen fiyatlardan çok daha yüksek rakamlarda araç satışlarına ve bu satışların gerçek tüketiciler değil de vurgunculara yapılmasına göz yumdular.
Ticaret Bakanlığı gecikmeli de olsa aldığı tedbirlerle otomobil piyasasının normalleşmesini sağlayınca tatlı ama kirli karlarından olan vurguncular ağlamaya başladılar.
Dünün vurguncu/fırsatçıları bugün alan satan yok diye sızlanıyorlar.
Dün araç yok sıraya alalım diyenler, türlü bahanelerle haraç isteyenler bugün aracınızı hemen teslim edelim hatta bir de hediye verelim diyorlar.
Meşru, makul ve helal olmak kaydıyla fırsatları değerlendirmekte elbette bir sakınca yok.
Ama her kim elinde araç olduğu halde daha fazla fiyata satmak için yok demişse, her kim fırsat bu fırsat diyerek haksız kazanç elde ederek tüketiciyi aptal yerine koymuşsa bugün ağlamalarının hiçbir önemi yok.
Beter olsunlar..
Tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olacağını “fırsatları(!) değerlendirirken” düşüneceklerdi.
.